İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 23.07.2025 tarihli ve 77 sayılı yazısına konu TELE 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 15.07.2025 tarihinde saat 19:59’da Evren Özalkuş'un sunduğu ve Tele 1 Genel Yayın Yönetmeni Dr. Merdan Yanardağ'ın güncel, ekonomik, tarihi ve siyasi konuları değerlendirdiği "4 Soru 4 Yanıt" adlı yorum programı canlı olarak yayınlanmıştır. Mezkur programa ilişkin aşağıda deşifresi verilen ifadeler sebebiyle, 6112 sayılı Kanunun 8’inci maddesinin birinci fıkrası (b) bendinde yer alan; “Yayın hizmetleri ırk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz” ve (f) bendinde yer alan “Toplumun millî ve manevî değerlerine, genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine aykırı olamaz” hükümlerinin ihlal edildiği gerekçesiyle, yayıncı hakkında idari yaptırım kararı alınması istenmiştir.
Söz konusu programa ilişkin ihlale konu bölümün deşifre metni ve tespitler aşağıda sunulmuştur:
(20:24:47) Evren Özalkuş: "Şimdi bugün 15 Temmuz Fethullahçı darbe girişiminin 9. yılı. Hâlâ tartıştığımız, hâlâ yanıtını alamadığımız pek çok soru var, pek çok konu var o gece ile ilgili, o geceye gelinene kadar yaşanan süreyle ilgili. 2016'da ne oldu gerçekte? Ki kitabınızı da görüyorum, Darbe İçinde Darbe.
Merdan Yanardağ: Evet. Kitabı getirdim. Yani 2016, 15 Temmuz 2016'da ne olduğunu anlatmak için. Yani 2016, 15 Temmuz her şeyden önce şunu saptayalım: Bir İslamcı darbe girişimiydi. Soru sormayın arkadaşlar. Darbe girişimiydi. Evet. 15 Temmuz İslamcı bir darbe girişimiydi. Girişimi miydi? değil de girişimi.
Evren Özalkuş: Girişimiydi. Evet.
Merdan Yanardağ: Evet. Ben net bir şekilde bunu söylüyorum. Fethullahçı çete kim? Kim Fethullahçılar? Bir İslamcı tarikat değil mi? Bir cemaat değil mi?
Evren Özalkuş: Evet. Tabii.
Merdan Yanardağ: Siyasal İslamcı bir örgütlenme değil mi?
Evren Özalkuş: Evet.
Merdan Yanardağ: 11 yıl AKP iktidarının gizli ortağı olarak emniyetin, adliyenin hatta devletin başka eğitim kurumlarının, milli eğitiminin teslim edildiği tarikat değil mi?
Evren Özalkuş: Evet.
Merdan Yanardağ: Eee aynı menzile ayrı yollardan gidiyoruz dediği örgüt değil miydi?
Evren Özalkuş: Evet.
Merdan Yanardağ: Kim bu örgüt? Ya bir hafta önce beraber cumaya gittikleri kişiler bunlara karşı darbe yaptı. Ama öyle bir hava oluşturulmaya çalışılıyor ki sanki Kemalistler darbe yapmış. Hayır bu darbenin temel sorumlusu AKP iktidarıdır. Rabbim affetsin, yanıltıldık, aldatıldık demediler mi?
Evren Özalkuş: Dediler.
Merdan Yanardağ: Dediler. O hâlde bu kadar şehidin, bu kadar ölen insanın ki gerçek ölüm rakamını hâlâ sayısını bilmiyoruz. Çünkü ölen asker sayısını bilmiyoruz. Hainler mezarlığı diye bu Kadir TOPBAŞ tuhaf bir mezarlık kurmaya çalıştı. Kocaman bir mezarlık kurulmaya çalışıldığına göre demek ki yüzlerce başka ölü de var.
Evren Özalkuş: Tabi. Doğru.
Merdan Yanardağ: Bunu bilmiyoruz. Ölen asker sayısını bilmiyoruz. Ayrıca ölen askerlerin öldürülen, katledilen bazıları katledildi çünkü. O askerlerin darbeci olup olmadığını da bilmiyoruz bir bölümünün en azından. Emin değiliz.
