İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 06.11.2024 tarih ve 83 sayılı yazısına konu SZC logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından 29.10.2024 tarihinde saat 20:08’de canlı olarak yayınlanan, sunuculuğunu Aslı Kurtuluş Mutlu’nun yaptığı, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ ve Demokrat Parti Genel Başkan Yardımcısı Cemal Enginyurt'un konuk olarak katıldığı "Kitabın Ortası" adlı programda, konuk Cemal Enginyurt tarafından; “Mesela bugün baktım sosyal medyada bir sürü operasyon çocuğu… Ama bunlar o kadar dinsiz ve yobaz ki, bunlar o kadar hain ki Mustafa Kemal Atatürk ismi bunları 100 yıl sonra bile titretiyor ama titretmeleri onlara bir kazanç getirmeyecek. 22 yıldır dindar bir nesil yetiştireceğiz diyerek kindar bir nesil yetiştirdiler… Sen Atatürk olamazsın yanına yanaşamazsın. O senin operasyon çocukları var ya, sosyal medyada Mustafa Kemal Atatürk'ü Gazze ile Gazze'den çıktı diyerek Mustafa Kemal Atatürk'e hakaret eden, o onun bunun çocukları seni rahatlatmasın… Orası Mustafa Kemal Atatürk'ün anıt mezarı. Orada dua edilir, orada saygı duyulur, dua etmeyecekseniz saygı duymayacaksınız ne işiniz var orada! Defolun gidin! Gelmeyin! Ne Mustafa Kemal Atatürk istiyor sizi ne de biz istiyoruz sizi. Yazıklar olsun! Cumhuriyetimiz de milyon kere kutlu olsun. Cumhuriyet’e inanmayanlara da "Defolun gidin!" diyoruz. Alayınıza yazıklar olsun, sizden korkacağımızı mı zannediyorsunuz? Ne hadsizleştiniz ya!...Ora Mustafa Kemal Atatürk'ün mezarı ve gelenek, görenek, İslam, ahlak, din, terbiye dua etmeyi gerektirir. Dua ediyorsanız edin, etmiyorsanız defolup gidin…” şeklinde ifadelere yer verilmesi nedeniyle, 6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde yer alan; "Irk, renk, dil, din, tabiiyet, cinsiyet, engellilik, siyasi ve felsefi düşünce, mezhep ve benzeri nedenlerle ayrımcılık yapan ve bireyleri aşağılayan yayınları içeremez ve teşvik edemez." ilkesinin ihlal edildiği gerekçesiyle “oy çokluğu” ile verilen yaptırım kararına karşı oy kullandım.
KARŞI OY KULLANMA GEREKÇELERİM AŞAĞIDA BELİRTİLMİŞTİR:
Basın ve ifade özgürlüğü, demokrasinin işleyişi için yaşamsal öneme sahiptir.
Medyanın görevi halkı ilgilendiren her konuda, sorumlulukları ve görevleri ile uyumlu olarak bilgi ve fikirleri yaymak, kamuoyunu bilgilendirmektir. Bu çerçevede; medyanın toplumsal meseleleri sorgulama ve iktidarın hesap vermesini sağlama görev, hak ve sorumluluğu bulunduğu, bu görev ve hakkın, demokratik hukuk devletlerinde Anayasal güvence altında olduğu kuşkusuzdur.
SZC logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta, 29.10.2024 tarihinde canlı olarak yayınlanan "Kitabın Ortası" programında, program konuğu Demokrat Parti Genel Başkan Yardımcısı Cemal Enginyurt'un bazı ifadelerinin, “ayrımcılık içerdiği ve bireyleri aşağıladığı” gerekçesiyle Üst Kurul çoğunluğu tarafından medya hizmet sağlayıcı kuruluşa yaptırım uygulanmış, basın ve ifade özgürlüğüne müdahalede bulunulmuştur.
1- Bilindiği üzere; her yıl 29 Ekim tarihinde, birçok yayın kuruluşu o günü ve geceyi Cumhuriyetimizin kuruluş kutlamalarına, Cumhuriyetimizin kurucu lideri ve milli mücadelemizin önderi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü anma etkinliklerine ayırmaktadır.
SZC logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta, yaptırım uygulanan "Kitabın Ortası” isimli programın yayın tarihi de, 29 Ekim’dir ve program, Cumhuriyetimizin kuruluşunun 101. yılı dolayısıyla ekrana getirilmiştir.
