İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 06.11.2024 tarih ve 83 sayılı yazısına konu SZC logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun 29.10.2024 tarihinde saat 20:08’de yayınladığı "Kitabın Ortası" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere; SZC logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından 29.10.2024 tarihinde saat 20:08’de canlı olarak yayınlanan, sunuculuğunu Aslı Kurtuluş Mutlu’nun yaptığı, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ ve Demokrat Parti Genel Başkan Yardımcısı Cemal Enginyurt'un konuk olarak katıldığı "Kitabın Ortası" adlı programda, konuk Cemal Enginyurt tarafından; “Mesela bugün baktım sosyal medyada bir sürü operasyon çocuğu…Ama bunlar o kadar dinsiz ve yobaz ki, bunlar o kadar hain ki Mustafa Kemal Atatürk ismi bunları 100 yıl sonra bile titretiyor ama titretmeleri onlara bir kazanç getirmeyecek. 22 yıldır dindar bir nesil yetiştireceğiz diyerek kindar bir nesil yetiştirdiler…Sen Atatürk olamazsın yanına yanaşamazsın. O senin operasyon çocukları var ya, sosyal medyada Mustafa Kemal Atatürk'ü Gazze ile Gazze'den çıktı diyerek Mustafa Kemal Atatürk'e hakaret eden, o onun bunun çocukları seni rahatlatmasın…Orası Mustafa Kemal Atatürk'ün anıt mezarı. Orada dua edilir, orada saygı duyulur, dua etmeyecekseniz saygı duymayacaksınız ne işiniz var orada! Defolun gidin! Gelmeyin! Ne Mustafa Kemal Atatürk istiyor sizi ne de biz istiyoruz sizi. Yazıklar olsun! Cumhuriyetimiz de milyon kere kutlu olsun. Cumhuriyet’e inanmayanlara da "Defolun gidin!" diyoruz. Alayınıza yazıklar olsun, sizden korkacağımızı mı zannediyorsunuz? Ne hadsizleştiniz ya!...Ora Mustafa Kemal Atatürk'ün mezarı ve gelenek, görenek, İslam, ahlak, din, terbiye dua etmeyi gerektirir. Dua ediyorsanız edin, etmiyorsanız defolup gidin…” şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
İnsan hak ve özgürlüklerinden olan ifade özgürlüğü hakkı, demokratik bir toplumun temel unsurlarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık ilkelerinin var olması bakımından vazgeçilmez bir karakter taşımakla beraber, gerek uluslararası sözleşmelerde ve gerekse ulusal hukuk belgelerinde bu hakkın kullanılmasının belirli sınırları bulunmaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ifade özgürlüğünün düzenlendiği 10. maddesinin birinci fıkrasında; "Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir." denilmekte ve ikinci fıkrasında ise bu özgürlüğün kullanılmasının görev ve sorumluluk istediği ifade edilerek; demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak başkalarının şöhret ve haklarının korunması için kanunla öngörülen bazı biçim koşullarına, sınırlamalara ve yaptırımlara bağlanabileceği belirtilmiştir.
Anayasamızın 26. maddesinde de benzer şekilde; düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasının serbest olduğu ancak başkalarının şöhret veya haklarının korunması amacıyla bu hürriyetin kanunla sınırlandırılabileceği düzenlenmiş bulunmaktadır. Yayın yoluyla düşünceyi açıklama özgürlüğünün kapsadığı bir hak da olayların eleştirisidir. Bu hakkın hukuka aykırı nitelik taşımadan kullanılabilmesi için eleştiri ile bu konunun kamuoyuna açıklanış biçimi arasında düşünsel bir bağlılığın olması gerekir. Başka bir ifadeyle, yayında kullanılacak ifadeler ölçülü bir dille ekrana getirilmelidir. Görevlerinden biri de halkı bilgilendirmek olan medyanın, haberleri verirken eleştirilere yer vermesi son derece doğaldır. Şüphesiz ki eleştiri hakkı sınırsız değildir. Bu hak yasa ve ahlak kuralları içerisinde ve özellikle kamuoyunun olumlu yönde oluşmasına ve toplumun daha ileriye götürülmesine yardım amacıyla yapılmalıdır.
