İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 01.10.2025 tarih ve 66 sayılı yazısına konu TELE 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 11.09.2025 tarihinde saat 19:59’da Murat Taylan ve Merdan Yanardağ'ın katılımıyla canlı olarak yayınlanan, "4 Soru 4 Yanıt" adlı programda geçen diyaloglarda; “Ya dün ve bugün Devlet Bahçeli'nin söylediklerine bakıyorsun. Faşist diktatörlük öneriyor ya. Kendi kodlarına dönmüş durumda. Yani o Atlantik kodlarına, o NATO'cu kodlarına, o faşizan kodlarına dönmüş durumda. Yani Cumhuriyet Halk Partisi'nin kapatılmasını savunan bir parti konumunda.- Yani Alevi olmak, önsel olarak dürüst olmak, namuslu olmak, erdemli olmak anlamına gelmiyor. Önsel olarak. Nasıl ki sünni olmak önsel olarak bu anlamlara gelmiyorsa. Alevilerin haini olmaz mı? Olur. - Evet. Siz buna yani böyle bir karar alınması ve bu karara uyulması halinde sonuçta bir ihanet olarak görüyorsunuz. - Bunun bir ihanet olacağını düşünüyorum. Elbette öyle. Yani (sözü kesilmiştir) - Dolayısıyla o Cumhuriyet Halk Partisi de bu Cumhuriyet Halk Partisi olmayacak.- Yok piro vesaire bilmem ne, Alevi, bilmem ne işte dede filan. Yani bu edebiyatla bu iş olmaz. Alevilerin haini çoktur. Tıpkı diğer milletlerin ve inançların olduğu gibi olur. Ama bu ülkenin en mazlum, en temiz insanları arasında diğer yurttaşlarımızın olduğu gibi Aleviler vardır. Aleviler buna izin vermeyecektir. - Alevilerin de diyelim. - Evet.- Alevilerin dediniz. Alevilerin de.- Evet, Alevilerin de…” şeklinde ifadelere yer verilmesi nedeniyle, 6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; "İnsan onuruna aykırı, kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." ilkesinin ihlal edildiği gerekçesiyle yaptırım uygulanması yönünde “oy çokluğu” ile alınan karara karşı oy kullandım.
KARŞI OY KULLANMA GEREKÇELERİM AŞAĞIDA BELİRTİLMİŞTİR:
Çağdaş demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp, anayasal güvence altında olduğu rejimlerdir. Ayrıca basın ve ifade özgürlüğünün hangi ölçüde kullanıldığı, demokrasilerin niteliği açısından önemli göstergelerden biridir.
Basın ve ifade özgürlüğüne yönelik müdahalelerin, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun şekilde; ölçülü olması, bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve en son çare niteliğini taşıması zorunludur.
“TELE 1” logolu medya hizmet sağlayıcıda, 11.09.2025 tarihinde Merdan Yanardağ ile Murat Taylan’ın güncel siyasi gelişmelere yönelik yorumlarda bulundukları, "4 Soru 4 Yanıt" isimli “Yorum Programı” canlı olarak ekrana getirilmiş, iki ayrı bölümdeki bazı ifadelerin, eleştiri sınırlarını aştığı gerekçesiyle, Üst Kurul çoğunluğu tarafından kuruluşa üst sınırdan yaptırım uygulanmış, basın ve ifade özgürlüğüne müdahalede bulunulmuştur.
Uzman raporunda ve raporu esas alan Kurul Kararında, söz konusu programa;
1) Tele 1 Genel Yayın Yönetmeni Dr. Merdan Yanardağ’ın, “Ya dün ve bugün Devlet Bahçeli'nin söylediklerine bakıyorsun. Faşist diktatörlük öneriyor ya. Kendi kodlarına dönmüş durumda. Yani o Atlantik kodlarına, o NATO'cu kodlarına, o faşizan kodlarına dönmüş durumda. Yani Cumhuriyet Halk Partisi'nin kapatılmasını savunan bir parti konumunda.” şeklindeki ifadelerinin “kabul edilebilir eleştiri sınırını aştığı”,
2) Yine Yanardağ’ın, “Alevilerin haini çoktur, tıpkı diğer milletlerin ve inançların olduğu gibi, olur.” şeklindeki ifadelerinin de “Alevi vatandaşları bu kavramla eşleştirilerek o topluluğa aidiyet hisseden bireylerin kişilik hakkını ihlal edici bir söylem olduğu”
gerekçeleriyle yaptırım uygulanmıştır.
