İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 22.04.2025 tarih ve 51 sayılı yazısına konu TELE 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 04.04.2025 ve 16.05.2025 tarihlerinde saat 07:00’de yayınlanan "Sabah Pusulası" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere, TELE 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta, 04.04.2025 ve 16.05.2025 tarihlerinde saat 07:00’de canlı olarak yayınlanan, sunuculuğunu Musa Özuğurlu'nun yaptığı "Sabah Pusulası" isimli programın 04.04.2025 tarihli yayınında sunucu tarafından; “...Radyo Televizyon Üst Kurulu dediğiniz şey var ya. Radyo Televizyon Yan Kurulu aslında. Üst Kurul falan değil bu. Yan Kurulu. Niye? Çünkü Radyo Televizyon Üst Kurulu denmesinin sebebi bir Üst Kurul ve tarafsız olması gerekiyor değil mi? Buna bir vurgu da var ve işte birtakım tarifler yapılmış Radyo Televizyon Üst Kurulunun ne için oluşturulduğu. Yani öncelikle frekans, tahsis işleri için oluşturuldu da zamanında. Fakat hala bunu becerebilmiş değiller. Görevleri dışındaki birtakım işlerle uğraşıyorlar. Onlara böyle bir yetki de verilmiş. Başlarında Ebubekir Şahin ve görevleri şu: Dost kanallar var, düşman kanallar var. Dost kanalların yanında yer alacağız. O yüzden yanlarında duran bir Kurul olarak orada yer alacağız ve düşman kanallar olarak tanımladığımız kırmızı kategoride arananlar listesinde, vurulacaklar listesinde yer alacaklara da her türlü şeyi uygulayacağız, baskıyı uygulayacağız. Bu kadar. Başka bir görevleri yok…TELE 1, Halk TV, Sözcü gibi kanallar Now gibi kanallar düşman kategorisinde, diğer birçok kanalda dost kategorisinde ve sadece düşmanları izliyorlar. Ellerinde dürbün, sürekli onlar izleniyor ve sürekli bunlara ayar vermeye çalışıyorlar. Sanki yani hepsi gazeteciliği çok iyi biliyormuş, hepsi yayıncılığı çok iyi biliyormuş, hepsi düşüncenin ve düşünce özgürlüğünün ve düşünceyi yayma hürriyetinin ne olduğunu çok iyi biliyorlarmış gibi tavır içindeler…Fenerbahçe-Galatasaray derbisi vardı biliyorsunuz ve bununla ilgili olarak da Özgür Özel'in bir çağrısı vardı. Dedi ki ATV'yi izlemeyin işte, neyse. Zaten izlemiyoruz, zaten maçta izlemiyoruz…Her taraf çünkü rezaletler akıyor bütün her yerinden memleketin bu iktidar sayesinde. Ama izleyenler de var. Çıktı bu şey Ebubekir Şahin diyor ki ertesi günü, çok izlendi diyor Özgür Özel'in bu çağrısına rağmen. Yahu sen ATV'nin halkla ilişkiler müdürü falan mısın? Yani bu kadar mı insan kendisini belli eder. Belli ki çaylaklık yapıyor. Yani insan kendisini bu kadar mı belli eder. Üst Kurul deme kendine. Masada oturan, yan tarafta oturan iktidara biliyorsunuz öyle orada otur işte. Git ATV'de çalış. Belki daha iyi para verirler devlet memurluğundan. Yani memur değilsin de….RTÜK tarafsızlığını nasıl yitirdi?...Ebubekir Şahin'in yaptığı şu değil, sadece kişi olarak işlediği bir suç değil. Aynı zamanda Devlet'in bakın temeline dinamit koymaktır. Adam bildiğiniz Devlet'in altını oyuyor…"Senin hedefin ne? Sen bu ülkeyi içten yıkmak isteyenlerin arasında mı yer alıyorsun?" diye sormaları gerekiyor. Çünkü Radyo Televizyon Üst Kurulu kalıcı. Ebubekir Şahin de, başkaları da gidici ve adam şu anda müesseseyi kendisine miras kalmış gibi kullanıyor. Tepe tepe kullanıyor...”,
