: 6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinin ihlali nedeniyle Kanun’un 32’nci maddesinin birinci fıkrası uyarınca İdari Para Cezası (TELE 1 – ABC RADYO TELEVİZYON VE DİJİTAL YAYINCILIK A.Ş.)
İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 23.07.2025 tarih ve 77 sayılı yazısına konu TELE 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun 15.07.2025 tarihinde saat 19:59’da yayınladığı "4 Soru 4 Yanıt" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere, TELE 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta, 15.07.2025 tarihinde saat 19:59’da yayınlanan, sunuculuğunu Evren Özalkuş'un yaptığı, Dr. Merdan Yanardağ'ın güncel, ekonomik, tarihi ve siyasi konuların değerlendirildiği, "4 Soru 4 Yanıt" adlı programda geçen diyaloglarda; “Şimdi bugün 15 Temmuz Fethullahçı darbe girişiminin 9. yılı. Hâlâ tartıştığımız, hâlâ yanıtını alamadığımız pek çok soru var, pek çok konu var o gece ile ilgili, o geceye gelinene kadar yaşanan süreyle ilgili. 2016'da ne oldu gerçekte? Ki kitabınızı da görüyorum, Darbe İçinde Darbe…Evet. Kitabı getirdim. Yani 2016, 15 Temmuz 2016'da ne olduğunu anlatmak için. Yani 2016, 15 Temmuz her şeyden önce şunu saptayalım: Bir İslamcı darbe girişimiydi. Soru sormayın arkadaşlar. Darbe girişimiydi. Evet. 15 Temmuz İslamcı bir darbe girişimiydi. Girişimi miydi? değil de girişimi…Girişimiydi. Evet…Evet. Ben net bir şekilde bunu söylüyorum. Fethullahçı çete kim? Kim Fethullahçılar? Bir İslamcı tarikat değil mi? Bir cemaat değil mi?...Evet. Tabii…Siyasal İslamcı bir örgütlenme değil mi?...Evet…11 yıl AKP iktidarının gizli ortağı olarak emniyetin, adliyenin hatta devletin başka eğitim kurumlarının, milli eğitiminin teslim edildiği tarikat değil mi?...Evet…Eee aynı menzile ayrı yollardan gidiyoruz dediği örgüt değil miydi?...Evet…Kim bu örgüt? Ya bir hafta önce beraber cumaya gittikleri kişiler bunlara karşı darbe yaptı. Ama öyle bir hava oluşturulmaya çalışılıyor ki sanki Kemalistler darbe yapmış. Hayır bu darbenin temel sorumlusu AKP iktidarıdır. Rabbim affetsin, yanıltıldık, aldatıldık demediler mi?...Dediler…Dediler. O hâlde bu kadar şehidin, bu kadar ölen insanın ki gerçek ölüm rakamını hâlâ sayısını bilmiyoruz. Çünkü ölen asker sayısını bilmiyoruz. Hainler mezarlığı diye bu Kadir Topbaş tuhaf bir mezarlık kurmaya çalıştı. Kocaman bir mezarlık kurulmaya çalışıldığına göre demek ki yüzlerce başka ölü de var…Tabi. Doğru…Bunu bilmiyoruz. Ölen asker sayısını bilmiyoruz. Ayrıca ölen askerlerin öldürülen, katledilen bazıları katledildi çünkü. O askerlerin darbeci olup olmadığını da bilmiyoruz bir bölümünün en azından. Emin değiliz…Evet. Evet. Zaten araştırma yaptırmıyorlar ki…O konuda zaten bir araştırma ve soruşturma yaptırmadılar…Evet…Suç işlendi, çünkü. Üniformalı görülen herkese ateş edildi…Ve muaf kılındı...Tabii. Bir, bu darbe İslamcı bir darbeydi. Başka bir şey daha söyleyeceğim. 