İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 10.09.2024 tarih ve 69 sayılı yazısına konu h halk logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 05.09.2024 tarihinde saat 20:02’de Sunuculuğunu Sinem Fıstıkoğlu’nun yaptığı ve Prof. Dr. İpek Özkal Sayan, Onur Çanakçı, Semih Turan, Salih Uzun, Cem Toker, Fikret Bila ve Turhan Çömez'in konuk olarak katıldığı "Sansürsüz" isimli programda;
Liberal Demokrat Parti Eski Genel Başkanı Cem Toker'in, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli hakkında; “Bahçeli Türk siyasetinde o kadar da ciddiye alınır mı, söylemleri bu kadar tartışılır mı onu bilmiyorum” ifadesinin “eleştiri sınırını aştığı” ve sunucunun da; “Alınır efendim yani meşru bir iktidarın ortağı olduğu için söylediği şeyler bizi bağlıyor tabi” şeklindeki sözlerle, konuğunun sözünü keserek müdahale etmesine rağmen, “sunucunun da gülerek destekler nitelikte bir tavır sergilediği” öne sürülerek, “Sergilenen bu tavrın ve söylemin sorumlu yayıncılık anlayışı ile bağdaşmadığı gibi kişilik haklarını ihlal eden, eleştiri sınırları ötesinde, küçük düşürücü nitelikte olduğu” gerekçe gösterilerek 6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; "...kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." ilkesinin ihlal edildiği öne sürülerek oy çokluğu ile yaptırım uygulanmasına karar verilmiştir.
Öncelikle, yaptırım uygulanan Cem Toker'in, “Bahçeli Türk siyasetinde o kadar da ciddiye alınır mı, söylemleri bu kadar tartışılır mı onu bilmiyorum?” şeklindeki sözleri eleştiri sınırları içinde değerlendirilmeliydi. Sunucunun, “Alınır efendim yani meşru bir iktidarın ortağı olduğu için söylediği şeyler bizi bağlıyor tabi” şeklindeki sözleri de sorumlu yayıncılık anlayışının en güzel örneğidir.
Özetle bu sözlerde ve mimiklerde herhangi bir yasa ihlali söz konusu değildir.
Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararları bakıldığında; Siyasetçiler söz konusu olduğunda, basın ve ifade özgürlüğünün çerçevesinin daha da genişletildiği, “incitici, abartılı, kışkırtıcı, rahatsız edici” nitelikte de olsa ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirildiği görülmektedir. Kamuoyunca tanınan kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin gördükleri işlev nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda oldukları ve bunlara yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğu vurgulanmaktadır.
Programda; ifadeleri ihlale gerekçe yapılan kişi bir siyasi partinin eski genel başkanıdır ve ifadelerinin hedefindeki kişi de yine bir siyasi partinin genel başkanıdır. Bu kapsamda kullanılan, “Bahçeli Türk siyasetinde o kadar da ciddiye alınır mı, söylemleri bu kadar tartışılır mı onu bilmiyorum.” ifadesi de, bir siyasetçinin başka bir siyasiye yönelik kullandığı, “Eleştiri” niteliğinde, kişisel görüş ve değerlendirmeleridir.
