İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 01.10.2025 tarih ve 66 sayılı yazısına konu TELE 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 11.09.2025 tarihinde saat 19:59’da yayınlanan "4 Soru 4 Yanıt" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere, TELE 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 11.09.2025 tarihinde saat 19:59’da Murat Taylan ve Merdan Yanardağ'ın katılımıyla canlı olarak yayınlanan, "4 Soru 4 Yanıt" adlı programda geçen diyaloglarda; “Ya dün ve bugün Devlet Bahçeli'nin söylediklerine bakıyorsun. Faşist diktatörlük öneriyor ya. Kendi kodlarına dönmüş durumda. Yani o Atlantik kodlarına, o NATO'cu kodlarına, o faşizan kodlarına dönmüş durumda. Yani Cumhuriyet Halk Partisi'nin kapatılmasını savunan bir parti konumunda.- Yani Alevi olmak, önsel olarak dürüst olmak, namuslu olmak, erdemli olmak anlamına gelmiyor. Önsel olarak. Nasıl ki sünni olmak önsel olarak bu anlamlara gelmiyorsa. Alevilerin haini olmaz mı? Olur. - Evet. Siz buna yani böyle bir karar alınması ve bu karara uyulması halinde sonuçta bir ihanet olarak görüyorsunuz. - Bunun bir ihanet olacağını düşünüyorum. Elbette öyle. Yani (sözü kesilmiştir) - Dolayısıyla o Cumhuriyet Halk Partisi de bu Cumhuriyet Halk Partisi olmayacak.- Yok piro vesaire bilmem ne, Alevi, bilmem ne işte dede filan. Yani bu edebiyatla bu iş olmaz. Alevilerin haini çoktur. Tıpkı diğer milletlerin ve inançların olduğu gibi olur. Ama bu ülkenin en mazlum, en temiz insanları arasında diğer yurttaşlarımızın olduğu gibi Aleviler vardır. Aleviler buna izin vermeyecektir. - Alevilerin de diyelim. - Evet.- Alevilerin dediniz. Alevilerin de.- Evet, Alevilerin de.- Dolayısıyla hiç kimse Aleviler üzerinden siyasi hesap yapmaya kalkmasın. Bir kere CHP bir mezhep partisi değil. Mezhepçilerin partisi de değil. Alevilere en çok zarar verenler onlar oldu. En çok zarar verenler. Hangi Alevilik davasını güttü ya? - O da ayrı bir tartışma şimdi. - Evet. Hangi Alevilik davasını güttünüz?- Zaten o hani neyse buradan çıkmaya çalışıyorum şimdi. - Şimdi neyse bu ayrı ama bu kavgayı şöyle yürütüyorlar. Kadıköy'e nasıl bir pankart astılar? - O yüzden siz vurguluyorsunuz. - Evet. Oraya bir zülfikar kılıcını koydular. Utanmazlar ya. Bakın iktidar bunu kullanıyor. Bunun bir Alevi davası olduğunu anlatmaya çalışıyor Kılıçdaroğlu üzerinden. Ayıptır ya. Her mezhebin, her milletin olduğu gibi Alevilerin içinden de Alevilerden de hainler çıkabilir. Ama Alevilerin büyük bir bölümü temiz, namuslu ve erdemli insanlardır. Buna geçit vermeyecekler. Bunlar Alevilerin düşkünleri olabilirler. Ancak, ancak siz siyasal İslamcı hedefleri olan, bir şeriat rejimi kurmaya çalışan, hilafet özlemi olan bir iktidara hizmet ediyorsanız Alevicilik yapamazsınız. Her şeyden önce. Niye herkes savunuyor ya? Bütün şeriatçılar bunları savunuyor. Bütün yandaş medya bunları savunuyor…Birçok böyle AKP'yi, Erdoğan'ı uzunca süre desteklemiş birçok isim bir yerden sonra asıl Erdoğan'ın Türkiye'ye götürmek istediği yer konusunda hayır biz onu istemiyorduk noktasına geldiler. Ya kendi içinde bu uyanış belli çevrelerde oldu ama belki toplum nezdinde henüz öyle değerlendirilmiyor iktidar partisi…Ben toplumun önemli bir kısmının bunu gördüğünü, işte AKP'de yer alan başı açık vesaire modern giyimli ve görünümlü kadınların tam bir vitrin aksesuarı gibi toplumun bir kesimi tarafından değerlendirildiğini de biliyorum.” şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Demokratik rejimlerde basın, ifade hürriyetinin