Üst Kurul’un yayıncı kuruluşun uzman raporuna konu yayına ilişkin olarak ‘milli ve manevi değerlere aykırılık’ iddiasıyla üst sınırdan yüzde beş para cezası ve beş defa program cezası vermesine ilişkin karara aşağıdaki gerekçelerle katılmamaktayım.
Üst Kurul’un yaptırım kararına konu olan yayında, ekonomi alanında doktorası bulunan ve yayına konu programda misafir olarak bulunan akademisyen Murat Kubilay’ın, LeMan isimli karikatür dergisinde yayınlanan bir karikatür nedeniyle toplumun bazı kesimlerinin tepkisini çeken karikatür nedeniyle kamuoyunda meydana gelen tartışmalara ilişkin bazı tespitlerde bulunmaktadır.
Misafir Murat Kubilay’ın sözleri incelendiğinde görülmektedir ki Leman dergisi olayı olarak kamuoyunda bilinen olayın toplumu dini saiklerle ayrışmaya sürüklediği, bu nedenle çeşitli grupların toplumsal ayrışmayı körüklemesine imkân verdiğini, Türkiye’nin Müslüman bir devlet olmadığını, ancak İslam kültürünün Türkiye halklarının bir parçası olduğunu, Türkiye’de gayrımüslim vatandaşların dahi İslam kültürüyle ilişkili ifadeleri kültürel olarak kullandıklarını, ortaya bazı gerici unsurların tahriki ile bir çatışma alanı çıkartıldığı, bunun Türkiye ve uzmanlık alanı olan ekonomi açısından olumsuz bir durum meydana getirdiğini söylemektedir.
İfade özgürlüğü yönünden yapılacak değerlendirmelerde ifadelerin bir bütün olarak değerlendirilmesi, ifadelerin bağlamında anlam kazanmasının bir sonucudur. Buradan hareketle, bir bütün olarak ifadeye bakıldığı takdirde görülecektir ki Murat Kubilay’ın ifadelerinde toplumun milli ve manevi değerlerini aşağılayıcı, dini değerlere hakaret olarak yorumlanabilecek herhangi bir unsur bulunmamaktadır. Aksine Murat Kubilay bu ifadeleri ile toplumda yaratılmak istenen çatışma ortamını eleştiri konusu yaparak tam tersine birleştirici bir tutum takınmaktadır.
Uzman raporunda belirtildiği üzere, ifade özgürlüğü bakımından bireylerin dini ve manevi değerlerini gereksiz bir şekilde aşağılayacak, kamusal bir tartışmaya hiçbir katkısı olmayan başkaları için ucuz saldırı olarak görülebilecek bir ifade yer almamaktadır. Tam tersine toplumun din ve inanç temelli olarak ayrılmasının karşısında ifadelere sahiptir. Böyle bir konuşma nedeniyle yaptırım uygulanması, hukuka ve ifade özgürlüğüne aykırıdır.
Çoğunluğun aldığı karar ile bu yayındaki ifadelere ceza vermedeki asıl hedefi, Murat Kubilay’ın Türkiye’nin Müslüman bir ülke olmadığın yönelik ifadesidir. Bu konuda birkaç tespit yapmak gereklidir:
Öncelikle, Türkiye’de din ve devlet ilişkilerine ilişkin uzun yıllar yürütülen hukuki, siyasi ve toplumsal tartışmalar günümüzde görece bir miktar makul bir ortak paydaya ulaşmıştır. Kamusal alanda dini sembollere yönelik yasakların kaldırılması gibi önemli adımların atılmasıyla Türkiye’de din ve devlet ilişkileri ile dinin kamusal hayattaki yeri görece geçmiş on yıllara göre daha az tartışılan bir konu haline gelmiştir.
Tartışmaya konu olan ‘Türkiye’nin Müslüman bir ülke olmadığı’ yönündeki ifadenin ardından yine Murat Kubilay tarafından belirtilen Türkiye’de İslam kültürün bir parçasıdır ifadesi günümüzde din ve kamusal alan ilişkilerini iyi bir şekilde tasvir etmektedir.
Türkiye, Anayasa’sında herhangi bir dini referans göstermeyen ve ülkenin resmi bir dini olduğuna ilişkin ifade yer almayan bir devlettir. Türkiye bir devlet dini benimsememiştir. Türkiye’de toplumun büyük çoğunluğunun İslam dinine mensup olması, bir siyasal yapı olan devletin bir dini itikada sahip olduğu anlamına gelmez. Anayasa’nın ikinci maddesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin niteliklerini tarif etmektedir ve bu tarifte herhangi bir dine referans verilmemiştir.
