İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 24.03.2025 tarih ve 44 sayılı yazısına konu NOW logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun 21.03.2025 tarihinde saat 23:44’te yayınladığı “Orta Sayfa” adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere, NOW logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 21.03.2025 tarihinde saat 23:44’te yayınlanan, “Orta Sayfa” adlı programda geçen diyaloglarda; “İmamoğlu 16 milyonluk bir şehrin belediye başkanı, seçimle iş başına gelmiş, farklı kazanarak iş başına gelmiş, alıyorsunuz suç uydurmaya çalışıyorsunuz bir yerlerden. İşte üç gün tutuyorsun niye? İlk gün madem çok iyi dosyan var. İlk gün al ifadesini değil mi? Hayır ama bir burnunu sürtelim bakalım nasıl oluyormuş filan. Ondan sonra yapıyorsunuz insanlar da tepkisini bir şekilde dile getirmek istiyor…Şimdi bir de şu ayracı da vereyim sana yardımcı olmak açısından İmamoğlu'nun gözaltı süresi 4 gün. Deniz de sanıyorum söyledi altını çizdi ama bir kez daha yenileyelim. O dört gün öyle bir mühendislik hesabıyla yapılıyor ki tam da pazar gününe yani 23 Mart'a getiriliyor. Bu da ayrı bir konu yani…Pazar günü de enteresan ya. Pazar günü demiyor cumartesi saat 21 diyor…Ama oraya geliyor yani…Herkes uyurken sabahın 3'ünde tutukladı diyecek mesela…Orada başka bir detay olabilir. Şey ne hakimi diyorlardı?...Sulh Ceza…Sulh Ceza hakimine denk getirmek için onu da eski eski yöntem biliyorsunuz…Mühendislik…Hepsi zaten bu sanki sanki Fethullah Gülen yargısının yaptıklarını aynen şimdi izliyoruz yani bu var…Deniz daha önce CHP kurultayına bir soruşturma yapılmıştı. Bir kayyum ataması planı var mıydı bilmiyoruz. Eğer varsa bu plan şimdi bununla bozuldu mu?...Bozuldu. Vardı ve bozuldu yani. Vardı çünkü aynı Ekrem İmamoğlu gözaltısı meselesinde olduğu gibi çarşaf çarşaf ilan edilmişti medyada zaten. O bilgiler de aynı kaynaklardan geliyor yani. Ya bu işler o kadar şey ki hatırlayın MHP'nin o Meral Akşener'in muhalefete geçtiği…Tosya Gemerek Mahkemesi…Tosya'dan Gemerek'ten şey buldular yani mahkeme buldular falan. Burada da böyle bir şey var yani. Öyle bir nokta atışı yapıyorlar ki oradan aksinin çıkması imkansız yani. Şimdi mesela İstanbul Üniversitesi'nin o diploma kararı. Ya İstanbul Üniversitesi'nin başındaki adam bir kere Cumhurbaşkanına şey yani Cumhurbaşkanının ona yaptığı bir jest nedeniyle %100 bağlı…Medyun-u şükran derlerdi eskiden…Şimdi şöyle 1994 yılında Cumhurbaşkanı belediye başkanıyken İstanbul'da Sağlık Daire Başkanı….Çocukların çocuk doktoru. Çocuklarının doktoru olmuş yani….Ne şükran?....Medyun-u şükran….Medyun-u şükran. Yani adam mesela rektör medyun-u şükran konumunda bir adam yani. Aksi yönde bir şey bekleyemezsin ki. Araştır bak mesela o şeyin hakimini, savcısını kurultay davasının. Mutlaka bir bağlantı bulursun yani. Yarın 9'a denk gelen şeyi araştır Sulh Ceza Hakimini mutlaka bir bağlantı bulursun. Yani ben çok iyi hatırlıyorum ya bir önceki Sulh Ceza Hakimi tutuklama kararı vermez diye bir sonrakini bekliyorlardı ya da ertesi gün gelecek olanı bekliyorlardı. Hatta bazen itiraz merci aksi biri çıkar diye iki tane söz dinleyecek Sulh Ceza Hakimini peş peşe getiriyorlardı hani bir birisinin kararına itiraz edince bir sonraki değerlendiriyordu falan. Yani bunlar o kadar ince hesaplar ki dolayısıyla Özgür Özel'in kurultay kararı çıkacağı bilgisini alması normal yani.” şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Demokratik idare biçimi siyasal anlamda ve sosyolojik anlamda farklı tezahürlere sahiptir. Siyasal anlamda bireylerin haklarını yasayla koruma altına alan değerler bütününü ifade ederken, sosyolojik anlamda ise bu değerler bütününün uygulamaya yönelik içeriğinin düzenlenmesini ifade etmektedir. Bireylerin çeşitli konularda kendilerine ait görüşleri bulunmaktadır. Bu durumun bir sonucu olarak düşüncelerin dile getirildiği kitle iletişim araçları aracılığı ile başka bireylerin korunma ve saygı duyulma hakkı, doğal olarak ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle bireysel düşünce ve yargılarında herkes özgürdür. Ancak sorumlu yayıncılık anlayışını benimsemesi gereken medya hizmet sağlayıcı kuruluşlarda bunların ifade edilmesi sırasında hak ihlali doğurabilecek itham edici ya da yargılayıcı bir üslubun kullanılması hukuki ve ahlaki düzeydeki çeşitli sorunları ortaya çıkarabilmektir. Bu noktada program sunucu ve yapımcılarından bu sorumluluk çerçevesinde yayın yapmaları beklenmektedir.