16.05.2025 tarihli yayınında ise; “Bu arada “Kamu bankaları reklam vermeye doymuyor” diye bir başlık var Birgün’de. Şurada yer alan bir haber birinci sayfada…Buna göre Vakıfbank, Ziraat Bankası ve Halkbankası 1.3 milyar liralık reklam, ilan harcaması yapmış…Şimdi bu "Saray'ın kemikçileri” var. Bu kemikçilere bu kemik nereden verilecek? Havadan gelmeyecek bu. E sizden, bizden toplanan birtakım paralar var ya. Yani işçiyseniz zaten otomatik kesiliyor. İşte devlet memuruysanız kesiliyor. Çalışansanız, bordroluysanız kesiliyor. Başka? Nefes alıyorsunuz para, almıyorsunuz gene para. Onu yapıyorsunuz para bunu yapıyorsunuz para. Toplanıyor mu bu paralar? Toplanıyor. Peki bu paraları bizden toplayanların reklamı nasıl yapılacak? Bu yandaş basınla yapılacak. E yandaş basında bu işi yapmak için yanında adam çalıştırıyor. Bir sürü masrafı var, patronu var, bilmem nesi var, falanı var filanı var. Eee bunlar nereden para bulacaklar? O zaman diyorlar ki: Bu halktan topladığımız paralar var ya, onlardan alın, bunlara verin. Hangi yolla vereceğiz? Reklam verin canım…Bu bankalar 1.3 milyar lirayı bu yandaş olanlara veriyor…Yani bir düzen kurulmuş, çarklar dönüyor. Ama eğer itiraz ederseniz, eğer onların kurduğu bu düzene aykırı yayın yaparsanız RTÜK geliyor, size ceza kesiyor. RTÜK size ceza kesiyor. Yani yaptığımız eleştiriler nedeniyle de yani RTÜK’ün kendisine yaptığımız eleştiriler nedeniyle de ceza kesiliyor. Yapmasanız da ceza kesiliyor. Kafalarına göre takılıyorlar…Ama bu çarkı kullananlar var. Yani bu çarkı döndürmesi gereken görevliler var. Onlar kendilerini vatansever ilan etmiş durumda. Milli, yerli, o, bu, falan filan elli bin tane kendilerine kılıf bulmuş durumdalar. Fakat tek bir sebebi var: Mama. Şimdi mamayı kesse, iktidar deneme yapsın. Yani sadakatini bütün bu, saray kemikçisi basının ve diğerlerinin bu arada sadece basın değil. Sadakat testi yapsınlar. Desinler ki: “Abi, size bu ay yarım maaş vereceğiz.” Ya da aldığınız para neyse, zehir zıkkım olsun bu arada, her neyse, onun yarısını vereceğiz. Desinler, hemen terk ederler gemiyi biliyor musunuz? Hemen. Kimsenin öyle “yerlilikle”, “millilikle”, “vatanla” şununla bununla ilgisi yok. Para. Başka bir şey yok. Ve satın alabiliyorlar. Her zaman içinde satın alacak insanlar bulabiliyorlar. Maşallah, münbit! Yani bizim memleket de münbit yani bu konuda.” şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Demokrasinin en temel önceliklerinden biri halkın haber alma özgürlüğü olduğundan demokratik rejimlerde medya, kamuoyu oluşumunda hayati öneme sahip bir aktördür. Öyle ki, medyanın yasama, yürütme ve yargıdan sonra gelen dördüncü güç olduğu çoğu otorite tarafından kabul edilmektedir. Basın, yasama, yürütme ve yargıdan sonra gelen dördüncü kuvvettir.