15 Temmuz, “ya Kemalistler darbe yapar, Kemalistler darbecidir.” efsanesini çökertti. Demek ki neymiş? Darbeciler Kemalist değilmiş. Zaten 12 Mart ve 12 Eylül darbecileri de Kemalist değildi. 12 Mart darbecileri de, 12 Eylül 1980 darbecileri de, 12 Mart 1971 darbecileri de Amerikancı darbecilerdi ve gericilikle iş birliği yaptılar.…12 Eylül ne yapıyor? Din derslerini zorunlu yapıyor. Anayasa maddesi olarak koyuyor. Fethullah Gülen cemaatiyle anlaşıyor anayasa referandumunda. Fethullah Gülen ne diyor Kenan Evren için? Sadece anayasanın bu değişikliği onu cennetlik yapmaya yeter diyor. Askere selam diye, Sızıntı dergisinde şeyin yazdığı şeyi vatan şeyi kurtaran, devleti kurtaran askere selam durun diye yazı yazıyor. Fethullah Gülen Sızıntı dergisinde 12 Eylül'de. Dolayısıyla bu darbelerin hepsi 1961'in özgürlükçü anayasasını ortadan kaldırmaya dönüktü. Gelelim şeye. İlk darbeyi yapandı İslamcılar. 31 Mart 1909. 1908 Hürriyet Devrim. Bakın devrimin adı Özgürlük Devrimi.…Dolayısıyla ilk darbe kimin? İslamcıların. O darbeyi bastıran kim? Cumhuriyetçiler, ilericiler, hürriyetçiler, ittihatçılar, Jöntürkler, o darbeyi bastıranlar. Son darbe kimin? Yine İslamcıların….O darbeyi bastıranlar kim?...Heh, tam da oraya gelecektim. Soru. O darbeyi bastıranlar da Cumhuriyetçi subaylar, Atatürkçü subaylar. Herkes zannediyor ki sokağa çıkanlar bastırdı. Yahu sokağa Türkiye çapında 15-20 bin kişi ya çıktı ya çıkmadı. O gördüğümüz kalabalıklar darbenin bastırıldığının ortaya çıkmasından sonra saat 12'den sonra sokağa çıkanlar, kutlama için çıkanlar, tankların üzerine çıkanlar onlar. O tanklar kimin tankları peki? Onlar yurtseverlerin tankları. Bakın başka bir şey söyleyeceğim. Ergenekon ve Balyoz davalarından yargılanmış subaylar olmasaydı bu darbe büyük ölçüde bastırılamayacaktı...Eğer bu darbeciler başarılı olsaydı ne yapacak idiyseler AKP iktidarı 20 Temmuz'dan itibaren onları yaptı. Bu darbeyi bir fırsata çevirip krizi, bu darbe girişimini, olağanüstü hal ilan edip Cumhuriyet'i imha etti. Türk Silahlı Kuvvetlerini dağıttı, üniversiteleri dağıttı, kurumları dağıttı ve 2017'de bir yıl sonra bir referandum yaparak bugünkü anayasayı...OHAL zamanında…OHAL koşullarında bir referandum yaparak bu ucube anayasayı, bu faşizan anayasayı, 12 Eylül anayasasından daha antidemokratik, daha baskıcı anayasayı yaptılar. Herkes şu anda yok darbe anayasası falan diyorlar. Doğru darbe anayasası ama 15-20 Temmuz Anayasası bu. 12 Eylül Anayasası değil ya. 64 kere değişmiş bu anayasa. … Dolayısıyla 15 Temmuz'la 20 Temmuz arasındaki diyalektiği görmek lazım. Akışkanlık ya da darbe mekaniğini görmek lazım. Oradaki bir mekanik ilişki var, bir süreklilik var. Birbirini destekleyen bir süreç. Ne yapmak istiyorlarsa onu yaptılar. Darbenin bastırılması ve bir darbenin bastırılmasının sağladığı meşruiyeti ve prestiji cumhuriyeti imha etmekte kullandılar. O yüzden ne Yenikapı'ya gitmek lazımdı ne de o referandumun sonuçlarını kabul etmek gerekiyordu. AKP referandumu kaybetti. Darbenin suçlusu sizsiniz demek lazımdı. Bugünkü CHP yönetimi nasıl davranıyorsa o gün de öyle davranmak lazımdı. Bir darbeye, o darbeye 15 Temmuz darbesine geçit verilmediği gibi 20 Temmuz darbe girişimine de geçit vermemek lazımdı….Ben 15 Temmuz’da kutlanacak bir an görmüyorum. 