1- Öncelikle belirtmek gerekirse; yayınlarda paylaşılan görüşlerin, içerik olarak ihlal teşkil edip etmediğinin tespiti noktasında, ifadelerin bağlam ve bütünlüğü içerisinde değerlendirilmesi zorunludur. Ancak Uzman raporunda ve raporu dayanak alan Kurul Kararında; programda işlenilen konunun belirtilmediği, programda MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye yönelik olarak, ihlal teşkil ettiği belirtilen söylemlerin hangi gerekçelere dayanılarak ifade edildiğinin açıklanmadığı gibi, konuşmaların amaç-hedef ilişkisinin de gözetilmediği görülmektedir.
Programda; CHP’nin “Mutlak Butlan” davasının görüşüleceği 15 Eylül’de, mahkemeden karar çıkıp çıkmayacağı doğrultusunda başlayan konuşmalar, MHP-AKP ittifakı kapsamında, siyasal sistemin işleyişine yönelik eleştirilerle devam etmiştir. Devamında; Gazeteci Merdan Yanardağ tarafından milliyetçilik ideolojisinin tarihsel evreleri ele alınmış, Yusuf Akçura’nın temsil ettiği demokratik ve kapsayıcı Türkçülük anlayışından başlayarak, Soğuk Savaş dönemiyle birlikte “sol karşıtlığı” üzerine şekillenen milliyetçiliğe uzanan çizgi anlatılmıştır.
İhlal teşkil ettiği gerekçesiyle yaptırım uygulanan ifadelerin başında; MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin temsil ettiği milliyetçilik anlayışı ile Yusuf Akçura’nın kurucu nitelikteki Türkçülük anlayışı kıyaslanmış, kurucu değerlerden önemli ölçüde uzaklaşıldığı savunulmuştur.
Uzman raporunda ve Kurul Kararında yer almayan ve ihlal iddiasıyla sunulan konuşmaların öncesinde;
“Gazeteci Merdan Yanardağ: (20:05:10) Fakat Yusuf Akçura'nın Türkçülüğü demokratik bir Türkçülüktür. Yani kan ve soy bağı üzerinden bir Türkçülük tanımı değildir. Türkiye'de yaşayan insanları kapsayan bir Türkçülüktür. Mustafa Kemal'in benimsediği de odur zaten. Eee bu demokratik ve ulus kurucu bir Türkçülüktür. MHP milliyetçiliğinin bununla ilgisi yoktur. O yüzden biz hani bir ara ya makas açılıyor mu bir fark var mı diye biz izlemeye çalıştık. Ya dün ve bugün Devlet Bahçeli'nin söylediklerine bakıyorsun. Faşist diktatörlük öneriyor ya. Kendi kodlarına dönmüş durumda. Yani eee o Atlantik kodlarına, o NATO’cu kodlarına, o faşizan kodlarına dönmüş durumda. Yani Cumhuriyet Halk Partisi'nin kapatılmasını savunan bir parti konumunda.”
Dolayısıyla, konuşmalar bütünlüğü ve bağlamı içinde değerlendirildiğinde, siyasal yaşamın merkezindeki bir siyasi parti liderinin, “Ana Muhalefet Partisi’nin kapatılması”na ilişkin düşüncelerine yönelik, siyasi eleştiri ve siyasi analiz yapıldığı; ifade edilen görüşlerin, somut bir fiil isnadı veya hakaret değil, değer yargısı niteliğinde düşünce açıklamaları olduğu görülmektedir.
2- Toplumun gündeminde olan ve tartışılan konuların, medya hizmet sağlayıcı kuruluşlarda siyasetçiler, gazeteciler, yazar ve sanatçılar tarafından irdelenmesi; serbest tartışmanın ve ifade özgürlüğünün doğal parçasıdır. Bu nedenle, çağdaş demokrasilerde siyasi tartışma özgürlüğü, özel güvence altındadır. Bu çerçevede ifade özgürlüğünün daha geniş yorumlanması, toplumsal faydayı arttıracak niteliktedir.
Demokratik toplum düzeninde, özellikle siyasal aktörlerin siyasi görüş, duruş ve eylemlerine yönelik yapılan yorum, nitelendirme ve eleştirilerin, daha geniş koruma alanına sahip olduğu bilinmektedir. Siyaset alanının doğası gereği kullanılan ve siyasi retorikte sıklıkla rastlanılan, “sert”, “kırıcı” veya “rahatsız edici” nitelikteki eleştirilerin dahi, -kişisel onur veya saygınlığa saldırı amacı taşımadığı sürece- ifade özgürlüğü kapsamında korunduğu ve hukuken hakaret sayılmadığı yargı kararlarıyla da sabittir.
