İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 17.02.2025 tarih ve 25 sayılı yazısına konu SZC logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 14.02.2025 tarihinde saat 08:45’te yayınlanan "Para Politika" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere, SZC logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından 14.02.2025 tarihinde saat 08:45’te canlı olarak yayınlanan, sunuculuğunu Özlem Gürses’in yaptığı, TÜSİAD Başkanı Orhan Turan ve Erdal Sağlam’ın konuk olarak katıldığı, ülke gündeminde yer alan çeşitli ve güncel konuların ele alındığı "Para Politika" adlı programda geçen diyaloglarda; “Sayın Başkan söyleyemez de ben söyleyeyim Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi geldikten sonra bizim hukukumuz da ekonomimiz de her şeyimiz de bozulmaya hızla bozulmaya başladı. Asıl olay idari yönetim başka en temel konu bu hukukta da ekonomide de hepsinde aynı şey…Biraz söylediler aslında dünkü açılış konuşmalarında hukukla ilgili bir konu vardı…Nitelikli eğimde fırsat eşitliği. Siz o fırsat eşitliğini kullanmış bir çocuksunuz…Ama benim dönemimde kullandım. Şimdi bi Elazığ'ın köyündeki bir çocuğun buralara gelmesi ne kadar şey tartışılır…Siz de zaten sorunu orada tespit ediyorsunuz.” şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Türkçe Sözlük'te eleştiri sözcüğü, "(Bir kimse veya şeyin) İyi ve kötü taraflarını ortaya koyarak değerlendirmesini yapma, tenkit, muâheze, kritik” şeklinde tanımlanmaktadır. Olaylar ya da kişilerin eleştirilmesi, yayın yoluyla düşünceyi açıklama özgürlüğünün bir parçasıdır. Görevlerinden biri de halkı bilgilendirmek olan medyanın, haber ve yorumları sunarken eleştirilere yer vermesi son derece doğaldır. Ancak şüphesiz ki eleştiri hakkı sınırsız değildir. Bu hak yasa ve ahlak kuralları içerisinde ve özellikle kamuoyunun olumlu yönde oluşmasına ve toplumun daha ileriye götürülmesine yardım amacıyla yapılmalıdır. Bu bağlamda ifade özgürlüğünün başka özgürlüklerin kullanılmasını kısıtlayacağı ve zarar görmesine yol açacağı durumlarda sınırlandırılabileceği, dolayısıyla sınırsız olmadığı ulusal ve uluslararası hukuk metinlerinden anlaşılmaktadır. Diğer yandan kişilik haklarının ihlali ve eleştiri sınırlarının aşılması medyada yaşanan etik sorunlar arasında yer almaktadır. Bu sorunları aşmak da ancak medya mensupları tarafından bu ilkeler konusunda hassasiyet gösterilebilmesiyle mümkün olacaktır.
John Durham Peters, Lichtenberg’e atıfla 20. yüzyılın ilk yarısında entelektüel düzeyde liberal basın teorisine karşı gelişen güvensizlik ve ekonomik düzeyde ise Avrupa’daki refah devleti anlayışı ile Amerika’daki büyük buhran sonrası geliştirilen, devletin ekonomide refaha yönelik reformlarını da içeren politikaların etkisiyle medyanın toplum yaşamındaki yeri ve rolünün gözden geçirildiğine dikkat çeker. Batı’daki bu tartışmalar sonucunda, gazetecilik etiğine ilişkin bazı temel ilkelerin “toplumsal sorumluluk” anlayışı temelinde kurulduğuna dikkat çekilmektedir. O yıllarda yapılan tartışmalar ve ABD’de Robert Hutchins başkanlığında kurulmuş olan ve “Hutchins Komisyonu” şeklinde anılan komisyonun basın özgürlüğü üzerine yayımladığı “Özgür ve Sorumlu Basın” başlıklı raporun, günümüzde de habercilik konusundaki yaygın kabullerin temelini oluşturduğunu belirtir. Günümüzde birçok metinde basını toplumsal sorumluluk temelinde örgütlemeye yönelik bu çalışmalara ideal bir değer atfedildiğini söyler.
