İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 24.03.2025 tarih ve 44 sayılı yazısına konu NOW logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun 21.03.2025 tarihinde saat 23:44’te yayınladığı “Orta Sayfa” adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
“Orta Sayfa” adlı programda geçen diyaloglarda; "suç uydurmaya çalışıyorsunuz…burnunu sürtelim…mühendislik hesabıyla…Sulh Ceza hakimine denk getirmek için…mühendislik…Fethullah Gülen yargısının yaptıkları…mahkeme buldular…aksinin çıkması imkansız…mutlaka bir bağlantı bulursun…önceki Sulh Ceza Hakimi tutuklama kararı vermez diye bir sonrakini bekliyorlardı…ince hesaplar" şeklinde sarf edilen ifadelerle, 6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde yer alan; "Hukukun üstünlüğü, adalet ve tarafsızlık esasına aykırı olamaz." ilkesinin ihlal edildiği gerekçesiyle “oy çokluğuyla” alınan karara karşı oy kullandım.
KARŞI OY KULLANMA GEREKÇELERİM AŞAĞIDA BELİRTİLMİŞTİR:
Çağdaş demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp, anayasal güvence altında olduğu rejimlerdir. Ayrıca basın ve ifade özgürlüğünün hangi ölçüde kullanıldığı, demokrasilerin niteliği açısından önemli göstergelerden biridir.
Basın ve ifade özgürlüğüne yönelik müdahalelerin, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun şekilde; ölçülü olması, bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve en son çare niteliğini taşıması zorunludur.
Medya hizmet sağlayıcı kuruluşların, düşünceyi açıklama ve halkın haber alma hakkının kullanılması açısından önemi dikkate alındığında; Üst Kurulun denetim görevini yürütürken, çok hassas ve adil davranması, hak ve özgürlüklere müdahalede sağlam hukuki gerekçelere dayanması ve ölçülü olması zorunludur. Aksi halde çok sesliliği sağlamak, toplumun özgürce kanaat oluşturmasına katkı sunacak ortamı kurmak mümkün olmayacaktır.
“NOW” logolu medya hizmet sağlayıcıda, 21.03.2025 tarihinde yayınlanan "Orta Sayfa” programında; 19.03.2025 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik başlatılan operasyon değerlendirilmiş, program konuğu gazetecilerin yargı süreçleri ile ilgili kimi yorumlar, “Hukukun üstünlüğü, adalet ve tarafsızlık esasına aykırı olamaz." ilkesini ihlal ettiği gerekçesiyle Üst Kurul çoğunluğu tarafından medya hizmet sağlayıcı kuruluşa yaptırım uygulanmış, basın ve ifade özgürlüğüne müdahalede bulunulmuştur.
1- İhlal teşkil ettiği iddiasıyla düzenlenen Uzman raporu ve raporu dayanak alan Kurul Kararına baktığımızda; programda ihlal teşkil ettiği belirtilen ifadelerin hangi bağlamda kullanıldığının açıklanmadığı gibi, programın konusunun bile belirtilmediği görülmektedir.
Yaptırım konusu yapılan ifadelerden; yayında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik başlatılan operasyonun ele alındığı anlaşılmaktadır.
Öncelikle belirtmek gerekirse; programda ele alınan konu, kamuoyunun doğrudan ilgilendiği bir siyasal sürece ilişkindir ve bir belediye başkanının gözaltı süreci ile bu sürecin adli planlamasının seçim takvimine denk getirilip getirilmediğine dair tartışma da sonuçta kamu yararı içeren bir konudur. Özellikle, İmamoğlu gibi üst düzey bir kamu görevlisinin gözaltı sürecine dair eleştiriler ve yorumlar, doğrudan kamusal tartışma alanına giren, dolayısıyla daha geniş koruma alanına sahip ifadelerdir. Söz konusu programda yer alan yorumlar da, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltı süreci ve bu sürecin yargı ayağına dair yapılan kamuya açık tartışmalardır. Gazeteciler tarafından, mevcut adli işleyişin siyasal etkilerle şekillenme ihtimaline dair, kişisel fikir ve değerlendirmeleri ile yorumlarının, demokratik sistemlerde yargının toplumsal güvenilirliğini sağlamlaştırmak için yapılan eleştiriler kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Ayrıca konuşmaların tamamında; herhangi bir yargı mensubunun isminin verilmediği, doğrudan hedef gösterilmediği, hiçbir hâkim ya da savcının onur ve saygınlığının hedef alınmadığı, kişisel itham ve hakaret içerikli bir ifadenin bulunmadığı, yargı süreçlerinin kamuoyuna yansıyan biçimiyle eleştirildiği görülmektedir. Yargının genel işleyişine ve olası siyasal etkilerine dair yapılan yorumların, demokratik toplumlarda yargı faaliyetlerinin kamu denetimine tabi olması gerektiği ilkesi ile bağdaştığı açıktır. AİHM içtihatlarına göre, kamuoyunun siyasal tartışmalara ve devletin işleyişine dair bilgi alma hakkı, ifade özgürlüğünün temelidir ve kamu yararına ilişkin konuların tartışılması ifade özgürlüğünün en yüksek koruma alanına sahip olduğu durumlardır (Lingens v. Avusturya). Bu nedenle, söz konusu yayın içeriklerinin cezalandırılması, ifade özgürlüğü açısından orantısız bir müdahale olacaktır.