Güncel siyasi gelişmelerin tartışıldığı ve yorumlandığı yaptırıma konu programda, Gazeteci Merdan Yanardağ tarafından dile getirilen “faşist diktatörlük öneriyor”, “faşizan kodlarına dönmüş durumda”, “Cumhuriyet Halk Partisi'nin kapatılmasını savunan bir parti konumunda” şeklindeki değerlendirmelerin de, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin şahsını, onur ve saygınlığını hedef almadığı, aksine siyasal tutum ve politik pozisyonuna yönelik bir değerlendirme niteliği taşıdığı açıktır. Bu nedenle; yaptırıma gerekçe gösterilen ifadelerin, siyasi parti liderinin siyasal duruşuna, ideolojik yönelimine ve politik söylemlerine yönelik eleştiriler olduğunun kabul edilmesi ve bu doğrultuda değerlendirilmesi gerekmektedir.
Gerek Uzman raporunda gerekse raporu dayanak alan Kurul Kararında, hangi ifadelerin hangi gerekçeyle ihlal teşkil ettiğine dair spesifik bir açıklamaya yer verilmemesi, somut bir tespit yerine “kabul edilebilir eleştiri sınırını aştığı” gibi genel geçer bir yorumla ihlal sonucuna ulaşılması da, konuşma içeriğinde ihlal tespitine esas alınabilecek nitelikte bir ifadenin bulunmamasından kaynaklanmaktadır.
Faşist ve faşizm kavramlarının, Türk Dil Kurumunun Güncel Türkçe Sözlük’teki;
“Faşist: Faşizm yanlısı olan kimse, görüş vb.
Faşizm: Demokratik düzenin yerine aşırı bir ulusçuluk ve baskı düzeni kurmayı amaçlayan öğreti; faşistlik.”
tanımları dikkate alındığında, bir hakaret ya da aşağılama unsuru olmayacağı açıktır.
Ayrıca; MHP Lideri doğrudan “faşist” olarak nitelendirilmemiş, siyasi parti lideri kimliğiyle siyasi gelişmelere yönelik önerdiği veya savunduğu politikaların “faşist diktatörlük” eğilimi taşıdığı savunulmuştur. Dolayısıyla yaptırım uygulanırken, bahse konu ifadelerin bireye yönelik aşağılayıcı bir itham olarak değil, otoriter ve milliyetçi bir siyaset tarzını tanımlamak için kullanıldığı göz ardı edilmiştir.
Kaldı ki; Yargıtay ve Danıştay kararlarında da siyasi aktörlere yönelik direkt olarak “faşist” ve/veya “diktatör” gibi sert eleştiri veya nitelendirmeler içeren kavramların kullanılması bile, demokratik tartışma ortamında değer yargısı ve ideolojik analiz olarak kabul edilmekte ve bu nedenle hakaret suçunu oluşturmadığı açıkça belirtilmektedir.
Yüksek Yargı kararlarına göre, “faşist” veya “diktatör” ifadelerinin, hakaret olarak kabul edilmediği ve suç teşkil etmediğine ilişkin 3 farklı örnek karar şu şekildedir:
a) Yargıtay 18. Ceza Dairesi, 24/06/2020 tarih, 2019/10145 E., 2020/8074 K.
“…Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Kişilere yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref, ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir. Olay günü sanığın müştekiye yönelik söylediği kabul edilen "edepsiz, terbiyesiz, faşist" şeklinde ve kaba ifade niteliğindeki sözlerinin, müştekinin onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmaması nedeniyle hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı… oy birliğiyle karar verildi.”
b) Üst Kurul tarafından, 15/12/2021 tarih ve 2021/49 sayılı toplantının 18 No.lu kararıyla; "TELE 1" logolu medya hizmet sağlayıcıda, 19/11/2021 tarihinde yayınlanan "Demokrasi Arenası" adlı programda, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili Engin Altay tarafından;
“Recep Tayyip Erdoğan bence diktatör… Bu bile Türkiye'yi nasıl birinin yönettiğinin çok basit, en yalın örneğidir. Ama bilinsin ki 84 milyon da ondan davacı. Ve bu mahkemenin görüleceği bir gün var. Ben o günü çok yakın olduğunu, o güne az kaldığına inanıyorum ve Türkiye'nin ilk seçimlerinde salt bir diktatörden kurtuluyor olmayacağız, Türkiye'nin ilk seçimlerinde Türkiye ikinci Kurtuluş Savaşı'nı da kazanmış olacak. Birinci Kurtuluş Savaşı'mızı emparyalist devletlere ve onların yerli işbirlikçilerine karşı yaptık, Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde bir Kemal bu savaşı yaptı, şimdi başka bir Kemal de devlete çöreklenen haramilerden ve Allah ile aldatanlardan devleti kurtarmak için bir savaş veriyor.”