Günümüzde medyayla ilgili duymaya alışkın olduğumuz bir yakıştırma, onun modern toplum yapısı içinde güçler ayrılığı ilkesine dayanarak çalışan yasama, yürütme ve yargı organlarının yanında dördüncü güç olduğudur. Basının, demokratik toplum düzeni içinde bir dördüncü güç olduğunu ilk dillendiren, İngiliz siyasetçi ve düşünür Edmund Burke olmuştur. Burke, 18. yüzyılın sonlarında İngiltere Parlamentosu’nda yaptığı bir konuşmada, resmî güçlerin yanı sıra, o sırada parlamentodaki Basın Galerisi’nde bulunan habercilerin çok daha önemli olduğunu belirterek, onu “dördüncü güç” şeklinde adlandırmıştır. Geç 18. yüzyılda ilk kez kullanılan dördüncü güç kavramı, o zamandan beri de tarihsel olarak ortaya çıkan farklı türden mecralar olarak medyanın tamamına atfedilmiştir. Yasama, yürütme ve yargı güçlerinin yanında, onların faaliyetlerini toplum adına ve toplum yararına takip etmek, medyanın toplumsal sorumluluğu olarak görülmüştür. Medyaya atfedilen bu rol, onu iki yönden önemli ve güçlü kılar: 1- Medya çağdaş toplumlarda kamu örgütlenmesini oluşturan yasama, yürütme ve yargı güçlerinin yanında, onlarla birlikte ve onlar kadar kuvvetli dördüncü bir güç olarak görülür. 2- Medya, demokratik toplum yapısı içinde halk adına diğer güçleri denetleme mekanizması olarak görülür.
Dördüncü güç yakıştırması ile medyaya atfedilen özellikle bu ikinci rol, yani medyanın toplum adına devleti ve diğer güçleri denetleme rolü, medyanın toplumsal sorumluluk temelinde hareket etmesi gerektiğine dair normatif yakıştırmayı somutlaştırır. Medya topluma karşı sorumludur ve bu yüzden dördüncü güç olarak, demokratik toplum yararına çalışmalıdır.
Yukarıda belirtildiği gibi, geçen yüzyılda basın üzerine gerçekleştirilen kimi tartışmalar ve yaklaşımlar sonucunda haberciliğin toplumsal sorumluluk temelinde yapılması gerektiği kanaati oluşmuş ve günümüzde bu yaklaşım bir değer olarak hâlâ kabul görmektedir. Yukarıda söz edilen Hutchins Komisyonunun çalışmaları ve raporu, her ne kadar toplumsal sorumluluğu basın mesleğinin temeline koymuş olsa da günümüze kadar bu anlayış sürdürülmüştür. Günümüzde bu temel üzerinde, yalnızca yazılı basının değil, genel olarak medyanın ve özellikle haberciliğin toplumsal sorumluluk anlayışına dayanması gerektiği düşünülmektedir. Mevzuatımız da haberlerin toplumsal sorumluluk anlayışına uygun şekilde hazırlanması ve sunulması gerekliliğini gösteren hükümler içerir.
Haberciliğin toplumsal sorumluluk temelinde gerçekleştirilmesi ve dördüncü güç rolünü yerine getirebilmesi için gerekli olan başlıca koşullardan biri, kuşkusuz haberde objektifliktir. David Mindich, basın ve habercilikte objektifliğin temel bileşenlerini “tarafsızlık, partizan olmama, olgusallık ve denge” şeklinde sıralar. Buna göre habercilik taraf tutmadan, partizanlık yapmadan, olgusal gerçekliğe dayalı olarak ve demokratik toplumun tüm bileşenlerinin haklarını gözeterek, dengeli şekilde yapılmalıdır.
Mindich, habercilikteki objektiflik nosyonunu anlamanın önemine vurgu yapar. Tarihte her yükselen haber medyası kendisinden önce hâkim olan haber medyasını tehdit ettiğinde, objektiflik tartışmalarının başladığını belirtir. Öncelikle radyo ve televizyon yazılı basının habercilik hâkimiyetini tehdit ettiğinde, sonrasında televizyon hâlâ basının karşısında önemli bir seçenek iken yeni teknolojilerle temellenen medyanın da televizyon için bir tehdit hâline geldiğini vurgular. Görüldüğü gibi, tarihsel olarak çeşitli mecralar arasındaki tartışmalarda da objektiflik kavramı bir meşruiyet unsuru olarak kullanılmıştır.
