İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 10.09.2024 tarih ve 69 sayılı yazısına konu h halk logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 05.09.2024 tarihinde saat 20:02’de yayınlanan "Sansürsüz" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
h halk logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından 05.09.2024 tarihinde saat 20:02’de canlı olarak yayınlanan, sunuculuğunu Sinem Fıstıkoğlu’nun yaptığı ve Prof. Dr. İpek Özkal Sayan, Onur Çanakçı, Semih Turan, Salih Uzun, Cem Toker, Fikret Bila ve Turhan Çömez'in konuk olarak katıldığı "Sansürsüz" isimli programda Kara Harp Okulu mezuniyet töreninde teğmenlerin kılıçlarını havaya kaldırarak yemin etmeleri konusunun ele alındığı bazı bölümlerde sunucu ile konuk Cem Toker arasında geçen diyaloglarda “Sayın Toker ben bu noktada bir kez daha size gelmek isterim Sayın Bahçeli'nin tutumu ile ilgili olarak. Aslında orada duyduğu kaygıyı dile getirmesi, ittifak ortağına dair verdiği o sonsuz ve güçlü desteği bir kez daha vurgulama adına yapılmış olabilir mi? Neticede ittifak ortağınız ve gerçekten Erdoğan rahatsızsa bunu zaten bilmeme ihtimali yoktur Sayın Bahçeli'nin. Size göre o krizi daha da derinleştirebilecek bir açıklama yapmasının nedeni Sayın Bahçeli'nin ne olmuş olabilir?...Valla Bahçeli'yi anlamak, yorumlamak, ilkesi, prensibi nedir, siyasetin neresinde durur, bu çok çok zor. Bahçeli sanırım gündemde kalmak için ara sıra böyle çıkışlar yapıyor. Bir sağ gösteriyor, bir sol gösteriyor, ondan sonra biz de oturup tartışıyoruz ama üç gün sonra gündemden düşüyor, değişen bir şey de yok. Bahçeli'yi zaten kendisini yıllardır lider olarak görmüş insanlar bile sorgulamaya başladı. Ben size hatırlatayım, Bahçeli 2002 öncesi türbana çağ dışı giysi diyen bir siyasetçiydi. Ondan sonra işte Erdoğan'la bir ittifak kurduktan, onunla beraber yol yürümeye başladıktan sonra işte andımızın kaldırılmasına gıkını çıkarmadı, T.C. ibarelerinin kurumların tabelalarından çıkarılmasına gıkını çıkarmadı. İşte bu olayda da yine görüyoruz yani burda eski şeye de gıkını çıkarmamış, metinde de işte ülkenin bölünmez bütünlüğü diyor, laik demokratik bir ülkeden bahsediyor, bir yeminden bahsediyor, Türk Ulusu diyor. Onun için Bahçeli bunu niye yapıyor bilmiyorum ama dış mihraklar diyordu di mi dış güçler mi..."Dış bağlantılı bir operasyon mekaniği aleni şekilde devrede." Böyle söylüyor Sayın Bahçeli…Evet İpek Hanım da buna yorum yaptı. Kabak tadı verdi artık bu dış güçler, artık Erdoğan bile kullanmıyor bu ibareyi. Ama ben şuna kesinlikle inanıyorum; Ecevit koalisyonunu düşürüp Erdoğan'ı iktidara taşıyan dış güçlerle beraber Bahçeli de çok büyük rol oynamıştır 2002 seçimlerinde. İttifak ortaklarına, koalisyon ortaklarına danışmadan bir erken seçim çağrısı yaparak. Onun için Bahçeli tabi bundan sonraki siyasi yaşamını tamamen Erdoğan'a endekslemiş, AKP ile birlikte hareket etmeye endekslemiş, en büyük korkusu Erdoğan'ın at değiştirmesi, MHP'yi bırakıp…Ben onu anlamaya çalıştım yani iktidar ortağına yönelik olarak o sonsuz ve sınırsız desteğinin bir ifadesi olabilir mi? Erdoğan'ın duyduğu rahatsızlığı tahmin etmiş…Olabilir. Olabilir ama Erdoğan konuşmadan Bahçeli önce konuşmaz genellikle. Önce Erdoğan'ın tavrına bakar…Şimdi Sisi burdaydı ya belki Erdoğan'ın konuyla ilgili konuşacak vakti olmamıştır…Olabilir. Olabilir ama Bahçeli Türk siyasetinde o kadar da ciddiye alınır mı, söylemleri bu kadar