Gerek Uzman raporunda, gerekse raporu dayanak alan Kurul kararında; programda hangi konunun işlendiğine dair hiçbir bilgiye yer verilmediği gibi, yayın tarihinde Demokrat Parti İstanbul Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı olan, Cemal Enginyurt'un yaptırım uygulanan konuşmalarının amaç ve hedefi ile yayında verilmek istenilen mesaja dair hiçbir açıklamanın da bulunmadığı görülmektedir.
Programda, Cemal Enginyurt’un konuşmalarının, yaptırıma gerekçe gösterilen bölümlerini, iki ana başlıkta değerlendirmek mümkündür:
A) İhlal olduğu gerekçesiyle yaptırım uygulanan konuşmaların ilk bölümünün ayrıntıları, şu şekildedir:
“Cemal ENGİNYURT: Mesela bugün baktım sosyal medyada bir sürü operasyon çocuğu, Mustafa Kemal Atatürk'e minnet duymayacaklarını, millet olarak neden minnet duyalım diyecek kadar alçakça, Mustafa Kemal Atatürk'ün Cumhuriyet'i kurarak ülkeye ihanet ettiğini, Mustafa Kemal Atatürk'ün Latin alfabesini getirerek milleti cahilleştirdiğini söyleyecek kadar, ben Atatürk'ü sevmiyorum diyecek kadar zıvanadan çıkmış bir kesim var. Bunlara bir sözümüz var mı? Yok. Çünkü Mustafa Kemal Atatürk, onları millet olarak kabul etmedi, onlar millet değil çünkü onlar millet olsa, bu vatanın evladı olsa her şeyden önce dindar da olsalar Peygamber'in ölülerinizi rahmetle anınız hadisi ışığında, ölmüş bir Mustafa Kemal'i en hafifle rahmetle anarlar. Ama bunlar o kadar dinsiz ve yobaz ki, bunlar o kadar hain ki Mustafa Kemal Atatürk ismi bunları 100 yıl sonra bile titretiyor ama titretmeleri onlara bir kazanç getirmeyecek. 22 yıldır dindar bir nesil yetiştireceğiz diyerek kindar bir nesil yetiştirdiler ama onların yetiştirdiği nesiller arasında bugün Anıtkabir'de sizin de haberlerinizde ara ara verdiğiniz Sözcü TV'de gördüğümüz o gencecik çocuklar, 3 yaşında 5 yaşında çocuklar hakikaten büyük bir Mustafa Kemal Atatürk hayranı…”
Görüleceği üzere, bu bölümde Cemal Enginyurt tarafından yapılan; “operasyon çocukları” nitelendirmesi, sosyal medyadan Mustafa Kemal Atatürk’e “iftira atan” ve “ülkemize ihanet etmekle” suçlayanlara yönelik olarak kullanılmakta ve “Peygamber'in ölülerin rahmetle anınız” hadisine atıfta bulunularak, vefat etmiş bir insana hakaret edenlerin dindarlığı sorgulanmakta ve “dinsiz, yobaz” tanımı bu kişilere yöneltilmektedir.
Öncelikle bilinmesi gerekir ki; Yargıtay kararlarına göre “dinsiz ve yobaz” ifadeleri, hakaret sayılmamaktadır. Dolayısıyla; Yüksek mahkeme kararlarında; “ağır eleştiri” olarak nitelendirilerek, hakaret kabul edilmeyen ve suç sayılmayan ifadelerin, 29 Ekim gibi özel bir günde, üstelik Atatürk’e sosyal medyada hakaret edenlere yönelik kullanılmasının, Üst Kurul tarafından “ihlal” olduğu değerlendirilerek yaptırım uygulanması, kabul edilebilir olmamasının yanı sıra, hukuki de değildir.
Konuya ilişkin önem arz eden bir diğer husus da; manevi kişiliği hukuki olarak da korunan ülkemizin kurucu liderine yapılan hakaretlerin ve iftiraların eleştirildiği bir programa ceza verilmesinin, iki yönlü sakınca içerecek olmasıdır. Böyle bir yaptırım uygulanması; ilerleyen zamanlarda hem Atatürk’e yönelik bu tarz korumacı yaklaşımların önünü kesecek, hem de kurucu liderimizin hatırasına fütursuzca yapılan saygısızlıkların artmasına yol açabilecektir.
Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun’un birinci maddesinde; “Atatürk'ün hatırasına alenen hakaret eden veya söven kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır… Yukarki fıkralarda yazılı suçları işlemeye başkalarını teşvik eden kimse asıl fail gibi cezalandırılır.” hükmü yer almakta ve “teşvik” hususu da, aynı suç kapsamına alınmaktadır.