Anayasamızın 90. maddesi uyarınca, temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası anlaşmalarla kanunlar arasında çatışma olması durumunda milletlerarası anlaşmaların iç hukukta doğrudan uygulanabilirliği açıkça anayasal güvence altına alınmış bulunduğundan, iç hukukta doğrudan uygulanma kabiliyeti kazanan İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin konuya ilişkin düzenlemelerinin de bu kapsamda irdelenmesi gerekmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinde: 1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir. 2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlâkın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir." kuralı yer almaktadır.
AİHS ve AİHM'nin içtihatlarına göre, ülkelerin yetkili mercilerince ifade özgürlüğünün kullanımına getirilen müdahale, şu üç koşulun hepsi birden yerine geldiği takdirde meşru olacaktır. Bunlardan birincisi, müdahalenin, yani sınırlama veya yaptırımın yasalarda öngörülmüş olması, ikincisi, müdahalenin, Sözleşmenin metni yukarıda belirtilen 10. maddesinin 2. fıkrasında sayılan, çıkar veya değerlerden birini veya birkaçını korumaya yönelik olması, üçüncüsü, müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olması koşullarıdır.
Bu konuda yargı yerince yapılacak irdelemelerde, ifade özgürlüğünün kullanımında yazılı, işitsel ve görsel yayınların demokratik ülkelerde gördüğü merkezi işlev göz önünde bulundurularak, ifade özgürlüğünün çatıştığı, korunan diğer değerler karşısındaki durumu ve yapılan sınırlamanın elde edilmek istenen amaçla orantılı olup olmadığı hususları değerlendirilecektir.
Diğer yandan Sözleşmenin 10. maddesinin gazetecilere sunduğu koruma, gerçeğe uygun ve sorumlu bir gazeteciliğin gerektirdiği ilkeleri gözeten, güvenilir haberler sunacak biçimde iyi niyetle hareket etme şartına bağlıdır. Yine AİHM'nin birçok kararında da kamu kurumları ve yayın kuruluşlarınca, kişiler hakkında yapılan yayınlarda masumiyet karinesinin ihlal edilmemesi ve bu ilkenin de sıkı bir şekilde korunması gerektiği vurgulanmıştır.
AİHM'nin Lingens Avusturya içtihadında da belirtildiği üzere, ifade özgürlüğü demokratik bir toplumun asli temellerindendir. Bu, toplumun ilerlemesinin ve her bireyin kendini geliştirmesinin temel koşullarından birini oluşturur. Basının görevi, kamu yararını ilgilendiren başka alanlarda olduğu gibi, siyasi konularda da bilgi ve fikirleri açıklamaktır. Buna karşın, AİHM'nin Times Newspapers Limited No 1-2 Birleşik Krallık kararında belirtildiği üzere, Sözleşmenin 10. maddesi, basının halkın yararına olan ciddi meseleleri işlemesinin söz konusu olduğu durumlarda dahi, hiçbir sınırlama içermeyen bir ifade özgürlüğünü güvenceye almaz. Bu maddenin 2. fıkrası uyarınca, basın ifade özgürlüğünü kullanırken, görev ve sorumluluklarına uygun davranmak durumundadır. İfade özgürlüğünün başka özgürlüklerin kullanılmasını kısıtlayacağı ve zarar görmesine yol açacağı durumlarda sınırlandırılabileceği, dolayısıyla sınırsız olmadığı ulusal ve uluslararası hukuk metinlerinden anlaşılmaktadır.
Ülkemizin de 1949 yılından itibaren taraf olduğu "İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi"nin 18. maddesinde açıkça ifade edildiği üzere 'Herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak, din veya inancı açıklama özgürlüğünü ve din veya inancını, tek başına veya topluca ve kamuya açık veya özel olarak öğretme, uygulama, ibadet ve uyma yoluyla açıklama serbestliğini de kapsar.' hükmü ortadadır. Yine Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda 24. maddede açıkça vurgulandığı üzere 'Herkes vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.' hükmü yer almaktadır.