Cem Toker’in de MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin geçmişteki “tavır ve tutum” değişikliklerini sıralayarak bir eleştiride bulunduğu açıktır ve konuşması içerisinde hakaret içeren bir ifade bulunmamaktadır.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 2014/8386 Esas, 2015/3689 Karar sayılı ve 26.03.2015 tarihli ilamında; “basın yoluyla kişilik haklarına saldırı” iddiasına ilişkin kararı aşağıda sunulmuştur:
“Davacının Milletvekili olduğu, Davalının, Davacıya yönelik, “...O eniştesi ...'ın arkasında kendisine bir makam ve ikbal kapısı bulabilmek için rüzgar gülü gibi ...'den ...'ye oradan oraya savrulurken, ...'de onurlu, asil, dik duruşlu insanların üzerine eniştesi ile birlikte hayasızca, hiçbir ölçü ve değer tanımadan basıp zıplama peşinde koşarken, biz cübbeler sırtımızda 28 Şubat zihniyetine karşı meydanlarda haykırıyorduk ...Sen de yüz var zannettim. Bu kadar yüzsüz olduğunu bilemedim, kusura bakma... Sözü yorumlamayı senin yüksek ferasetine bırakıyorum. (Feraset varsa tabii)...” şeklindeki beyanlarının davacının itibarını zedelediği, kamuoyu gözünde küçük düşürücü nitelikte olduğu kabul edilerek davacının manevi tazminat isteminin kabulüne karar verilmiştir.
Anayasamızın 25. maddesi uyarınca “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” Anayasamızın 90. maddesine göre usulüne uygun şekilde yürürlüğe konulmuş Milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bu kapsamda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de kanun hükmünde sayılmaktadır. AİHS nin 10. maddesinde “Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir....” hükmü bulunmaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 22 Nisan 2013 tarihli 48876/08 başvuru no'lu kararında “İfade özgürlüğünün, demokratik bir toplumun vazgeçilmez esasını ve bu toplumun gelişiminin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşulunu oluşturduğunu, 10. maddenin 2. fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla ifade özgürlüğünün sadece kabul edilen, zararsız ya da farklı olan «bilgi» ya da «düşünceler» için değil ama ayrıca hoşa gitmeyen, sarsıcı ya da rahatsız edici olanlar için de geçerli olduğunu, bunların, «demokratik toplumun» onlarsız olamayacağı çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gereği olduğunu, 10. maddede açıklandığı gibi bu özgürlüğe yapılan sınırlamaların her halde dar yorumlanması gerektiğini ve herhangi bir sınırlama gereksiniminin ikna edici bir biçimde ortaya koyulması gerektiğini,...” ifade etmektedir. Mahkeme aynı ifadeleri 69698/01 ve 16354/06 başvuru numaralı kararlarında da tekrar etmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne göre; siyasetçilere yönelik eleştirinin sınırı özel kişiler için olandan daha geniştir ve siyasetle uğraşan kişilerin kendilerine yönelik sert, ağır ve hatta incitici eleştirilere de katlanması gerekir. Çünkü siyasetçi zorunlu ve bilinçli olarak eylem ve davranışlarını gazetecilerin ve vatandaşların kontrolüne açık bırakmakta, kamuoyuna mal olmuş kişiler haline gelmeyi bilerek tercih etmektedir.
Davalı tarafından dava konusu edilen ifadelerin kullanıldığı, Mahkemece, hakaret olarak kabul edilen ifadelerin davalının kişisel değer yargısı niteliğindeki görüşleri ve davacının kendisi ile ilgili değerlendirmelerine karşılık cevapları olup, ifade ve düşünce özgürlüğü kapsamı sınırları içinde kaldığı, davacının siyasi kimliği nedeniyle normal koşullardan daha ağır eleştiriye açık olması gerektiğinin kabulü gerekir.
Mahkemece, demokratik bir toplum için düşünceyi açıklama özgürlüğünün sınırlanmasını gerektirir bir durum bulunmadığı, davacının kişilik değerlerinin ihlal edilmediği sonucuna varılarak, istemin tümden reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabulü doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenle BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalının sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 26/03/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.”
Siyasetçilere yönelik eleştirilerde veya siyasetçiler arasındaki tartışmalarda, siyasi ifade özgürlüğünün daha geniş yorumlanması gerektiği ve siyasilerin kendilerine yönelik eleştiriler ne kadar sert olursa olsun katlanmaları gerektiği hususu, yukarıda yer verilen örnek kararda ve AİHM kararlarında da hüküm altına alınmıştır.
