07.11.2024 tarihli Üst Kurul Toplantısında, ‘‘Mega Ajans Ve Reklamcılık Ticaret A.Ş.’’ unvanlı ve ‘‘SZC’’ logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşun; 29.10.2024 tarihinde saat 20:08’da yayınlanan, ‘‘Kitabın Ortası’’ adlı program yayınına ilişkin aşağıda deşifresi verilen ifadelere istinaden 6112 sayılı Kanunun 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde yer alan yayın hizmetleri ; "Irk, renk, dil, din, tabiiyet, cinsiyet, engellilik, siyasi ve felsefi düşünce, mezhep ve benzeri nedenlerle ayrımcılık yapan ve bireyleri aşağılayan yayınları içeremez ve teşvik edemez." hükmünün ihlali nedeniyle yaptırım kararı alınmıştır.
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere; SZC logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından 29.10.2024 tarihinde saat 20:08’de canlı olarak yayınlanan, sunuculuğunu Aslı Kurtuluş Mutlu’nun yaptığı, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ ve Demokrat Parti Genel Başkan Yardımcısı Cemal Enginyurt'un konuk olarak katıldığı "Kitabın Ortası" adlı program izleyicilere aktarılmıştır.
Bahse konu canlı yayın ‘‘Cumhuriyet 101 Yaşında!’’ başlığı ile yayına başlamış, konukların tanıtılması ile birlikte günün önemine dair konukların konuşmalarına yer verilmiştir. Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın ardından Demokrat Parti Genel Başkan Yardımcısı Cemal Enginyurt’a söz verilmiş ve (20:17:47) Enginyurt’un, ‘‘Ümit hocamın ifade ettiği gibi Recep Tayyip Erdoğan diye bir adam, Atatürk’ü unutturmak istese de ismini anmasa da onun adı mücevher taşa yazıldı. Yazıldığının en bariz göstergesi de bu görüntülerde (29 Ekim sevincini yaşayan vatandaşlar ekrana getirilmektedir) kendini gösteriyor (…) Bütün insanlar sokakta. Dolayısıyla Recep Tayyip Erdoğan, Atatürk isminden çok korkuyor (…) Onun için sarayda bugün Atatürk’ün resmi yok. Onun için Diyanet İşleri Başkanı olamayacak bir adam, bugün orada dua ediyor. Bedrin aslanları için dua ediyor, şehitler için gaziler için dua ediyor, cumhuriyet için sözde dua ediyor. Ama cumhuriyeti kuran ve bugün 1925 yılında kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığı ile o koltukta oturmasına sebep olan sarı saçlı mavi gözlü dev adamımız Mustafa Kemal Atatürk’ten tek söz etmiyor. Niye etmiyor? (20:19:58) Mesela bugün baktım sosyal medyada bir sürü operasyon çocuğu, Mustafa Kemal Atatürk'e minnet duymayacaklarını, millet olarak neden minnet duyalım diyecek kadar alçakça, Mustafa Kemal Atatürk'ün Cumhuriyet'i kurarak ülkeye ihanet ettiğini, Mustafa Kemal Atatürk'ün Latin alfabesini getirerek milleti cahilleştirdiğini söyleyecek kadar, ben Atatürk'ü sevmiyorum diyecek kadar zıvanadan çıkmış bir kesim var. Bunlara bir sözümüz var mı? Yok. Çünkü Mustafa Kemal Atatürk, onları millet olarak kabul etmedi, onlar millet değil çünkü onlar millet olsa, bu vatanın evladı olsa her şeyden önce dindar da olsalar Peygamber'in ölülerinizi rahmetle anınız hadisi ışığında, ölmüş bir Mustafa Kemal'i en hafifle rahmetle anarlar. 