15 Temmuz'da bir darbe rezaleti var. Hep beraber bu iktidar Türkiye'yi bir darbeye sürükledi…Evet…Sonra o darbeyi ne güzel bastırdık diye bize bayram yaptırmaya çalışıyor. Ya 251 şehit var. Diğer ölüler belli değil. Ve bu terör örgütüyle 11 yıl iş birliği yapmışsın. Bir tövbe mekanizmasını işletmişsin. Bazılarını affetmişsin. Bir kere hukuk devletlerinde tövbe mekanizması olmaz. Onu sen özel hayatında yaparsın. Bazıları kendi yanına geçmiş. Var, eski bazı FETÖ'cüler var ya şimdi hızlı bir şekilde Erdoğancı ve AKP'ci…Tabii, tabii…Yani bir ve sen bunu daha sonra bir bayram, bir ulusal egemenlik bayramı gibi sanki kutlamaya kalkıyorsun. Yok öyle bir şey.” şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Demokrasinin en temel önceliklerinden biri halkın haber alma özgürlüğü olduğundan demokratik rejimlerde medya, kamuoyu oluşumunda hayati derecede öneme sahip bir aktördür. Öyle ki; medyanın yasama, yürütme ve yargıdan sonra gelen dördüncü güç olduğu çoğu otorite tarafından kabul edilmektedir. Basın, yasama, yürütme ve yargıdan sonra gelen dördüncü kuvvettir. Genel olarak dördüncü güç unsuru olarak kabul edilen medyanın bilgilerin vatandaşlara ulaşmasında önemli bir rol üstlendiği de dikkat çekilmesi gereken bir husustur. Medyanın dördüncü güç rolüne ilişkin klasik değerlendirme, hükumet hakkında enformasyon toplayan ve tüm yurttaşlara hükumet hakkında enformasyon dağıtan bağımsız medyanın, bir denge unsuru ve hayati önem taşıyan bir kontrol mekanizması olarak hizmet ettiği yönündedir.
Günümüzde medyanın gücünün artması ile medya mensuplarının sorumluluklarının da aynı ölçüde arttığı bir gerçektir. Yayıncılığın aynı zamanda bir kamusal sorumluluk görevi olduğu da düşünüldüğünde yayınların kanuni düzenlemeler ve Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi bir gereklilik olarak ortaya çıkmaktadır. İnsan hak ve özgürlüklerinden olan ifade özgürlüğü hakkı, demokratik bir toplumun temel unsurlarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık ilkelerinin var olması bakımından vazgeçilmez bir karakter taşımakla beraber gerek uluslararası sözleşmelerde gerekse ulusal mevzuatımızda bu hakkın kullanılmasının belirli sınırları bulunmaktadır. Söz konusu yasal düzenlemelerin başında Türkiye Cumhuriyeti Anayasası gelmektedir. Anayasa'nın 26'ncı maddesindeki “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.” hükmü ile düşünce özgürlüğüne getirilebilecek sınırlamalardan bahsedilmiştir. 5187 sayılı Basın Kanunu'nun 3. maddesinde ise; Basının özgür olduğu, bu özgürlüğün; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içereceği, basın özgürlüğünün kullanılmasının ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabileceği hükmüne yer verilmiştir.