şeklindeki ifadelerin kullanılmasının, 6112 sayılı Kanun'un 8. maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan, Yayın hizmetleri “... kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." ilkesini ihlal ettiği gerekçesiyle, yaptırım uygulanmıştır.
Ancak DANIŞTAY ONÜÇÜNCÜ DAİRESİ, 14/05/2025 tarihinde (E:2023/1218, K:2025/1965), Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesinin kararını, oy birliğiyle BOZMUŞTUR.
Bozma gerekçesinde; “…Siyasetçilerin ve hükümette bulunanların kişilik hakları ve özel hayatları ise, ifade özgürlüğü karşısında en az korunan alanlardan biridir… Uyuşmazlık konusu program yayınında ihlale konu edilen ifadelerin açıkça siyasi nitelikte olduğu, politik alanda kaldığı, Cumhurbaşkanı'nın özel hayatına yöneltilmediği, konuğun kendi bakış açısı ile yaptığı yorum ve ağır eleştiri niteliğinde olduğu, hakaret veya kişisel saldırı olarak nitelendirilemeyeceği, nitekim YARGITAY 18. CEZA DAİRESİNİN 25/09/2017 tarih ve E:2015/38212, K:2017/9587 kararının da, aynı ifadelerin eleştiri niteliğinde olduğu, katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmadığından hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı yönünde olduğu; ayrıca söz konusu ifadelerin kışkırtıcı, sert ve saldırgan olduğu varsayılsa dahi, her iki tarafın siyasi birer figür oldukları da göz önünde bulundurularak, siyasetçilerin eleştirilere diğer kişilerden daha fazla hoşgörü göstermesi gerektiği de dikkate alındığında, davacının basın özgürlüğüne yapılan müdahalenin, ‘başkalarının şöhret ve haklarının’ korunması için demokratik bir toplumda gerekli bir müdahale olmadığı sonucuna varılmıştır.” şeklinde hüküm verilmiştir.
c) Üst Kurulun 15.12.2021 tarih ve 2021/49 sayılı toplantısının, 20 No.lu kararıyla, Halk TV logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşun “İki Yorum” programında;
“Tarih, Erdoğan ve Bahçeli bu ikisini bu ülkeyi yıkan liderler olarak kaydedecek… Bu ülkenin yıkımına ortak oldular…Siz devlet misiniz Allah’ını severseniz. Devlet dediğinin bir kurumu olur, o kurumun bir haysiyeti olur o kurumun bir yaklaşımı olur. O kurumun siyasetten bağımsız bir tavrı olur…19 yıldır buna hazırlanıyorduk. Neye hazırlanıyordun? Yıkmak için mi hazırlanıyordun? Neye hazırlandın tam olarak? Dövizi alıp başını götürecek kadar mı? BAE gibi ne olduğu belli olmayan, Ortadoğu’nun çetesi bir devletin ayağına kadar götürttü seni bu yıkım. Buna mı hazırlanıyordun? Üç kuruş. Türkiye’nin ekonomik olarak işgal edilmesine mi hazırlanıyordun? 19 yıldır tam olarak neye hazırlanıyordun? İşsizlik? Çözemiyorsun. Yoksulluk? Çözemiyorsun. TL değer kaybediyor, çözemiyorsun. O değer kaybının sonunda bütün yüzyıllık emekler iki tane Arap’a üç tane yabancıya peşkeş çekiliyor bunu çözemiyorsun… Kalkıyorsun 19 yılın sonunda ve buna kendin olmadığı gibi sözüm ona devletin diğer kurumlarını da ortak ediyorsun. Bu devlet değil ki bu bir iktidarın aymazlığıdır bu iktidarın bu ülkeyi yıkıma sürüklemesi. Bu Bahçeli ile Erdoğan’ın bu ülkeyi yıkıma sürüklemesine bu üniformalı kendini devlette bir kurumun sözcüsü temsilcisi yetkilisi görenlere de ortak ederek bu resim… Ekonomik olarak işgale uğramadık, bu ülke bir yıkıma sürüklenmedi özür dilerim, derim. İnşallah ben böyle demek durumunda kalırım. Ama demezsek ama bu ülkeyi bir yıkıma sürüklersek, bu fotoğraftaki isimlerle beraber (MGK toplantısından fotoğraf) başta Erdoğan ve Bahçeli ve bu fotoğraftaki resimdeki olanların tamamı bu ülkeyi yıkanlar olarak bu ülkenin tarihinde yerini alacaklar… Her birinin adını her birinin resmini bu ülkenin tarihi bu ülkeyi yıkıma sürükleyenler olarak kaydedecektir”
şeklindeki söylemlerin, 6112 sayılı Yasa’nın 8. maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde belirlenen; "...kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez."” hükmünü ihlal ettiği gerekçesiyle, yaptırım uygulanmıştır.