22 yıldır dindar bir nesil yetiştireceğiz diyerek kindar bir nesil yetiştirdiler ama onların yetiştirdiği nesiller arasında bugün Anıtkabir'de sizin de haberlerinizde ara ara verdiğiniz Sözcü TV'de gördüğümüz o gencecik çocuklar, 3 yaşında 5 yaşında çocuklar hakikaten büyük bir Mustafa Kemal Atatürk hayranı… (20:23:02) İnsanları hala bu duygularla coşturan, üzerinden 100 yıl geçmesine rağmen cumhuriyete bağlı olan böyle bir neslin varlığı Recep Tayyip Erdoğan’a aslında bir ders olması lazım. Recep Tayyip Erdoğan sen asla Atatürk olamazsın, Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet'te bir Cumhurbaşkanısın sen ve bir gün geldiğin gibi gideceksin. Kendini Atatürk yerine koyma. Senin öyle bir vasfın yok, senin öyle bir başkomutanlığın da yok. Sen Mustafa Kemal Atatürk'e hiç benzeyemezsin. Mustafa Kemal Atatürk Anafartalar'dan Çanakkale'ye; Conk Bayırı'ndan Sakarya'dan Dumlupınar'a; Kocatepe'den İzmir'e "Ordular ilk hedefiniz Akdeniz, ileri" diyerek düşmanı denize döken bir komutan. Sen ise iki ay önce Karabağ'a girdik, Libya'ya nasıl girdiysek öyle İsrail'e gireriz deyip 20 gün önce Meclis'e gelip İsrail bize girecek diye korkudan titreyen bir Cumhurbaşkanısın. Sen Atatürk olamazsın yanına yanaşamazsın (…) Oturduğun makam, koltuk Mustafa Kemal Atatürk’ün koltuğu. Ne istiyorsun da bu kadar düşman oldun. Kininiz, nefretiniz nedir yani? (…) Kurtuluş gününe gittin, kimden kurtulmuştu Suudi Arabistan, Osmanlı’dan. Hani çok sevdiğinizi söylüyorsunuz ya, hep onlarla gurur duyduğunuzu söylediniz, Osmanlı’dan kurtuluş gününe, kılıç gününe gittiniz, orada dua ettiniz ama Türk’ün Cumhuriyetinin kuruluş gününe gitmedin Ali Erbaş. Bugün Anıtkabir’de yoktun Ali Erbaş. Sen nasıl Müslümanları temsil edebilirsin? (20:27:31) Ya bugün Anıtkabir' de bile büyük ayıp işlediler hocam. Ne yaptılar? Yine Recep Tayyip Erdoğan diye slogan attılar. Yani bugün Limit Özdağ, Cemal Enginyurt 1000 kişiyle 2000 kişiyle gidelim oraya. Orada insanlar Limit Özdağ diye bağırsın, hemen asker geliyor, askerle karşı karşıya gelmemek için susturuyorsunuz. Asker diyor ki "Anıtkabir'de slogan atmak yasak." Yasaksa nasıl bunlar "Recep Tayyip Erdoğan” diye bağırırlar? "Reis” diye nasıl bağırırlar? Ve derdiniz ne oğlum? Bağıranlara söylüyorum, "Derdiniz ne lan, derdiniz ne?” Orası Mustafa Kemal Atatürk'ün anıt mezarı. Orada dua edilir, orada saygı duyulur, dua etmeyecekseniz saygı duymayacaksınız ne işiniz var orada! Defolun gidin! Gelmeyin! Yazıklar olsun. Cumhuriyetimiz de milyon kere kutlu olsun. Cumhuriyete inanmayanlara da defolun gidin diyoruz (…) (20:45:19) Yoksa bir insan, ne diye Anıtkabir'de kendine "Recep Tayyip Erdoğan" der. Adını mı unuttun? Kendini mi hatırlamıyorsun? Yoksa Anıtkabir'i kendinin mi zannediyorsun? Birisi sana Anıtkabir'in senin olduğunu mu hatırlattı ya da kongre salonu mu orası? Parti toplantısı mı orası? Ora Mustafa Kemal Atatürk'ün mezarı ve gelenek, görenek, İslam, ahlak, din, terbiye dua etmeyi gerektirir. Dua ediyorsanız edin, etmiyorsanız defolup gidin. Orada "Mustafa Kemal Atatürk" diye bağırsa birisi, hemen komutan geliyor, çöküyor kafasına, "Burada bağıramazsın” diyor. "Mustafa Kemal Atatürk'ün askeriyiz" diyerek bağırmak yasak. "Recep Tayyip Erdoğan" diye bağırmak serbest ve Recep Tayyip Erdoğan emin ol bundan mutlu oluyor. Orada bile zannediyor ki ben Atatürk'ün anıt mezarında bile -Ben varım- diyerek mutlu oluyor.’’ ifadeleri ekrana getirilmiştir.