Özellikle son dönemlerde basına yansıyan ve toplumumuzun büyük kesimi tarafından tepki ile karşılanan kurucu liderimiz Atatürk’e yönelik hakaret/iftira içerikli ifadelerin varlığı, bu tarz yaklaşımların önünün kesilmesi gerekliliğini ve önemini de ortaya koymaktadır. Bu çerçevede; Atatürk’e yönelik ağır hakaret içeren söylemlerde bulunanlara tepki gösterilmesinin, bu tarz tutum ve davranışlara dikkat çekilerek eleştirilmesinin, milletimizin ortak değerine sahip çıkılması noktasında, kamu yararı taşıdığına kuşku yoktur.
Bu duruma rağmen; program konuğunun ifade özgürlüğü kapsamında korunan ağır eleştiri niteliğindeki ifadeleri nedeniyle, medya hizmet sağlayıcı kuruluşa üst sınırdan yaptırım uygulanması, isabetli ve orantılı değildir.
B) İhlal olduğu gerekçesiyle yaptırım uygulanan konuşmaların diğer bölümlerinde ise; Cemal Enginyurt, Anıtkabir’de slogan atmanın yasak olduğunu ifade ederek, slogan atanları eleştirmektedir.
“Cemal ENGİNYURT: Ya bugün Anıtkabir' de bile büyük ayıp işlediler hocam... Orası Mustafa Kemal Atatürk'ün anıt mezarı. Orada dua edilir, orada saygı duyulur, dua etmeyecekseniz saygı duymayacaksınız ne işiniz var orada! Defolun gidin! Gelmeyin Cumhuriyet’e inanmayanlara da ‘Defolun gidin!’ diyoruz. Alayınıza yazıklar olsun, sizden korkacağımızı mı zannediyorsunuz? Ne hadsizleştiniz ya!... Ora Mustafa Kemal Atatürk'ün mezarı ve gelenek, görenek, İslam, ahlak, din, terbiye dua etmeyi gerektirir. Dua ediyorsanız edin, etmiyorsanız defolup gidin…”
Gelenek ve görenekler, görgü kuralları, ahlâk ve din kuralları gibi toplumsal davranış kurallarının tümü, toplumsal düzeni sağlamayı hedef edinir. Bu kurallar bütünlüğüne, hukuki normların eklenmesiyle birlikte, toplumsal düzenin yanı sıra, toplumsal barış ve esenliğin sağlanması da amaçlanmaktadır. Kabirlerde “slogan atılması, tezahürat yapılması” da kabul görmeyen, hoş karşılanmayan ve ahlaki açıdan saygısızlık olarak değerlendirilen hususların başında yer almaktadır.
Program konuğunun, bu bölümde ülkemizdeki kabir ziyaretlerinin adap ve usulü ile ilgili yaptığı değerlendirmelerinde de, Anıtkabir ziyaretleri için de bu kuralların geçerli olduğuna ilişkin ifadelerinde de, kamusal yararın olduğu açıktır.
Ayrıca 2524 sayılı Anıtkabir Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun’a göre yayınlanan Anıtkabir Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Yönetmeliğin “Törenler” başlıklı 35. maddesinde;
“Anıtkabir'de, ancak Atatürk'e saygı için çelenk konabilir, tören düzenlenebilir. Başka amaçlarla; tören, yürüyüş ve gösteri düzenlenemez, çelenk konamaz. Anıtkabir'in manevi varlığına yakışmayan her türlü tavır, hareket, söz, yazı ve davranışlara izin verilmez” hükmü yer almaktadır.
Dolayısıyla, Atatürk’ün kabrinin bulunduğu Anıtkabir de, yas ve saygı mekânıdır ve özel önemine atfen, yukarıda bahsedilen “Anıtkabir Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Yönetmelik” çıkarılarak, bu tarz davranış biçimleri, hukuken de yasaklanmıştır.
Sonuç itibarıyla; yaptırım uygulanan programda hukuki açıdan da suç sayılan bazı söylem ve eylemlerin eleştirildiği, eleştirilerin olgusal bir temele dayandığına kuşku yoktur. Toplumun, Kurucu Önderimiz Büyük Atatürk ve hukuk kurallarına uyma noktasında duyarlı olmaya çağıran ifadelerin, ihlal gerekçesi yapılması, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun bu gerekçelerle yaptırıma uğraması, hakkaniyetli ve ölçülü değildir.
2- Milletvekilleri seçmen kitlesini, yani halkı temsil etmekle görevlidirler. Belirli bir ilden seçimi kazanmış olsalar da seçildikleri ili, bölgeyi veya salt kendilerini seçen seçmenleri değil, bütün milleti temsil ederler. Dolayısıyla, halkın sorunlarını ve gündeme ilişkin görüşlerini kamuoyuyla paylaşmak, çözüme ilişkin katkıda bulunmak, milletvekilinin, en asli, en önemli görevlerinden kabul edilir ve bu görevi ifa ederken medya kuruluşları en hızlı şekilde en büyük kitleye ulaşabilmelerine aracılık eder.