Yargı kararlarının kamuoyu nezdinde tartışılması da demokratik denetimin bir parçasıdır. Özellikle tartışmalı ve siyasallaştığı iddia edilen yargı kararlarının, gazeteciler veya siyasetçiler tarafından eleştirilmesi, demokratik hukuk devletlerinde yargının denetlenebilirliği ilkesi açısından önemlidir. Aksi durum, yargının mutlak dokunulmazlığı anlamına gelir ki, bu tür bir yaklaşım, demokratik hukuk düzeninin temel değerleriyle çelişecektir.
Takdir edileceği üzere; yargı sistemi ve işleyişi eleştirilemez konular değildir ve bu konunun televizyon programlarında ele alınması, serbest tartışma yürütülmesi beklenen ve olağan durumdur. Program konuğu gazetecilerin, ifade ve tartışma özgürlüğü kapsamında iktidar politikalarını ve yargının işleyişini eleştirme ve sorgulama hakkı olduğuna da kuşku yoktur. Programda gazeteciler, soruşturma bağlamında Türkiye’de yargının işleyişine ilişkin eleştirel değer yargısı niteliğinde sorgulama ve değerlendirmelerde bulunurken, yargı süreçlerinin uzun yıllardır eleştirildiği dikkate alındığında, değerlendirmelerin bir olgusal temelinin bulunduğu da kuşkusuzdur. Özellikle son dönemlerde yapılan anketlerde, toplumun büyük bölümünün adalet konusunda kaygısını ifade ettiği dikkate alındığında, gündeme getirilen konuların görünür gerçekle örtüştüğü de açıktır. https://t24.com.tr/foto-haber/yargiya-guven-azaldi-sizce-turkiye-de-adalet-var-mi-anketinde-carpici-sonuc,38338/2 (E.T.:15.05.2025)
Bu kapsamda; yargı erkinin en yüksek temsilcisi tarafından yapılan ve kamuoyuna yansıyan görüşünü belirtmek yerinde olacaktır. Anayasa Mahkemesine bireysel başvurunun kabulünün 8. yılı nedeniyle, "İnternet Çağında Temel Hak ve Özgürlüklerin Korunması" konulu bir sempozyum düzenlenmiş, Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan’ın, konuşma metni haberleştirilerek, 24.09.2020 tarihinde Anayasa Mahkemesinin resmi internet sitesinde yayınlanmıştır. Zühtü Aslan’ın, yargıya yönelik eleştiriler kapsamındaki değerlendirmeleri şu şekildedir:
“İfade özgürlüğünün olmadığı yerde demokrasinin de olmayacağını belirten Başkan Arslan, yargı kararlarının eleştirilmesinin de ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu vurguladı. Yargı kararlarının, özellikle Anayasa Mahkemesi kararlarının kutsal metinler olmadığını kaydeden Başkan Arslan, ‘Eleştirilebilir, dahası eleştirilmelidir. Bundan en fazla kurumsal olarak kararları eleştirilen yargı kurumu faydalanır. Nitekim Anayasa Mahkemesi bu amaçla yıllardır kararlarımızın tartışıldığı ve eleştirildiği sempozyumlar düzenlemekte, sunulan bildirileri Anayasa Yargısı dergisinde yayımlamaktadır.’ ifadesini kullandı.”
https://www.anayasa.gov.tr/tr/haberler/faaliyetler/anayasa-mahkemesinin-varlik-nedeni-temel-hak-ve-ozgurlukleri-korumaktir/ (E.T.:15.05.2025)
Bu duruma rağmen; olgusal temeli bulunan bir konuda eleştirel değer yargısı niteliğindeki yorumların, “yargıyı zan altında bırakma” olarak nitelendirilmesi ve yaptırım uygulanması rasyonel ve ölçülü değildir.
Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararları dikkate alındığında; iktidar politikaları, yargı gibi kamu kurumlarının işleyişi söz konusu olduğunda, ifade özgürlüğünün çerçevesinin daha da genişletildiği, “incitici, abartılı, kışkırtıcı, rahatsız edici” nitelikte de olsa, dile getirilen görüşlerin ifade özgürlüğü kapsamında korunduğu bilinmektedir.