İfade özgürlüğü anayasal demokrasilerin en temel unsurlarından biridir. İfade özgürlüğü bir düşünce, inanç, kanaat ya da tutum ile bir duygunun iyi niyetle ifade edilmesi demektir. Bu ifade biçimi yalnızca sözlü ya da yazılı anlatım değil aynı zamanda sanatsal gösterim, gösteri, yürüyüş ya da toplantı yapma ve örgütlenme gibi özgürlükleri de bünyesinde barındırmaktadır. İfade özgürlüğünün koruma altına alınması demokratik bir toplumun asgari ve vazgeçilmez unsurudur. İfade özgürlüğünün anayasal demokrasinin temel unsurlarından biri olduğunu söylemek muhataplarından birinin kamu otoritesi ya da devlet olduğunu söylemek anlamına gelmektedir. Yani bu bağlamda ifade özgürlüğü politiktir ve kamu otoritelerinin keyfi müdahalesinden korunması gerekmektedir. Anayasal bir demokrasinin ifade özgürlüğünü koruma altına aldığını söyleyebilmek için o ülkenin Anayasası başta olmak üzere, hukuki mevzuatın da bu özgürlüğü tanımış ve koruma altına almış olduğunu söyleyebilmek gerekmektedir. Bu sayede o ülke vatandaşlarının görüş, duygu ve düşüncelerinin ifadesinde devletin keyfi müdahalesinin önüne geçilebilecektir. Bu bağlamda aynı zamanda ifade eden kişinin hem devlet hem de diğer kamu otoritelerinden gelebilecek baskılara ve kısıtlamalara karşı korunması sağlanabilmektedir. Liberal-demokratik bir sistemde, ifade özgürlüğü içinde yaşanılan toplumda kamusal tartışma ortamı yaratabilmek ve dolayısıyla da demokratik bir yönetim şekli ortaya koyabilmek için olmazsa olmaz unsur olarak kabul edilmektedir. Fikirlerin serbestçe dile getirilmediği bir toplumda kamusal meseleler hakkında farklı görüşlerin ortaya çıkması mümkün değildir. Demokratik bir yönetim biçiminde eleştiri yoksa meşru muhalefet de yok demektir. Eleştirinin var olabilmesi için ise her türlü ifadenin ve özgür konuşmanın serbest olması gerekmektedir. Düşünce ve ifade özgürlüğü tüm özgürlüklerin temelinde yer almakta, düşünce ve fikirlerin serbestçe ifade edilebilmesi ise demokrasinin temelini oluşturmaktadır.
Demokratik bir toplumda en üstün otoritenin halk olduğu kabul edilmektedir. Demokrasi, demokratik bir ülkede yaşayan yurttaşın herhangi bir fikrinin ya da düşüncesinin açığa çıkarılmasının engellenmesi konusunda hiçbir makam ya da mevkiiye hak tanımamakta ve bu hakkı kendi tanımı içerisinde barındırmaktadır. İfade özgürlüğünün öncelikle bireyin sonrasında ise toplumun gelişimine hizmet ettiği kabul edilmekte ve bu gelişim en temel ahlaki değerlerden biri olarak görülmektedir. Çünkü kişinin kendisini gerçekleştirebilmesinin birinci yolu kendisini ifade edebilmesidir. Her türlü fikir ortaya çıkarılabilmelidir ki ‘ortak iyi’ için hareket edilebilsin ve demokrasi kendi tanımını hayata geçirebilsin. Bu noktada çatışan fikir ya da kanaatlerin iyi niyetle, barışçıl bir şekilde ortaya çıkarılması ve bunlar arasından o toplumda yaşayan vatandaşlar için ‘en iyi’ ve ‘en doğru’ olanın ortaya çıkmasına yol açılmış olacaktır. Herhangi bir düşünceyi ya da kanaati akılcı bir yoldan eleştirmek ve yanlış olduğunu ortaya çıkarabilmek için ifade özgürlüğü, özgür bilgi arayışı için en temel araçtır. Tüm bunların yanında diğer özgürlükler gibi ifade özgürlüğünün de bir çerçevesinin olması gerekmektedir. Kendi tanımı içerisinde aktarıldığı gibi iyi niyetle ve barışçıl bir yoldan ifadelerin açığa çıkarılması gerekmektedir ki o toplumun tüm üyeleri için bu özgür zemin hazırlanması mümkün olsun. Bu tanımda sınırlamalar için dikkat edilmesi gereken en temel unsur, açığa çıkarılması gereken ‘şey’lerin ‘makul’ ya da ‘makbul’ olan görüşlerden ziyade he türlü ‘düşüncenin’ ve ‘görüşün’ açığa çıkarılmasına zemin hazırlamasıdır. Ancak böylelikle sınırlamalar ya da müdahaleler için hakkaniyetli bir çerçevenin çizilmesi mümkündür. Demokratik bir toplumda bu hakkaniyetli çerçeve soyut teorik görüşlerden ziyade somut bir hukuki uygulama zemininde yer almak zorundadır.