Demokrasinin en temel önceliklerinden biri halkın haber alma özgürlüğü olduğundan demokratik rejimlerde medya, kamuoyu oluşumunda hayati öneme sahip bir aktördür. Öyle ki; medyanın yasama, yürütme ve yargıdan sonra gelen dördüncü güç olduğu çoğu otorite tarafından kabul edilmektedir. Basın, yasama, yürütme ve yargıdan sonra gelen dördüncü kuvvettir. Görevlerinden biri de halkı bilgilendirmek olan yayın kuruluşlarının, yorum programlarında eleştirilere yer vermesi son derece doğaldır. Medya mensuplarının görüşlerini herhangi bir baskı altında kalmadan açık bir şekilde ifade etmesi, birtakım kişi veya kuruluşları eleştirmesi ve onların gerçekleştirdikleri eylemler hakkında kamuoyunu bilgilendirmesi basın özgürlüğü anlamında son derece önemlidir. Ancak, şüphesiz bu hak, sınırsız ve kontrolsüz bir eleştiriyi beraberinde getirmemeli, yasal kurallar içerisinde çizilen bazı sınırlar yardımıyla kamuoyunun doğru ve objektif bir şekilde bilgilendirilmesine katkı sağlamak amacıyla kullanılmalıdır.
Demokratik hukuk devleti, tartışma ve uzlaşma süreçlerini canlı tutarak özgürlükler ve kurallar arasında denge oluşturmaktadır. Rejimin bu dengeyi sağlamadaki en önemli araçlarından biri hukukun üstünlüğü ilkesidir. Bu ilke temelinde devletin (yasama, yürütme, yargı) bütün eylem ve işlemlerinde hukukla bağlı olmasını ifade eder.
Hukukun üstünlüğü ilkesi için yargı bağımsızlığı önemli bir rol oynar. Ayrıca, yargı bağımsızlığı toplumdaki adalet duygusunun olumlu yönde gelişmesine de katkı sunar. Yargı bağımsızlığının esasını ise hâkimlerin öznel bağımsızlığı oluşturur. Bu bağımsızlık, hâkimlerin kanunla düzenlenen istisnai haller dışında hiç bir şekilde görevden alınamamaları, rızaları olmaksızın yerlerinin değiştirilmemesi, emekliye ayrılmamaları ve mali haklarından mahrum bırakılmamalarını ifade eder. Hâkimler, ancak bu özel bağımsızlık koşulları sağlandığında kararlarında adaleti tesis edebilirler.