Yukarıda ifade edilen Yargıtay kararında, ifade özgürlüğü olarak karar bağlanan ve bir milletvekili için kullanılan ifadeler, “…kendisine bir makam ve ikbal kapısı bulabilmek için rüzgar gülü gibi… Sen de yüz var zannettim. Bu kadar yüzsüz olduğunu bilemedim,... Sözü yorumlamayı senin yüksek ferasetine bırakıyorum. (Feraset varsa tabii)...” şeklindedir. Oysa Üst Kurul’un çoğunluk kararıyla uyguladığı yaptırım kararına konu olan ifade ise, ““Bahçeli Türk siyasetinde o kadar da ciddiye alınır mı, söylemleri bu kadar tartışılır mı onu bilmiyorum” tümcesidir. Söz konusu yaptırım kararı ve ifadelerle birlikte karşılaştırılırsa, RTÜK’ün yayın Kuruluşuna uyguladığı yaptırım kararı, “yayın Kuruluşuna siyasi nedenlerle sansür uygulamasıdır. Yaptırım kararı hem yasalara hem akla ve mantığa uygun bir karar değildir.
Siyasetçilere yönelik eleştirilerde veya siyasetçiler arasındaki tartışmalarda, siyasi ifade özgürlüğünün daha geniş yorumlanması gerektiği ve siyasilerin kendilerine yönelik eleştiriler ne kadar sert olursa olsun katlanmaları gerektiği hususu, AİHM kararlarında da hüküm altına alınmıştır.
Ayrıca, Uzman raporunda ve raporu dayanak alan Kurul Kararında, Liberal Demokrat Parti Eski Genel Başkanı Cem Toker'in söylemleri; “tamamen yoruma dayalı, doğruluğu ispatlanmamış değerlendirmeler” olarak nitelendirilerek, yaptırıma gerekçe gösterilmiştir.
Oysaki yaptırım uygulanan “Sansürsüz” programı, uzman raporunda “Güncel Programlar, Yorum Programları” şeklinde kodlanmıştır.
Söz konusu karar, Üst Kurulun uymakla ve uygulamakla yükümlü olduğu; 6112 sayılı Yasa’nın 37. maddesinin, birinci fıkrasının, (a) bendinde yer alan, “Yayın hizmetleri alanında ifade ve haber alma özgürlüğünün, düşünce çeşitliliğinin..., korunması amacıyla gerekli tedbirleri almak.” ilkesiyle de çelişmektedir.
Canlı yayınlarda konuklar tarafından ihlal oluşturabilecek her türlü söylem ve/veya davranışın, “sunucu/moderatör müdahalesi olması durumunda” Üst Kurul tarafından ihlal olarak değerlendirilmediğine ilişkindir. Geçmiş dönem Üst Kurul teamüllerine bakıldığında, yayın esnasında ihlal oluşturabilecek durumlarda, sunucu veya moderatörün müdahale ettiği yayınlara yaptırım uygulanmadığı, sunucu müdahalesi olmasına rağmen yaptırım uygulandığı durumlarda ise, söz konusu Üst Kurul kararlarının mahkeme kararıyla iptal edildiği görülmektedir.