Evren Özalkuş: Evet. Evet. Zaten araştırma yaptırmıyorlar ki.
Merdan Yanardağ: O konuda zaten bir araştırma ve soruşturma yaptırmadılar.
Evren Özalkuş: Evet.
Merdan Yanardağ: Suç işlendi, çünkü. Üniformalı görülen herkese ateş edildi
Evren Özalkuş: Ve muaf kılındı.
Merdan Yanardağ: Tabii. Bir, bu darbe İslamcı bir darbeydi. Başka bir şey daha söyleyeceğim. 15 Temmuz, “ya Kemalistler darbe yapar, Kemalistler darbecidir.” efsanesini çökertti. Demek ki neymiş? Darbeciler Kemalist değilmiş. Zaten 12 Mart ve 12 Eylül darbecileri de Kemalist değildi. 12 Mart darbecileri de, 12 Eylül 1980 darbecileri de, 12 Mart 1971 darbecileri de Amerikancı darbecilerdi ve gericilikle iş birliği yaptılar. 12 Mart darbe liderinin söylediğini açık söyleyeyim mi burada tekrarlayayım mı? Değerli seyirciler, buna dikkat edin. Kemalist darbe, Kemalistlerin darbeci olduğu efsanesini de çökertti. O efsane yıkıldı. Evet. O efsane yıkıldı. Ne diyor biliyor musunuz Cevdet SUNAY?... Biz bu devleti normal okullardan çıkan o cumhuriyetçi gençlere, bak gençlere o kastettiği bunların hepsi solcu oluyor diye. Cumhuriyet okullarından yetişen gençlere değil, İmam Hatiplerden yetişen imanlı gençlere teslim ederiz. 12 Mart 71 bu darbe mi Kemalist darbe ya. 12 Mart 1971'de ordudaki Kemalist subaylar tasfiye ediliyor.
Evren Özalkuş: O kadar benzer şeyler yaşamışız.
Merdan Yanardağ: Esas olarak, Kemalist subaylar tasfiye ediliyor. Çünkü o zaman daha siyasal İslam büyük bir güç değil. Yani bir siyasal islamcı iktidar kurulmuyor. Çünkü güçlü bir muhalefet var. Güçlü bir sol var. Yükselen bir sol dalga var. Ve o sol dalga şeye, cuntacılara direniyor. … 12 Eylül ne yapıyor? Din derslerini zorunlu yapıyor. Anayasa maddesi olarak koyuyor. Fethullah Gülen cemaatiyle anlaşıyor anayasa referandumunda. Fethullah Gülen ne diyor Kenan Evren için? Sadece anayasanın bu değişikliği onu cennetlik yapmaya yeter diyor. Askere selam diye, Sızıntı dergisinde şeyin yazdığı şeyi vatan şeyi kurtaran, devleti kurtaran askere selam durun diye yazı yazıyor. Fethullah Gülen Sızıntı dergisinde 12 Eylül'de. Dolayısıyla bu darbelerin hepsi 1961'in özgürlükçü anayasasını ortadan kaldırmaya dönüktü. Gelelim şeye. İlk darbeyi yapandı İslamcılar. 31 Mart 1909. 1908 Hürriyet Devrim. Bakın devrimin adı Özgürlük Devrimi."
(20:33:41) Merdan Yanardağ: "Dolayısıyla ilk darbe kimin? İslamcıların. O darbeyi bastıran kim? Cumhuriyetçiler, ilericiler, hürriyetçiler, ittihatçılar, Jöntürkler, o darbeyi bastıranlar. Son darbe kimin? Yine İslamcıların.
Evren Özalkuş: O darbeyi bastıranlar kim?
