İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 29.01.2025 tarih ve 17 sayılı yazısına konu h halk logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 27.01.2025 tarihinde saat 11:23’te yayınlanan "Neden Sonuç" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere, h halk logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından 27.01.2025 tarihinde saat 11:23’te canlı olarak yayınlanan, moderatörlüğünü Seda Selek'in yaptığı, Mehmet Tezkan, İbrahim Kahveci ve Barış Terkoğlu'nun konuk olarak katıldığı "Neden Sonuç" adlı programda geçen diyaloglarda; “Turbun büyüğü isimli basın toplantısında turbun büyüğünün CHP'li belediyelere özel, Ekrem İmamoğlu'na özel bir bilirkişi olduğu ortaya çıktı. Satılmış Büyükcanayakın ismiyle ilgili zaten imalı bir gönderme yaptı Ekrem İmamoğlu. Soyadı Büyükcanayakın. İlginç bir isim. Kendisi ne kadar cana yakın ya da kime yakın… Ya ne kadar cana yakın bilinmez. Ama kime yakın ortada. Gerçekten de büyük turp olarak duyurdukları basın toplantısında çok sarsıcı çok çarpıcı açıklamalar duyduk…Şimdi konuda açılan soruşturma hakkında bir şey söyleyeceğim. Sayın Avukat dedi ki etkilemek falan. Hayır, etkilediğini farz edelim. Şunun için söylüyorum…Suçlu değil ki. Şu açıdan kendisi sanığı. Yani yargıyı etkilemek dediği ben çoğu davada açık sanık olduğum davada tabii ki yargıyı etkilemeye çalışıp hakkımda beraat kararı almak isteyeceğim kendimi savunacağım. Bir Beylikdüzü davasında Ekrem Bey sanık. İkincisi Cumhurbaşkanının ifade ettiği gibi bu soruşturma, turbun büyüğü heybede diyerek Cumhurbaşkanı hepimiz biliyoruz ki kendisini kastediyor. İkincisi hedef alınan kendisi. Kendisini savunacak. Bir sanığın kendisini savunmaktan yargının kendisinin lehine karar vermesini talep etmesinden daha doğal ne olabilir? E peki şu doğal mı Barış? Devamı var bunun. Soruşturma deniliyor, gerek Ekrem İmamoğlu gerekse de bilirkişinin adını kendisini hedef almak suretiyle açıklayan medya yayın organlarına yöneliktir. Evet şimdi bunun ötesinde…Ha biz canlı yayında verdik diye buraya da mı soruşturma? Şimdi ikincisi bilirkişi açık bir terörle mücadele kamu görevlisi değil, istihbarat görevlisi değil, gizli saklı faaliyeti olan bir iş değil. Bilirkişi bilirkişi bu kadar, raporu tartışılan bir isim. Evet rapor ya yangın rapor. Adalet Bakanı kendisi korsan rapor demedi mi mesela Adalet Bakanı hakkında yangın soruşturmasını hazırlayan bilirkişi raporunu hazırlayan kişiler hakkında korsan rapor dediği için soruşturma açılacak mı? Bir de medya yayın organlarına yöneliktir ne demek yani biz Ekrem İmamoğlu'nun basın toplantısını açıklamasını yayıncılık gereği, görevimiz gereği yerine getirdik, canlı yayında ekrana getirdik. Şimdi bununla ne ilgisi var yani bizim sorumlu bir de işin medyaya gelmiş olması daha da acayip bir boyut (Bu kısımda Barış Pehlivan ve Bilirkişi Satılmış Büyükcanayakın'ın telefon görüşmesine ait olan kayıt yayımlanmıştır.) Peki şunu merak ediyorum Satılmış Bey, Ekrem İmamoğlu yani İBB Başkanı olarak sizin bütün CHP davalarında bilirkişi olmanızı eleştiren bir basın toplantısı yaptı. Sizin bu bilirkişi olarak düzenli olarak CHP aleyhine davalarda görev yapmanızı nasıl karşılıyorsunuz?