Günümüzde medyanın gücünün artması ile medya mensuplarının sorumluluklarının da aynı ölçüde arttığı bir gerçektir. Yayıncılığın aynı zamanda bir kamusal sorumluluk görevi olduğu da düşünüldüğünde yayınların kanuni düzenlemeler ve Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi bir gereklilik olarak ortaya çıkmaktadır. Medyanın gücü ne kadar fazla ise medya mensuplarının sorumluluğunun da o ölçüde arttığını söylemek mümkündür. Muhakkak ki medya mensuplarının siyasi kişi veya kuruluşları, kamu kurumlarını eleştirme ve onların gerçekleştirdikleri eylemler hakkında kamuoyunu bilgilendirme ve eleştiri hakkı bulunmaktadır. Medya mensuplarının görüşlerini herhangi bir baskı altında kalmadan açık bir şekilde ifade etmesi, birtakım kişi veya kuruluşları eleştirmesi ve onların gerçekleştirdikleri eylemler hakkında kamuoyunu bilgilendirmesi basın özgürlüğü anlamında son derece önemlidir.
Ancak bu hak kullanılırken eleştiriye maruz kalan kişi veya kurumların hak ve itibarlarının da gözetilmesi gerekmektedir. Eleştiri; kanuna aykırı bir şekilde kişi, kurum ve kuruluşları itibarsızlaştırmaya, küçük düşürmeye ve aşağılamaya yönelik suçlayıcı ifadeler içeren sınırsız ve kontrolsüz bir hak olarak görülmemelidir. Nitekim Danıştay 13. Dairesi'nin 2020/613 E. ve 2021/229 K. sayılı kararında belirtilen; "Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar, milletvekilleri, politikacılar, bürokratlar, diplomatlar, bilim adamları, sanatçılar, sporcular gibi kamuoyu tarafından tanınan kişilere yönelik eleştirilerin izin verilen sınırlarının, toplumda yer alan diğer kişilere oranla daha geniş olmasının, bu kişilerin özel hayatlarına, onur, şeref ve saygınlıklarına ağır ve haksız saldırılarda bulunulabileceği anlamına gelmediği de gerek iç hukukumuzda gerek AİHM kararlarında yerleşmiş bir ilkedir. Buna göre, ifadenin muhatabının konumu, ifadeyi kullananlar açısından sınırsız bir ifade özgürlüğü alanı bahşetmez. Bu nedenle demokratik toplumların çoğunda; ifade özgürlüğü kalkanı arkasına gizlenerek, kişileri yalnızca karalamak, aşağılamak, asılsız suçlamalarda bulunmak, kişilerin özel hayatlarına ölçüsüz saldırıda bulunmak gibi ifade özgürlüğünün açıkça kötüye kullanıldığı durumlar hukuken korunmaktadır. Bu anlamda; iftira, küfür, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici keyfi söz ve beyanlar ile özel hayata ve hayatın gizliliğine karşı saldırılar, müstehcen içerikli söz, yazı, resim ve açıklamalar, savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzenini cebir yoluyla değiştirmeyi hedefleyen, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik olan ifadeler, ifade özgürlüğü kapsamı dışında değerlendirilmektedir. (Yargıtay 12. Ceza Dairesi, E:2017/1848, K:2018/545, Karar Tarihi: 17/01/2018)" ifadeleri ile kişi, kurum ve kuruluşlara yönelik eleştirilerin sınırsız bir ifade özgürlüğü alanı olmadığının altı çizilmiş ve ifade hürriyetinin kapsamının çerçevesi belirtilmiştir.