Ancak Türkiye halklarının büyük çoğunluğunun kendisini Müslüman olarak tanımlaması ise demografik ve sosyolojik bir vakıadır. Türkiye şüphesiz çoğunluğu Müslüman bir ülkedir. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde Murat Kubilay’ın Türkiye’nin Müslüman bir ülke olmadığı, Türkiye’de din temelli ayrışmanın ve toplumsal kutuplaşmanın olumsuz sonuçlara yol açacağı yönündeki ifadelerine ceza verilmesi hukuka aykırıdır. Öte yandan ifadenin geneline bakıldığında, herhangi bir tahrik, tahkir, incitme kastı olmayan ifadelere karşı ceza verilmesi de ifade özgürlüğünü ihlal etmektedir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun tüm işlemlerindeki yegane saik kamu yararını gözetmek olmak zorundadır. Kamu yararı haricinde siyasi saiklerle yapılan işlemler doğrudan hukuka aykırı hale gelirler. Bu karar ile çoğunluğun asıl amacı siyasi ve sosyal saikler olup, Türkiye’nin dini yapısına yönelik eleştiri veya tespit mahiyetindeki sözlere karşı cezalandırma yoluna giderek bu yöndeki tartışmaları kısıtlamak, ekseriyetin dünya görüşü doğrultusundaki ifadeler haricinde ifadelere imkan sağlamamaktır.
T.C. Anayasası’nın 26. maddesi, herkesin düşünce ve kanaatlerini açıklama ve yayma hakkına sahip olduğunu, bu özgürlüğün haber veya fikir alma ve verme serbestisini de kapsadığını açıkça düzenlemiştir.
- Sınırlama sebepleri, milli güvenlik, kamu düzeni, suçun önlenmesi ve başkalarının şöhret ve haklarının korunması ile sınırlıdır.
- Karara konu ifadeler, şiddeti teşvik edici veya hakaret niteliği taşımamakta, tamamen ekonomik ve sosyolojik bir değerlendirme bağlamında dile getirilmiştir.
Anayasa Mahkemesi’nin 2019/90 E., 2020/35 K. sayılı kararında vurgulandığı üzere:
“İfade özgürlüğü, sadece toplumun veya devletin benimsediği düşünceler için değil, aynı zamanda onları rahatsız eden, sarsıcı veya karşıt fikirler için de korunmalıdır.”
Bu bağlamda, program konuğunun “Türkiye Müslüman bir ülke değildir, İslam kültürünün hâkim olduğu bir ülkedir” şeklindeki ifadesi, normatif değil, sosyolojik bir tespittir. Bu açıklama, inançlara hakaret veya aşağılamadan ziyade kültürel ve tarihsel bir analiz niteliğindedir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesi, ifade özgürlüğünü güvence altına alırken, demokratik toplumda gerekli ve orantılı sınırlama şartını öngörür.
- Lingens/Avusturya (1986) kararında AİHM, siyasi ve kamusal tartışmaların geniş yorumlanması gerektiğini, siyaset ve toplumsal meselelerin eleştirisinin koruma altında olduğunu vurgulamıştır.
- Giniewski/Fransa (2006) kararında Mahkeme, dinî konularda eleştirel veya rahatsız edici yorumların da, nefret söylemi veya hakaret niteliği taşımadığı sürece ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu kabul etmiştir.
- Somut olayda konuğun ifadeleri, dinî inanca hakaret içermemekte, aksine Türkiye’nin sosyo-kültürel yapısına dair yorum mahiyetindedir.
Bu nedenle, RTÜK’ün uyguladığı %5 idari para cezası ve 5 kez yayın durdurma yaptırımı, orantılılık ilkesine ve AİHM’in “demokratik toplumda gerekli” ölçütüne aykırıdır.
6112 sayılı Kanun’un 8/1-f bendi, yayınların “toplumun millî ve manevî değerlerine, genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine aykırı olamayacağı” hükmünü içerir.
- Bu hüküm belirsiz ve yoruma açık olup, AİHM içtihatları uyarınca öngörülebilirlik ilkesine dikkat edilmelidir.
- Programda geçen ifadeler eleştirel yorum niteliğindedir, ne dinî değerlerle alay edilmiş ne de inanç sahipleri hedef alınmıştır.
- RTÜK tarafından uygulanan maksimuma yakın idari para cezası ve 5 kez program durdurma, orantısızdır ve ifade özgürlüğü üzerinde caydırıcı (chilling effect) etki yaratmaktadır.
Bu yaptırım, AİHM’in Handyside ve Lingens kararlarında altını çizdiği üzere, çoğulcu demokratik toplum ilkesine aykırı bir müdahale niteliğindedir.
Öte yandan Üst Kurul, yayıncı kuruluşa yönelik cezayı, üst sınırdan vermiş, bir de ek olarak program durdurma cezası da uygulamıştır. Ancak alt sınırdan ayrılmayı gerektirecek herhangi bir neden bulunmadığı halde üst sınırdan ceza verilmesi de işbu işlemi hukuka aykırı hale getirmektedir.
Yukarıda belirtilen anayasal ve uluslararası hukuk gerekçeleri ışığında:
- Programda sarf edilen sözler, ifade özgürlüğü ve kamusal tartışma hakkı kapsamında değerlendirilmelidir.
- Toplumun milli ve manevi değerlerini aşağılayıcı, şiddete teşvik edici veya nefret söylemi oluşturucu nitelikte değildir.
- Uygulanan %5 idari para cezası ve 5 kez yayın durdurma yaptırımı, orantısız olup Anayasa m.26 ve AİHS m.10 ile bağdaşmamaktadır.
Bu nedenle, 6112 sayılı Kanun’un 8/1-f maddesi ihlali oluşmadığından, idari para cezası ve program durdurma yaptırımlarına katılmıyor, karara muhalif olduğumu bildiriyorum. 08.08.2025