-Hayır, yalan konuşuyorsunuz. Yalan konuşuyorsunuz genel olarak. Çünkü ben sadece CHP davalarında değil, beni kimse bağlamaz, AK Parti 2010'da AK Parti davalarında yaptım. Belediyelere, MHP’nin de yaptım. Asla seçilmiş kişi değilim. Katılmıyorum. Kusura bakmayın muhatap yeriniz… Beyefendi size başarılar dilerim. Kusura bakmayın.-Son bir şey söyleyeceğim, son bir şey söyleyeceğim. Sizi Halk TV televizyonunda ağırlayabilir miyiz acaba?-Hayır. Kusura bakmayın, benim işim yoğun. Kusura bakmayın, kapatmak zorundayım.- Peki sizin Sayın Başsavcı ile Çerkezköy'den tanışıklığınız var mı? - Hayır. Hiçbiriyle yok. Hiçbir iş yaptığım savcılarla asla bir istişarem olmaz dosya alırken. - Siz peki İstanbul'da mı yaşıyorsunuz? İstanbul'un hangi semtinde, Beylikdüzü’nde mi yaşıyorsunuz? - İstanbul'dayım. Hayırdır? - Hayır yani bir gazeteci olarak buluşmak istiyorum. O açıdan sordum. - Kusura bakmayın beyefendi. Bak, benim huyumdur. Çok eskiden beri basınla muhatap olmam. - Siz kaç yaşındasınız efendim? - Geceleri katma. Otuz altı buçuk. - Ne demek bu? - 73 yaşındayım. - 73 yaşındasınız. Peki, siz normalde muhasebe görevlisisiniz değil mi efendim? Yani muhasebe kökenlisiniz. - Memuriyet hayatımda fon saymanlığı da yaptım, ihalelere katıldım, muhasebecilik yaptım. Ben çok eski olduğum için… 70 yılından beri de ticari hayatın içinde bulundum. Muhasebecilik de yaptım. - Peki sizin Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer ile ilgili üç bilirkişi olarak görevlendirildiğiniz, ancak sizin tek başına rapor yazdığınız iki bilirkişinin de ayrı raporu sunduğu…Beyefendi kapatmak zorundayım, kapatıyorum. Kusura bakmayın. Başarılar dilerim. Siz olayları başka yönlere götürüyorsunuz. Ben belge…Teşekkür ederim. - Siz Peki Ekrem İmamoğlu'nun açıklamasına istinaden siz mi suç duyurusunda bulundunuz. Anladığımız kadarıyla artık bilirkişilere de savcılara da hakimlere de denmiş ki “Ne yaparsan yap, nasıl yaparsan yap, yeter ki yap!" Geldiğimiz nokta bu hukuk devletinde. ” şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
İnsan hak ve özgürlüklerinden olan ifade özgürlüğü hakkı, demokratik bir toplumun temel unsurlarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık ilkelerinin var olması bakımından vazgeçilmez bir karakter taşımakla beraber gerek uluslararası sözleşmelerde gerekse ulusal mevzuatımızda bu hakkın kullanılmasının belirli sınırları bulunmaktadır.
Söz konusu yasal düzenlemelerin başında Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın geldiğini söylemek mümkündür. Anayasa'nın 26'ncı maddesindeki “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan "Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyet'in temel nitelikleri ve Devlet'in ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.” hükmüyle düşünce özgürlüğüne getirilebilecek sınırlamalardan bahsedilmiştir.
5187 sayılı Basın Kanunu'nun 3. maddesinde; basının özgür olduğu, bu özgürlüğün; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içereceği, basın özgürlüğünün kullanılmasının ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabileceği hükmüne yer verilmiştir. Konuyla ilgili Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde de benzer bir hüküm bulunmaktadır. Mezkûr sözleşmenin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinde: "1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir. 2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir." kuralı yer almaktadır.