Merdan Yanardağ: Heh, tam da oraya gelecektim. Soru. O darbeyi bastıranlar da Cumhuriyetçi subaylar, Atatürkçü subaylar. Herkes zannediyor ki sokağa çıkanlar bastırdı. Yahu sokağa Türkiye çapında 15-20 bin kişi ya çıktı ya çıkmadı. O gördüğümüz kalabalıklar darbenin bastırıldığının ortaya çıkmasından sonra saat 12'den sonra sokağa çıkanlar, kutlama için çıkanlar, tankların üzerine çıkanlar onlar. O tanklar kimin tankları peki? Onlar yurtseverlerin tankları. Bakın başka bir şey söyleyeceğim. Ergenekon ve Balyoz davalarından yargılanmış subaylar olmasaydı bu darbe büyük ölçüde bastırılamayacaktı..."
(20:36:47) Merdan Yanardağ: "Eğer bu darbeciler başarılı olsaydı ne yapacak idiyseler AKP iktidarı 20 Temmuz'dan itibaren onları yaptı. Bu darbeyi bir fırsata çevirip krizi, bu darbe girişimini, olağanüstü hal ilan edip Cumhuriyet'i imha etti. Türk Silahlı Kuvvetlerini dağıttı, üniversiteleri dağıttı, kurumları dağıttı ve 2017'de bir yıl sonra bir referandum yaparak bugünkü anayasayı...
Evren Özalkuş: OHAL zamanında.
Merdan Yanardağ: OHAL koşullarında bir referandum yaparak bu ucube anayasayı, bu faşizan anayasayı, 12 Eylül anayasasından daha antidemokratik, daha baskıcı anayasayı yaptılar. Herkes şu anda yok darbe anayasası falan diyorlar. Doğru darbe anayasası ama 15-20 Temmuz Anayasası bu. 12 Eylül Anayasası değil ya. 64 kere değişmiş bu anayasa. … Dolayısıyla 15 Temmuz'la 20 Temmuz arasındaki diyalektiği görmek lazım. Akışkanlık ya da darbe mekaniğini görmek lazım. Oradaki bir mekanik ilişki var, bir süreklilik var. Birbirini destekleyen bir süreç. Ne yapmak istiyorlarsa onu yaptılar. Darbenin bastırılması ve bir darbenin bastırılmasının sağladığı meşruiyeti ve prestiji cumhuriyeti imha etmekte kullandılar. O yüzden ne Yenikapı'ya gitmek lazımdı ne de o referandumun sonuçlarını kabul etmek gerekiyordu. AKP referandumu kaybetti. Darbenin suçlusu sizsiniz demek lazımdı. Bugünkü CHP yönetimi nasıl davranıyorsa o gün de öyle davranmak lazımdı. Bir darbeye, o darbeye 15 Temmuz darbesine geçit verilmediği gibi 20 Temmuz darbe girişimine de geçit vermemek lazımdı."
(20:40:58) Merdan Yanardağ: "Ben 15 Temmuz’da kutlanacak bir an görmüyorum. 15 Temmuz'da bir darbe rezaleti var. Hep beraber bu iktidar Türkiye'yi bir darbeye sürükledi.
Evren Özalkuş: Evet.
Merdan Yanardağ: Sonra o darbeyi ne güzel bastırdık diye bize bayram yaptırmaya çalışıyor. Ya 251 şehit var. Diğer ölüler belli değil. Ve bu terör örgütüyle 11 yıl iş birliği yapmışsın. Bir tövbe mekanizmasını işletmişsin. Bazılarını affetmişsin. Bir kere hukuk devletlerinde tövbe mekanizması olmaz. Onu sen özel hayatında yaparsın. Bazıları kendi yanına geçmiş. Var, eski bazı FETÖ'cüler var ya şimdi hızlı bir şekilde Erdoğancı ve AKP'ci.
Evren Özalkuş: Tabii, tabii.
Merdan Yanardağ: Yani bir ve sen bunu daha sonra bir bayram, bir ulusal egemenlik bayramı gibi sanki kutlamaya kalkıyorsun. Yok öyle bir şey."