Armağan Çağlayan’ın sunduğu ve Üst Kurul Başkanı Ebubekir Şahin de konuk olarak katıldığı Ekol TV’de, 01.09.2024 tarihinde, saat 20.41’de yayınlanan ve “Sorgusuz Sualsiz” programında sunucu müdahalesiyle ilgili aynen şu açıklamayı yapmıştır:
“Ebubekir Şahin: (21:33:41) Bakın bir, nihayetinde canlı yayındır. Anlayabiliyorum. Bilinçli veya bilinçsiz istekli veya isteksiz hata yapılabilir. Ben neler yaptım arkadaşları da uyararak, bizim kendi arkadaşlarımızı. Arkadaşlar bakın dedim, moderatör bir hatada devreye girip, ‘Bir dakika arkadaş, sayın misafir veya kimse, hocam bir dakika bunu burada demeyin, diyemezsiniz.’ derse, onu getirmeyin diyorum. Bunu bile yapıyoruz biz veya oldu, bitti, rejiden kulağına seslendiler. ‘Ya bak burada bir küfür var, ağzından kaçtı, düzelt bunu.’ Bunu getirmeyin diyorum ben veya buna rağmen gene oldu, bir program sonra dedi ki; ‘Çok özür diliyoruz halkımızdan, milletimizden bir hata yaptık, söylenmemesi gereken bir şey söyledi. Onun için halkımızdan özür diliyoruz.’ gene getirmiyoruz. (21:34:32)”
Söz konusu açıklamayla, Üst Kurulun bu tür durumlarda izlediği politika açık bir şekilde ortaya konulmuş olmasına rağmen, bu açıklamadan kısa bir süre sonra aynı içerikli bir yayına verilen yaptırım kararı da siyasi içerikli bir karardır. Bu karar Üst Kurulun saygınlığına gölge düşürecek kadar ağır bir karardır.
Gerek uzman raporunda, gerekse Uzman raporunu esas alan Kurul Kararında, Moderatör Sinem Fıstıkoğlu’nun Cem Toker’e müdahalesi sırasındaki “gülümsemesi”, yaptırım gerekçelerinden birisi olarak gösterilmiş, gülümsemenin Cem Toker’i “destekleyici” olduğu ve “sorumlu yayıncılıkla bağdaşmadığı” öne sürülmüştür.
Mimik okuyabilen Uzman, Moderatör Sinem Fıstıkoğlu’nun, “Alınır efendim yani meşru bir iktidarın ortağı olduğu için söylediği şeyler bizi bağlıyor tabi” şeklindeki sözlerle, konuğunun sözünü keserek müdahale etmesini her ne hikmetse duymamıştır. Üst Kurul da özellikle eksik deşifre ile hatalı karar talep eden uzman görüşü doğrultusunda sonu basın özgürlüğünü hiçe sayan ve basına sansüre kadar dayanabilecek bir karara imza atmıştır
İlgili yayında yayın konuğunun ifadelerine, moderatörün anında ve net bir şekilde söylemleriyle müdahale etmesinin Uzman raporunda göz ardı edilmesi, objektif bir değerlendirme yapılmadığının işaretidir. Ek olarak “gülümsemenin” destekleyici nitelikte olduğunun iddia edilmesi, bir niyet okumadır ve subjektif değerlendirmelerle hareket edildiğinin teyidi niteliğindedir. Niyet okuması yapılarak; sunucunun sözleri yerine mimiklerinin ön plana çıkarılıp yaptırıma gerekçe oluşturulması, hukuki olmadığı gibi, basın ve ifade özgürlüğüne ağır bir müdahale oluşturacaktır. Dolayısıyla, subjektif kriterlerle gerekçelendirilen Uzman raporu ve raporu dayanak alan Kurul Kararı bu yönüyle isabetli değildir.
Ayrıca, “Sansürsüz” programında, Üst Kurul kararına dayanak oluşturan Uzman raporunda yer almayan ve sunucunun ikinci müdahalesi olarak değerlendirebileceğimiz bir husus daha bulunmaktadır. Şöyle ki;
Yayında, Liberal Demokrat Parti Eski Genel Başkanı Cem Toker'in, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile ilgili konuşması biter bitmez, Moderatör Sinem Fıstıkoğlu, DP Milletvekili Salih Uzun’a, Devlet Bahçeli’nin açıklamalarının ne derece önem taşıdığını vurgulayan;
“(21:34:50) Aslında, kurmay heyetini de tırnak içinde taca atacak bir açıklama yaptı. Çünkü hem yayın organları hem genel başkan yardımcıları Yıldıray Çiçek önemli bir isimdir, MHP içerisinde de yayın organında. Dolayısıyla çok masum bir hareket olarak değerlendirirken ve teğmenlere destek çıkarken, Sayın Bahçeli’nin yapmış olduğu o açıklama, muhtemelen en yakın kurmay heyetini de bir duraksatmış olabilir mi Sayın Uzun ne dersiniz?” şeklinde bir soru yöneltmiş ve bu soru ile Cem Toker’in söylemlerine katılmadığını bir kez daha ortaya koymuştur.