Demokratik idare biçimi siyasal anlamda bireylerin haklarını yasayla koruma altına alan değerler bütününü ifade ederken, sosyolojik anlamda ise bu değerler bütününün uygulamaya yönelik içeriğinin düzenlenmesini ifade etmektedir. Her bireyin her konuda kendine has kanaati olacağı ön kabulüyle, her fikrin ifade bulduğu mecra yani kitle iletişim araçları marifetiyle başka bireylerin korunma ve saygı duyulma hakkı ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle bireysel düşünce ve yargılarında herkes özgürdür. Ancak kamu yayıncılığı yapan bir yayın organında bunların ifade edilmesi sırasında hak ihlali doğurabilecek itham edici ya da yargılayıcı bir üslubun kullanılması hukuki ve ahlaki düzeydeki çeşitli sorunları ortaya çıkarabilecektir. Her inanç biçimi kendi gerekliliklerini de beraberinde getirmekte, bunların uygulamasına ilişkin bireysel tercihleri ortaya çıkarmaktadır. Dolayısıyla her türden yaşantı ve inanışa saygı duymak ve belirtilen yaşantı ve inanışa sahip kimseleri rencide etmeyecek ve toplumsal kutuplaşmaya neden olmayacak yayınlar yapmak gerçek demokratik bilince sahip kamusal sorumluluğu ifade etmektedir.
1982 tarihli T.C. Anayasası’nın 10. maddesi ile düzenlenen “kanun önünde eşitlik ilkesi” herkesin “dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri” nedenlerle ayrım gözetilmeden kanunlar karşısında eşit olduğunu ifade etmektedir. Anayasa’nın 10. maddesi ile tüm bireylerin, kanunların uygulanması sırasında eşit muameleye tabi olma hakkı anayasal anlamda korunmaya çalışılmıştır. Bu hüküm ile her bireyin kanunlar önünde eşit haklara sahip olması ve bu hakların kullanılması sırasında belli sebeplerle ayrım yapılamayacağı ifade edilmektedir. Birçok disiplin tarafından incelenen ayrımcılık terim anlamı olarak, “belli insan öbeklerinin ayrımlaşmasını bilinçli bir biçimde gerçekleştirmeyi amaçlayan bir yöneltinin benimsenmesi” şeklinde tanımlanmaktadır. Sosyolojik açıdan ise, “benzer olmayanlardan hoşlanmama” olarak ifade edilebilen popüler bir kavramdır. Ayrımcılık birçok temel değişkene bağlı şekilde ortaya çıkabilmektedir.
Ayrımcılık belirli kişi gruplarına yöneldiğinde ve birçok insanı ortak paydada toplayan değişkenlere bağlı olarak ortaya çıktığında; çokça insanı aynı anda etkileme gücüne sahip olabilir. Bu nedenle insan haklarının uygulama alanını son derece kısıtlamaktadır. Ayrımcılık “bir toplulukta ırk, din, dil, cinsiyet vb. sebeplerle herhangi bir başka gruba ayrım gözeterek davranma veya toplumun belli karakteristik özelliklere sahip bir kesiminin diğerlerine sağlanan imkan ve fırsatlardan yoksun bırakılması” şeklinde ifade edilebilmektedir.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’nün 1958 yılında kabul ettiği İş ve Meslek Sözleşmesi’ne göre: “Ayrımcılık; ırk, renk, cinsiyet, din, siyasal görüş, ulusal ya da sosyal menşei bakımından yapılan işte, meslek edinmede veya edinilen işte tabi olunacak muamelede eşitliği yok edici ya da bozucu etkisi olan her türlü ayrılık gözetme, ayrı tutma, üstün tutma veya haktan mahrum etme” olarak ifade edilmiştir. Uluslararası hukukta önemli bir yeri olan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde de “ayrımcılık yasağı” temel bir ilke niteliğinde yer almaktadır. Buna göre; herkes yasalar önünde eşittir. Bireyler arasında herhangi bir ayrım gözetilmeden, bireylerin tüm hak ve özgürlüklerden aynı şekilde yararlanabileceği esası hakimdir. Doğrudan ayrımcılık, aynı veya benzer durumdaki kişilere uygulanan muamelenin belli bir karakteristik özelliğe dayanan bir farklılık olmasıdır. Gerçek yahut tüzel kişi veya bir toplulukta yer alan kişiler hak ve özgürlükler bakımından benzerleri ile kıyaslandığında haklardan eşit şekilde yararlanamıyorsa; bu yaralanmaya mani olan ya da bunu güçleştiren her türlü farklı muamele doğrudan ayrımcılık teşkil eder.