Toplumun tamamını ilgilendiren bir konuda; gerçeklerin ortaya çıkarılabilmesi ve olayların tüm yönleriyle sorgulanması, gazetecilerin görevi olmaktan öte, kamusal sorumluluğudur. Söz konusu yayında da gazetecilerin, somut örnekler üzerinden yargı ile ilgili eleştiri ve sorgulamalar yaptığı görülmektedir. Bu çerçevede de eleştiri ve tartışma özgürlüğü sınırları içinde kalan sorgulamaları nedeniyle, “NOW” logolu kuruluşa yaptırım uygulanması, hakkaniyetli ve adil değildir, basın ve ifade özgürlüğüne aykırıdır.
Ayrıca 6112 sayılı Kanunla Üst Kurula verilen “düşünce çeşitliliğini korumak” göreviyle de çelişki oluşturmaktadır.
2- Toplumun geniş kesimlerini ilgilendiren adli süreçler ve kamu yararı bulunan benzer konularda, kişisel haklara saldırı ya da somut itham içermeyen, kişi ya da kuruluşların hedef gösterilmediği ve hakaret niteliğinde ifadelerin yer almadığı yayınlara yaptırım uygulanması, adli konularda yapılan tüm haber ve yorumlarla ilgili soru işaretleri oluşturacak, toplumsal faydası yüksek kamusal tartışmaların yapılması güçleşecektir. Ayrıca bu tür yayınların engellenmesi, demokratik toplum düzeninde basın ve ifade özgürlüğü ile kamuoyunun bilgi alma hakkını da ihlal edecektir.
Yargılama süreçleriyle ilgili haber ve yorumlarda, medya hizmet sağlayıcı kuruluşlar kadar, Üst Kurulun da çok hassas davranması gerektiği açıktır. Toplumun dikkatini çeken böylesi yargılama süreçlerinde gazetecinin görevi; gerçeklerin ortaya çıkarılabilmesi, olayın tüm yönleriyle aydınlatılabilmesi için soru sormak ve yanıt aramaktır. Gerçeğe ulaşılabilmesi için de, basın özgürlüğünün en geniş şekilde kullanılabileceği ortamın oluşturulması zorunludur.
Bu çerçevede; Anayasa Mahkemesi’nin Özgür Boğatekin Başvurusu’na (B. No: 2020/23730) ilişkin 14/6/2023 tarihli kararı; gazetecilerin kimi iddiaları gündeme taşıması ve yanıt araması faaliyetinin çerçevesine ilişkin önem taşımaktadır. Anayasa Mahkemesi kararının gerekçesinde, şu görüşler yer almıştır:
“22- ...Başvurucu, bir gazeteci olarak toplumun sözcülüğünü yapmış ve yüksek sesle dile getirilen söylentileri kışkırtıcı bir üslupla ifade etmiştir. Başvurucunun iddiasının olgusal temelinin ilçede yürütülen projeler olduğu ortadadır. Bununla birlikte projeler hakkında çıkan söylentilerin varlığını bir beyanın doğruluğunu kanıtlayan savcı gibi ispat etmesi başvurucudan beklenemez. Burada sözü edilen araştırma yükümlülüğü somut gerçeklik anlamında değil yayının yapıldığı andaki olayın ortaya çıkma biçimine uygunluk olarak anlaşılmalıdır. (benzer değerlendirmeler için bkz. Orhan Pala, B. No: 2014/2983, 15/2/2017, § 51; Uğurlu Gazetecilik Basın Yayın Matbaacılık Reklamcılık Ltd. Şti (2) [GK], B. No: 2016/12313, 26/12/2019, § 52).
23- ...Yeterli olgusal temelleri olduğu müddetçe bireyleri yahut toplumu ilgilendiren olaylar hakkında çıkan söylentilerin haberleştirilmesi de cezalandırılamaz. Dahası söz konusu duyumlar hakkında yetkilileri doyurucu açıklama yapmaya çağırmanın sağlıklı bir demokraside cezalandırma konusu olması düşünülemez. Kaldı ki köşe yazılarında başvurucu, kesin ifadeler kullanmak yerine yazılarında yer alan iddiaların birer söylenti olduğunu ifade etmiş; iddiaların doğruluğuna ilişkin olarak kendisinin hiçbir şüphesi bulunmadığı algısını yaratacak bir dil kullanmamıştır (benzer değerlendirmeler için bkz. Mehmet Ali Yılmaz, B. No: 2019/21052, 15/3/2022, § 37).”