Bu çerçevenin hakkaniyetli bir şekilde çizilebilmesi için ifade özgürlüğü hem ulusal mevzuatta hem de uluslararası alanda koruma altına alınmış ve sınırları belirlenmiştir.
İfade özgürlüğü, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın Temel Haklar ve Ödevler başlıklı ikinci kısım, Kişinin Hakları ve Ödevleri başlıklı ikinci bölümünde,
25. Maddede, Düşünce ve Kanaat Hürriyeti, ‘‘Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz’’, 26. Maddede, Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti, ‘‘Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet Resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir’’, 28. Maddede ise Basın Hürriyeti, ‘‘Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi kurmak izin alma ve mali teminat yatırma şartına bağlanamaz. Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır. Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın 26 ve 27’nci maddeleri hükümleri uygulanır.’’ başlıklarını içermekte ve bu hakların temel hak niteliği taşıdığını Anayasa ile güvence altına almaktadır.
5187 sayılı Basın Kanunun "Basın özgürlüğü" başlıklı 3. Maddesinde de, "Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir. Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlakının, milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç islenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilir." kuralına yer verilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. Maddesinde de;
‘‘1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir.
2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakin, başkalarının şöhret ve haklarımın korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasını önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir.’’ kuralı yer almaktadır.
İfade özgürlüğü, fikirlerin serbestçe açıklanabilmesinin yanı sıra “haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü” de kapsamaktadır. AİHM, Lingens-Avusturya davasında iki gazete yazısında Almanya Başbakanına yönelik bazı ifadeleri (“en adi türden fırsatçılık”, “ahlâksızca” ve “utanç verici”) yüzünden hüküm giyen başvurucuya yönelik olarak ‘‘Mahkeme’nin görüşüne göre, olgular ile değer yargıları arasında özenli bir ayırım yapmak gerekir. Olguların varlığı kanıtlanabilir; oysa değer yargılarının doğruluğu kanıta başvurularak ortaya konulamaz. Bu bağlamda, Mahkeme Bay Lingens’in değer yargılarını temellendirmek için başvurduğu olguların da, iyi niyetinin de tartışma konusu olmadığını saptamaktadır. Bu tür bir davada gazeteciler iddialarının doğruluğunu kanıtlayamadıkları takdirde 1. fıkrada sözü edilen hususlardan hüküm giymekten kurtulamazlar. Değer yargıları açısından bunu talep etmek, gerçekleştirilemeyecek bir şey istemektir; bu durum, AİHS’in 10. Maddesi’nin teminat altına aldığı hakkın kanaat özgürlüğünün bizzat ihlalidir. Yukarıda yer alan çeşitli mülâhazalardan, Bay Lingens’in ifade özgürlüğünü kullanmasına yönelik müdahalenin “demokratik bir toplumda [...] başkalarının şöhret[inin] korunması için” gerekli olmadığı ortaya çıkmaktadır; müdahale izlenen meşru amaçla orantısızdır. Dolayısıyla, AİHS’in 10. Maddesi (madde 10) ihlal edilmiştir.’ hükmüne yer vererek ifade özgürlüğü bağlamında değerlendirilmesi gereken açıklamalar lehine karar vermiştir (8 Temmuz 1986 tarihli karar, Seri A No. 103, paragraf 46-47).’’
