İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 02.07.2025 tarih ve 55 sayılı yazısına konu SZC logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 01.07.2025 tarihinde saat 08:45’te yayınlanan "Para Politika" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere; SZC logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından 01.07.2025 tarihinde saat 08:45’te canlı olarak yayınlanan, sunuculuğunu Özlem Gürses’in yaptığı, Dr. Murat Kubilay’ın konuk olarak katıldığı "Para Politika" adlı programda, program konuğu tarafından; “Şimdi 200 yıllık bir aydınlanma mücadelesi var Türkiye'nin…O zaman dediler ki galiba biz bu 200 yıllık ayrışmayı yeterince körükleyemiyoruz ve aynı zamanda belli alanları kötü yönetmişiz. Ekonomi ve dış politikada yeni bir sürece geçtiler. Bunların bir sürü eksileri oldu, bir sürüleri artılar oldu. Bunları konuşuruz. Ama sonra dediler ki biz birazcık daha bunları körüklemek istiyoruz diye. İşte burada da Leman Dergisi'ndeki olay ortaya çıkıyor. Yani İslamiyet Türkiye'nin bir kültürünün parçasıdır. Türkiye Müslüman bir ülke değildir. Türkiye İslam kültürünün genel geçer kabul edildiği yani bu ülkenin vatandaşı olan bir gayrimüslimseniz bile bir Ermeni kökenli, Süryani kökenliyseniz bile inşallah maşallah deyimlerini kullandığınız Ramazan ve Kurban Bayramlarında annenizi, babanızı aradığınız mezarlıklara ziyaret ettiğiniz bir kültüre sahiptir. İnanç kişinin kendi dünyasıdır. Çok inanır, az inanır. Çok inanır ama çok inanan kişinin arasındaki inanç birbirinden farklıdır. Yine bunun bir Türklük için söylenebilir. İşte bu noktada özellikle toplumun içerisindeki fayları kırmak amacıyla bir ayrım yaratmak istiyorlar. O ayrımda da Leman Gazetesi maalesef dikkatli olmamış. Evet açıkçası karikatür benim ilgimi çekmedi. Kötü bir niyetli olmadıkları da aşikâr. Hiçbir suç yok. Bu kişilerin de aynı şekilde onlara gözaltına alma sürecindeki davranışlar hiçbir şekilde de tasvip edilemez. Zaten polis tarafsız olsa en başta dışarıdaki o göstericilere gücünü olması gerektiği hukuka uygun bir şekilde yapardı…Çünkü iktidar çok verimsiz. İktidar insanları mutlu edemiyor ve sadece bu kültür kavgasıyla 200 yıllık aydınlanmanın gerici tarafını körükleyerek kazanmaya çalışıyor. Buna çok dikkatli olalım.” şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Demokrasinin en temel önceliklerinden biri halkın haber alma özgürlüğü olduğundan demokratik rejimlerde medya, kamuoyu oluşumunda hayati derecede öneme sahip bir aktördür. Öyle ki; medyanın yasama, yürütme ve yargıdan sonra gelen dördüncü güç olduğu çoğu otorite tarafından kabul edilmektedir. Basın, yasama, yürütme ve yargıdan sonra gelen dördüncü kuvvettir. Genel olarak dördüncü güç unsuru olarak kabul edilen medyanın bilgilerin vatandaşlara ulaşmasında önemli bir rol üstlendiği de dikkat çekilmesi gereken bir husustur. Medyanın dördüncü güç rolüne ilişkin klasik değerlendirme, hükumet hakkında enformasyon toplayan ve tüm yurttaşlara hükumet hakkında enformasyon dağıtan bağımsız medyanın, bir denge unsuru ve hayati önem taşıyan bir kontrol mekanizması olarak hizmet ettiği yönündedir.
Günümüzde medyanın gücünün artması ile medya mensuplarının sorumluluklarının da aynı ölçüde arttığı bir gerçektir. Yayıncılığın aynı zamanda bir kamusal sorumluluk görevi olduğu da düşünüldüğünde yayınların kanuni düzenlemeler ve Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi bir gereklilik olarak ortaya çıkmaktadır. İnsan hak ve özgürlüklerinden olan ifade özgürlüğü hakkı, demokratik bir toplumun temel unsurlarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık ilkelerinin var olması bakımından vazgeçilmez bir karakter taşımakla beraber gerek uluslararası sözleşmelerde gerekse ulusal mevzuatımızda bu hakkın kullanılmasının belirli sınırları bulunmaktadır. Söz konusu yasal düzenlemelerin başında Türkiye Cumhuriyeti Anayasası gelmektedir. Anayasa'nın 26'ncı maddesindeki “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.” hükmü ile düşünce özgürlüğüne getirilebilecek sınırlamalardan bahsedilmiştir. 5187 sayılı Basın Kanunu'nun 3. maddesinde ise; Basının özgür olduğu, bu özgürlüğün; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içereceği, basın özgürlüğünün kullanılmasının ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabileceği hükmüne yer verilmiştir.