Anayasa Mahkemesi’nin, gazeteciliğin çerçevesine ilişkin kararı dikkate alındığında, oy çokluğuyla alınan yaptırım kararının, ifade ve basın özgürlüğüne ağır bir darbe olacağı kuşkusuzdur.
3- Canlı olarak yayınlanan programlarda, isim verilerek yargı mensuplarına veya yargı kararlarına yönelik eleştirilerin, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine ilişkin, emsal teşkil edebilecek bir yargı kararı bulunmaktadır:
Gazeteci Barış Pehlivan hakkında, 2021 yılında bir medya hizmet sağlayıcıda yaptığı haber ve kamuoyu açıklamaları nedeniyle ceza soruşturması başlatılmış ve kamu davası açılmıştır. Somut dava, basın üyesinin halen üst düzey bir bürokrat olan eski bir hâkimi, terör örgütlerine hedef göstermesi iddiasıyla ilgilidir.
Gazeteci Barış Pehlivan, 30.12.2021 tarihli Halk TV’de yayınlanan programda, aşağıdaki açıklamalarda bulunmuştur: “'Bakın. Hayır çok çok kritik bir yere geliyorum. ya Hakan Fidan neden gözaltına alınmak istendi Fetullahçılar tarafından, tam da benzer meseleden dolayı, Türkiye Cumhuriyet Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanına terör örgütü ile ilişki kurmaya çalıştılar, Farkında değiller AKP yöneticileri DİAYDER meselesini deşsinler, bir tane bile terörist dışarda kalmasın, ama eğer suçlanacaksa herkesin suçlanması gerekiyor. Önemli bir bilgi daha vericem. Cumhuriyet gazetesinden Furkan Karabay haberini yaptı ne dedi biliyor musunuz? DİAYDER iddianamesi çıktı, peki DİAYDER davası ki Ekrem İmamoğlu davasına dönecektir bu, kim tarafından yargılaması yapılacak biliyor musunuz? Söylüyorum, Akın Gürlek tarafından, Akın Gürlek kimdir, çok önemli bir hakim'dir. Ona verilmesinin özel bir anlamı vardır, Akın Gürlek Türkiye de bizim tartıştığımız bütün davalarda cezayı veren isimdir, kimdir biliyor musunuz? Canan Kaftancıoğlu'nu 9 yılla cezalandıran hakim'dir. Kimdir biliyor musunuz? Selahattin Demirtaş'ı terör örgütünden cezalandırılan isimdir. Kimdir biliyor musunuz? Enis Berberoğlu kararı ile ilgili Anayasa Mahkemesine direnen kişidir. Kimdir biliyor musunuz? Osman Kavala ile ilgili davalarda karar veren isimdir, yani demek istiyorum ki Akın Gürlek, Kemal Kılıçtaroğlu'nun deyimi ile Türkiye'nin yeni Zekeriye Öz'üdür.” şeklinde sözler söylediğinin, Gökmen Karadağ'ın "Kılıçdaroğlu'nun ifadesi" şeklinde soru yöneltmesi üzerine "Kılıçdaroğlu'nun ifadesi" şeklinde cevap verdiğinin, Gökmen Karadağ'ın tekrar "Akın Gürlek'e verileceği bilgisini neye dayandırarak söylüyorsun, belli mi oldu" şeklinde soru yöneltmesi üzerine ''Tabi. tabi. Cumhuriyet gazetesinden Furkan Karabayır'ın haberinden baz alarak söylüyorum. O iddianameyi kabul etti, ilgili mahkeme başkanı da Akın Gürlek. Akın Gürlek çok önemli bir isimdir, böylesi politik davalarda da verdiği kararıyla da ün yapmış bir isimdir, demek istiyorum ki DİAYDER üzerine korkarım ki hiçbir hukuki temeli olmayacak bir şekilde politik bir dava yürütülecektir ve dönüp dolaşıp aslında DİAYDER üzerinden Ekrem İmamoğlu ve İstanbul Büyük Şehir Belediyesi yargılanmaya çalışılacaktır. Akın Gürlek isminin seçilmesi o anlamda önemli şimdilik diyeceklerim bu kadar.''
Barış Pehlivan hakkında, Halk TV’de yaptığı açıklamalar nedeniyle, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu tarafından, 12/04/2022 tarih ve 2022/112 soruşturma numaralı iddianamesi ile sanık Barış Pehlivan'ın hukuki koruma altına alınan Terörle Mücadele eden kişilerden olan, Katılan Akın Gürlek'e karşı hedef gösterme eylemini işlemiş olduğu iddiası ile eylemlerine uyan 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 6/1 maddesi, TCK'nın 53. Maddesi gereğince cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmıştır.
Gazeteci Barış Pehlivan, İstanbul 34. Ağır Ceza Mahkemesi’nde (E:2022/251, K:2023/285, C.SAVCILIĞI ESAS NO: 2022/18766) yargılanmış, 13 Haziran 2023 tarihinde BERAAT KARARI verilmiştir.