geniş kitlelere ulaştırılması ve farklı görüşlerin dile getirilmesinde en etkili araç olarak demokrasinin de teminatıdır. Demokrasi çeşitlilik ve çoğulculuk esasında ilerlerse halk içindir. Çoğulculuğun ve çeşitliliğin bir arada var olabilmesinin yegâne yolu karşılıklı sınırların çizilmesiyle mümkündür. Buradan hareketle devletin kitle iletişim araçlarını denetlemesi toplumsal sözleşmenin gereğinin devletçe yerine getirilmesidir. Kitle iletişim araçlarının halkın yönelimini ve kültürel birlikteliğini belirleyebilen bir güç olarak demokrasilerde çok önemli bir yer tuttuğu açıktır. Dolayısıyla halkın doğru bilgilendirilmesi, medyanın elinde bulundurduğu iletişim gücünü toplumun aleyhine kullanmaması için ilgili düzenlemeler mevzuatla gerçekleştirilir ve denetleme mekanizmalarınca denetlenir. Bununla beraber medya hizmet sağlayıcı kuruluşlar için rehber niteliğinde olan yayın etiği ilkeleri, yayıncı kuruluşları toplumsal hassasiyetleri göz önüne alarak yayın yapmaları hususunda uyarır. Aynı zamanda yasa, yayıncı kuruluşların ekranlarında yer verdikleri programlarda dikkatli bir dil ve üslup kullanmalarını zorunlu kılar. Nitekim bu türden bir dil kullanımı ekranların itibar ve güvenilirliğinin teminatıdır.
İnsan hak ve özgürlüklerinden olan ifade özgürlüğü hakkı, demokratik bir toplumun temel unsurlarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık ilkelerinin var olması bakımından vazgeçilmez bir karakter taşımakla beraber gerek uluslararası sözleşmelerde gerekse ulusal mevzuatımızda bu hakkın kullanılmasının belirli sınırları bulunmaktadır.
Anayasamızın “Temel Hak ve Ödevleri” başlıklı ikinci kısmında yer alan 12. maddesinde “Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Yine Anayasanın 17. maddesinde “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir”. hükmü ile kişilik hakkı güvence altına alınmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 26'ncı maddesindeki “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet Resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayınların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.", "Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.” hükümleriyle düşünce özgürlüğüne getirilebilecek sınırlamalardan bahsedilmiştir.
Basın özgürlüğü de basına kamusal bir görevi icra ettiği için tanınmıştır. Ancak, her özgürlük gibi basın özgürlüğünün de sınırları vardır. Burada, mutlak değil, nisbi olan bir özgürlük söz konusudur. 5187 sayılı Basın Kanunu’nun “Basın özgürlüğü” başlıklı 3. maddesi şu şekildedir: “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.", "Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilir”. Ayrıca Anayasa’nın 28. maddesinin birinci fıkrasında basın özgürlüğü ilkesi düzenlendikten sonra dördüncü fıkrada bu özgürlüğün sınırlandırılmasında 26. 27. maddelerdeki hükümlerin uygulanacağı belirtilmiştir. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrası karşısında basın özgürlüğünün kullanılmasının sınırlarından biri olarak “başkalarının şöhret veya haklarının … korunması” gelmektedir.
Ulusal düzenlemelere ek olarak uluslararası hukuk düzeninde bağlı bulunduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde de benzer bir hüküm bulunmaktadır. Mezkûr sözleşmenin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinde: "1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir. 2. Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlemenin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir." düzenlemesi yer almaktadır.