Konuyla ilgili Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde de benzer bir hüküm bulunmaktadır. Mezkûr sözleşmenin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinde: "1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir. 2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir." düzenlemesi yer almaktadır.
AİHM'nin Lingens Avusturya içtihadında da belirtildiği üzere, ifade özgürlüğü demokratik bir toplumun asli temellerindendir. Bu toplumun ilerlemesinin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşullarından birini oluşturur. Basının görevi, kamu yararını ilgilendiren başka alanlarda olduğu gibi siyasi konularda da bilgi ve fikirleri açıklamaktır. Buna karşın, AİHM'nin Times Newspapers Limited No:1-2 Birleşik Krallık kararında belirtildiği üzere, Sözleşmenin 10. maddesi, basının halkın yararına olan ciddi meseleleri işlemesinin söz konusu olduğu durumlarda dahi, hiçbir sınırlama içermeyen bir ifade özgürlüğünü güvenceye almaz. Bu maddenin 2. fıkrası uyarınca, basın ifade özgürlüğünü kullanırken, görev ve sorumluluklarına uygun davranmak durumundadır.
Muhakkak ki medya mensuplarının olayları, siyasi kişi veya kuruluşları eleştirme ve kamuoyunu bilgilendirme hakkı bulunmaktadır. Ancak bu hak kullanılırken tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerinden ödün verilmemeli, kamuoyunu yanlış yönlendirebilecek yayınlardan sakınılmalı, milli güvenlik, kamu düzeni ve kamu güvenliği, başkalarının şöhret ve hakları korunmalı, kişi, kurum ve kuruluşların hakları da gözetilmelidir. Medya hizmet sağlayıcılar, yayın hizmetlerini kamusal sorumluluk anlayışıyla kanunlarda yer alan ilkelere ve basın meslek ilkelerine uygun olarak sunmalıdır.
Görevlerinden biri de halkı bilgilendirmek olan yayın kuruluşlarının, programlarında eleştirilere ve önemli yorumlara yer vermesi son derece doğaldır. Medya mensuplarının görüşlerini herhangi bir baskı altında kalmadan açık bir şekilde ifade etmesi, birtakım kişi veya kuruluşları eleştirmesi ve onların gerçekleştirdikleri eylemler hakkında kamuoyunu bilgilendirmesi basın özgürlüğü anlamında son derece önemlidir. Ancak, şüphesiz bu hak, sınırsız ve kontrolsüz bir eleştiriyi beraberinde getirmemeli, yasa ve ahlak kuralları içerisinde çizilen bazı sınırlar yardımıyla kamuoyunun doğru ve objektif bir şekilde bilgilendirilmesine katkı sağlamak amacıyla kullanılmalıdır. Ayrıca kişi, kurum ve kuruluşların haklarının da gözetilmesi gerekmektedir. Yayıncılığın kamusal bir sorumluluk olduğu gerçeğinden yola çıkarak gazetecilik olanakları içerisinde üretilen haberlerin tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas alması beklenmektedir. Kitle iletişim araçlarının fiziksel ve kâr amaçlı durdurulamayan yükselişi ve etkileri karşısında güçsüz kalan kişinin korunması gereği daha çok benimsenmektedir.
Televizyon, toplumun haber almasında ve haberdar olmasında yıllarıdır öncü bir role sahip olmuştur ve bu noktada hala büyük bir güce sahiptir. Televizyon yayıncılığında toplumsal değerleri ve toplumun yapısını da tanıyarak, bilerek ve göz ardı etmeyerek yayıncılık yapabileceği gibi etik anlayışın dışında, sarsıcı içeriklerle de yayın yapılabilmektedir. Ancak gerçekliğin, toplumsal yapı ve değerlerin dışında yapılan yayınların toplumdaki en büyük iki etkisini şu şekilde ifade edilebilir: Medyaya olan güvenin azalması ve toplumsal değerlerde yozlaşma. Yapılan yayınların özellikle de toplumsal zeminde önemli olayların aktarımında verilen bilgilerin tarafsızca, gerçekliği ve doğruluğu ile paylaşılması toplumun medyaya olan güveni noktasında belirleyici bir unsurdur. Yapılan yayınların hitap edilen kitlenin, toplumun değerleri ile uyum içinde daha doğru bir ifade ile toplumun farkında olarak yapılması toplumsal yapının korunması noktasında önem taşımaktadır. Toplumun milli ve manevi değerleri ile çatışan ve uyuşmayan yayınlar kültürel yapının yozlaşmasına ve toplumsal dinamiklerin bozulmasına sebep olabilmektedir.