tartışılır mı onu bilmiyorum. Siyasette bir ağırlık…Alınır efendim yani meşru bir iktidarın ortağı olduğu için söylediği şeyler bizi bağlıyor tabi. (Gülerek) O yüzden Sayın Bahçeli'nin söyledikleri…Pazarlık gücü var, en büyük gücü o. Bürokraside, atamalarda pazarlık gücünün olması, Erdoğan'ın da Bahçeli'den başka sığınacak limanı yok şu anda. Onun için zoraki bir evlilik bu, aşk evliliği değil çıkar evliliği Erdoğan'la Bahçeli arasındaki. Onun için birbirlerine bu şekilde destek oluyorlar ama ben yadırgadım, genelde dikkat edin böyle toplumsal hassas konularda Bahçeli, Erdoğan'ın bir çıkışını bekler, ondan sonra hamle yapar, bu sefer öyle yapmamış.” şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Bireylerin ortaya koyduğu düşünceleri baskı altına alınmadan özgürce ifade edebilmesi, ifade özgürlüğü kavramının temelini oluşturmaktadır. İfade özgürlüğü, siyasal, sosyal, hukuki, ticari vb. hangi alanda olursa olsun her türlü düşünceyi çeşitli yollarla başkalarına anlatabilme, yayabilme ve onları ikna edebilmeyi kapsamaktadır. İfade özgürlüğü ve halkın haber alma özgürlüğü bağlamında, eleştiri sınırları aşılmadan gerçekliğin farklı inşalarının kamuoyuyla paylaşılması demokratik toplumun gereğidir.
Demokrasinin en temel önceliklerinden biri halkın haber alma özgürlüğü olduğundan demokratik rejimlerde medya, kamuoyu oluşumunda hayati öneme sahip bir aktördür. Medya organlarının günümüzde toplum üzerinde oldukça etkili olup kamuoyu oluşumunda pay sahibi hâline gelmesi, medya hizmet sağlayıcılarının dikkat etmesi gereken sorumlu yayıncılık anlayışı ve öz denetim ilkesini de beraberinde getirmiştir. Bu bağlamda medya kuruluşları için rehber niteliğinde olan yayın etiği, medya hizmet sağlayıcı kuruluşları toplumsal hassasiyetleri göz önüne alarak yayın yapmaları hususunda uyarır. Muhakkak ki medya mensuplarının siyasi kişi veya kuruluşları eleştirme ve onların gerçekleştirdikleri eylemler hakkında kamuoyunu bilgilendirme hakkı bulunmaktadır. Ancak bu hak kullanılırken eleştiriye maruz kalan kişi veya kurumların hak ve itibarlarının da gözetilmesi gerekmektedir. Şüphesiz bu hak, sınırsız ve kontrolsüz bir eleştiriyi beraberinde getirmemeli, hukuk ve ahlak kuralları içerisinde çizilen bazı sınırlar yardımıyla kamuoyunun doğru ve objektif bir şekilde bilgilendirilmesine katkı sağlamak amacıyla kullanılmalıdır.
Eleştiriye maruz kalan kişi ve kurumların itibarlarının gözetilmemesi şeref ve haysiyet kavramlarının ihlalini de beraberinde getirebilmektedir. Şeref ve haysiyet, kişiye, taşıdığı bir kısım özellikler nedeniyle toplum tarafından verilen değeri ifade eder. Herkesin, içinde bulunduğu toplum karşısında sahip bulunduğu bir yeri (değeri) vardır. Kişiler, onun sahip olduğu bu konumu sarsıcı tutum ve davranışlardan, haksız, gerçek dışı ve küçük düşürücü isnatlarda bulunmaktan kaçınmak zorundadırlar. Bu durum bir yargı kararında; “… Davaya konu edilen dilekçede; davacı belediye başkanının şahsi çıkarlarını gözettiği, belediyeyi tüccar mantığıyla yönettiği, yasal yetkilerini çıkarı doğrultusunda kullandığı, yolsuzluk ve usulsüzlük yaptığı yazılıdır. Dosyadaki bilgi ve belgeler itibariyle belirtilen hususların doğruluğu davalılarca kanıtlanmadığına göre anılan sözlerin davacının kişilik hakkına saldırı teşkil ettiği kabul edilmelidir. …” diye ifade edilerek şeref ve haysiyete yönelik yapılan saldırının kişilik hakkının ihlaline neden olduğu belirtilmiştir.