Ankara 12. İdare Mahkemesi, 28/11/2022 tarih ve E:2022/527, K:2022/2541 sayılı kararıyla, söz konusu sözlerin, demokratik bir ülkede basının haber verme ve halkın haber alma özgürlüğü kapsamı içerisinde olduğu gerekçesiyle, işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varmış ve dava konusu Üst Kurul Kararını iptal etmiştir. Ankara BİM 10. İdari Dava Dairesi de, RTÜK’ün istinaf başvurusunu reddetmiş, nihayetinde, DANIŞTAY ONÜÇÜNCÜ DAİRESİ, 27/09/2023 tarih ve 2023/2034 E., 2023/3773 K. sayılı kararıyla, RTÜK’ün temyiz isteğini reddetmiş ve davacı yayın kuruluşunun lehine verilen Bölge İdare Mahkemesi kararını oybirliğiyle onamıştır.
Örnek yargı kararlarında da görüleceği üzere; siyasal bağlamda kullanılan ve kamusal tartışmalar sırasında dile getirilen ifadeler ile bu nitelikteki benzer söylemler, yargı mercilerince genellikle hakaret veya aşağılama kapsamında değerlendirilmemektedir. Bu tür ifadeler, özellikle kamu yararı ve ifade özgürlüğü ilkeleri çerçevesinde, demokratik toplumlarda hoşgörüyle karşılanması gereken sert eleştiriler olarak kabul edilmektedir. Bu doğrultuda, yargı kararlarının işaret ettiği temel nokta; siyasetçiler, iktidar politikaları veya olgusal temele dayanan siyasi tartışmalar söz konusu olduğunda, program sunucuları ile konuk siyasetçi ve gazeteciler açısından ifade özgürlüğünün daha geniş bir biçimde yorumlanması gerektiğidir.
Dolayısıyla; Yüksek Yargı kararları kapsamında, yaptırım uygulanan ifadelerin hakaret niteliği taşımadığı ve suç sayılmadığı açık olmasına rağmen, “eleştiri sınırları ötesinde olduğu” gibi yasal dayanaktan yoksun bir yorumla yaptırım gerekçesi yapılması, isabetli ve hukuki değildir.
3- Yaptırım uygulanmasının diğer gerekçesi olarak gösterilen “Alevilerin haini çoktur” ifadesinin, kamuoyunda tepki çektiği ve tartışma yaratmış olduğu ön kabulüyle; yaptırım uygulanan ifadenin 6112 sayılı Kanun kapsamında ihlal oluşturup oluşturmadığı hususuna, söz konusu ifadelerin bütünü ve bağlamı dikkate alınarak karar verilmesi gerekmektedir.
Yayının bu bölümünde konuşmalar şu şekilde gelişmiştir:
“Merdan YANARDAĞ: Alevilerin haini çoktur, tıpkı diğer milletlerin ve inançların olduğu gibi, olur. Ama bu ülkenin en mazlum, en temiz insanları arasında diğer yurttaşlarımızın olduğu gibi Aleviler vardır. Aleviler buna izin vermeyecektir.
Murat TAYLAN: Alevilerin de diyelim.
Murat TAYLAN: Alevilerin dediniz. Alevilerin de.
Merdan YANARDAĞ: Evet, Alevilerin de.
Merdan YANARDAĞ: … Evet. Oraya bir Zülfikar Kılıcı’nı koydular…Ayıptır ya. Her mezhebin, her milletin olduğu gibi Alevilerin içinden de Alevilerden de hainler çıkabilir. Ama Alevilerin büyük bir bölümü temiz, namuslu ve erdemli insanlardır.”
Yayının bütünlüğü ve akışı dikkate alındığında, söz konusu ifadelerin kasıtlı olarak kullanılmadığı ve herhangi bir toplumsal grubu hedef alarak aşağılama amacı taşımadığı anlaşılmaktadır. Nitekim programın diğer sunucusu Murat Taylan, konunun toplumsal hassasiyeti gereği anında müdahalede bulunarak “Alevilerin de diyelim / Alevilerin dediniz, Alevilerin de” şeklinde iki kez düzeltme yapmış; Merdan Yanardağ da bu uyarı üzerine ifadesini anında “Evet, Alevilerin de” biçiminde düzeltmiştir.
