İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 24.09.2025 tarih ve 85 sayılı yazısına konu TELE 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 21.09.2025 tarihinde saat 20:00’de yayınlanan "Türkiye'nin Yönü" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere, TELE 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta, 21.09.2025 tarihinde saat 20:00’de canlı olarak yayınlanan "Türkiye'nin Yönü" adlı programın son kısımlarında ekrana getirilen KJ bantlarında "RTE'NİN NETANYAHU'DAN FARKI NE?" ifadesinin 9 kez ekrana getirildiği, bantta yer alan bu ifadeye toplamda 144 saniye ekranda yer verildiği görülmüştür.
Bilindiği üzere, basın özgürlüğü basına kamusal bir görevi icra ettiği için tanınmış olup her özgürlük gibi basın özgürlüğünün de sınırları vardır. Burada mutlak değil, nisbi bir özgürlük söz konusudur.
Anayasamızın “Temel Hak ve Ödevleri” başlıklı ikinci kısmında yer alan 12. maddesinde “Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Yine Anayasanın 17. maddesinde “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir”. hükmü ile kişilik hakkı güvence altına alınmıştır.
Anayasamızın 28. maddesinin 1. fıkrasında basın özgürlüğü ilkesi konulduktan sonra 4. fıkrasında bu özgürlüğün sınırlamasında 26 ve 27. maddelerdeki hükümlerin uygulanacağı belirtilmiştir. Anayasa'nın 26'ncı maddesindeki “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet Resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayınların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.
Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.” hükmüyle düşünce özgürlüğüne getirilebilecek sınırlamalardan bahsedilmiştir. Anayasamızın 26. maddesinin 2. fıkrası karşısında basın özgürlüğünün kullanılmasının sınırlarından biri olarak başkalarının şöhret ve haklarının, özel ve aile hayatlarının korunması gelmektedir. Dolayısıyla insan hak ve özgürlüklerinden olan ifade özgürlüğü hakkı, demokratik bir toplumun temel unsurlarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık ilkelerinin var olması bakımından vazgeçilmez bir karakter taşımakla beraber gerek uluslararası sözleşmelerde gerekse ulusal mevzuatımızda bu hakkın kullanılmasının belirli sınırları bulunmaktadır. Nitekim ulusal düzenlemelere ek olarak uluslararası hukuk düzeninde bağlı bulunduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde de benzer bir hüküm bulunmaktadır. Mezkûr sözleşmenin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinde: "1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir. 2. Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlemenin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir." düzenlemesi yer almaktadır. AİHS 10. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca başkalarının şöhret ve haklarının korunması, ifade özgürlüğü ile medya özgürlüğünün somut sınırını oluşturmaktadır.
Bütün demokratik ülke anayasalarında düşünce açıklama özgürlüğü hangi amaçla kullanılırsa kullanılsın kimseye kişilik hakkına saldırı hakkını vermemektedir. Kişilik hakları özel hukuk bakımından basın özgürlüğü için önemli bir sınırdır. Düşüncelerin basın yoluyla açıklanması özgürlüğünün tanınması amacı bu özgürlüğün kişilik haklarına saldırı aracı olarak kullanması ile bağdaşamaz. Basın yoluyla düşünceyi açıklama hakkı, kişiliğin korunması söz konusu olduğunda geri planda kalmaktadır. Burada basın özgürlüğünün kişilik haklarını koruyan Medeni Kanunun 24. maddesi ve Borçlar Kanununun 58. maddesi ile sınırlandırması söz konusudur. Fakat, burada söz konusu olan basın yoluyla kişilik haklarına dokunulmayacağına ilişkin kural, mutlak ve istisnasız değildir. Nitekim kişiliği koruyan hükümler, basın özgürlüğünü sınırlamaktadır.
Hakaret içeren ifadeler, özel hukuk ve ceza hukuku bağlamında da yaptırıma tabi tutulmakta olup 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun "Cumhurbaşkanına hakaret" başlıklı 299. maddesi kapsamında da Cumhurbaşkanına hakaret eden kişilerin hapis cezası ile cezalandırılacağı düzenlenmiştir. Radyo ve televizyonların ulaştığı izleyici kitlesinin çokluğu karşısında bu ortamlarda kişilik hakkına yönelik saldırıların olağanüstü bir ağırlığı vardır. Ayrıca kitle iletişim araçlarının vatandaşın üzerinde yarattığı inandırıcı etkisinin de dikkate alınması gerekmektedir. Bu açıdan basının ifade özgürlüğünü, keyfi kişisel saldırılarda bulunmak için istismar etmemesi önem arz etmektedir.