Bütün demokratik ülke anayasalarında düşünce açıklama özgürlüğü hangi amaçla kullanılırsa kullanılsın kimseye kişilik hakkına saldırı hakkını vermemektedir. Kişilik hakları özel hukuk bakımından basın özgürlüğü için önemli bir sınırdır. Düşüncelerin basın yoluyla açıklanması özgürlüğünün tanınması amacı bu özgürlüğün kişilik haklarına saldırı aracı olarak kullanması ile bağdaşamaz. Basın yoluyla düşünceyi açıklama hakkı, kişiliğin korunması söz konusu olduğunda geri planda kalmaktadır. Burada basın özgürlüğünün kişilik haklarını koruyan Medeni Kanunun 24. maddesi ve Borçlar Kanununun 58. maddesi ile sınırlandırması söz konusudur. Fakat, burada söz konusu olan basın yoluyla kişilik haklarına dokunulmayacağına ilişkin kural, mutlak ve istisnasız değildir. Nitekim kişiliği koruyan hükümler, basın özgürlüğünü sınırlamaktadır.
Yayın yoluyla düşünceyi açıklama özgürlüğünün kapsadığı bir hak da olaylar ya da kişi, kurum ve kuruluşların eleştirisidir. Bu hakkın hukuka aykırı nitelik taşımadan kullanılabilmesi için eleştiri ile bu konunun kamuoyuna açıklanış biçimi arasında düşünsel bir bağlılığın olması gerekir. Başka bir ifadeyle, yayında kullanılacak ifadeler ölçülü bir dille ekrana getirilmelidir. Görevlerinden biri de halkı bilgilendirmek olan medya kuruluşlarının, yayınladığı programlarda eleştirilere yer verilmesi son derece doğaldır. Ancak şüphesiz ki eleştiri hakkı sınırsız değildir. Bu bağlamda ifade özgürlüğünün başka özgürlüklerin kullanılmasını kısıtlayacağı ve kişi ya da kuruluşların itibar ile güvenilirliklerinin zarar görmesine yol açacağı durumlarda sınırlandırılabileceği, dolayısıyla sınırsız olmadığı ulusal ve uluslararası hukuk metinlerinden anlaşılmaktadır.
Radyo ve televizyonların ulaştığı izleyici kitlesinin çokluğu karşısında bu ortamlarda kişilik hakkına yönelik saldırıların olağanüstü bir ağırlığı vardır. Ayrıca kitle iletişim araçlarının vatandaşın üzerinde yarattığı inandırıcı etkisinin de dikkate alınması gerekmektedir. Bu açıdan basının ifade özgürlüğünü, keyfi kişisel saldırılarda bulunmak için istismar etmemesi önem arz etmektedir. Bir diğer ifadeyle; yayıncılar, canlı yayın gerçekleştirirken yayın sırasında kullanılan ifadelerin kişilerin kişilik hakkını zedelemeyecek nitelikte olması hususuna özen göstermeli; yayıncılığın kamusal sorumluluk görevi olduğu ve yayınların Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi gerekliliği unutulmamalıdır.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu programda, Merdan Yanardağ tarafından; Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye yönelik olarak sarf edilen "faşizan kodlarına dönmüş durumda" şeklinde ifadelerle eleştiri sınırının aşıldığı düşünülmekte olup; yayının devamında kullanılan "Alevilerin haini çoktur." ifadesindeki "hain" kelimesi TDK'da "Hıyanet eden (kimse); çıyan, mayası bozuk", "Zarar vermekten, üzmekten veya kötülük yapmaktan hoşlanan (kimse)", "Kötü niyeti olan" ve "Sitemli bir seslenme sözü" olarak tanımlandığı görülmektedir. Merdan Yanardağ tarafından kullanılan mezkur ifadenin Alevi vatandaşları bu kavramla eşleştirilerek o topluluğa aidiyet hisseden bireylerin kişilik hakkını ihlal edici bir söylem olduğu, Yanardağ, ifadesinin devamında her ne kadar "Tıpkı diğer milletlerin ve inançların olduğu gibi olur.", "Evet, Alevilerin de" diyerek bu söyleminin genelleyici etkisini azaltmaya çalışsa da ifadesinin genelindeki odakta sadece "Alevi" vatandaşları hedef alarak onların onur, şeref ve saygınlığının rencide edildiği, bununla birlikte, "AKP'de