Kişi hak ve özgürlüklerinden olan ifade özgürlüğü hakkı, demokratik bir toplumun temel unsurlarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık ilkelerinin var olması bakımından vazgeçilmez bir karakter taşımakla beraber gerek uluslararası sözleşmelerde gerekse ulusal mevzuatımızda bu hakkın kullanılmasının belirli sınırları bulunmaktadır. Anayasa'nın 26. maddesindeki “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan "Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyet'in temel nitelikleri ve Devlet'in ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.” hükmü ile düşünce özgürlüğüne getirilebilecek sınırlamalardan bahsedilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. Maddesinde ise: "1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir. 2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir." hükmüne yer verilmiştir.
AİHM'nin Lingens Avusturya içtihadında da belirtildiği üzere, ifade özgürlüğü demokratik bir toplumun asli temellerindendir. Bu, toplumun ilerlemesinin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşullarından birini oluşturur. Basının görevi, kamu yararını ilgilendiren başka alanlarda olduğu gibi, siyasi konularda da bilgi ve fikirleri açıklamaktır. Buna karşın, AİHM'nin Times Newspapers Limited No 1-2 Birleşik Krallık kararında belirtildiği üzere, Sözleşmenin 10. maddesi, basının halkın yararına olan ciddi meseleleri işlemesinin söz konusu olduğu durumlarda dahi, hiçbir sınırlama içermeyen bir ifade özgürlüğünü güvenceye almaz. Bu maddenin 2. fıkrası uyarınca, basın ifade özgürlüğünü kullanırken, görev ve sorumluluklarına uygun davranmak durumundadır.
Demokratik rejimlerde basın ve medya, ifade özgürlüğünün geniş kitlelere ulaştırılması ve farklı görüşlerin dile getirilmesinde en etkili araç olarak demokrasinin de teminatıdır. Demokrasi, çeşitlilik ve çoğulculuk esasında ilerlerse halk içindir. Çoğulculuğun ve çeşitliliğin bir arada var olabilmesinin yegâne yolu karşılıklı sınırların çizilmesiyle mümkündür. Buradan hareketle devletin kitle iletişim araçlarını denetlemesi toplumsal sözleşmenin gereğinin devletçe yerine getirilmesidir. Kitle iletişim araçlarının halkın yönelimini ve kültürel birlikteliğini belirleyebilen bir güç olarak demokrasilerde çok önemli bir yer tuttuğu açıktır. Aynı zamanda yasa, yayıncı kuruluşların ekranlarında yer verdikleri programlarda dikkatli bir dil ve üslup kullanmalarını şart koşar. Bu dikkatli dil ekranların tarafsızlığı ve itibarının teminatıdır. Yayıncılığın aynı zamanda bir kamusal sorumluluk görevi olduğu da düşünüldüğünde yayınların 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun ve Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi gerekmektedir. Bu ilkeler doğrultusunda, yayınlarda kişileri ve kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşüren, aşağılayan veya iftira niteliği taşıyan ifadelere yer verilmemelidir.