Gazeteci Barış Pehlivan’ın, Gazeteci Canan Coşkun’un ile birlikte yargılandığı davada, beraat kararının verilme gerekçeleri şu şekilde yer almıştır:
“Sadece ismin zikredilmesinin bu suçun oluşumu açısından yeterli olmadığı mahkememizce değerlendirilmektedir.”
“Yazının veya haberin içerisinden bazı sözcükler tek tek ele alınarak ve bu sözcükler olumsuz anlamları açısından bakılarak konuşma bütününü değerlendirme dışı bırakılarak sonuca varılamayacağını yine Yargıtay CGK.nun 24.4.1989, 9/63-165 sayılı kararı ile olayın değerlendirmesi yapılırken, yazının bütünlüğünün bozulmamasının gerektiği belirtilen CGK, 25.01.1993, 8/299-10 sayılı kararı dikkate alınarak, yazının bir bütün olarak ele alınması gerekmektedir, İçerisinden bazı sözcükler tek tek ele alınarak ve bu sözcükler olumsuz anlamları açısından bakılmak suretiyle sonuca varılmayacağına dikkat çekilmiştir.”
“Yukarıda yapılan değerlendirmeler ile suça konu programın Ulusal bazda yayın yapan bir televizyon kanalından alındığı hususu AİHM ve yüksek derece mahkeme içtihatları doğrultusunda iddia konusu somut olay değerlendirildiğinde; iddianameye konu yayın ve sosyal medya paylaşımı içeriklerinde sanıkların üzerlerine atılı "Terörle Mücadelede Görev Almış Kişileri Hedef Göstermek" suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı anlaşılmış olup sanıklar Canan Coşkun, Barış Pehlivan hakkında ayrı ayrı 5271 sayılı CMK'nın 223/2-a maddesi uyarınca BERAAT KARARI verilmiştir.”
Bahse konu davaya yönelik; İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ DERNEĞİ tarafından hazırlanan, DAVA GÖZLEM RAPORU’nda, davanın gerekçeli kararı şu şekilde özetlenmiştir:
“31. Mahkeme, doktrine ve AİHM tarafından belirlenen ifade ve basın özgürlüğü kriterlerine atıfta bulunmuş ve bu kriterlere kararların gerekçesinde yer verilmesi gerektiğini belirtmiştir.¹⁴ İddianame bakımından sanıkların üzerine atılı suçu AİHM¹⁵, AYM¹⁶ ve Yargıtay¹⁷ kararları ışığında değerlendiren mahkeme; haberin güncel olması, kamu yararını gözetmesi ve haberin açıklanış şekli ile konu arasında düşünsel bir bağ bulunması gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca, haberin bilgilendirme değerinin yüksek olması halinde kişilerin söz konusu habere o derece katlanma yükümlülüğü bulunduğuna dikkat çekmiş ve kamuoyunun bilgi alma hakkına ve gazetecilerin doğruluğu denetlenebilir konularda yaptığı haberlerin ifade özgürlüğü kapsamında kabul edildiğine dair AİHM içtihadına yer vermiştir.¹⁸ Yargıtay’ın emsal kararlarına atıfla Mahkeme, basın özgürlüğünün belli ölçüde abartmayı ve kışkırtmayı da içerebileceğini ifade ederek haberlerin bağlam içerisinde incelenmesi halinde TMK’nin 6. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen suçun unsurlarının oluşmadığını belirtmiş ve haberlerin ifade özgürlüğü hakkı kapsamında olduğu gerekçesiyle Cumhuriyet Savcısı’nın mütalaasına aykırı olarak sanıkların beraatine karar vermiştir (15. Lehideux ve Isorni/Fransa, no: 24662/94, 23.09.1998; Nilsen ve Johnsen/Norveç, no: 23118/93, 25.11.1999; Sunday Times/Birleşik Krallık, no: 6538/74, 26.04.1979; Lingens/Avusturya, no: 9815/82, 22.04.2013; Dalban/Romanya, no: 28114/95, 28.09.1999), (16. İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014) ve (17. Yargıtay CGK, 162-181 E. K.T: 11.07.2006, Yargıtay CGK, 2007/7-28/34 E., K.T: 13.02.2007, Yargıtay CGK, 9/63-65 E. K.T: 24.4.1989, Yargıtay CGK, 8/2999- 10 E., K.T: 25.01.1993, Yargıtay 9. CD, 2009/14883 E., 2011/30914 K., Yargıtay 16. CD, 2015/4065 E., 2015/2095 K.), (18. Dalban/Romanya, No: 28114/95, 28.09.1999).”