İnsan onuru ve özel hayatın gizliliğinin korunması hakkı uluslararası belgeler, bildiriler ve sözleşmeler ile kendine yer bulmuş ve güvence altına alınmıştır. Anayasa Mahkemesinin 31.3.1987 gün ve E: 1986/24, K: 1987/8 sayılı kararı özel hayatın gizliliği ve korunması konusundadır. Bu kararda Anayasa Mahkemesi özel hayatın gizliliği ve korunması hakkını kişilik hakkının bir devamı saymıştır. Kararın ilgili bölümü şu şekildedir: "Özel hayatın korunması her şeyden önce bu hayatın gizliliğinin korunması, başkalarının gözleri önüne serilmemesi demektir. Orada cereyan edenlerin yalnız kendisi veya kendisinin bilmesini istediği kimseler tarafından bilinmesini istemek hakkı, kişinin temel haklarından biridir. Bu niteliği sebebiyledir ki, özel hayatın gizliliğine dokunulmaması, insan haklarına ilişkin beyanname ve sözleşmelerde korunması istenilmiş, ayrıca tüm demokratik ülke mevzuatında açıkça belirlenen istisnalar dışında bu hak devlet organlarına, topluma ve diğer kişilere karşı korunmuştur. İnsanın mutluluğu için büyük önemi olan özel hayata saygı gösterilmesi hakkı onun kişiliği için temel bir hak olup yeteri kadar korunmadığı takdirde kişilerin ve dolayısıyla toplumun kendini huzurlu hissedip güven içinde yaşaması mümkün değildir. Bu nedenlerle söz konusu gizliliği çeşitli biçimde ihlal eylemleri suç sayılarak ceza yaptırımlarına bağlanmıştır.”
AİHM'nin Lingens Avusturya içtihadında da belirtildiği üzere, ifade özgürlüğü demokratik bir toplumun asli temellerindendir, bu, toplumun ilerlemesinin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşullarından birini oluşturur. Basının görevi, kamu yararını ilgilendiren başka alanlarda olduğu gibi, siyasi konularda da bilgi ve fikirleri açıklamaktır. Buna karşın, AİHM'nin Times Newspapers Limited No 1-2 Birleşik Krallık kararında belirtildiği üzere, Sözleşmenin 10. maddesi, basının halkın yararına olan ciddi meseleleri işlemesinin söz konusu olduğu durumlarda dahi, hiçbir sınırlama içermeyen bir ifade özgürlüğünü güvenceye almaz. Bu maddenin 2. fıkrası uyarınca, basın ifade özgürlüğünü kullanırken, görev ve sorumluluklarına uygun davranmak durumundadır.
Kamusal alan içerisinde muhtelif ideolojiler tarafından üretilen söylemler, belirli bir karşıtlık içerisinde iktidar mücadelesi eder. Demokratik bir toplumda farklı dini, ulusal, etnik vs. kimlikleri haiz muhtelif gruplar arasındaki fikir ve inanç farklılığının korunması hem kamusal alanı oluşturan kurumlar hem de bireyler açısından temel bir gerekliliktir. Fikir ve ifade özgürlüğü hakkının belirlenmiş çerçevesi içerisinde, başkalarının şöhret ve haklarına saldırmadan gerçekliğin farklı inşalarının kamuoyuyla paylaşılması demokratik toplum doğasının gereğidir. Demokrasinin en temel önceliklerinden biri halkın haber alma özgürlüğü olduğundan demokratik rejimlerde medya, kamuoyu oluşumunda hayati öneme sahip bir aktördür.