“Milletvekilleri, görevleri gereği yasama sorumsuzluğu ve yasama dokunulmazlığına sahiptir. Yasama sorumsuzluğu; milletvekillerinin yasama ve denetim faaliyetlerindeki oy ve sözlerinden ve Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerinden, Genel Kurulca başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamalarından dolayı sorumlu tutulamayacaklarını ifade eder. Yasama sorumsuzluğu mutlak ve süreklidir. Görevi sona erse de milletvekilli, görevi sırasındaki oy, söz ve düşüncelerinden dolayı sorumlu tutulamaz (Türkiye Büyük Millet Meclisi Kanunlar ve Kararlar Başkanlığı, YASAMA EL KİTABI, Mart 2022, s.17). https://cdn.tbmm.gov.tr/TbmmWeb/Yayinlar/Dosya/8746211c-9eed-4bb3-b8fc-8b255b45f39d.pdf (E.T.:25.12.2024)
Dolayısıyla, Üst Kurul aldığı bu kararla; Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, halkın oylarıyla temsil yetkisi kazanmış bir milletvekili tarafından; 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda, toplumumuzda büyük tepki ile karşılanana bir eyleme dair açıklamaları üzerinden, ifade özgürlüğüne, siyaset yapma özgürlüğüne müdahale etmiş, öte yandan halkın temel sorunlara dair bilgi edinme, fikir geliştirme ve kanaat sahibi olma hakkına da kısıtlama getirmiştir.
Bu nedenlerle, Kurul çoğunluğunun yaptırım uygulanması yönündeki kararı, hukuken isabetli ve haklı değildir, ayrıca üst sınırdan verilen ceza da ölçülü değildir.
3- Uzman raporunda ve raporu dayanak alana Kurul kararında; yaptırım kararı “az sayıda insanın yapmış olduğu bir davranış biçimi üzerinden genelleştirme yapılarak bir siyasi düşüncenin taraftarları aşağılanmakta” şeklinde gerekçelendirilmiştir.
Oysaki söz konusu programda konuk milletvekili tarafından verilmek istenilen mesajın; belli bir siyasi partiye oy veren kitle özelinde kurgulanmadığı, yayının esas konusunun daha önce de belirtildiği gibi, milli birlik ve dayanışma günümüzde, milli önderimize atılan iftiralara ve hakaretlere yönelik cevap niteliğinde olduğu açıktır.
Kaldı ki; direk bir siyasi partinin seçmen kitlesini hedef alan konuşmaların da, ifade özgürlüğü sınırları içinde kaldığına ilişkin örnek bir mahkeme kararı da şu şekildedir.
Üst Kurulun, 28.12.2023 tarih ve 51 sayılı toplantısının 39 nolu kararıyla; Flash Haber logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşta yer alan bir programda; “Sen doğru düzgün oy kullanmayı bilmiyorsan yarın Tayyip Erdoğan gider bir başkası gelir. Sen yine yanlışı seçersin. Ve biraz abartarak söyleyeyim belki, bizim seçmenimizin önüne 100 kişi koy, bir tanesi emekçiden yana olsun, 99 tanesi emekçiden yana olsun, bir tanesi emekçi düşmanı olsun ferasetiyle gider emekçi düşmanına oy verir. Ben seçmene kızıyorum. Bu kadar cehalet olmaz. Bu kadar körlük olmaz. Yeter artık, ülkeyi mahvettiniz.” şeklindeki konuşmalar nedeniyle, “siyasi tercihlerinden dolayı seçmeni aşağılayan, hakaret eden, cehaletle suçlayan ifadelerin halkı provoke edici, kışkırtıcı, ayrıştırıcı nitelikte” olduğu iddiasıyla, yayına 6112 sayılı Yasa’nın 8. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde belirlenen; “Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz." ilkesinin ihlal edildiği gerekçesiyle yaptırım uygulanmıştır.
Ancak; Ankara 12. İdare Mahkemesi, 2024/313 E., 2024/938 K. sayılı kararıyla, “…programda sarf edilen söylemlerde kullanılan ibareler ve ifadeler ağır eleştiri olarak nitelendirilebilecek ise de, düşüncelerini toplumla paylaşma ve ifade özgürlüğü sınırları kapsamında yapılan yorum ve ağır eleştirilerden ibaret olan söylemlerin, Anayasa ile güvence altına alınan düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti kapsamında kaldığı…” gerekçesiyle, Üst Kurul Kararını İPTAL etmiştir.