Konuyla ilgili Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde de benzer bir hüküm bulunmaktadır. Mezkûr sözleşmenin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinde: "1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir. 2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir." düzenlemesi yer almaktadır.
AİHM'nin Lingens Avusturya içtihadında da belirtildiği üzere, ifade özgürlüğü demokratik bir toplumun asli temellerindendir. Bu toplumun ilerlemesinin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşullarından birini oluşturur. Basının görevi, kamu yararını ilgilendiren başka alanlarda olduğu gibi siyasi konularda da bilgi ve fikirleri açıklamaktır. Buna karşın, AİHM'nin Times Newspapers Limited No:1-2 Birleşik Krallık kararında belirtildiği üzere, Sözleşmenin 10. maddesi, basının halkın yararına olan ciddi meseleleri işlemesinin söz konusu olduğu durumlarda dahi, hiçbir sınırlama içermeyen bir ifade özgürlüğünü güvenceye almaz. Bu maddenin 2. fıkrası uyarınca, basın ifade özgürlüğünü kullanırken, görev ve sorumluluklarına uygun davranmak durumundadır.
Televizyon, toplumun haber almasında ve haberdar olmasında yıllardır öncü bir role sahip olmuştur ve bu noktada hala büyük bir güce sahiptir. Televizyon yayıncılığında toplumsal değerleri ve toplumun yapısını da tanıyarak, bilerek ve göz ardı etmeyerek yayıncılık yapabileceği gibi etik anlayışın dışında, sarsıcı içeriklerle de yayın yapılabilmektedir. Ancak gerçekliğin, toplumsal yapı ve değerlerin dışında yapılan yayınların toplumdaki en büyük iki etkisini şu şekilde ifade edebiliriz: Medyaya olan güvenin azalması ve toplumsal değerlerde yozlaşma. Yapılan yayınların özellikle de toplumsal zeminde önemli olayların aktarımında verilen bilgilerin tarafsızca, gerçekliği ve doğruluğu ile paylaşılması toplumun medyaya olan güveni noktasında belirleyici bir unsurdur. Yapılan yayınların hitap edilen kitlenin, toplumun değerleri ile uyum içinde daha doğru bir ifade ile toplumun farkında olarak yapılması toplumsal yapının korunması noktasında önem taşımaktadır. Toplumun milli ve manevi değerleri ile çatışan ve uyuşmayan yayınlar kültürel yapının yozlaşmasına ve toplumsal dinamiklerin bozulmasına sebep olabilmektedir.
Yayıncılık faaliyetinde; toplumda var olan farklı fikir, kültür, duygu, inanç, köken, ekonomik durum gibi unsurların göz önünde tutularak her programın verdiği mesajın toplumda nasıl algılanacağını bilmek, kitlelerin bunları izledikten sonra duygu, düşünce ve davranışlarında nelere yol açabileceğini hesaplamak, sorumlu yayıncılık anlayışının temel bir gereğidir. Buna ek olarak pek çok önemli fonksiyonları olan kitle iletişim araçları sahiplerinin, yöneticilerinin veya sunucularının yaşadıkları toplumun değerlerine, inanç ve dini hassasiyetlerine, evrensel insan hakları veya insan onuru gibi kavramlara hassasiyet göstermesi, yayınlarında bunlara titizlikle uyması, yayınlanan program içeriklerinde bu değerlerin korunması noktasında çaba göstermesi, öznel inisiyatife bağlı ihtiyari bir durumdan ziyade yayıncının yasal sorumlulukları arasında yer almaktadır.