AİHM, 10. Madde 1. fıkradaki özgürlüklerin kullanımı beraberinde birtakım görev ve sorumluluklar getirdiği için, bu maddede belirtilen hakların ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlâkın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasa tarafından öngörülmüş olan ve demokratik bir toplumda gerekli olan bazı biçim koşullarına, şartlara, sınırlamalara veya cezalara bağlı kılınabileceğini hükme bağlamaktadır. Demek ki sınırlamalar “yasayla öngörülmüş” olmalı, “gerekli” olmalı ve yukarıda sözü edilen “meşru amaçlar”dan birine (suç işlenmesinin önlenmesi vb.) hizmet ediyor olmalıdır.
Yukarıda ele alınan mevzuatlar ışığında Demokrat Parti Genel Başkan Yardımcısı Cemal Enginyurt tarafından sarf edilen ve ihlale konu edilen ifadeler değerlendirildiğinde millî güvenlik, toprak bütünlüğü, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri, Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının korunmasına yönelik herhangi bir ifadeye yer verilmediği, ayrımcılık, savaş propagandası ve nefret söylemi içerikli ifadelere içermediği görülmektedir. Bu noktada ise nefret söylemi içerikler ile sert eleştiri bakımından değerlendirilebilecek olan ifadeler için bir ayrım yapma gereği ortaya çıkmaktadır.
İfade özgürlüğü söz konusu olduğunda eleştiri özgürlüğünü de güvence altına almak gerekmektedir. AİHM kararları incelendiğinde en çok yer tutan ifadelerin siyasi nitelikli ifadeler olduğu görülmektedir. Mahkeme’ye göre siyasi tartışma özgürlüğü “tüm demokratik sistemlerin temel ilkesidir” (AİHM, Lingens/Austria, Appl. No: 9815/82, 08.07.1986, § 41-42).
AİHM, kamusal organların denetimini bir yurttaşlık görevi olarak kabuk ederek bu görevin yerine getirilmesinde eleştirilerin sert ve ağır bir üslupla ifade edilmesine olumlu bakmaktadır. Bu noktada özellikle hükümetin kendisine yöneltilen ağır ve sert eleştirilere etkili bir şekilde cevap verebileceği konumda olduğu kabul edilmektedir. Böylelikle de siyasetçilerin ifade özgürlüğünü kullandığı durumlarda daha sıkı bir denetim mekanizması işlerken daha az sınırlayıcı müdahaleye başvurulması gerektiğini beklemektedir.
Anayasa Mahkemesi siyasi ifadelerle ilgili olarak AİHM’in yaklaşımını izlemektedir. Mahkeme’ye göre, ‘‘sağlıklı bir demokrasi bir hükümetin yalnızca yasama organı veya yargı organları tarafından denetlenmesini değil, aynı zamanda sivil toplum örgütleri, medya ve basın veya siyasi partiler gibi siyasal alanda yer alan diğer aktörlerce de denetlenmesini gerektirir (AYM, Bekir Coşkun Kararı, B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 66; Tansel Çölaşan Kararı, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 66; Ergün Poyraz (2) Kararı, B. No: 2013/8503, 27/1/2015, § 69.)’’ ‘‘Bu doğrultuda siyasetçilere yönelik eleştirilerin de kabul edilebilir sınırları, diğer kişilere yönelik eleştiri sınırına göre daha geniştir ve bir siyasetçi diğer kişilerden farklı olarak, her sözünü ve eylemini bilerek halkın ve aynı zamanda diğer siyasetçilerin denetimine açtığı için daha geniş hoşgörü göstermek zorundadır (AYM, Bekir Coşkun Kararı, B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 67; Ali Rıza Üçer (2) Kararı, B. No: 2013/8598, 2/7/2015, § 56; Tansel Çölaşan Kararı, B. No 2014/6128, 7/7/2015, § 67; Ergün Poyraz (2) Kararı, B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 70).’’
Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğüne yönelik müdahalelerde, müdahalenin haklılığını değerlendirirken “ifade ile hedef alınan kişinin kimliği ve ifadenin içeriği” bakımından bazı ayrımlara gidebilmektedir. Mahkeme’ye göre ‘‘kişilerin hak ve şöhretlerinin korunması kapsamında ifade özgürlüğüne müdahalenin demokratik toplumlarda gerekliliği konusunda sade vatandaşlarla, kamuya mal olmuş kişileri, kamu görevlileriyle siyasetçileri birbirlerinden ayırarak değerlendirmeler yapmak gereklidir. Kamuya mal olmuş kişilerin özellikle siyasetçilerin, kamuoyunca tanınan kişilerin ve gazetecilerin gördükleri işlev nedeniyle şöhretleri söz konusu olduğunda toplumun bu kişilerle ilgili olarak haber alma hakkı da dikkate alınarak bu kişilerin daha fazla eleştiriye tahammül etmeleri gerekmektedir’’ (AYM, Nilgün Halloran Kararı, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 45). Mahkeme ‘‘kullanılan bir ifadeyi dile getiren bir kişinin siyasetçi olması durumunda bu durumu dikkate almaktadır (AYM, Ergün Poyraz (2) Kararı, B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 58; Mehmet Ali Aydın Kararı, B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 74 ve 84).’’
Siyasi eleştiriler kapsamında kamu görevlilerine yönelik eleştiriler de benzer şekilde geniş koruma görmektedir. Anayasa Mahkemesi’ne göre örneğin “belediye veya belediye başkanı kullandıkları kamu gücünden dolayı kendilerine yöneltilmiş en ağır eleştirileri bile hoşgörü ile karşılamak zorundadır (AYM, Ali Rıza Üçer (2) Kararı, B. No: 2013/8598, 2/7/2015, § 55).’’ Kamu görevlilerine yönelik izin verilen eleştirilerin sınırlarının görevlinin üstlendiği kamu görevinin kapsamına, niteliğine ve bulunduğu makama verilen yetkilere bağlı olarak değişebileceği de kabul edilmiştir. Anayasa Mahkemesi, “ifade özgürlüğü ile başkalarının hak ve şöhret değerlerinin çatışması hâlinde eğer şöhreti söz konusu olan kişi sade vatandaş ise korumayı üst düzeyde şöhretten yana tutmakta, siyasetçinin şöhreti söz konusu ise ilke olarak tercihini ifade özgürlüğünden yana kullanmaktadır (AYM, Emin Aydın Kararı, B. No: 2013/2602, 23/1/2014, § 58; Emine Rezzan Aydınoğlu Kararı, B. No: 2013/8396, 11/3/2015, § 51; Mustafa Nihat Behramoğlu Kararı, B. No: 2014/11299, 26/10/2016, § 31).’’
Yukarıda deşifreleri verilen ifadeler demokratik bir biçimde yönetildiği söylenen bir ülkede, o ülkenin Cumhurbaşkanının hareketlerine yönelik siyasi nitelikli sert eleştiriler barındırmaktadır. Bu eleştiriler o ülkenin en üst kamu görevlisine yani Cumhurbaşkanına ve onun yönetme biçimine yönelik sözler olup yine aynı ülkede yaşayan ve siyasi bir kimliği bulunan bir başka siyasetçi tarafından sarf edilmiştir. İhlale konu olduğu iddia edilen cümleler incelendiğinde o ülkenin yönetim biçimi olan Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e yönelik gündeme damgasını vuran hareketlere karşı tam da Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın açıkça belirtmiş olduğu gibi Cumhuriyetin niteliklerine dair ifadeler içermektedir. Yukarıda aktarılan ulusal ve uluslararası mevzuat çerçevesinde ifade özgürlüğünün sınırlandırılmasını gerektiren çerçevede yer alan hiçbir ifadeye de yer vermemiştir.
Demokratik bir toplumun demokratik olma özelliğini kaybetmemesi için gerekli olan muhalif olabilme ve eleştirebilme özelliklerinin devamı için kabul edilebilir ifadeler olduğu açıktır. Yukarıdaki gerekçelerle değerlendirildiğinde ifade özgürlüğü çerçevesinde kabul edilmesi gereken ifadeler kanısında olduğumdan dolayı çoğunluğun görüşüne katılmadım. 16.01.2025