Dolayısıyla; sert ya da ağır eleştiri statüsünde sayılabilecek ifadelerin, hakaret olmadığı ve eleştiri sınırları içinde kaldığı gerçeği de göz önüne alındığında, yaptırım uygulanan kararın haksız ve üst sınırdan verilmesi nedeniyle de, orantısız olduğu ortadadır.
4- Program konuğu Cemal Enginyurt tarafından yapılan konuşmaların bir bölümü de, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik eleştirel söylemlerdir.
Cumhurbaşkanına veya iktidar partisi politikalarına yönelik eleştiriler kapsamında Üst Kurulca verilen ancak Danıştay tarafından uygun görülmeyen kararlara baktığımızda da, basın/ifade özgürlüğü kapsamının genişletildiği ve “kamu yararı bulunması” hususunun ön planda tutulduğu görülecektir. Şöyle ki;
a) Üst Kurulun 15 Aralık 2021 tarih ve 2021/49 sayılı toplantısının, 20 No.lu kararıyla, Halk TV logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşa; “İki Yorum” programında; ““Tarih, Erdoğan ve Bahçeli bu ikisini bu ülkeyi yıkan liderler olarak kaydedecek. Belli ki bu liderler kendine mevcut MKYK üyelerini de ortak ediyorlar. Tarih hepsini beraber yazacak…Bu ülkenin yıkımına ortak oldular…Siz devlet misiniz Allah’ını severseniz. Devlet dediğinin bir kurumu olur, o kurumun bir haysiyeti olur o kurumun bir yaklaşımı olur. O kurumun siyasetten bağımsız bir tavrı olur…19 yıldır buna hazırlanıyorduk. Neye hazırlanıyordun? Yıkmak için mi hazırlanıyordun? Neye hazırlandın tam olarak? Dövizi alıp başını götürecek kadar mı? BAE gibi ne olduğu belli olmayan, Ortadoğu’nun çetesi bir devletin ayağına kadar götürttü seni bu yıkım. Buna mı hazırlanıyordun? Üç kuruş. Türkiye’nin ekonomik olarak işgal edilmesine mi hazırlanıyordun? 19 yıldır tam olarak neye hazırlanıyordun? İşsizlik? Çözemiyorsun. Yoksulluk? Çözemiyorsun. TL değer kaybediyor, çözemiyorsun. O değer kaybının sonunda bütün yüzyıllık emekler iki tane Arap’a üç tane yabancıya peşkeş çekiliyor bunu çözemiyorsun… Kalkıyorsun 19 yılın sonunda ve buna kendin olmadığı gibi sözüm ona devletin diğer kurumlarını da ortak ediyorsun. Bu devlet değil ki bu bir iktidarın aymazlığıdır bu iktidarın bu ülkeyi yıkıma sürüklemesi. Bu Bahçeli ile Erdoğan’ın bu ülkeyi yıkıma sürüklemesine bu üniformalı kendini devlette bir kurumun sözcüsü temsilcisi yetkilisi görenlere de ortak ederek bu resim… Ekonomik olarak işgale uğramadık, bu ülke bir yıkıma sürüklenmedi özür dilerim, derim. İnşallah ben böyle demek durumunda kalırım. Ama demezsek ama bu ülkeyi bir yıkıma sürüklersek, bu fotoğraftaki isimlerle beraber (MGK toplantısından fotoğraf) başta Erdoğan ve Bahçeli ve bu fotoğraftaki resimdeki olanların tamamı bu ülkeyi yıkanlar olarak bu ülkenin tarihinde yerini alacaklar…ama toplumun önüne çıkıp hiçbir şey yokmuş gibi davranmaları bu yıkıma ortak olmalarıdır. Her birinin adını her birinin resmini bu ülkenin tarihi bu ülkeyi yıkıma sürükleyenler olarak kaydedecektir. Umut ederim ki biz yanılırız umut ederim ki biz özür dilmek zorunda kalırız…”
şeklindeki söylemlerinin, 6112 sayılı Yasa’nın 8. maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde belirlenen; “ "..., kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez."” hükmünü ihlal ettiği gerekçesiyle, oy çokluğu ile yaptırım uygulanmıştır.