Öte taraftan, düşünmek insana özgü bir kavramdır ve bu eylem sonucunda sürecin ürünü olarak da düşünce ortaya çıkmaktadır. Bireylerin ortaya koyduğu düşünceleri baskı altına alınmadan özgürce ifade edebilmesi, ifade özgürlüğü kavramının temelini oluşturmaktadır. İfade özgürlüğü, siyasal, sosyal, hukuki, ticari vb. hangi alanda olursa olsun her türlü düşünceyi çeşitli yollarla başkalarına anlatabilme, yayabilme ve onları ikna edebilmeyi kapsamaktadır. İfade özgürlüğü ve halkın haber alma özgürlüğü bağlamında, eleştiri sınırları aşılmadan gerçekliğin farklı inşalarının kamuoyuyla paylaşılması demokratik toplumun gereğidir. Demokrasinin en temel önceliklerinden biri halkın haber alma özgürlüğü olduğundan demokratik rejimlerde medya, kamuoyu oluşumunda hayati öneme sahip bir aktördür. Medya organlarının günümüzde toplum üzerinde oldukça etkili olup kamuoyu oluşumunda pay sahibi hâline gelmesi, medya hizmet sağlayıcılarının dikkat etmesi gereken sorumlu yayıncılık anlayışı ve öz denetim ilkesini de beraberinde getirmiştir. Bu bağlamda medya kuruluşları için rehber niteliğinde olan yayın etiği, medya hizmet sağlayıcı kuruluşları toplumsal hassasiyetleri göz önüne alarak yayın yapmaları hususunda uyarır. Muhakkak ki medya mensuplarının siyasi kişi veya kuruluşları eleştirme ve onların gerçekleştirdikleri eylemler hakkında kamuoyunu bilgilendirme hakkı bulunmaktadır. Ancak bu hak kullanılırken eleştiriye maruz kalan kişi veya kurumların hak ve itibarlarının da gözetilmesi gerekmektedir. Şüphesiz bu hak, sınırsız ve kontrolsüz bir eleştiriyi beraberinde getirmemeli, hukuk ve ahlak kuralları içerisinde çizilen bazı sınırlar yardımıyla kamuoyunun doğru ve objektif bir şekilde bilgilendirilmesine katkı sağlamak amacıyla kullanılmalıdır. İnsan hak ve özgürlüklerinden olan ifade özgürlüğü hakkı, demokratik bir toplumun temel unsurlarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık ilkelerinin var olması bakımından vazgeçilmez bir karakter taşımakla beraber gerek uluslararası sözleşmelerde gerekse ulusal mevzuatımızda bu hakkın kullanılmasının belirli sınırları bulunmaktadır.
Anayasa'nın 26. maddesindeki “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan "Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyet'in temel nitelikleri ve Devlet'in ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.” hükmü ile düşünce özgürlüğüne getirilebilecek sınırlamalardan bahsedilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinde: "1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir. 2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir." hükmüne yer verilmiştir.
AİHM'nin Lingens Avusturya içtihadında da belirtildiği üzere, ifade özgürlüğü demokratik bir toplumun asli temellerindendir. Bu, toplumun ilerlemesinin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşullarından birini oluşturur. Basının görevi, kamu yararını ilgilendiren başka alanlarda olduğu gibi, siyasi konularda da bilgi ve fikirleri açıklamaktır. Buna karşın, AİHM'nin Times Newspapers Limited No 1-2 Birleşik Krallık kararında belirtildiği üzere, Sözleşmenin 10. maddesi, basının halkın yararına olan ciddi meseleleri işlemesinin söz konusu olduğu durumlarda dahi, hiçbir sınırlama içermeyen bir ifade özgürlüğünü güvenceye almaz. Bu maddenin 2. fıkrası uyarınca, basın ifade özgürlüğünü kullanırken, görev ve sorumluluklarına uygun davranmak durumundadır.
Demokratik rejimlerde basın ve medya, ifade özgürlüğünün geniş kitlelere ulaştırılması ve farklı görüşlerin dile getirilmesinde en etkili araç olarak demokrasinin de teminatıdır. Demokrasi, çeşitlilik ve çoğulculuk esasında ilerlerse halk içindir. Çoğulculuğun ve çeşitliliğin bir arada var olabilmesinin yegâne yolu karşılıklı sınırların çizilmesiyle mümkündür. Buradan hareketle devletin kitle iletişim araçlarını denetlemesi toplumsal sözleşmenin gereğinin devletçe yerine getirilmesidir. Kitle iletişim araçlarının halkın yönelimini ve kültürel birlikteliğini belirleyebilen bir güç olarak demokrasilerde çok önemli bir yer tuttuğu açıktır. Aynı zamanda yasa, yayıncı kuruluşların ekranlarında yer verdikleri programlarda dikkatli bir dil ve üslup kullanmalarını şart koşar. Bu dikkatli dil ekranların tarafsızlığı ve itibarının teminatıdır. Yayıncılığın aynı zamanda bir kamusal sorumluluk görevi olduğu da düşünüldüğünde yayınların 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun ve Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi gerekmektedir. Bu ilkeler doğrultusunda, yayınlarda kişileri ve kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşüren, aşağılayan veya iftira niteliği taşıyan ifadelere yer verilmemelidir.