Medya organlarının günümüzde toplum üzerinde oldukça etkili olup kamuoyu oluşumunda pay sahibi haline gelmesi, medya hizmet sağlayıcıların dikkat etmesi gereken sorumlu yayıncılık anlayışı ve öz denetim ilkesini de beraberinde getirmiştir. Medyanın gücü ne kadar artarsa medya mensuplarının sorumluluğu da o ölçüde artmaktadır. Muhakkak ki medya mensuplarının kişi veya kuruluşları eleştirme ve onların gerçekleştirdikleri eylemler hakkında kamuoyunu bilgilendirme hakkı bulunmaktadır. Ancak bu hak kullanılırken eleştiriye maruz kalan kişi veya kurumların hak ve itibarlarının da gözetilmesi gerekmektedir. Yayıncılığın aynı zamanda bir kamusal sorumluluk görevi olduğu da düşünüldüğünde yayınların 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun ve Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi gerekmektedir. Bu ilkeler doğrultusunda ise yayınlarda kişilerin ve kuruluşların şöhretlerini ihlal edecek, onları küçük düşüren, aşağılayan veya iftira niteliği taşıyan ifadelere yer verilmemelidir.
Görevi toplum çıkarlarını ilgilendiren konularda halkı bilgilendirip kamuoyu oluşturmak olan medya mensupları eleştiri de yapmak durumundadır. Ancak bu yorumlar kişi veya kuruluşların şeref ve haysiyetine, özel hayatına, gizlilik alanına, mesleki itibarına zarar verebilir. Bu durumda, kişilik hakları basın özgürlüğü ile karşı karşıya kalmaktadır. Kitle iletişim araçlarının fiziksel ve kar amaçlı durdurulamayan yükselişi ve etkileri karşısında güçsüz kalan kişinin korunması gereği daha çok benimsenmektedir. Dolayısıyla medya mensuplarının kişi veya kuruluşları eleştirirken veya onların gerçekleştirdikleri eylemler hakkında kamuoyunu bilgilendirirken eleştiriye maruz kalan kişi veya kurumların hak ve itibarlarını da gözetmesi gerekmektedir.
Nitekim Danıştay 13. Dairesi'nin 2020/613 E. ve 2021/229 K. sayılı kararında belirtilen; "... Buna göre, ifadenin muhatabının konumu, ifadeyi kullananlar açısından sınırsız bir ifade özgürlüğü alanı bahşetmez. Bu nedenle demokratik toplumların çoğunda; ifade özgürlüğü kalkanı arkasına gizlenerek, kişileri yalnızca karalamak, aşağılamak, asılsız suçlamalarda bulunmak, kişilerin özel hayatlarına ölçüsüz saldırıda bulunmak gibi ifade özgürlüğünün açıkça kötüye kullanıldığı durumlar hukuken korunmaktadır. Yayın kuruluşunun bu türden bir içeriğin aktarımına aracılık etmesi sonucu, 6112 Sayılı Yasa bağlamında, belirtilen yayının ihlal unsurları taşıdığı kanaatine ulaşılmıştır. Danıştay 13. Dairesi'nin hükmü ile kişi, kurum ve kuruluşlara yönelik eleştirilerin sınırsız bir ifade özgürlüğü alanı olmadığının altı çizilmiş ve ifade hürriyetinin kapsamı bu hüküm çerçevesinde belirlenmiştir. Türk Medeni Kanunu’nun 24'üncü maddesinde de "kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel ya da kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden birisiyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır." hükmü amirdir.
Günümüzde medyanın gücünün artması ile gündelik yaşamdaki konular kitle iletişim araçlarıyla geniş kitlelere ulaştırılarak görünür ve bilinir hale getirilmektedir. Yayıncılığın kamusal sorumluluğu da olduğundan yayınlarda insan onurunun ve kişi haklarının ihlal edilmemesi, kişilerin mağdur edilmemesi kamusal yayıncılığın gereği olarak görülmektedir.