Bilindiği üzere, 15 Temmuz 2016 tarihinde ülkemizde Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) tarafından bir darbe girişiminde bulunulmuştur. Demokrasinin ve hukuk devletinin bir gereği olarak toplumda bu darbe girişimine bir tepki oluşmuş ve halk darbecilere karşı sokaklara çıkmıştır. Asker, polis, siyasetçiler ve halk hep birlikte darbecilere karşı mücadele etmiş ve darbe girişimi bastırılmıştır. Ancak çok sayıda vatandaşımız bu darbe girişiminde şehit ve gazi olmuştur.
Toplumlar, zaman zaman onları derinden etkileyen doğal afetler (sel, deprem, heyelan, yangın, çığ gibi) ya da bunlardan tamamen bağımsız olarak gelişen sosyo-politik, kültürel ve ekonomik krizler (savaş, göç, askeri darbe, yoksulluk, soykırım, ayrımcılık gibi) nedeniyle sarsıcı dönemler yaşayabilmektedir. Bu tür toplumsal travmalar, kolektif hafızada kalıcı izler bırakmakta ve çeşitli araçlarla gelecek nesillere aktarılmaktadır. Bu aktarımın temelinde ise toplumsal pratikler yer alır. Toplumsal pratikler; bireylerin belirli zaman ve mekânlarda nasıl davranmaları gerektiğine ilişkin bilgiyi taşıyan ve bu bilgiyi düzenli biçimde sürdüren faaliyetler bütünüdür. Zamanla bu faaliyetler tekrarlanarak toplumsal rutinlere dönüşür ve alışkanlık halini alır (Karataş, 2019, s.94-95). Bu tür alışkanlıklar, aynı zamanda toplumun kültürel belleğine de işlenmektedir. Türkiye’de yakın tarihte yaşanan 15 Temmuz 2016 darbe girişimi, bu tarz derin toplumsal travmalardan biri olarak değerlendirilmektedir. 15 Temmuz darbe girişimi günü ve sonrasında yaşanan süreçler, Türk toplumunun her kesimini derinden etkilemiştir. Birçok vatandaşımızın şehit veya gazi olduğu bu darbe girişimi, yalnız fertlerin kendisinde değil toplumsal hafızasında da derin izler bırakmıştır. FETÖ/PDY tarafından anayasal düzeni hedef alarak gerçekleştirilen bu girişim, halkın ve devletin ortak çabasıyla başarısızlığa uğratılmıştır. Yaşananların unutulmasının önüne geçmek ve olayın hafızalarda canlı kalmasını sağlamak amacıyla hukuki adımlar da atılmıştır. Bu kapsamda, 29 Ekim 2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 6752 sayılı yasa ile 15 Temmuz günü "Demokrasi ve Millî Birlik Günü" ilan edilmiştir. 15 Temmuz günü toplumun demokrasi ve hukukun üstünlüğüne sahip çıkmasını simgeleyen, şehit ve gazilerin anıldığı milli bir gün olmuştur. Mezkur yasal düzenlemeyle birlikte 15 Temmuz günü Demokrasi ve Milli Birlik Günü ülke genelinde çeşitli etkinliklerle anılmaktadır.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu programda, "15 Temmuz İslamcı bir darbe girişimiydi….bu darbenin temel sorumlusu AKP iktidarıdır….12 Mart darbecileri de, 12 Eylül 1980 darbecileri de, 12 Mart 1971 darbecileri de Amerikancı darbecilerdi ve gericilikle iş birliği yaptılar…Dolayısıyla ilk darbe kimin? İslamcıların. O darbeyi bastıran kim? Cumhuriyetçiler, ilericiler, hürriyetçiler, ittihatçılar, Jöntürkler, o darbeyi bastıranlar. Son darbe kimin? Yine İslamcıların.", "Ben 15 Temmuz’da kutlanacak bir an görmüyorum. 