Cumhuriyet Savcısı ve katılan tarafından yapılan istinaf başvurusunu takiben dosya incelenmek üzere İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderilmiştir. Gözlem Raporunun hazırlandığı tarih itibariyle dosya Bölge Adliye Mahkemesi’nde derdesttir (İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ DERNEĞİ, DAVA GÖZLEM RAPORU, § 6, E.T.:15.05.2025).
https://ifade.org.tr/reports/davagozlem/IFOD_CananCoskun_BarisPehlivan_BilgiNotu.pdf
Görüleceği üzere, bir yayında yer alan, doğrudan bir yargı mensubuna yönelik ifadeler bile, AYM ve AİHM kararları ışığında, basın ve ifade özgürlüğü şemsiyesi altında değerlendirilebilmektedir. Buna rağmen yaptırım uygulanan yayında, gazeteciler tarafından somut davalardaki hâkimlerin isimleri belirtilmeksizin, yargının genel işleyişine ve olası siyasal etkilerine yönelik yorumlar yapılmış, yapısal ve siyasal açıdan eleştirilerde bulunulmuştur. Bu açıdan, verilen yaptırım kararı ifade özgürlüğüne ölçüsüz bir müdahale niteliğindedir, üst sınırdan verilmesi nedeniyle de ölçüsüz ve orantısızdır.
4- Yargı kararlarına yönelik eleştirilerin, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine ilişkin, iki farklı AİHM kararı, yaptırım uygulanan ifadeler kapsamında önem taşımaktadır:
De Haes and Gijsels v. Belgium (B. No: 19983/92, 24 Şubat 1997)
Gazeteciler, çocuk istismarıyla suçlanan bir kişinin beraat ettirilmesine yönelik mahkeme kararını ağır şekilde eleştirmiş ve yargıçların bağlantılarını sorgulamıştır. AİHM tarafından, bu eleştirilerin kamu yararı kapsamında olduğu ve haberin cezalandırılmasının ifade özgürlüğünün ihlali anlamına geldiğine karar verilmiş, gazeteciler tarafından yapılan eleştirilerin cezalandırılması, ifade özgürlüğüne aykırı bulunmuştur.
AİHM bu kararıyla; yargıya yöneltilen ciddi eleştirilerin bile, eğer kamuoyunu bilgilendirme amacı taşıyorsa ve kişisel hakaret içermiyorsa, ifade özgürlüğü kapsamında kaldığını, yargı kararlarının kamu yararını ilgilendiren yönlerinin tartışılabileceğini hüküm altına almıştır.
Morice v. France (B. No: 29369/10, 23.04.2015, Büyük Daire)
Avukat Olivier Morice, Fransa’da yürütülen bir ceza soruşturmasında görev alan iki yargıç hakkında, yargı sürecindeki tarafsızlıklarına ilişkin eleştirilerde bulunmuştur. Bu eleştiriler, kamuoyuna açık bir şekilde ifade edilmiştir. Bunun üzerine Morice, yargıçlara hakaret ettiği gerekçesiyle cezai yaptırımla karşı karşıya kalmıştır.
AİHM, 23 Nisan 2015 tarihinde verdiği kararda, Morice’in mahkûmiyetinin, AİHS’nin 10. maddesiyle güvence altına alınan ifade özgürlüğüne orantısız bir müdahale teşkil ettiğine hükmetmiştir. Mahkeme, avukatların, adaletin işleyişine dair kamuoyunu bilgilendirme ve eleştirme hakkının, demokratik bir toplumda korunması gereken temel özgürlüklerden biri olduğunu vurgulamıştır. Bu bağlamda, Morice’in açıklamalarının, kamu yararına yönelik bir tartışma kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini, yargıya duyulan güveni sarsmaktan öte, kamusal bir meseleye dikkat çekme amacı taşıdığını belirterek, ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine hükmetmiştir.
AİHM’nin “Yargı mensupları kamu görevlisidir. Diğer kamu görevlileri gibi, kendilerine yönelik eleştirilerde daha geniş bir hoşgörü göstermeleri beklenir.” kararı, yargı mensuplarının da eleştiriye açık olduğunu ve demokratik denetim mekanizmasının bir parçası olarak eleştiriye daha fazla tahammül göstermesi gerektiğini açıkça ortaya koymakta, özellikle yargı erkinin eleştirilmesi söz konusu olduğunda, ifade özgürlüğünün korunmasına verdiği önemi göstermektedir.
5- Anayasa Mahkemesi, basın ve ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda basına yönelik müdahalelere ilişkin pek çok kararında “Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olma ve Ölçülülük” tanımlaması getirmekte ve çerçeveyi “...temel hak ve özgürlükleri sınırlayan tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamalı ve başvurulabilecek en son çare niteliğinde olmalıdır. Bu koşulları taşımayan bir tedbir, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez” şeklinde çizmektedir (Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın,§ 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51).