Medyanın insanları etkileme ve kamuoyu oluşturma kabiliyeti çok yüksektir. Bunun nedeni, medyanın insanlara rahatlıkla ulaşabiliyor olmasından kaynaklanmaktadır. Bununla birlikte medyaya ve özellikle televizyon yayınlarına kolay ulaşılabilmesi, beraberinde büyük sorumlulukları da getirmektedir. Yayın esnasında kullanılan ifadelerde ve üsluplarda sorumlu yayıncılık anlayışıyla hareket edilerek toplumsal barış ve huzuru bozabilecek nitelikte her türlü yorum ve değerlendirmelerden uzak durulması yayın kuruluşlarının kamusal sorumluluğu altında bulunmaktadır. Toplumun milli ve manevi değerlerine müdahale edilmemesi de bu sorumluluk çatısı altında ele alınmaktadır.
Değer kavramı, inanç temelli olan karşılığını şüphesiz toplumsal ve manevi değerler olarak bulmaktadır. Manevi değerler toplumu bir arada tutan önemli unsurlardan oluşmaktadır. Öyle ki, millî ve manevi değerler hukuk sistemimizde de karşılığını bulmaktadır. Milli ve manevi değerler, toplumu bir arada tutan özellikler barındırmaktadır. Değerlerin toplumdaki işlev ve özellikleri şu şekilde sıralanmaktadır: 1. Topluluğun üyeleri tarafından genel olarak paylaşılan ve ortak olarak kabul edilen unsurlar. 2. Topluluğun genelinin refahı ve toplumsal ihtiyaçların karşılanması için hayati öneme sahiplik. Bu özellikleriyle birlikte düşünüldüğünde, değerler toplumu bir arada tutan ve birlikte yaşamayı mümkün kılan önemli unsurlardır. Diğer taraftan değerlerin hem çok uzun zamana yayılarak geliştiğine, hem de ahlaki normlar, dinî inançlar, örf-adetler ve moda gibi çeşitli alanlardan beslendiğine dikkat çekilmekte olup; tüm bu alanların katkısıyla gelişen toplumsal değerlerin bir bütün olarak “millî ve manevi değerler” kategorisini oluşturduğu vurgulanmaktadır. Toplumun büyük bir çoğunluğunun benimsediği İslam dini, hem milli hem de manevi değer olarak kabul edilmektedir.
Dinin ferdi olduğu kadar, aynı zamanda ferdi aşan sosyal bir karakteri vardır. Bu da dinin objektifleşerek bir gruba, bir topluma mal olması demektir. Din, mahiyeti gereği önce teker teker fertlere nüfuz etse de, zaruri olarak onların fevkine yükselerek, fertler arasında bir köprü vazifesi görür. Toplumsal gerçekliğin en önemli unsurlarından biri olan din, toplumsal yapının davranışlarının belirlenmesinde merkezi bir konuma sahiptir. Bu bağlamda din insanın ve toplumun bir dünya kurma stratejisi bağlamında stratejik bir rol üstlenmektedir. Dinin kendisine kazandırdığı zihniyet yapısıyla insanlar, dünya ve dünyevi olaylar karşısında nasıl bir eylem ve tutum içerisinde bulunacaklarını belirlerler. Oluşan bu ortak eylem ve tutumlar ile din toplumsal bütünleşmeyi sağlayan başat bir görev üstlenmektedir.
Bilindiği üzere yayın kuruluşlarının, dini değerler ve inanca dair yayınları toplumsal hassasiyetleri göz önünde bulundurarak ekrana getirmeleri yayın etiği açısından da önemli bir husustur. İfade özgürlüğü, yayın özgürlüğünün temeli olmakla beraber yayın kuruluşlarının ekranları aracılığıyla izleyiciyle buluşturduğu programlarında dikkatli bir dil ve üslup kullanmaları yine yasal yükümlülükleri arasındadır. Burada önemli olan içinde bulunulan toplumun inanç değerleri üzerinde sorumlu bir yayıncılık anlayışı ile hareket etmektir.