15 Temmuz'da bir darbe rezaleti var. Hep beraber bu iktidar Türkiye'yi bir darbeye sürükledi. Sonra o darbeyi ne güzel bastırdık diye bize bayram yaptırmaya çalışıyor…Yani bir ve sen bunu daha sonra bir bayram, bir ulusal egemenlik bayramı gibi sanki kutlamaya kalkıyorsun. Yok öyle bir şey." şeklinde ifadelerle, 15 Temmuz ve önceki darbe girişimlerinin İslam dini ve kendi tabirleriyle İslamcılar ile bağdaştırıldığı, en başta FETÖ terör örgütünün "İslamcı" olarak addedilmesi ve bunun yanı sıra yakın tarihte yapılan darbe girişimlerinin İslam dini ile ilişkilendirilmesinin kamusal sorumluluk anlayışı ile bağdaşmadığı, bu bağlamda bireylerin, kurumların ve terör örgütlerinin menfi eylem ve söylemlerinin ön plana çıkarılması ve bu eylemler üzerinden İslam inancı ile terör örgütü arasında bağ kurulmasının İslam inancına sahip bireyleri incitici ve küçük düşürücü nitelikte olacağı, dini inançlar ve bu inanca ait simgelerin somutlaştığı yapılar yalnızca inanç pratiklerinin mekânsal karşılığı değil; toplumsal hafızada kutsallık atfedilen kolektif bilinç açısından yüksek sembolik değere sahip yapılar olduğu değerlendirilmektedir. Böylelikle dinin temsil ettiği değerler, toplumsal barış ve kültürel bütünlük açısından vazgeçilmez işlevler üstlenir. Yayın içeriklerinde herhangi bir dinin, inancın veya bu inancı temsil eden unsurların eleştiri sınırlarının ötesine geçilerek aşağılanması; bireysel inanç özgürlüğünü hedef almanın ötesinde, inanç grupları arasında kutuplaşma ve toplumsal gerilim yaratma potansiyeli taşıdığı kanaatine varılmıştır.
Bununla birlikte, söz konusu yayında dile getirilen bahse konu ifadelerle Demokrasi ve Millî Birlik Günü olarak ilan edilen 15 Temmuz'u diğer milli bayramlarımız gibi anılmaya değer görmemek suretiyle değersizleştirmeye çalışıldığı ve bu durumun toplumun genelinin ortak hafızasına yönelik küçümseyici bir yaklaşım olduğu, 15 Temmuz Darbe Girişiminde şehit olanların manevi hatıralarını, gazileri, şehit ve gazi yakınlarını incitici nitelikte olduğu, 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü'ne yönelik yok sayıcı ve değersizleştirici söz konusu söylemler ile toplumun ortak değerlerine karşı duyarsız yaklaşımların toplumu ayrıştırarak toplumsal kutuplaşmayı artırdığı ve birlikte yaşama kültürünü zedelediği, dolayısıyla 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü ve dinî inançlara yönelik kullanılan mezkur ifadelerin toplumun milli ve manevi değerlerine aykırı nitelikte olduğu kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle mezkur yayında,
6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan; "Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz.",
6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde yer alan; "Toplumun millî ve manevî değerlerine, …. aykırı olamaz." hükümlerinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Kuruluş hakkında, evvelce Üst Kurul’un 27.03.2025 tarih ve 2025/13 sayılı toplantısında alınan 15 No’lu kararıyla kuruluşun 23.03.2025 tarihli yayınında 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin ihlali nedeniyle idari para cezası ile program durdurma müeyyidesinin uygulanmasına karar verildiği, anılan kararın kuruluşça 15.04.2025 tarihinde tebellüğ edildiği, Üst Kurul Kayıtlarından anlaşılmış olmakla; kuruluşun 15.07.2025 tarihinde saat 19:59’da yayınladığı “4 Soru 4 Yanıt” adlı programda, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde tekraren ihlali nedeniyle; Kanun’un 32’nci maddesinin beşinci fıkrası hükmü uyarınca anılan yayın kuruluşu hakkında ihlalin ağırlığı, ihlalin mahiyeti ve kuruluşa ait müeyyide sicili göz önünde bulundurularak, 5 gün süre ile yayınının durdurulmasına karar verilmesi takdir edilmiştir.