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu yayında; konuk tarafından "..sosyal medyada bir sürü operasyon çocuğu, bunlar o kadar dinsiz ve yobaz ki, bunlar o kadar hain ki, 22 yıldır dindar bir nesil yetiştireceğiz diyerek kindar bir nesil yetiştirdiler, Sen Atatürk olamazsın yanına yanaşamazsın…O senin operasyon çocukları var ya, sosyal medyada Mustafa Kemal Atatürk'ü Gazze ile Gazze'den çıktı diyerek Mustafa Kemal Atatürk'e hakaret eden, o onun bunun çocukları seni rahatlatmasın…Defolun gidin! Gelmeyin! Ne Mustafa Kemal Atatürk istiyor sizi ne de biz istiyoruz sizi. Yazıklar olsun! Cumhuriyetimiz de milyon kere kutlu olsun. Cumhuriyet’e inanmayanlara da 'Defolun gidin' diyoruz. Alayınıza yazıklar olsun, sizden korkacağımızı mı zannediyorsunuz? Ne hadsizleştiniz ya!..Dua ediyorsanız edin, etmiyorsanız defolup gidin!" şeklinde sarf edilen ifadeler ile az sayıda insanın yapmış olduğu bir davranış biçimi üzerinden genelleştirme yapılarak bir siyasi düşüncenin taraftarları aşağılanmakta; Atatürk ve Cumhuriyet gibi ülkenin temel değerlerine düşman gibi gösterilmekte olup; söz konusu ifadelerin toplumsal sorunların veya çatışmaların körüklenmesine yol açabileceği, özellikle tüm ülkeyi birleştiren değerler üzerinden kullanılan ayrımcı ve aşağılayıcı dil ile hem hedef alınan siyasi düşüncenin taraftarlarında hem de bu düşüncenin dışında yer alan vatandaşlarda birbirlerine nefret oluşturacak bir şekilde manipülasyon yapıldığı, konuğun kendisini Atatürk ve Cumhuriyet'in sahibi olarak nitelemesi ve Anıtkabir'e bayram kutlaması için gelen insanlara “defolun” vb. hitaplarda bulunmasının ülkenin temel değerleri üzerinden ayrımcılık ve bölücülük yapılmasına sebep olduğu, kullanılan dilin farklı siyasi görüşlere sahip insanlar arasındaki mesafeyi artırarak toplumsal birliği zedeleyerek toplumsal kutuplaşmayı artırdığı, medyada bu şekilde bir söylem kullanılmasının toplumda da nefret söylemlerini ve şiddeti körükleyebilecek tehlikeli sonuçlara yol açabileceği kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde yer alan; "Irk, renk, dil, din, tabiiyet, cinsiyet, engellilik, siyasi ve felsefi düşünce, mezhep ve benzeri nedenlerle ayrımcılık yapan ve bireyleri aşağılayan yayınları içeremez ve teşvik edemez." ilkesinin ihlali nedeniyle,
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanun’un diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir. İdarî para cezası miktarı, radyo kuruluşları için bin Türk Lirasından, televizyon kuruluşları ve isteğe bağlı medya hizmet sağlayıcıları için onbin Türk Lirasından az olamaz.” hükmü uyarınca idari para cezası uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Eylül 2024 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 15.566.651,08 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, yüzde üç oranı (%3) 467.000,00 TL İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) İdari para cezasının tebliğinden itibaren bir ay içerisinde, Üst Kurulun T.C. Ziraat Bankası Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Tek İdare Tahsilat Alt Hesabı TR46 0001 0017 6200 9999 9955 88 no’lu hesabına “6112 sayılı kanunun 32’nci maddesine göre ödenen para cezasıdır” şerhiyle ödenmesi gerektiğinin veya 6112 sayılı kanunun 32’nci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca, tebliğden itibaren en geç onbeş gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin, dava açma süresi (onbeş gün) içerisinde peşin ödeme yapılması halinde, 5326 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca cezanın dörtte üçünün tahsil edileceğinin ve taksitlendirme talebinde bulunulabileceğinin, peşin ödemenin kanun yoluna müracaat hakkını engellemeyeceğinin, en geç 1 aylık süre içerisinde ödenmeyen idari para cezasının, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairesine gönderileceğinin bildirilmesine,
c) 6112 sayılı Kanun'un 32’inci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “(…) 8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir.” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Ahmet Can BUĞDAY, Dr. Necdet İPEKYÜZ, Tuncay KESER ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oyçokluğu ile karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 07.11.2024 tarihli, 2024/43 sayılı toplantısında alınan 29 No’lu karara karşı oy yazısı.
Tuncay KESER Şerhidir.
Üst Kurul’un 07.11.2024 tarih ve 43 sayılı toplantısında alınan 29 No’lu karara karşı oy yazısı.
İlhan TAŞCI Şerhidir.