6112 sayılı Kanun’un temel hedeflerinden biri de ifade özgürlüğü ve halkın haber alma hakkı ile düşünce çeşitliliğinin sağlanmasıdır.
Demokrasinin sağlıklı işlemesi için yaşamsal öneme sahip olan basın ve ifade özgürlüğünün etkin bir şekilde kullanılabilmesi için, medya hizmet sağlayıcı kuruluşlara yönelik düzenleme ve denetim işlerinde çok hassas olunması, bu özgürlüklere en yüksek güvencenin sağlanması zorunludur.
İfade özgürlüğü ve halkın haber alma hakkı ile düşünce çeşitliliğini sağlamakla görevli olan Üst Kurulun da basın ve ifade özgürlüğüne müdahale ederken bu bilinç ve duyarlılıkta hareket etmesi, demokrasinin kökleşmesi ve gelişmesi için zorunludur.
Ancak son dönemde, tarafsızlığın ihlali ve eleştiri sınırlarının aşıldığı gerekçeleriyle hep aynı kuruluşların sıklıkla yaptırıma uğradığı görülmektedir ve bu kuruluşlardan biri de NOW logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluştur. NOW logolu kuruluşun çoğunlukla eleştiri sınırının aşıldığı gerekçesiyle çok sayıda idari yaptırımla karşılaşması, hakkaniyetli ve rasyonel bir tutum olmaktan uzaktır. Bu durum, yayıncı kuruluşun basın ve ifade özgürlüğü konusunda çok hassas ve adil davranılmadığı algısını doğurmakta, tarafsız olması gereken Üst Kurulun yaptırım kararlarını sorgulanır hale getirmektedir. Çok sesliliği boğan, yorum ve eleştiri hakkını cendereye alan bu durum sürdürülebilir değildir. Hak ve özgürlüklere keyfi müdahale hukuk devletlerinde ve çağdaş demokrasilerde kabul gören bir durum değildir. Ayrıca Anayasa Mahkemesi’nin çerçevesini çizdiği demokratik toplum düzeninin gerekleriyle de örtüşmemektedir.
6- İfade özgürlüğü; insan hakları hukuku belgelerinde ve Anayasalarda, temel haklar ve ödevler kategorisinde, birinci kuşak haklar arasında yer almaktadır. Bu nedenle çoğulcu demokrasilerde ifade özgürlüğü; herkes için geçerli, özüne dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez bir hak ve yaşamsal önemde bir özgürlük niteliğinde, çoğulcu ve Anayasal demokrasilerin temel taşlarındandır. İnsanların serbestçe haber, bilgi ve başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği fikir ve kanaatlerden dolayı kınanmaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte meşru yöntemlerle dışa vurabilme imkân ve serbestisi, ifade özgürlüğü şemsiyesi altındadır ve sadece düşünce ve kanaat sahibi olmayı değil, “düşünce ve kanaatleri açıklama/yayma” özgürlüklerini de kapsamaktadır. Ayrıca Anayasa’ya göre; ifade tarzları, biçimleri ve araçları da bu özgürlük alanındadır.
Anayasa’nın 25’inci maddesinde “Düşünce ve kanaat hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” ve 26’ncı maddesinde “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet, resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” hükümlerinden anlaşılacağı üzere ifade hürriyeti, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile de güvence altına alınmaktadır. Anayasa’nın “Basın Hürriyeti” başlıklı 28’inci maddesinde düzenlenen “Basın hürdür, sansür edilemez.” ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3’üncü maddesinde yer alan “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.” hükümleri ise basın hürriyetinin güvence altına alındığını göstermektedir.
Anayasamızın 90. maddesine göre usulüne uygun şekilde yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bu kapsamda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de kanun hükmünde sayılmaktadır. İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin “İfade özgürlüğü” başlıklı 10’uncu maddesinde yer alan “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar...” düzenlemesi ile ifade özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir.
7- Anayasa Mahkemesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi pek çok kararında, kamu otoriteleri, ülke yöneticileri, siyasi partiler, yargı gibi kamu gücünü temsil eden yapılar söz konusu olduğunda, ifade özgürlüğünün bir dereceye kadar abartıya ve hatta kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiğini kabul etmiştir (Ali Suat Ertosun, B. No: 2013/1047, 15/4/2015, § 66; Zübeyde Füsun Üstünel ve Diğerleri, § 102).