Bu itibarla;
1) ABC RADYO TELEVİZYON VE DİJİTAL YAYINCILIK A.Ş. unvanlı ve “TELE 1” logolu kuruluş hakkında;
a) 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan; "Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz. " ilkesinin bir yıl içinde tekraren ihlali nedeniyle; kuruluşun 15.07.2025 tarihinde saat 19:59’da yayınladığı “4 Soru 4 Yanıt” adlı programda, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin bir yıl içinde tekraren ihlali nedeniyle; 6112 sayılı Kanun’un 32’nci maddesinin 5’inci fıkrasında yer alan "8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentlerindeki ilkelerle dördüncü fıkrasına aykırı yayın yapılmasını müteakip verilecek yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının on güne kadar durdurulmasına; ikinci tekrarı halinde ise, yayın lisansının iptaline karar verilir." hükmü uyarınca, yayının BEŞ (5) GÜN SÜREYLE DURDURULMASINA,
b) Geçici yayın durdurma kararının uygulanmasında; medya hizmet sağlayıcı kuruluşun, Üst Kurul Kararının tebliğini müteakip saat 00:00’dan başlayarak logosunun yer aldığı ekranda; “Yayınımız, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun 24.07.2025 tarih ve 2025/29 sayılı toplantısında alınan 16 no’lu kararı uyarınca, kuruluşumuzun 15.07.2025 tarihinde saat 19:59’da yayınladığı “4 Soru 4 Yanıt” adlı programda, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan, ‘Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz.’ ilkesinin bir yıl içinde tekraren ihlali gerekçesiyle 5 gün süre ile durdurulmuştur.” metnine yayın durdurma süresince okunur şekilde yer vermesine,
c) 6112 sayılı Kanun’un 32’nci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan "8 inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentlerindeki ilkelerle dördüncü fıkrasına aykırı yayın yapılmasını müteakip verilecek yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde aynı ihlalin …. ikinci tekrarı halinde ise, yayın lisansının iptaline karar verilir…Programlarının yayını veya yayınları süreli durdurulan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yaptırım kararının tebliğine rağmen kararın gereklerine aykırı olarak yayınlarına devam etmesi halinde yayın lisansının iptaline karar verilir.” hükmü uyarınca yayın lisansının iptaline karar verileceği,
d) Ayrıca yayınlarına devam etmesi halinde, 6112 sayılı Kanun'un 33’üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “… yayınları Üst Kurul tarafından geçici olarak durdurulmasına … rağmen yayın yapan gerçek kişiler ile tüzel kişilerin yönetim kurulu üyeleri ve genel müdürü, bir yıldan iki yıla kadar hapis ve bin günden beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Tüzel kişiler hakkında ayrıca 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 60 ıncı maddesindeki güvenlik tedbirleri uygulanır. İzinsiz olarak faaliyetine devam eden yayın cihaz ve tesisleri Üst Kurulca mühürlenerek kapatılır.” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği, hususlarının kuruluşa yapılacak tebligatta bildirilmesine,
2) ABC RADYO TELEVİZYON VE DİJİTAL YAYINCILIK A.Ş. unvanlı ve “TELE 1” logolu kuruluş hakkında;
6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde yer alan; " Toplumun millî ve manevî değerlerine, …. aykırı olamaz." ilkesinin ihlali nedeniyle; 6112 sayılı Kanun’un 32’inci maddesinin birinci fıkrası hükmü uyarınca, ihlalin ağırlığı, ihlalin mahiyeti, anılan madde ile korunmak istenen kamusal menfaat göz önünde bulundurularak, %5 oranında idari para cezası uygulanmasına karar verilmesi takdir edilmiştir.