Her ne kadar medya, görüş ve eleştirilerin ifade edilebildiği mecra olarak görev yapsa da bu görev yerine getirilerken bazı değerlerin ve hassasiyetlerin gözetilmesi gerekmektedir. Medya, topluma sürekli bir “anlam sistemi” sunmakta olağan ve doğal olan ile olağan dışı ve doğal olmayanın neler olduğunu göstermekte, kısacası, normalin ne olduğunun başlıca belirleyicisi olmaktadır. Bu yüzden medya aracılığıyla yapılan çağrışımlar, anlamlandırmalara dikkat edilmesi gerekmektedir, aksi takdirde kamuoyunda farklı bir geri dönüşüm ile karşılaşabilir. Bu noktada medyaya yönelik “Günlük yaşamda önemli rol oynayan ve özerk hipergerçek alanını oluşturan imajlar, işaretler ve kodlar üreten ana simülasyon makineleri.” ifadeleri kullanılmaktadır. Medya izleyicisinin deneyimini aktif süreçten geçirme veya anlam üretme bağlamında ele almaktadır. Medyada üretilen içeriğe anlam yüklemede, izler kitlenin yapacağı katkıların da göz önünde bulundurulması ve gerekli hassasiyetlerin taşınması sorumlu yayıncılık açısından önemlidir.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu programda, sunucu tarafından; "Soyadı Büyükcanayakın. İlginç bir isim. Kendisi ne kadar cana yakın ya da kime yakın… Ya ne kadar cana yakın bilinmez. Ama kime yakın ortada." şeklinde sarf edilen sözlerin ve telefon kayıtlarının meslek etiği ve basın özgürlüğünün sınırları yok sayılarak verilmesinin bilirkişiyi hedef alan nitelikte olduğu, program moderatörünün açıklamaları onaylaması ve bahse konu ifadelerin ulusal yayın yapan bir platformda çok açık bir şekilde dile getirilmesinin medya hizmet sağlayıcı kuruluşlardan beklenen kamusal yayıncılık sorumluluğu ile bağdaşmadığı, söz konusu programda kullanılan bu ifadelerin izler kitlenin kendi özgül anlamlandırması ve bunun sonucunda gerçekleşecek travmalara yol açabilecek nitelikte olduğu, bilirkişinin özellikle soy ismi ima edilerek bir siyasi görüşün temsilcisiymiş gibi aktarıldığı, dolayısıyla tarafsız ve objektif haber verme yükümlülüğüne aykırı bir şekilde kişisel haklara ve itibara saldırı niteliğinde bilirkişi ile yapılan telefon görüşmesi kayıtlarının ilgilinin rızası dışında yayınlanmasının özel hayatın gizliliğine saygılı olma ilkesine aykırı, kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ve itibarsızlaştırıcı nitelikte olduğu kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; "...,özel hayatın gizliliğine saygılı olma ilkesine aykırı olamaz, kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." ilkesinin ihlali nedeniyle,
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan; “8 inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanunun diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir.” hükmü uyarınca idari para cezası uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Aralık 2024 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 20.424.158,90 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, yüzde üç oranı (%3) 612.725,00 TL İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) İdari para cezasının tebliğinden itibaren bir ay içerisinde, Üst Kurulun T.C. Ziraat Bankası Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Tek İdare Tahsilat Alt Hesabı TR46 0001 0017 6200 9999 9955 88 no’lu hesabına “6112 sayılı kanunun 32’nci maddesine göre ödenen para cezasıdır” şerhiyle ödenmesi gerektiğinin veya 6112 sayılı kanunun 32’nci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca, tebliğden itibaren en geç onbeş gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin, aynı maddenin 11’inci fıkrası uyarınca 1 ay içerisinde peşin ödeme yapılması halinde, 5326 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca cezanın dörtte üçünün tahsil edileceğinin ve taksitlendirme talebinde bulunulabileceğinin, peşin ödemenin kanun yoluna müracaat hakkını engellemeyeceğinin, en geç 1 aylık süre içerisinde ödenmeyen idari para cezasının, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairesine gönderileceğinin bildirilmesine,
c) 6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir. …” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Dr. Necdet İPEKYÜZ, Tuncay KESER ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oy çokluğu ile karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 31.01.2025 tarih ve 2025/05 sayılı toplantısında alınan 24 No.lu karara karşı oy yazısı.
Tuncay KESER Şerhidir.