AİHM kriterlerine göre mahkemenin bir anlatımın ifade özgürlüğü kapsamında kalıp kalmadığının değerlendirilmesinde ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin yasal dayanağının meşru bir amacının olması, meşru amacın başkalarının şöhret ve haklarının korunması ile dini barışı ve dini duyguları koruyarak kamu düzensizliğini önlemesi ve sınırlamanın demokratik toplumda gerekli ve orantılı olması şeklinde üç aşamalı bir ölçüt belirlenmiştir. Karara konu somut olay hakkında ise "AİHM'e göre, dinsel görüşler ve inançlar söz konusu olduğunda, kamusal bir tartışmaya hiçbir katkısı olmayan başkaları için ucuz saldırı olarak görülebilecek ifadelerden kaçınmak gereklidir." değerlendirmelerinde bulunulmuştur. Yargıtay 8. Ceza Dairesinin E. 2019/10194 ve K. 2019/11813 sayılı kararında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları ve çeşitli AİHM kararlarına atıfta bulunulmuştur. Atıfta bulunulan 13.12.2005 tarihli İ. D. - Türkiye Davası'nda AİHM'e göre din ve inanç özgürlüğü söz konusu olduğunda başkalarına zarar verecek nitelikteki söylemlerden ve saygısızlık edecek davranışlardan kaçınılması gerekir.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu programda, program konuğu tarafından; “Yani İslamiyet Türkiye'nin bir kültürünün parçasıdır. Türkiye Müslüman bir ülke değildir. Türkiye İslam kültürünün genel geçer kabul edildiği yani bu ülkenin vatandaşı olan bir gayrimüslimseniz bile bir Ermeni kökenli, Süryani kökenliyseniz bile inşallah maşallah deyimlerini kullandığınız Ramazan ve Kurban Bayramlarında annenizi, babanızı aradığınız mezarlıklara ziyaret ettiğiniz bir kültüre sahiptir…İşte bu noktada özellikle toplumun içerisindeki fayları kırmak amacıyla bir ayrım yaratmak istiyorlar. O ayrımda da Leman Gazetesi maalesef dikkatli olmamış. Evet açıkçası karikatür benim ilgimi çekmedi. Kötü bir niyetli olmadıkları da aşikâr. Hiçbir suç yok." şeklinde sarf edilen ifadelerle, son derece hassas bir mefhum olan dini değerler hakkında şahsi kanaatlerin mutlak gerçeklermiş gibi sunulduğu, sunucu tarafından konuğun sarf ettiği bu sözlere toplumun hassas olduğu bir dönemde herhangi bir müdahale ya da düzeltme yapılmamasının kamusal sorumluluk anlayışla bağdaşmadığı, medya mensuplarının toplumun bir üyesi olmaları nedeniyle kendilerini mevcut kültürel ve sosyal yapıdan tecrit etmelerini beklemenin güç olduğu, fakat bireylere haber verme ve bilgilendirme faaliyetlerini yerine getirirken basın ve yayın etik ilkelerine uymaları, tarafsız ve bağımsız davranmalarının bir zorunluluk olduğu, büyük çoğunluğu İslam dinine inanan insanlardan oluşan Türk toplumunda ulusal yayın yapan bir yayıncı kuruluşta toplumun dinine yönelik uygun olmayan söz konusu ifade ve açıklamaların nesnel bir bilgi gibi paylaşıldığı, konuğun bireysel olarak hangi görüşe sahip olursa olsun toplumun genelini ilgilendiren dini bilgi ve manevi değerlere dair yorumlarında otokontrol sahibi olması ile toplumun inanç ve değerlerinin rencide edilmemesi hususunun yayıncıların sorumluluğunda olduğu gerçeği göz önüne alındığında sağlam ve güvenilir kaynaklara dayanmadan din adına verilen bilgilerin niyet ve maksat ne olursa olsun muhatap kitlede yanlış algıların oluşmasına sebep olabileceği, dolayısıyla mezkur yayında yer verilen ifadelerin kamusal sorumluluk anlayışıyla bağdaşmadığı, temel dini kaynaklara ve toplumun manevi değerlerine aykırı nitelikte olduğu kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde yer alan; "Toplumun millî ve manevî değerlerine, genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine aykırı olamaz." hükmünün ihlal edildiği sabit görülmüştür.