yer alan başı açık vesaire modern giyimli ve görünümlü kadınların tam bir vitrin aksesuarı gibi toplumun bir kesimi tarafından değerlendirildiğini de biliyorum." şeklinde sarf edilen ifadelerin, eleştiri sınırları ötesinde, kişilerin kişilik hakkını ihlal edecek nitelikte olduğu, bu nitelikte rencide edici ifadelerin bilim insanlarının "damgalama" olarak tanımladığı kavrama girdiği de görülmektedir. Eleştiri sınırını aşan bu tür damgalamalar; kişinin ahlaki bütünlüğünü, insan hakları karşısındaki duruşunu ve toplumsal temsilini hedef almaktadır. Damgalama kuramına göre bireyler; bazı semboller, temsiller veya söylemler aracılığıyla "bozulmuş kimlik" olarak kodlanabilir. Bu da toplumda itibar kaybına ve psikolojik baskıya yol açabilir. Kamuoyu karşısında ekrana taşınan mezkur ifadeler, ahlaki ve insani yönlerden de bu ifadeye maruz kalan kişi ve kişilerin toplumda aşağılanmış algılanmasına neden olabilmektedir. Bu algı ise onların temsil ettiği toplumsal grup veya konumu ile ilgili de değer düşürücü atıflara yol açabilir. Dolayısıyla mezkur yayında kullanılan ifadelerin, eleştiri sınırları ötesinde kişilik hakkına zarar veren aşağılayıcı, itibarsızlaştırıcı bir söylem olduğu kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; Yayın hizmetleri "..., kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." ilkesinin ihlali nedeniyle,
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan; “8 inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanunun diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir.” hükmü uyarınca idari para cezası uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, kuruluşa %3 oranında idari para cezası uygulanmasına,
Ancak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Ağustos 2025 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 3.750.000,00 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, televizyon kuruluşları için idari para cezasının 10.000 (onbin) Türk Lirasından az olamayacağından, 2025 yılı için belirlenen yeniden değerleme oranına göre 195.543,00 (yüzdoksanbeşbinbeşyüzkırküç) Türk Lirası İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) İdari para cezasının tebliğinden itibaren bir ay içerisinde, Üst Kurulun T.C. Ziraat Bankası Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Tek İdare Tahsilat Alt Hesabı TR46 0001 0017 6200 9999 9955 88 no’lu hesabına “6112 sayılı kanunun 32’nci maddesine göre ödenen para cezasıdır” şerhiyle ödenmesi gerektiğinin veya 6112 sayılı kanunun 32’nci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca, tebliğden itibaren en geç onbeş gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin, aynı maddenin 11’inci fıkrası uyarınca 1 ay içerisinde peşin ödeme yapılması halinde, 5326 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca cezanın dörtte üçünün tahsil edileceğinin ve taksitlendirme talebinde bulunulabileceğinin, peşin ödemenin kanun yoluna müracaat hakkını engellemeyeceğinin, en geç 1 aylık süre içerisinde ödenmeyen idari para cezasının, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairesine gönderileceğinin bildirilmesine,
c) 6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir. …” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Ahmet Can BUĞDAY, Dr. Necdet İPEKYÜZ, Tuncay KESER ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oy çokluğu ile karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 03.10.2025 tarih, 2025/39 sayılı toplantısında alınan 16 No.lu karara karşı oy yazısı.
Tuncay KESER Şerhidir.