Medya gündelik hayatta edindiğimiz izlenimlerimizden çok daha etkili bir biçimde algımızı şekillendirir. Sahip olduğumuz birçok fikir ya da ön yargı kişisel deneyimlerimizden ziyade görsel ya da yazılı medyadan edindiğimiz bilgiler çerçevesinde oluşmaktadır. İhlale konu programda taraflı kişisel görüşlerle, kamuoyunda kanaat oluşturarak bir kamu bankasına yönelik olarak toplumu yanlış yönlendirebilecek ve farklı değerlendirmeye sebebiyet verecek nitelikte yayın yapıldığı görülmektedir. Gazeteciler seçtikleri haberleri topluma ileterek bireylerin hem yakın çevrelerinde hem de ulusal ve uluslararası düzeyde yaşanılan olaylar hakkında toplumun bilgi edinmesini sağlar. Toplumun bağımsız temsilcileri olarak isimlendirilen gazeteciler, toplum içindeki grupların kanaatlerini birbirlerine ileterek toplumsal iletişimin gerçekleşmesine yardımcı olurlar. Gerçeklerin değiştirilerek aktarılması, kişinin yanlış bilgilendirilmesine ve toplum içinde yanlış anlaşılmalara neden olabilmektedir.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu yayında; “Sayın Başkan söyleyemez de ben söyleyeyim Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi geldikten sonra bizim hukukumuz da ekonomimiz de her şeyimiz de bozulmaya hızla bozulmaya başladı. Asıl olay idari yönetim başka en temel konu bu hukukta da ekonomide de hepsinde aynı şey” şeklinde sarf edilen iddiaların somut veriler ve bilimsel analizler yerine, subjektif yorumlarla dile getirilerek kamuoyunun sağlıklı bir değerlendirme yapmasını zorlaştırdığı, yapıcı eleştiriler ülkenin gelişimine katkı sağlayabilecekken bu tür somut verilerden yoksun, genel geçer söylemlerin kamuoyunun doğru bilgilendirilmesini engelleyebileceği, diğer taraftan “Ama benim dönemimde kullandım. Şimdi bi Elazığ'ın köyündeki bir çocuğun buralara gelmesi ne kadar şey tartışılır.” şeklindeki ifadelerin ise eğitimde ve ekonomik sistemde mevcut olanakların iyi kullanılarak iyileştirilmesi gereken noktaların üzerine gidilerek fırsat eşitliğini güçlendirmek ve yaygınlaştırmak için çalışmak yerine karamsar bir tablo çizdiği, dolayısıyla mezkur yayında toplumda özgürce kanaat oluşumuna engel olabilecek nitelikte çarpıtıcı yayın yapıldığı, soruşturulması basın meslek ilkeleri çerçevesinde mümkün olan haberlerin, soruşturulmaksızın veya doğruluğundan emin olunmaksızın yayınlandığı kanaatine varılmıştır.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde yer alan, "Tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas almak ve toplumda özgürce kanaat oluşumuna engel olmamak zorundadır; soruşturulması basın meslek ilkeleri çerçevesinde mümkün olan haberler, soruşturulmaksızın veya doğruluğundan emin olunmaksızın yayınlanamaz; haberin verilişinde abartılı ses ve görüntüye, doğal sesin dışında efekt ve müziğe yer verilemez; görüntülerin
arşiv veya canlandırma niteliği ile ajanslardan veya başka bir medya kaynağından alınan haberlerin kaynağının belirtilmesi zorunludur." ilkesinin ihlali nedeniyle,
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan; “8 inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanunun diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir. İdarî para cezası miktarı, radyo kuruluşları için bin Türk Lirasından, televizyon kuruluşları ve isteğe bağlı medya hizmet sağlayıcıları için onbin Türk Lirasından az olamaz.” hükmü uyarınca idari para cezası uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Ocak 2025 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 21.239.828,24 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, yüzde üç oranı (%3) 637.195,00 TL İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) İdari para cezasının tebliğinden itibaren bir ay içerisinde, Üst Kurulun T.C. Ziraat Bankası Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Tek İdare Tahsilat Alt Hesabı TR46 0001 0017 6200 9999 9955 88 no’lu hesabına “6112 sayılı kanunun 32’nci maddesine göre ödenen para cezasıdır” şerhiyle ödenmesi gerektiğinin veya 6112 sayılı kanunun 32’nci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca, tebliğden itibaren en geç onbeş gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin, aynı maddenin 11’inci fıkrası uyarınca 1 ay içerisinde peşin ödeme yapılması halinde, 5326 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca cezanın dörtte üçünün tahsil edileceğinin ve taksitlendirme talebinde bulunulabileceğinin, peşin ödemenin kanun yoluna müracaat hakkını engellemeyeceğinin, en geç 1 aylık süre içerisinde ödenmeyen idari para cezasının, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairesine gönderileceğinin bildirilmesine,
c) 6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir. …” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Ahmet Can BUĞDAY, Dr. Necdet İPEKYÜZ, Tuncay KESER ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oyçokluğu ile karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 19.02.2025 tarih, 2025/08 sayılı toplantısında alınan 18 No.lu karara karşı oy yazısı.
Tuncay KESER Şerhidir.