Türkçe Sözlük'te eleştiri sözcüğü, "(Bir kimse veya şeyin) İyi ve kötü taraflarını ortaya koyarak değerlendirmesini yapma, tenkit, muâheze, kritik” şeklinde tanımlanmaktadır. Olaylar ya da kişilerin eleştirilmesi, yayın yoluyla düşünceyi açıklama özgürlüğünün bir parçasıdır. Görevlerinden biri de halkı bilgilendirmek olan medyanın, haber ve yorumları sunarken eleştirilere yer vermesi son derece doğaldır. Ancak şüphesiz ki eleştiri hakkı sınırsız değildir. Bu hak yasa ve ahlak kuralları içerisinde ve özellikle kamuoyunun olumlu yönde oluşmasına ve toplumun daha ileriye götürülmesine yardım amacıyla yapılmalıdır. Bu bağlamda ifade özgürlüğünün başka özgürlüklerin kullanılmasını kısıtlayacağı ve zarar görmesine yol açacağı durumlarda sınırlandırılabileceği, dolayısıyla sınırsız olmadığı ulusal ve uluslararası hukuk metinlerinden anlaşılmaktadır. Diğer yandan kişilik haklarının ihlali ve eleştiri sınırlarının aşılması medyada yaşanan etik sorunlar arasında yer almaktadır. Bu sorunları aşmak da ancak medya mensupları tarafından bu ilkeler konusunda hassasiyet gösterilebilmesiyle mümkün olacaktır.
Dolayısıyla tüm temel hak ve özgürlüklerde olduğu gibi ifade özgürlüğünün kullanım alanının sınırları yasal düzenlemelerle açık ve net bir şekilde belirlenmiştir. Bu bağlamda kişilerin düşüncelerini açıklarken aşağılayıcı, küçük düşürücü, iftira ve hakaret niteliğinde ifadeler kullanmaları eleştiri sınırlarının aşılması olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle kişi ya da kuruluşlara hakaret etmek ve küçük düşürücü sözler söylemek, ifade özgürlüğünün kapsamı içinde değerlendirilmez.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu programda; demokratik bir hukuk devletinde tüm bireylerin olduğu gibi geniş kitleler tarafından destekçileri ve üyeleri bulunan ve ülkenin geneline mal olmuş siyasi parti liderlerinin de saygınlığının korunmasının oldukça önemli bir husus olduğu göz önüne alındığında Liberal Demokrat Parti Eski Genel Başkanı Cem Toker'in tamamen yoruma dayalı, doğruluğu ispatlanmamış değerlendirmeler ile Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli hakkında ilke ve prensipten yoksun olduğu, siyasi bir duruşunun olmadığı ve söylemlerinin ciddiye alınmayacak nitelikte olduğu yönündeki küçümseyici ve alaycı şekilde sarf edilen ifadelerin ve sunucunun da gülerek destekler nitelikte bir tavır sergilemesinin sorumlu yayıncılık anlayışı ile bağdaşmadığı gibi kişilik haklarını ihlal eden, eleştiri sınırları ötesinde, küçük düşürücü nitelikte olduğu kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; Yayın hizmetleri "..., kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." ilkesinin ihlali nedeniyle,
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan; “8 inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanunun diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir.” hükmü uyarınca idari para cezası uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Ağustos 2024 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 10.221.318,10 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, yüzde üç oranı (%3) 306.640,00 TL İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) İdari para cezasının tebliğinden itibaren bir ay içerisinde, Üst Kurulun T.C. Ziraat Bankası Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Tek İdare Tahsilat Alt Hesabı TR46 0001 0017 6200 9999 9955 88 no’lu hesabına “6112 sayılı kanunun 32’nci maddesine göre ödenen para cezasıdır” şerhiyle ödenmesi gerektiğinin veya 6112 sayılı kanunun 32’nci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca, tebliğden itibaren en geç onbeş gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin, dava açma süresi (onbeş gün) içerisinde peşin ödeme yapılması halinde, 5326 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca cezanın dörtte üçünün tahsil edileceğinin ve taksitlendirme talebinde bulunulabileceğinin, peşin ödemenin kanun yoluna müracaat hakkını engellemeyeceğinin, en geç 1 aylık süre içerisinde ödenmeyen idari para cezasının, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairesine gönderileceğinin bildirilmesine,
c) 6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir. …” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Ahmet Can BUĞDAY, Dr. Necdet İPEKYÜZ, Tuncay KESER ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oyçokluğu ile karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 11.09.2024 tarih, 2024/35 sayılı toplantısında alınan 10 No.lu karara karşı oy yazısı.
Tuncay KESER Şerhidir.
Üst Kurulun 11.09.2024 tarih, 2024/35 sayılı toplantısında alınan 10 No.lu karara karşı oy yazısı
Necdet İPEKYÜZ Şerhidir.