İfade özgürlüğü ve özel olarak basın özgürlüğü alanında devletin pozitif ve negatif yükümlülükleri bulunmaktadır. Kamu makamları negatif yükümlülük kapsamında zorunlu olmadıkça düşüncenin açıklanmasını ve yayılmasını yasaklamamalı, yaptırımlara tabi tutmamalı, pozitif yükümlülük kapsamında ise ifade özgürlüğünün gerçek ve etkili korunması için gereken tedbirleri almalıdır (Nilgün Halloran, § 43; ; Ergün Poyraz (2), § 48; benzer yöndeki AİHM görüşü için bkz. Özgür Gündem/Türkiye, B. No: 23144/93, 16/3/2000, § 43).
İfade özgürlüğü büyük ölçüde eleştiri özgürlüğünün güvence altına alınmasını hedeflemektedir. Bu nedenle, düşüncelerin açıklanması ve yayılması sırasında kullanılan ifadelerin sert olması doğal karşılanmalıdır (Bekir Coşkun, B.No: 2014/1215 K. No: 04.06.2015).
İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun temel taşlarından ve toplumun ilerlemesinin ve bireylerin gelişmesinin temel şartlarından biridir. İfade özgürlüğü sadece hoşa giden ya da insanları incitmeyen veya önemsenmeyen ‘bilgi’ ve ‘düşünceler’ için değil, Devleti veya toplumun herhangi bir kesimini inciten, şoke eden veya rahatsız eden bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. Demokratik toplumun olmazsa olmaz koşullarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açık görüşlülük bunu gerektirmektedir (Handyside/Birleşik Krallık, Başvuru No: 5493/72, 07.12.1976).
İfade özgürlüğü alanında uzmanlaşmış insan hakları avukatı Dominika Bychawska-Siniarska tarafından hazırlanan “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Kapsamında İfade Özgürlüğünün Korunması” el kitabında da, gazeteciler tarafından yapılan eleştirel nitelikteki değer yargılarına ilişkin hususlar şu şekilde açıklanmaktadır:
“Değer yargıları bir durum ya da olaya ilişkin bakış açısı ya da kişisel değerlendirmeler olup doğru ya da yanlış olduklarını kanıtlanmak mümkün değilse de, bir değer yargısının dayanağı olan altı çizilen gerçeklerin doğru ya da yanlış olduğu kanıtlanabilir. Aynı şekilde, Dalban davasında Mahkeme, ‘gerçekliğini kanıtlamaksızın eleştiri niteliğinde değer yargısı ifade etmesinin engellenmesi, bir gazeteci için kabul edilemez olacaktır.” (Dalban/Romanya, 28 Eylül 1999 [BD]).
AİHM, Castells v. İspanya kararında, kamu gücünü kullanan organların, özel şahıslara kıyasla daha geniş eleştiri sınırlarına katlanmaları gerektiğini belirtmiştir. Bu yaklaşım, yargı kararlarının da ifade özgürlüğü çerçevesinde eleştiriye konu olabileceği yönünde temel bir referans noktası oluşturmaktadır.
Yukarıda örneklerini verdiğim kararlardan anlaşılacağı üzere; hem ulusal hem uluslararası hukuk metinlerinde ifade özgürlüğünün açıkça güvence altına alındığı, olgusal temeli olan konularda, eleştirel değer yargısı niteliğindeki ifadeler söz konusu olduğunda, özgürlük alanının daha geniş çerçevede değerlendirildiği kesindir.
Söz konusu yayında, gazetecilerin ülke gündeminde önemli bir yer tutan “İBB Soruşturması” bağlamında yargı sisteminin işleyişine ilişkin somut örnekler üzerinden değerlendirmeler yaptığı, olayın tüm yönleriyle aydınlatılabilmesi için kamusal faydası yüksek sorgulamalar yaptığı, ifade edilen görüşlerin görünür gerçekle örtüştüğü, eleştirel değer yargısı niteliğindeki değerlendirmeler için ispat yükümlülüğü aranmasının hakkaniyetli olmadığı açıktır.
Bu doğrultuda; Üst Kurulun yaptırım kararına konu yayında; doğrudan bir yargı mensubunun hedef alınmadığı, kişisel haklara saldırı veya somut itham içeren ve hakaret nitelikli bir ifadenin bulunmadığı, kişiyi hedef almayan, yapısal ve siyasal eleştiriler içeren, kamu yararı bulunan ifadeler ile görünür gerçekle örtüşen ve kamusal faydası yüksek sorgulumalar nedeniyle uygulanacak yaptırımın basın ve ifade özgürlüğüne ağır bir darbe olacağı, adil ve ölçülü olmayacağı, kamu görevlilerinin işlem ve uygulamalarına yönelik eleştiri niteliğindeki söylemlerin, 6112 sayılı Yasa’ya aykırı bir yönünün bulunmadığı gerekçeleriyle, karara karşı oy kullandım. 29.05.2025