Yukarıda görüldüğü gibi, tüm temel hak ve özgürlüklerde olduğu gibi ifade özgürlüğünün kullanım alanının sınırları yasal düzenlemelerle açık ve net bir şekilde belirlenmiştir. Bu bağlamda kişilerin düşüncelerini açıklarken aşağılayıcı, küçük düşürücü, iftira ve hakaret niteliğinde ifadeler kullanmaları eleştiri sınırlarının aşılması olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle kişi ya da kuruluşlara hakaret etmek ve küçük düşürücü sözler söylemek, ifade özgürlüğünün kapsamı içinde değerlendirilmez. Nitekim Danıştay 13. Dairesi'nin 2020/613 E. ve 2021/229 K. sayılı kararında belirtilen; "... Buna göre, ifadenin muhatabının konumu, ifadeyi kullananlar açısından sınırsız bir ifade özgürlüğü alanı bahşetmez. Bu nedenle demokratik toplumların çoğunda; ifade özgürlüğü kalkanı arkasına gizlenerek, kişileri yalnızca karalamak, aşağılamak, asılsız suçlamalarda bulunmak, kişilerin özel hayatlarına ölçüsüz saldırıda bulunmak gibi ifade özgürlüğünün açıkça kötüye kullanıldığı durumlar hukuken korunmaktadır. Bu anlamda; iftira, küfür, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici keyfi söz ve beyanlar ile özel hayata ve hayatın gizliliğine karşı saldırılar, müstehcen içerikli söz, yazı, resim ve açıklamalar, savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzenini cebir yoluyla değiştirmeyi hedefleyen, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik olan ifadeler, ifade özgürlüğü kapsamı dışında değerlendirilmektedir." hükmü ile kişi, kurum ve kuruluşlara yönelik eleştirilerin sınırsız bir ifade özgürlüğü alanı olmadığının altı çizilmiş ve ifade hürriyetinin kapsamı bu hüküm çerçevesinde belirlenmiştir.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu programda "suç uydurmaya çalışıyorsunuz…burnunu sürtelim…mühendislik hesabıyla…Sulh Ceza hakimine denk getirmek için…mühendislik…Fethullah Gülen yargısının yaptıkları…mahkeme buldular…aksinin çıkması imkansız…mutlaka bir bağlantı bulursun…önceki Sulh Ceza Hakimi tutuklama kararı vermez diye bir sonrakini bekliyorlardı…ince hesaplar" şeklinde sarf edilen ifadelerle, hali hazırda görev yapmakta olan bir hâkim ve savcıların öznel bağımsızlığının hedef alındığı, hâkim, savcı ve yargı sisteminin topyekûn zan altında bırakılarak tarafsızlıklarının sorgulandığı, dolayısıyla söz konusu ifadelerin toplumdaki adalet duygusunu aşındırıcı özellikleri ile hukukun üstünlüğü ve adalet esasına aykırı olduğu kanaatine varılmıştır.
Bu nedenlerle mezkur yayında 6112 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde yer alan; "Hukukun üstünlüğü, adalet ve tarafsızlık esasına aykırı olamaz." ilkesinin ihlali nedeniyle,
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanun’un diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir. İdarî para cezası miktarı, radyo kuruluşları için bin Türk Lirasından, televizyon kuruluşları ve isteğe bağlı medya hizmet sağlayıcıları için onbin Türk Lirasından az olamaz.” hükmü uyarınca idari para cezası uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Şubat 2025 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 331.260.425,17 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, yüzde iki oranı (%2) 6.625.209,00 TL İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) İdari para cezasının tebliğinden itibaren bir ay içerisinde, Üst Kurulun T.C. Ziraat Bankası Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Tek İdare Tahsilat Alt Hesabı TR46 0001 0017 6200 9999 9955 88 no’lu hesabına “6112 sayılı kanunun 32’nci maddesine göre ödenen para cezasıdır” şerhiyle ödenmesi gerektiğinin veya 6112 sayılı kanunun 32’nci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca, tebliğden itibaren en geç onbeş gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin, aynı maddenin 11’inci fıkrası uyarınca 1 ay içerisinde peşin ödeme yapılması halinde, 5326 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca cezanın dörtte üçünün tahsil edileceğinin ve taksitlendirme talebinde bulunulabileceğinin, peşin ödemenin kanun yoluna müracaat hakkını engellemeyeceğinin, en geç 1 aylık süre içerisinde ödenmeyen idari para cezasının, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairesine gönderileceğinin bildirilmesine,
c) 6112 sayılı Kanun'un 32’inci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “(…) 8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir.” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Ahmet Can BUĞDAY, Dr. Necdet İPEKYÜZ, Tuncay KESER ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oy çokluğu ile karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 27.03.2025 tarih, 2025/13 sayılı toplantısında alınan 12 No.lu karara karşı oy yazısı.
Tuncay KESER Şerhidir.