Bu durum, yayında herhangi bir aşağılama veya ayrımcı amaç bulunmadığını, aksine yanlış anlaşılma ihtimalinin fark edilmesi üzerine gerekli düzeltmenin yapıldığını göstermektedir.
Konuşmanın devamında yer alan “Ama bu ülkenin en mazlum, en temiz insanları arasında diğer yurttaşlarımızın olduğu gibi Aleviler vardır.” ve “Ama Alevilerin büyük bir bölümü temiz, namuslu ve erdemli insanlardır.” ifadeleri, açıklamanın bütünsel niteliğini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla; ilgili ifadelerin Alevilere yönelik aşağılama veya ayrımcı bir içerik taşıdığı yönündeki değerlendirmeler, konuşmanın bağlamı ve bütünlüğü göz önüne alındığında, hukuki temelden yoksundur.
Ayrıca Uzman raporunda yer almayan konuya ilişkin diğer husus da 15 Eylül 2025 tarihli “4 Soru 4 Yanıt” programında, saat 20:28:22’de başlamak üzere Merdan Yanardağ’ın bu konuya ilişkin açıklamalarda bulunması ve defalarca yanlış anlaşılma olduğu için özür dilemesidir.
“M.YANARDAĞ: Bu arada şunu söyleyeyim. Eğer benim sözlerim nedeniyle incinen, alınan, eee, bu konuda rahatsız olan, rahatsızlık duyanlar varsa o beni daha çok üzer. Ben bu konuda üzgünüm. Hani o lafı daha hani açarak eee.. / M. TAYLAN: Ya 40 saniye sonra açıyorsunuz aslında. / M.YANARDAĞ: Açıyorum ama eğer buna rağmen üzülenler varsa onlardan da özür dilerim. M. TAYLAN: Ağzınızdan bir de'nin eksik çıktığını ben fark ettim ve hani onu ekledim ama siz 40 saniye sonra zaten bütün açıklığıyla söylüyorsunuz. M.YANARDAĞ: Ya söylüyorum çünkü nedeni belli. Eğer hakikaten kırdıklarım varsa bu nedenle alınan üzülen kırdığım insanlar varsa ben onlardan daha çok üzülürüm. Ama beni asıl üzen şu. Ben bir özür bekliyorum. Asıl özür bekleyen benim…
M.YANARDAĞ: Büyük orduların, büyük devletlerin, büyük milletlerin hainleri de büyük olur. Benim kastettiğim böyle bir metafor, böyle bir edebi değerlendirmeden ibaretti…
M.YANARDAĞ: Ben hem Alevi kurumları ve kuruluşlarındaki arkadaşlarımıza, kardeşlerimize hem de bütün Alevi eee toplumuna, Alevi yurttaşlarımıza, Alevi kardeşlerime şunu söylemek isterim. Benim ağzımdan böyle bir şey, böyle bir sözün çıkabileceğini varsayması bazı çevrelerin beni derinden yaraladı. Birincisi bu. Dolayısıyla benim de bir özür hak, talebim var. Ama bu süre içinde bu sözler nedeniyle her şeye rağmen kırıldığını ya bu da olmaz bunu da dememeliydin. Bu beni üzdü, bu beni rencide etti diyen kardeşlerimiz varsa ben onlardan samimi bir şekilde özür diliyorum.”
Görüleceği üzere; Merdan Yanardağ söz konusu ifadeler ile ilgili kastını açıklamış, özür dilemiş ve ayrıntılı olarak yayında ne demek istediğini kamuoyuyla paylaşmıştır.
RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, Ekol TV’de, 01.09.2024 tarihinde, saat 20.41’de yayınlanan ve Armağan Çağlayan’ın sunduğu “Sorgusuz Sualsiz” programına konuk olduğunda, bu tür durumlarda gelenekselleşmiş Üst Kurul uygulamasını;
“Ebubekir Şahin: (21:33:41) Bakın bir, nihayetinde canlı yayındır. Anlayabiliyorum. Bilinçli veya bilinçsiz istekli veya isteksiz hata yapılabilir. Ben neler yaptım arkadaşları da uyararak, bizim kendi arkadaşlarımızı. Arkadaşlar bakın dedim, moderatör bir hatada devreye girip, ‘Bir dakika arkadaş, sayın misafir veya kimse, hocam bir dakika bunu burada demeyin, diyemezsiniz.’ derse, onu getirmeyin diyorum. Bunu bile yapıyoruz biz veya oldu, bitti, rejiden kulağına seslendiler. ‘Ya bak burada bir küfür var, ağzından kaçtı, düzelt bunu.’ Bunu getirmeyin diyorum ben veya buna rağmen gene oldu, bir program sonra dedi ki; ‘Çok özür diliyoruz halkımızdan, milletimizden bir hata yaptık, söylenmemesi gereken bir şey söyledi. Onun için halkımızdan özür diliyoruz.’ GENE GETİRMİYORUZ. (21:34:32)” şeklindeki sözlerle açıklamıştır.