Kuruluşun kararı yargıya taşıması sonucunda; Ankara 12. İdare Mahkemesince verilen 28/11/2022 tarih ve E:2022/527, K:2022/2541 sayılı kararda; "…programda, siyaset ve ekonomiye dair olay ve gelişmelerin ele alındığı, programda sunucular "M.S." ile "L.G." tarafından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Devlet Bahçeli'ye yönelik sarf edilen sözlerin, demokratik bir ülkede basının haber verme ve halkın haber alma özgürlüğü kapsamı içerisinde olduğu anlaşıldığından, 6112 sayılı Kanun uyarınca davacı yayın kurulusuna idari para cezası verilmesine ilişkin işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır.” şeklinde hüküm bildirilerek, dava konusu Üst Kurul kararı iptal edilmiştir.
Üst Kurul Kararının istinaf aşamasında da; Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesi'nce; istinaf başvurusu reddedilmiştir. Üst Kurulun temyize başvurması üzerine; DANIŞTAY ONÜÇÜNCÜ DAİRESİ, 27/09/2023 tarih ve 2023/2034 E., 2023/3773 K. sayılı kararıyla, RTÜK’ün temyiz isteğini reddetmiş ve davacı yayın kuruluşunun lehine verilen Bölge İdare Mahkemesi kararını onamıştır.
b) Üst Kurulun 11 Ağustos 2021 tarihi ve 2021/31 sayılı toplantısının 47 No.lu kararıyla, KRT logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşa; “Şimdiki Zaman” programında yer alan; “Cumhuriyet'in diğer kurumları gibi, nasıl Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında Cumhuriyet'in dikili ağaçları teker teker satıldılarsa, yerlerinden söküldüler, başka kurumlara döndürüldülerse, Türk Hava Kurumu da benzer bir akıbeti yaşıyor… Fakat bu Orman Bakanı kadar beceriksizini çok ender gördüm. Beceriksiz. Tarımı bitirdi. Hayvancılığı bitirdi. Sayesinde orman da bitiyor… Ya ben hayatımda böyle bir pişkinlik, böyle bir vurdumduymazlık, böyle bir beceriksizlik, böyle bir liyakatsizlik görmedim. Görmedim arkadaş! Marmaris yanıyor. Umurlarında değil… Türkiye Cumhuriyeti'nin kurumlarına olan düşmanlıklarını, o kurumlara olan kinlerini adeta kustular… senin bu aptalca politikaların yüzünden…” şeklindeki ifadelerin, 6112 sayılı Yasa’nın 8. maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde belirlenen; "...,kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez.” hükmünü ihlal ettiği gerekçesiyle yaptırım uygulanmıştır.
Ancak DANIŞTAY ONÜÇÜNCÜ DAİRESİ, 23/03/2023 tarih ve 2023/520 E., 2023/1378 K. sayılı kararıyla, RTÜK lehindeki Bölge İdare Mahkemesi kararını bozmuştur. Ankara BİM 10. İdari Dava Dairesi de, Danıştay’ın bozma kararına uyarak, 30/11/2023 tarihinde, 2023/7473 E., 2023/6961 K. sayılı kararı ile, “Dava Konusu İşlemin İptaline” kararı vermiştir.
Bu kararların işaret ettiği nokta; ülkeyi yönetenler veya iktidar partisi uygulamaları söz konusu olduğunda, medya hizmet sağlayıcı kuruluşlarda program sunucuları ya da program konuğu siyasetçi ve gazeteciler için ifade özgürlüğünün daha geniş yorumlanması gerektiğidir.
5- Anayasa Mahkemesi, basın ve ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda basına yönelik müdahalelere ilişkin pek çok kararında “Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olma ve Ölçülülük” tanımlaması getirmekte ve çerçeveyi “...temel hak ve özgürlükleri sınırlayan tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamalı ve başvurulabilecek en son çare niteliğinde olmalıdır. Bu koşulları taşımayan bir tedbir, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez” şeklinde çizmektedir (Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın,§ 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51).
Demokratik toplumlarda düşünce çeşitliliğinin korunabilmesi için kamusal amaçlı serbest tartışmaların yapılabilmesi ve yayınlanabilmesi büyük önem taşımaktadır. Bu yönüyle medya hizmet sağlayıcı kuruluşlarda yapılan yorum ve tartışma programlarının, kamuoyunun sağlıklı şekilde oluşmasına katkı yaptığı açıktır.
Ancak; medya hizmet sağlayıcı kuruluşların; program konuğu gazeteci, siyasetçi ve hukukçuların, siyasi tartışma, sert eleştiri ya da eleştirel değer yargısı niteliğindeki sözleri nedeniyle, Anayasa Mahkemesi kararlarında belirtilen şekliyle “güçlü nedenler olmaksızın, ölçülülük ve hukuki güvenlik ilkesini göz ardı edecek” şekilde cezalandırılması, özgürlüğü değil otosansürü besleyecek, televizyon ekranlarında farklı görüş ve düşüncelerin ifadesini zorlaştıracak ve kamusal faydası olan serbest tartışmanın ve toplumda özgürce kanaat oluşumunun engellenmesi sonucunu doğuracaktır.