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun, TELE 1’de 15 Temmuz 2025 tarihli “4 Soru 4 Yanıt” programına ilişkin olarak 6112 sayılı Kanun’un 8/1-b ve 8/1-f maddeleri kapsamında verdiği 5 gün yayın durdurma ve %5 oranında idari para cezası kararına katılmıyorum. Aşağıda gerekçeleriyle açıklayacağım üzere, söz konusu yaptırımlar hem hukuki dayanaklardan yoksun, hem ölçüsüz, hem de ifade ve basın özgürlüğüne ağır bir müdahale niteliğindedir.
Uzman raporunda, gazeteci Merdan Yanardağ’ın 15 Temmuz 2016 darbe girişimi ve diğer askeri müdahaleler hakkında sarf ettiği şu sözler eleştiri konusu yapılmıştır:
“15 Temmuz İslamcı bir darbe girişimiydi.”
“Bu darbenin temel sorumlusu AKP iktidarıdır.”
“12 Mart darbecileri de, 12 Eylül darbecileri de Amerikancı darbecilerdi ve gericilikle iş birliği yaptılar.”
“İlk darbe kimin? İslamcıların… Son darbe kimin? Yine İslamcıların.”
“15 Temmuz’da kutlanacak bir an görmüyorum.”
“Yok öyle bir şey [15 Temmuz’un bayram olarak kutlanması].”
Raporda, bu ifadelerin İslam diniyle darbecilik arasında bağ kurduğu, milli ve manevi değerlere saldırı içerdiği, Demokrasi ve Millî Birlik Günü’nü değersizleştirdiği ve toplumda kutuplaşma yaratma riski taşıdığı ifade edilmiştir. Bu değerlendirme, hem olgusal hem hukuki düzlemde isabetsizdir.
Anayasa Mahkemesi; Anayasa'nın 26. maddesinde yer alan ifade özgürlüğü ile onun özel güvencelere bağlanmış şekli olan ve Anayasa'nın 28. maddesinde yer alan basın özgürlüğünün demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olduğunu, toplumun ilerlemesi ve her bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini oluşturduğunu daha önce pek çok kez ifade etmiştir. Bu bağlamda ifade özgürlüğü ile basın özgürlüğü herkes için geçerlidir ve demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 69; Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 34-36). Basın özgürlüğünün kamuoyuna çeşitli fikir ve tutumların iletilmesi ile bunlara ilişkin bir kanaat oluşturulması için en iyi araçlardan birini sağladığı açıktır (İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 63; Haci Boğatekin (2), B. No: 2014/12162, 21/11/2017, § 38).
İfade ve basın özgürlüklerine yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72; AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007).
Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 77; Sırrı Süreyya Önder, [GK], B. No: 2018/38143, 3/10/2019, § 58; Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51).
Anayasa Mahkemesi siyasi ifadelerle ilgili olarak AİHM’in yaklaşımını izlemektedir. Mahkemeye göre, sağlıklı bir demokrasi bir hükümetin yalnızca yasama organı veya yargı organları tarafından denetlenmesini değil, aynı zamanda sivil toplum örgütleri, medya ve basın veya siyasi partiler gibi siyasal alanda yer alan diğer aktörlerce de denetlenmesini gerektirir (AYM, Bekir Coşkun Kararı, B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 66; Tansel Çölaşan Kararı, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 66; Ergün Poyraz (2) Kararı, B. No: 2013/8503, 27/1/2015, § 69). Bu doğrultuda siyasetçilere yönelik eleştirilerin de kabul edilebilir sınırları, diğer kişilere yönelik eleştiri sınırına göre daha geniştir ve bir siyasetçi diğer kişilerden farklı olarak, her sözünü ve eylemini bilerek halkın ve aynı zamanda diğer siyasetçilerin denetimine açtığı için daha geniş hoşgörü göstermek zorundadır (AYM, Bekir Coşkun Kararı, B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 67; Ali Rıza Üçer (2) Kararı, B. No: 2013/8598, 2/7/2015, § 56; Tansel Çölaşan Kararı, B. No 2014/6128, 7/7/2015, § 67; Ergün Poyraz (2) Kararı, B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 70).