Tüm bunlardan bağımsız olarak, yukarıda da bahsedildiği üzere, canlı yayın sırasında yaşanan benzeri olaylarda, moderatör müdahalesinin, olayın ihlal niteliğini ortadan kaldırdığı, mahkeme kararlarıyla da sabittir.
Örneğin; Üst Kurulun 02.12.2020 tarih ve 2020/49 sayılı toplantısında, 7 No.lu karar ile Habertürk logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşta, “Gerçek Fikri Ne?” isimli yorum programında, bir siyasetçinin söylemleri nedeniyle ve sunucu müdahalesi olmasına rağmen, sunucunun ciddi bir şekilde tepki vermediği ve açık bir şekilde itiraz etmediği gerekçesiyle, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan; "Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varlık ve bağımsızlığına, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, ... aykırı olamaz." hükmünün ihlal edildiğine “oy çokluğu” ile karar verilmiş ve yaptırım kararı uygulanmıştır.
Kuruluş mahkeme yoluna başvurmuş, Ankara 2. İdare Mahkemesi (Esas No:2020/2366, Karar No:2021/1912), 27/10/2021 tarihinde; “…programın canlı yayınlanan bir tartışma programı olduğu, sözlerin konuk tarafından söylendiği, konuk A.M.B’nin konuşmalarının kendi kişisel görüşleri olduğu, program sunucusu ve diğer konuşmacılar tarafından desteklenmediği, paylaşılmadığı…” gerekçeleriyle, DAVA KONUSU İŞLEMİN İPTALİNE kararı vermiştir.
RTÜK tarafından istinafa başvurulmuş, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 7. İdari Dava Dairesi de (Esas No:2022/55, Karar No:2022/434), 02/03/2022 tarihinde; istinaf başvurusunu reddetmiştir. Nihayetinde, DANIŞTAY ONÜÇÜNCÜ DAİRE (Esas No:2022/1971, Karar No:2022/1951), 09/05/2022 tarihinde; RTÜK’ün temyiz istemini reddederek, BİM Kararını onamıştır.
Hem ulusal hem uluslararası hukuk metinlerinde; toplumu bilgilendirme görevi olan medyanın, ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda özgürlük alanın çok daha geniş yorumlanması gerekmektedir. Benzer şekilde politikacılara ve hükümetlere yönelik eleştiriler söz konusu olduğunda da kışkırtıcı, rahatsız edici nitelikteki ifadelerin de basın ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirildiği, gerek Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay, gerekse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında, ifade özgürlüğünün temel alındığı görülmektedir.
Söz konusu programda bir siyasetçinin, başka bir siyasetçiye ilişkin yorumları, eleştiri sınırları içinde olup herhangi bir hakaret, tehdit, aşağılama içermemektedir. Ayrıca moderatör, yaptırıma neden olan ifadelere katılmadığını belirterek müdahalede bulunmuştur. Tüm bunlara rağmen ihlal olduğu değerlendirilerek yaptırım uygulanmasının, haksız, orantısız, ifade ve basın özgürlüğünü kısıtlayıcı, toplumda özgürce kanat oluşumunu engelleyici nitelikte olduğu, ayrıca 6112 sayılı Yasa kapsamında aykırılık teşkil eden bir hususun bulunmadığı ve basına sansür uygulama anlamına geldiği gerekçeleriyle, karara karşı oy kullandım. 27.11.2024