Tüm bu değerlendirmeler ışığında, programda alt yazıda büyük puntolarla yer alan ifadelerin Cumhurbaşkanına hakaret niteliğinde olduğu ve medya hizmet sağlayıcı kuruluşun bu yazılı ifadelerden dolayı sorumlu olduğu düşünülmektedir. Ayrıca yayıncı kuruluşun bu KJ'nin yayına verilmesini “sehven yapılan bir hata” olarak nitelendirmesi, 6112 sayılı Kanun uyarınca medya hizmet sağlayıcı kuruluşun sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. 6112 sayılı Kanunun 6. maddesinin 4. fıkrası uyarınca “Medya hizmet sağlayıcılar, ticarî iletişim ile üçüncü şahıslar tarafından üretilenler de dâhil olmak üzere, yayınlanan tüm yayın hizmetlerinin içeriğinden ve sunumundan sorumludur." Yayıncı kuruluşlar, yayın akışı, grafik sistemleri ve metin bantları üzerinde mutlak denetim yetkisine ve yükümlülüğüne sahiptir. Bu açıdan yayında teknik veya yayın içeriğinden sorumlu bir görevli tarafından kaynaklanan hatalar, “yayıncının dikkat ve özen yükümlülüğünü ihlal etmesi” olarak değerlendirilebilir. Dolayısıyla, hatanın "kastî" olmaması, kusuru ortadan kaldırmaz, yalnızca uygulanacak yaptırımın ağırlığını etkileyebilir. Cumhurbaşkanına hakaret niteliğindeki bu ifadelerin birden çok kez ve belirli aralıklarla gösterilmesi, hızlı bir şekilde kaldırılmaması veya düzeltilmemesi, yayının kontrol edilmemesi, bu yayının “fark edilmemiş münferit bir hata” olarak değil, yayın denetiminin ihmali veya kurumsal kontrol zafiyeti olarak değerlendirilmesine de yol açabilmektedir.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu “Türkiye’nin Yönü” adlı programda, alt bantlarla "RTE'NİN NETANYAHUDAN FARKI NE?" ifadesinin 9 kere ve toplamda yaklaşık 144 saniye süreyle ekranda kaldığı, söz konusu ifadede sorudan ziyade bir benzetme yapıldığı, yapılan benzetmenin ifade özgürlüğü bağlamında değerlendirilebilecek genel politik bir benzetmenin ötesinde olduğu görülmektedir. Bilindiği üzere Benjamin Netenyahu, Gazze'deki İsrail saldırıları, sivil ölümler, uluslararası hukuka aykırı eylemler ve savaş suçu iddiaları ile sıklıkla anılmaktadır. Dolayısıyla bir kişiye Netenyahu benzetmesi yapmak, sadece siyasi bir pozisyonu çağrıştırmakla kalmayıp; o kişinin insanlığa karşı işlenen suçlarla özleştirilmesine de neden olabilir. Filistin'de İsrail tarafından yapılan soykırım, uluslararası kamuoyu tarafından büyük tepkilerle karşılanmakta ve insanlık dramı olarak kabul edilmektedir. Netanyahu da bu soykırımın ve kolektif travmanın temsili haline gelmiş bir İsrail Başbakanıdır. Filistin halkının yaşadığı bu insani trajedi toplumumuzda hassasiyetle karşılanmaktadır. Hem insani değerler hem dini bağlar açısından Türk toplumu; masum sivillerin, özellikle çocukların hedef alındığı bu katliamı, oldukça yoğun bir toplumsal üzüntü ile karşılamaktadır. Kamuoyunda bu katliamın sorumlusu olan İsrail Devletine ve İsrail Başbakanı Netenyahu'ya karşı da kuvvetli bir öfke görülmektedir. Devletin en üst makamı olan Cumhurbaşkanlığı makamına yöneltilen, kişilik haklarını ihlal eden ve hakaret olarak nitelendirilebilecek ifadenin büyük puntolarla ekranda belirli aralıklarla toplamda yaklaşık 144 saniye boyunca yer almasının hata olarak nitelendirilemeyeceği, Cumhurbaşkanının, dünyada 'insanlık suçu işlemesi ile tanınan bir kişi' ile bir farkı olmadığını anlatan KJ küçük düşürücü, aşağılayıcı, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nı devletlerarası ilişkiler bağlamında tartışmalı bir liderle açık bir şekilde kıyaslamaktadır. Bu ifade, kamuoyunu yönlendirme gücüne sahip bir yayın organı tarafından tekrar tekrar kullanıldığında, kasıt olmasa dahi yayının etkisi ve oluşturduğu zarar artmaktadır. Dolayısıyla, ülkemizi temsil eden Cumhurbaşkanını uluslararası kamuoyunda insan hakları ihlalleri ve sivilleri hedef alan saldırılarla, katliamla tanınan bir figür olan Netanyahu'ya benzetmek; eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı ve itibarını zedeleyici nitelikte olduğu kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; Yayın hizmetleri "İnsan onuruna ve özel hayatın gizliliğine saygılı olma ilkesine aykırı olamaz, kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." ilkesinin ihlali nedeniyle,
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan; “8 inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanunun diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir.” hükmü uyarınca idari para cezası uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, kuruluşa %3 oranında idari para cezası uygulanmasına,
Ancak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Ağustos 2025 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 3.750.000,00 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, televizyon kuruluşları için idari para cezasının 10.000 (onbin) Türk Lirasından az olamayacağından, 2025 yılı için belirlenen yeniden değerleme oranına göre 195.543,00 (yüzdoksanbeşbinbeşyüzkırküç) Türk Lirası İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) İdari para cezasının tebliğinden itibaren bir ay içerisinde, Üst Kurulun T.C. Ziraat Bankası Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Tek İdare Tahsilat Alt Hesabı TR46 0001 0017 6200 9999 9955 88 no’lu hesabına “6112 sayılı kanunun 32’nci maddesine göre ödenen para cezasıdır” şerhiyle ödenmesi gerektiğinin veya 6112 sayılı kanunun 32’nci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca, tebliğden itibaren en geç onbeş gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin, aynı maddenin 11’inci fıkrası uyarınca 1 ay içerisinde peşin ödeme yapılması halinde, 5326 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca cezanın dörtte üçünün tahsil edileceğinin ve taksitlendirme talebinde bulunulabileceğinin, peşin ödemenin kanun yoluna müracaat hakkını engellemeyeceğinin, en geç 1 aylık süre içerisinde ödenmeyen idari para cezasının, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairesine gönderileceğinin bildirilmesine,
c) 6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir. …” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Ahmet Can BUĞDAY, Dr. Necdet İPEKYÜZ, Tuncay KESER ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oy çokluğu ile karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 3.10.2025 tarih, 2025/39 sayılı toplantısında alınan 15 No.lu karara karşı oy yazısı.
Tuncay KESER Şerhidir.