Basın özgürlüğü, sadece zararsız veya önemsiz görülen bilgilerin değil, aynı zamanda şok edici, rahatsız edici veya kışkırtıcı bilgilerin de ifade edilmesini kapsar (Lingens/Avusturya, B. No:9815/82, 8/7/1986, § 41). Yanardağ’ın söz konusu değerlendirmeleri, dine değil; dini söylemleri araçsallaştıran siyasal yapılanmalara ve aktörlere yöneltilmiş bir eleştiridir.
“İslamcı darbe” ifadesi, FETÖ’nün dini söylemleri kullanarak güç devşirmesi, devlet kurumlarına sızması ve darbe girişimi gibi eylemlerini bu ideolojik kılıfla yürütmesi gerçeğine yöneliktir. FETÖ’nün dini görünümlü bir örgüt olması, bu tarz tanımlamaları da kaçınılmaz hale getirmektedir. Burada kullanılan ‘İslamcı’ ifadesi, dini inançlara değil; bu inançları siyasal çıkarlar uğruna araçsallaştıran bir ideolojiye işaret etmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de dini semboller ve inançların, kamu hayatına müdahil olduğu anda meşru eleştirinin konusu haline gelebileceğini vurgular (Otto Premınger Enstitüsü/Avusturya, B. No: 13470/87, 20/9/1994, § 47). Dolayısıyla söz konusu yorumlar, toplumu değil, siyasi iktidarı ve iktidarın geçmişteki tercihlerini eleştiren, meşru ve koruma altında olan siyasal ifadelerdir.
Kurul kararına dayanak oluşturan uzman raporunda, İslam inancına saldırı olduğu savunulmaktadır. Oysa bu son derece geniş ve sübjektif bir yorumdur. Yanardağ, İslam’ın kendisini değil, İslamcı ideolojiyle tanımlanan ve darbe süreçlerinde rol oynamış yapılara dikkat çekmektedir. Nitekim “Amerikancı darbeciler”, “gericilikle işbirliği yapanlar” ifadeleri de doğrudan siyasal süreçlere yönelik değerlendirmelerdir.
Yanardağ’ın “15 Temmuz’da kutlanacak bir şey görmüyorum” ifadesi, tarihsel ve siyasal bir olayın anılma biçimine yönelik kişisel kanaat ve değer yargısıdır. Demokrasi tarihine dair farklı bakış açıları, ifade özgürlüğünün özüdür. Aksi takdirde, resmi anlatıya uymayan her görüş cezalandırılabilir hale gelir ki bu demokratik rejimlerle bağdaşmaz.
Söz konusu programda yer alan ifadeler, şiddet çağrısı, nefret suçu ya da açık ve yakın bir tehlike yaratacak nitelikte değildir. 6112 sayılı Kanun’un hem 8/1-b hem de 8/1-f maddeleri kapsamında yaptırım uygulanmış olsa da, bu yaptırımların hiçbirinin yasal ve anayasal ölçütlere uygun olmadığı kanaatindeyim. 8/1-b maddesi uyarınca bir yayın ancak açıkça “toplumu kin ve düşmanlığa tahrik etmesi” durumunda yaptırıma konu olabilir. Ancak Yanardağ’ın açıklamaları açıkça fikir temellidir ve herhangi bir grubun aşağılanmasına ya da hedef gösterilmesine yönelik değildir. Bu nedenle, bu madde kapsamında yaptırım uygulanması hukuken dayanıksız ve keyfîdir.
Üstelik ilgili yayın, aynı yıl içerisinde 8/1-b maddesinden verilen yaptırımların tekrarı niteliğinde olduğundan, kanalın 5 gün yayınlarının durdurulmasına karar verilmiştir. Bu ceza, geri döndürülemez, ağır ve ölçüsüz bir müdahaledir. Yayın durdurma cezası uygulandıktan sonra telafi edilemeyecek zararlar doğabilir. Yayıncının kamuoyunu bilgilendirme faaliyeti askıya alınmakta, anayasal hak olan basın özgürlüğü fiilen kullanılamaz hale gelmektedir.