Yayın bütünlüğü ve bağlamı içerisinde değerlendirildiğinde; hakaret ya da aşağılama amacının bulunmadığı, canlı yayın sırasında oluşan durumla ilgili yayın içinde ve sonrasında yapılan düzeltme ve özür açıklamalarıyla sorumlu yayıncılığın gereği yerine getirilmeye çalışılmıştır. Bu duruma rağmen ve Üst Kurul Başkanı’nın “özür ve düzeltme” yapılması durumunda yaptırım yoluna gidilmediği açıklamaları ve bu yöndeki Üst Kurul kararlarının tersine, üst sınırdan ceza verilmesi rasyonel ve ölçülü değildir.
4- Gazetecilerin görüşlerini herhangi bir baskı altında kalmadan açık bir şekilde ifade etmesi, özellikle siyasilere ve siyasi olaylara yönelik eleştirilerde bulunarak kamuoyunu farklı bakış açılarıyla bilgilendirmesi, basın özgürlüğü anlamında son derece önemlidir. Anayasa Mahkemesi ve AİHM içtihatları dikkate alındığında; gazeteciler tarafından yapılan sorgulama ve değerlendirmelerin, iktidar ya da politikacılar açısından rahatsız edici ve kışkırtıcı nitelik taşısa da ifade özgürlüğü kapsamında korunan eleştiri sınırları içinde kabul edildiği, haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerdiği bilinmektedir.
Merdan Yanardağ’ın “Devlet Bahçeli faşist diktatörlük öneriyor” şeklindeki ifadesi, Lingens v. Austria (AİHM, 1986) kararında da vurgulandığı üzere, politik aktörlere yöneltilmiş değer yargısı içeren bir siyasi eleştiridir. Kamuya mal olmuş siyasetçiler, demokratik toplumda daha geniş bir eleştiri sınırına katlanmakla yükümlüdürler. Bu bağlamda Yanardağ’ın ifadelerinin de “abartılı, sert, rahatsız edici” nitelik taşısa bile yargı kararları dikkate alındığında, ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı ve eleştiri sınırlarını aşan bir yönünün bulunmadığı, ayrıca söylemler bütünlüğü ve bağlamından koparılmaksızın değerlendirildiğinde, toplumun farklı kesimleri tarafından zaman zaman dile getirilen görüşler olduğu, dolayısıyla olgusal temeli olan bir konuda, eleştirel değer yargısı niteliğinde ifadeler olduğu görülmektedir.
Bu konu kapsamında; Eski Romanya Adalet Bakanı ve Avrupa Parlamentosu Milletvekilliği yapmış olan Av. Monica Macovei tarafından hazırlanan İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. Maddesi’nin Uygulanmasına İlişkin Kılavuz, İnsan Hakları El Kitapları, No. 2”de, AİHM’nin Lingens-Avusturya, 1986 kararı şu şekilde yer almaktadır:
“Basın özgürlüğü halka siyasi liderlerin fikirlerini ve tutumlarını keşfetmek ve bu konularda bir fikir oluşturmak bakımından en iyi araçlardan birini sunar. Daha genel olarak, siyasi tartışma özgürlüğü, AİHS’e bir baştan ötekine damgasını vuran demokratik bir toplum kavramının tam merkezinde yer alır. Buna bağlı olarak, bizatihi bir politikacı hakkında yapılacak kabul edilebilir eleştirinin sınırları, sıradan bir kişi hakkındakilerden daha geniştir. Sıradan kişiden farklı olarak, politikacı kaçınılmaz olarak ve bilinçli tarzda, kendini, her kelimesinin ve eyleminin hem gazetecilerce, hem de genel olarak kamuoyunca sıkı bir şekilde izlenmesine açık bir konuma yerleştirmiştir. Dolayısıyla, daha yüksek derecede bir hoşgörü göstermek zorundadır… Dolayısıyla tekzip edilen ifadeler seçim sonrası siyasi polemiklerin bağlamı çerçevesinde görülmelidir;...bu mücadelede herkes elinde ne silah varsa onu kullanıyordu; bu silahlar da politikanın genellikle sert geçen mücadeleleri çerçevesinde hiç de alışılmadık bir nitelik taşımıyordu” (§§ 97,98).