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Bu Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (a), (b), (d), (f), (g), (ğ), (h), (n), (ö), (s), (ş) ve (t) bentlerindeki yayın hizmeti ilkelerine ve aynı maddenin dördüncü fıkrasına aykırı yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşlara, ihlalin ağırlığı ve yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde ikisinden beşine kadar idarî para cezası verilir. İdarî para cezası miktarı, radyo kuruluşları için bin Türk Lirasından, televizyon kuruluşları ve isteğe bağlı medya hizmet sağlayıcıları için onbin Türk Lirasından az olamaz. Ayrıca, idarî tedbir olarak, ihlale konu programın yayınının beş keze kadar durdurulmasına, isteğe bağlı yayın hizmetlerinde ihlale konu programın katalogdan çıkarılmasına karar verilir. İhlalin mahiyeti göz önünde bulundurularak, bu fıkra hükümlerine göre idarî para cezası ile birlikte idarî tedbire karar verilebileceği gibi, sadece idarî para cezasına veya tedbire de karar verilebilir.” hükmü uyarınca, idari para cezası uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, kuruluşa %5 oranında idari para cezası uygulanmasına,
Ancak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Haziran 2025 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 2.100.000,00 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, televizyon kuruluşları için idari para cezasının 10.000 (onbin) Türk Lirasından az olamayacağından, 2025 yılı için belirlenen yeniden değerleme oranına göre 195.543,00 (yüzdoksanbeşbinbeşyüzkırküç) Türk Lirası İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) İdari para cezasının tebliğinden itibaren bir ay içerisinde, Üst Kurulun T.C. Ziraat Bankası Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Tek İdare Tahsilat Alt Hesabı TR46 0001 0017 6200 9999 9955 88 no’lu hesabına “6112 sayılı kanunun 32’nci maddesine göre ödenen para cezasıdır” şerhiyle ödenmesi gerektiğinin veya 6112 sayılı kanunun 32’nci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca, tebliğden itibaren en geç onbeş gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin, aynı maddenin 11’inci fıkrası uyarınca 1 ay içerisinde peşin ödeme yapılması halinde, 5326 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca cezanın dörtte üçünün tahsil edileceğinin ve taksitlendirme talebinde bulunulabileceğinin, peşin ödemenin kanun yoluna müracaat hakkını engellemeyeceğinin, en geç 1 aylık süre içerisinde ödenmeyen idari para cezasının, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairesine gönderileceğinin bildirilmesine,
c) 6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir. …” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Dr. Necdet İPEKYÜZ, Tuncay KESER ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oy çokluğu ile karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 24.07.2025 tarihli ve 29 sayılı toplantısında alınan 16 No.lu karara karşı oy yazısı.
Tuncay KESER Şerhidir.
Üst Kurulun 24.07.2025 tarihli ve 29 sayılı toplantısında alınan 16 No’lu karara karşı oy yazısı.
İlhan TAŞCI Şerhidir.
Üst Kurulun 24.07.2025 tarihli ve 29 sayılı toplantısında alınan 16 No’lu karara karşı oy yazısı.
Necdet İPEKYÜZ Şerhidir.