Yayın durdurma cezası, yalnızca en ağır ihlallerde başvurulması gereken son çare niteliğinde bir yaptırımdır. Burada ise ifade özgürlüğü sınırlarında kalan bir yayın nedeniyle, kamuoyunun bilgi alma hakkı da ihlal edilmektedir. Nitekim, aynı maddeden üçüncü kez ceza verilmesi durumunda yayın lisansının iptali gündeme gelecektir. Bu, basın özgürlüğü üzerinde ağır bir sansür tehdidi oluşturur.
Öte yandan, aynı yayın hakkında 8/1-f maddesi uyarınca da “toplumun milli ve manevi değerlerine, genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine aykırılık” gerekçesiyle yaptırım uygulanmıştır. Ancak burada da dikkat edilmesi gereken husus, kullanılan ifadelerin bu kapsamda dahi sansür niteliğinde ağır bir yaptırımı haklı gösterecek yoğunlukta olmamasıdır. Yayında dile getirilen değerlendirmeler, 15 Temmuz’un siyasal arka planına ilişkin bir görüşü yansıtmaktadır. Bu, geçmişin eleştirel biçimde sorgulanması ve güncel bir olayın yorumlanması bağlamında değerlendirilmelidir. Görüşlerin milli veya manevi değerlere aykırı bulunması, tek başına yaptırım gerekçesi olamaz; zira anayasal güvence altındaki düşünce özgürlüğü, toplumda hâkim olan düşüncelerden ayrılan veya rahatsız edici bulunan görüşlerin de ifade edilebilmesini kapsar.
Kanaatimizce herhangi bir yaptırım uygulanmaması gerekse de, Üst Kurul mutlaka bir müdahalede bulunma ihtiyacı duyuyorsa bu değerlendirme en fazla 6112 sayılı Kanun’un 8/1-f maddesi kapsamında ve yalnızca idari para cezası ile sınırlı kalacak şekilde yapılmalıydı. Zira söz konusu ifadeler, 8/1-b maddesinde tanımlanan “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçu ile doğrudan örtüşmemektedir. Zira ifade içeriğinde, etnik, dini ya da mezhebi bir nefreti körükleyen ya da şiddet çağrısı içeren bir unsur bulunmamaktadır. Bu ifadeler, esasen siyasal bir sorumluluk değerlendirmesi ve güncel bir tarihsel olayın yorumlanması niteliğindedir. Dolayısıyla, ceza verilmesi gerektiği düşünülüyorsa dahi bu yaptırımın yalnızca 6112 sayılı Kanunun 8/1-f maddesi kapsamında, “Toplumun milli ve manevi değerlerine, genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine aykırılık” yönüyle değerlendirilmesi gerekir. Bu madde kapsamında verilecek idari para cezası, hem ifade özgürlüğüyle daha uyumlu olacak hem de yayıncı kuruluş bakımından daha öngörülebilir ve ölçülü bir yaptırım oluşturacaktır.
Sonuç olarak; söz konusu yayında dile getirilen ifadeler, demokratik toplumda fikirlerin serbestçe dolaşımı, geçmişin sorgulanması ve siyasi iktidarların eleştirilmesi hakkının bir parçasıdır. Bu bağlamda, 6112 sayılı Kanun’un 8/1-b ve 8/1-f maddeleri kapsamında 5 gün yayın durdurma ve %5 idari para cezası uygulanması hukuken dayanaksız, ifade özgürlüğü bakımından orantısız ve geri döndürülemez bir müdahale niteliği taşımaktadır. Yayıncı kuruluşa ceza uygulanacaksa dahi yalnızca 8/1-f maddesi kapsamında daha hafif bir idari para cezası ile sınırlı bir yaptırım uygun ve yeterli olurdu. Üst Kurul kararının bu yönleriyle hukuki dengeyi gözetmediğini, ifade özgürlüğünü daralttığını ve caydırıcılıktan öte bir sansür etkisi yarattığını düşünmekteyim. Bu gerekçelerle Üst Kurul’un kararına katılmıyorum. 06.08.2025