6- İfade özgürlüğü; insan hakları hukuku belgelerinde ve Anayasalarda, temel haklar ve ödevler kategorisinde, birinci kuşak haklar arasında yer almaktadır. Bu nedenle çoğulcu demokrasilerde ifade özgürlüğü; herkes için geçerli, özüne dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez bir hak ve yaşamsal önemde bir özgürlük niteliğinde, çoğulcu ve Anayasal demokrasilerin temel taşlarındandır. İnsanların serbestçe haber, bilgi ve başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği fikir ve kanaatlerden dolayı kınanmaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte meşru yöntemlerle dışa vurabilme imkân ve serbestisi, ifade özgürlüğü şemsiyesi altındadır ve sadece düşünce ve kanaat sahibi olmayı değil, “düşünce ve kanaatleri açıklama/yayma” özgürlüklerini de kapsamaktadır. Ayrıca ifade tarzları, biçimleri ve araçları da bu özgürlük alanındadır.
Anayasa’nın 25’inci maddesinde “Düşünce ve kanaat hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” ve 26’ncı maddesinde “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet, resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” hükümlerinden anlaşılacağı üzere ifade hürriyeti, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile de güvence altına alınmaktadır. Anayasa’nın “Basın Hürriyeti” başlıklı 28’inci maddesinde düzenlenen “Basın hürdür, sansür edilemez.” ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3’üncü maddesinde yer alan “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.” hükümleri ise basın hürriyetinin güvence altına alındığını göstermektedir.
Anayasamızın 90. maddesine göre usulüne uygun şekilde yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bu kapsamda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de kanun hükmünde sayılmaktadır. İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin “İfade özgürlüğü” başlıklı 10’uncu maddesinde yer alan “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar...” düzenlemesi ile ifade özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir.
7- İfade özgürlüğü söz konusu olduğunda, Anayasa Mahkemesi kararlarına baktığımızda da, basın ve yayın kuruluşlarının ayrı bir yeri ve önemi bulunduğunu ve tanınan hak ve özgürlüklerin çerçevesinin genişletildiğini görmekteyiz.
Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadına göre ifade özgürlüğü; “kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir” (Bekir Coşkun, 2014/12151, 4/6/2015, § 33-35).
Yine başka bir Anayasa Mahkemesi kararında da; siyasetçilerin, kamuoyunca tanınan kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin gördükleri işlev nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda oldukları ve bunlara yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğu vurgulanmıştır (Ergün Poyraz (2), § 58).
8- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin OTEGI MONDRAGON-İSPANYA (Başvuru no. 2034/07, 15 Mart 2011) içtihadında, ifadenin muhatabının cumhurbaşkanı/ devlet başkanı olması halinde, “yapılmasına müsaade edilen eleştirinin sınırının, özel bir bireye kıyasla daha geniş olduğu, özel bir bireyin aksine bir politikacının, her sözcüğünü ve her yaptığını hem gazetecilerin hem de halkın yakın ve ayrıntılı incelenmesine bilerek ve kaçınılmaz olarak açtığı ve bu nedenle daha geniş bir tolerans derecesi sergilemesi gerektiği, hüküm altına alınmıştır.
“AİHM, AYM ve YARGITAY KARARLARI IŞIĞINDA CUMHURBAŞKANINA HAKARET SUÇU / Vedat Şorli v. Türkiye Kararı İncelemesi”nde, AİHM’nin, yukarıda atıfta bulunulan Otegi-Mondragon-İspanya kararına yönelik saptamalar şu şekilde sıralanmıştır:
“AİHM Otegi Mondragon v. İspanya Davası Kararına Göre:
1-Kral veya devlet başkanlarının eleştirisinde, haklarında görüş açıklanmasında şiddet, nefret ve tahrik içermedikçe abartmaya izin verilebilir ve provakatif dil kullanılabilir.
2. Hükümete, Parlamentoya, Devlet Başkanlarına, Devlete ait bilgilerin ya da görüşlerin açıklanması hakkına ilişkin olarak hakaret konusunda sıradan yasa ile korunan başka insanlardan daha fazla koruma sağlayan ve hakaretamiz beyanlar için daha ağır cezalar öngören ceza yasası düzenlemeleri kabul edilemez. Bu bağlamda, hakaret konusunda özel bir yasayla Devlet Başkanlarına, daha fazla koruma sağlamak kural olarak AİHS’nin ruhuna uygun değildir.