6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinin ihlali nedeniyle; Kanun’un 32’inci maddesinin birinci fıkrası hükmü uyarınca, ihlalin ağırlığı, ihlalin mahiyeti, anılan madde ile korunmak istenen kamusal menfaat göz önünde bulundurularak, %5 oranında idari para cezası uygulanmasına ve idari tedbir olarak program yayınının beş (5) kez durdurulmasına karar verilmesi takdir edilmiştir.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde yer alan; "Toplumun millî ve manevî değerlerine, genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine aykırı olamaz." ilkesinin ihlali nedeniyle;
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Bu Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (a), (b), (d), (f), (g), (ğ), (h), (n), (ö), (s), (ş) ve (t) bentlerindeki yayın hizmeti ilkelerine ve aynı maddenin dördüncü fıkrasına aykırı yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşlara, ihlalin ağırlığı ve yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde ikisinden beşine kadar idarî para cezası verilir. İdarî para cezası miktarı, radyo kuruluşları için bin Türk Lirasından, televizyon kuruluşları ve isteğe bağlı medya hizmet sağlayıcıları için onbin Türk Lirasından az olamaz. Ayrıca, idarî tedbir olarak, ihlale konu programın yayınının beş keze kadar durdurulmasına, isteğe bağlı yayın hizmetlerinde ihlale konu programın katalogdan çıkarılmasına karar verilir. İhlalin mahiyeti göz önünde bulundurularak, bu fıkra hükümlerine göre idarî para cezası ile birlikte idarî tedbire karar verilebileceği gibi, sadece idarî para cezasına veya tedbire de karar verilebilir.” hükmü uyarınca, idari para cezası ve program yayını durdurma idari tedbirinin uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Haziran 2025 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 25.341.165,90 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, yüzde beş oranı (%5) 1.267.058,00 TL İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) İdari para cezasının tebliğinden itibaren bir ay içerisinde, Üst Kurulun T.C. Ziraat Bankası Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Tek İdare Tahsilat Alt Hesabı TR46 0001 0017 6200 9999 9955 88 no’lu hesabına “6112 sayılı kanunun 32’nci maddesine göre ödenen para cezasıdır” şerhiyle ödenmesi gerektiğinin veya 6112 sayılı kanunun 32’nci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca, tebliğden itibaren en geç onbeş gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin, aynı maddenin 11’inci fıkrası uyarınca 1 ay içerisinde peşin ödeme yapılması halinde, 5326 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca cezanın dörtte üçünün tahsil edileceğinin ve taksitlendirme talebinde bulunulabileceğinin, peşin ödemenin kanun yoluna müracaat hakkını engellemeyeceğinin, en geç 1 aylık süre içerisinde ödenmeyen idari para cezasının, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairesine gönderileceğinin bildirilmesine,
c) İdarî tedbir olarak, ihlale konu PROGRAM YAYINININ TAKDİREN 5 (BEŞ) KEZ DURDURULMASINA, bu idari tedbirin uygulanma zamanının kuruluşa yapılacak tebligatta bildirilmesine,
d) 6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan; “…Yükümlülük veya yasağa aykırılık dolayısıyla idarî tedbir olarak programın yayınının durdurulması kararının verilmesi halinde, yaptırım uygulanmasına sebebiyet veren fiilin işlenmesinden dolayı sorumluluğu olan programın yapımcısı veya varsa sunucusu, yayının durdurulduğu süre zarfında, aynı veya farklı medya hizmet sağlayıcı kuruluşta hiçbir ad altında başka bir program yapamaz veya sunamaz.” hükmü uyarınca, işlem yapılması hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
e) İdari tedbir uygulanması sonucu yayını durdurulan programın yerine, Üst Kurulca gönderilen programların, programın başında; “Bu program, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun 03.07.2025 tarih ve 2025/26 sayılı toplantısında alınan 13 No’lu kararı uyarınca, kuruluşumuzun 01.07.2025 tarihinde saat 08:45’te yayınladığı "Para Politika" adlı program yayınında, 6112 sayılı Kanun'un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde yer alan, yayın hizmetleri ‘Toplumun millî ve manevî değerlerine, genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine aykırı olamaz.’ ilkesinin ihlali nedeniyle idari tedbir uygulanması sonucu yayını durdurulan program yerine yayınlanmaktadır.” metninin anlaşılır şekilde okunarak DVD/CD’de yer aldığı şekliyle ticari iletişim yayını içermeksizin yayınlanmasına, ayrıca anılan metnin program yayını süresince ekranın altında akar yazı ile verilmesine,
f) 6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “ (…) 8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir... Programlarının yayını veya yayınları süreli durdurulan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yaptırım kararının tebliğine rağmen kararın gereklerine aykırı olarak yayınlarına devam etmesi halinde yayın lisansının iptaline karar verilir.” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Ahmet Can BUĞDAY, Dr. Necdet İPEKYÜZ, Tuncay KESER ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oy çokluğu ile karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 03.07.2025 tarih, 2025/26 sayılı toplantısında alınan 13 No.lu karara karşı oy yazısı.
Tuncay KESER Şerhidir.
Üst Kurulun 03.07.2025 tarihli ve 26 sayılı toplantısında alınan 13 No’lu karara karşı oy yazısı.
İlhan TAŞCI Şerhidir.
Üst Kurulun 03.07.2025 tarih, 2025/26 sayılı toplantısında alınan 13 No.lu karara karşı oy yazısı.
Necdet İPEKYÜZ Şerhidir.