https://www.anayasa.gov.tr/media/3610/aihsmad10ifade.pdf (E.T.:10.10.2025)
Gerek Anayasa Mahkemesi’nin gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarında, siyasetçiler ve kamu görevlilerine yöneltilen eleştiriler ile yürütülen siyasi tartışmalar söz konusu olduğunda ifade özgürlüğünü genişlettiği görülmektedir. Gazeteci Merdan Yanardağ’ın MHP Lideri Bahçeli ile ilgili değerlendirmelerinin de bu kapsamda ele alınması gerektiği açıktır.
Ayrıca Anayasa Mahkemesi “demokratik toplum düzeninin gereklerini” tanımlarken, temel hak ve özgürlükleri sınırlayan tedbirler için “toplumsal bir ihtiyacın karşılanması”, “orantılılık” ve “başvurulabilecek en son çare” koşullarını getirmiştir.
Demokratik toplumlarda düşünce çeşitliliğinin korunabilmesi için kamusal amaçlı serbest siyasi tartışmaların yapılabilmesi ve yayınlanabilmesi büyük önem taşımaktadır. Bu yönüyle medya hizmet sağlayıcı kuruluşlarda yapılan yorum ve tartışma programlarının, kamuoyunun sağlıklı şekilde oluşmasına katkı yaptığı açıktır.
Ancak; medya hizmet sağlayıcı kuruluşların; program konuğu gazeteci, siyasetçi ve hukukçuların, sert eleştiri ya da eleştirel değer yargısı niteliğindeki sözleri nedeniyle, Anayasa Mahkemesi kararlarında belirtilen şekliyle “güçlü nedenler olmaksızın, ölçülülük ve hukuki güvenlik ilkesini göz ardı edecek” şekilde cezalandırılması, özgürlüğü değil otosansürü besleyecek, televizyon ekranlarında farklı görüş ve düşüncelerin ifadesini zorlaştıracak ve kamusal faydası olan serbest tartışmanın ve toplumda özgürce kanaat oluşumunun engellenmesi sonucunu doğuracaktır. Bu yönüyle Tele 1 adlı medya hizmet sağlayıcı kuruluşa üst sınırdan uygulanan yaptırım adil ve orantılı değildir.
Medya hizmet sağlayıcı kuruluşların, düşünceyi açıklama ve halkın haber alma hakkının kullanılması açısından önemi dikkate alındığında; Üst Kurulun denetim görevini yürütürken, çok hassas ve adil davranması, hak ve özgürlüklere müdahalede sağlam hukuki gerekçelere dayanması ve ölçülü olması zorunludur.
Ancak son dönemde, tarafsızlık ilkesinin ihlal edildiği, eleştiri sınırlarının aşıldığı gerekçeleriyle, hep aynı kuruluşların sıklıkla yaptırıma uğradığı görülmektedir ve bu kuruluşlardan biri de “TELE 1” logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluştur. Kuruluşun çoğunlukla eleştiri sınırının aşıldığı gerekçesiyle çok sayıda idari yaptırımla karşılaşması, (15 İdari Para Cezası + 5 Program Durdurma + 5 Gün Yayın Durdurma) hakkaniyetli ve rasyonel bir tutum olmaktan uzaktır. Bu durum, yayıncı kuruluşun basın ve ifade özgürlüğü konusunda çok hassas ve adil davranılmadığı algısını doğurmakta, tarafsız olması gereken Üst Kurulun yaptırım kararlarını sorgulanır hale getirmektedir. Ayrıca Anayasa Mahkemesi’nin çerçevesini çizdiği demokratik toplum düzeninin gerekleriyle de örtüşmemektedir.
Sonuç itibarıyla, söz konusu programda Yanardağ’ın MHP Lideri Devlet Bahçeli’ye yönelik ifadelerinin; eleştirel değer yargısı niteliğinde siyasi eleştiriler olduğu, hakaret ya da aşağılama olarak değerlendirilemeyeceği, Alevilere yönelik ifadelerin de hakaret amacı taşımadığı, sunucunun müdahalesiyle gerekli düzeltmenin yapıldığı ve sonraki programda da özür dilendiği, buna rağmen ihlal olduğu değerlendirmesiyle üst sınırdan yaptırım uygulanmasının, haksız, orantısız, ifade ve basın özgürlüğünü kısıtlayıcı nitelikte olacağı gerekçeleriyle karara karşı oy kullandım. 17.10.2024