3. Devlet başkanlarına sadece fonksiyonları ya da statülerine dayanarak onları eleştiriye karşı koruyan özel ayrıcalık tanınamaz, Devlet başkanlarına ayrıcalıklı bir statü ya da özel koruma vermenin hiçbir hukuki gerekçesi olamaz.
4. Çünkü AİHM, kurulu düzene saldıran, şoke eden ya da reddeden fikirlerin aktarılmasında ifade özgürlüğünün daha da önemli olduğunu ve üstün değer olduğunu kabul etmiştir. Devlet Başkanları, Kral ya da Cumhurbaşkanlarının devlete ve topluma karşı olan sembolik yükümlülükleri özgür tartışmaya bir engel olmamalıdır (Türkiye Barolar Birliği Yayınları:406, Ankara/2022, §20). http://tbbyayinlari.barobirlik.org.tr/TBBBooks/666.pdf (E.T.:25.12.2024)
8- Medyanın ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda, AİHM kararlarında özel korumalar söz konusudur. Bu kapsamda dikkate alınabilecek örnek kararlardan kesitler aşağıda sunulmuştur:
-“AİHM’e göre, siyasi tartışma özgürlüğü, ‘tüm demokratik sistemlerin temel ilkesi’dir. Değer yargıları bir olay veya durum ile ilgili bakış açısı yahut kişisel değerlendirmelerdir. Bir değer yargısının doğru ya da yanlış olduğunu kanıtlamak mümkün olmazsa da, değer yargısının dayanağını teşkil eden gerçeklerin doğru veya yanlış olduğu tespit edilebilmektedir. AİHM’e göre, bir gazetecinin, doğruluğunu kanıtlayamadığı sürece eleştirel değer yargılarını ifade etmekten men edilmesi kabul edilemezdir (Lingens/Avusturya, B. No: 9818/82, 08.07.1986).
-İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun temel taşlarından ve toplumun ilerlemesinin ve bireylerin gelişmesinin temel şartlarından biridir. İfade özgürlüğü sadece hoşa giden ya da insanları incitmeyen veya önemsenmeyen ‘bilgi’ ve ‘düşünceler’ için değil, Devleti veya toplumun herhangi bir kesimini inciten, şoke eden veya rahatsız eden bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. Demokratik toplumun olmazsa olmaz koşullarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açık görüşlülük bunu gerektirmektedir (Handyside/Birleşik Krallık, Başvuru No: 5493/72, 07.12.1976).
Mahkemeye göre, hükûmetler yalnızca yasama organı ve yargı organlarınca denetlenmemelidirler, hükûmetlerin aynı zamanda halk ve kitlesel medya tarafından da denetlenmeleri gerekmektedir (Şener/Türkiye, B. No: 26680/95, Karar tarihi: 18/07/2000, §40).
AİHM’nin yerleşik içtihatlarında da belirttiği gibi, hükûmetler kullandıkları kamu gücünden dolayı kendilerine yöneltilmiş en ağır eleştirileri bile hoşgörü ile karşılamak zorundadır. Sağlıklı bir demokrasi, bir hükûmetin yalnızca yasama organı veya yargı organları tarafından denetlenmesini değil, aynı zamanda sivil toplum örgütleri, medya ve basın veya siyasi partiler gibi siyasal alanda yer alan diğer aktörlerce de denetlenmesini gerektirir (Castells/İspanya, B. No: 11798/85, Karar tarihi: 23/04/1992, §46).
Yukarıda örneklerini verdiğim kararlardan anlaşılacağı üzere; hem ulusal hem uluslararası hukuk metinlerinde ifade özgürlüğünün açıkça güvence altına alındığı, basının ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda, özgürlük alanının daha geniş çerçevede değerlendirildiği kesindir. Ayrıca, bireylere yönelik olarak, hakaret içermemek kaydıyla belirli ölçüde abartılı, kışkırtmaya başvuran, muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden eleştiri ve yorumların basın özgürlüğü çerçevesinde korunduğu görülmektedir.
Sonuç itibarıyla, söz konusu programda bir milletvekili tarafından sarf edilen ve yaptırıma gerekçe gösterilen ifadelerin; bir siyasi partinin seçmen kitlesini hedef almadığı, ülkemizin kurucu liderinin manevi şahsiyetine iftira atan ve hakaret eden kişilere yönelik kullanıldığı, söylemlerin hakaret veya aşağılama içermediği ve programda 6112 sayılı Yasa kapsamında ihlal oluşturan bir hususun bulunmadığı gerekçeleriyle, karara karşı oy kullandım. 03.01.2025