Demokratik rejimlerde basın, ifade hürriyetinin geniş kitlelere ulaştırılması ve farklı görüşlerin dile getirilmesinde en etkili araç olarak demokrasinin de teminatıdır. Demokrasi çeşitlilik ve çoğulculuk esasında ilerlerse halk içindir. Çoğulculuğun ve çeşitliliğin bir arada var olabilmesinin yegâne yolu karşılıklı sınırların çizilmesiyle mümkündür. Buradan hareketle devletin kitle iletişim araçlarını denetlemesi toplumsal sözleşmenin gereğinin devletçe yerine getirilmesidir. Kitle iletişim araçlarının halkın yönelimini ve kültürel birlikteliğini belirleyebilen bir güç olarak demokrasilerde çok önemli bir yer tuttuğu açıktır. Dolayısıyla halkın doğru bilgilendirilmesi, kamuoyunda özgür kanaat oluşması, medyanın elinde bulundurduğu iletişim gücünü toplumun aleyhine kullanmaması için ilgili düzenlemeler mevzuatla gerçekleştirilir ve denetleme mekanizmalarınca denetlenir. Yasa, yayıncı kuruluşların ekranlarında yer verdikleri programlarda dikkatli bir dil ve üslup kullanmalarını şart koşar. Bu dikkatli dil ekranların tarafsızlığı ve itibarının teminatıdır. Bireysel düşünce ve yargılarında herkes özgürdür. Ancak sorumlu yayıncılık anlayışını benimsemesi gereken medya hizmet sağlayıcı kuruluşlarda bunların ifade edilmesi sırasında hak ihlali doğurabilecek itham edici, yargılayıcı ya da itibar zedeleyici bir üslubun kullanılması hukuki ve ahlaki düzeyde çeşitli sorunları ortaya çıkarabilecektir.
İnsan hak ve özgürlüklerinden olan ifade özgürlüğü hakkı, demokratik bir toplumun temel unsurlarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık ilkelerinin var olması bakımından vazgeçilmez bir karakter taşımakla beraber gerek uluslararası sözleşmelerde gerekse ulusal mevzuatımızda bu hakkın kullanılmasının belirli sınırları bulunmaktadır. Söz konusu yasal düzenlemelerin başında Türkiye Cumhuriyeti Anayasası gelmektedir. Anayasa'nın 26'ncı maddesindeki “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.” hükmü ile düşünce özgürlüğüne getirilebilecek sınırlamalardan bahsedilmiştir.
5187 sayılı Basın Kanununun 3. maddesinde ise; Basının özgür olduğu, bu özgürlüğün; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içereceği, basın özgürlüğünün kullanılmasının ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabileceği hükmüne yer verilmiştir.
Konuyla ilgili Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde de benzer bir hüküm bulunmaktadır. Mezkûr sözleşmenin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinde: "1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir. 2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir." düzenlemesi yer almaktadır.
AİHM'nin Lingens Avusturya içtihadında da belirtildiği üzere, ifade özgürlüğü demokratik bir toplumun asli temellerindendir. Bu toplumun ilerlemesinin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşullarından birini oluşturur. Basının görevi, kamu yararını ilgilendiren başka alanlarda olduğu gibi siyasi konularda da bilgi ve fikirleri açıklamaktır. Buna karşın, AİHM'nin Times Newspapers Limited No:1-2 Birleşik Krallık kararında belirtildiği üzere, Sözleşmenin 10. maddesi, basının halkın yararına olan ciddi meseleleri işlemesinin söz konusu olduğu durumlarda dahi, hiçbir sınırlama içermeyen bir ifade özgürlüğünü güvenceye almaz. Bu maddenin 2. fıkrası uyarınca, basın ifade özgürlüğünü kullanırken, görev ve sorumluluklarına uygun davranmak durumundadır. Bu görev ve sorumluluklar, görülmekte olan davada olduğu gibi, basının yayımladığı haberlerin kişilerin şeref ve hakları üzerinde ağır etkiler yaratma riski taşıdığı durumlarda, özellikle önem arz etmektedir. Diğer yandan Sözleşmenin 10. maddesinin gazetecilere sunduğu koruma, gerçeğe uygun ve sorumlu bir gazeteciliğin gerektirdiği ilkeleri gözeten, güvenilir haberler sunacak biçimde iyi niyetle hareket etme şartına bağlıdır. Yine AİHM'nin birçok kararında da kamu kurumları ve yayın kuruluşlarınca, kişiler hakkında yapılan yayınlarda masumiyet karinesinin ihlal edilmemesi ve bu ilkenin de sıkı bir şekilde korunması gerektiği vurgulanmıştır.
Herhangi bir eleştiri, ifade özgürlüğü kapsamı içinde değerlendirilmelidir. Ancak eleştiri sınırlarının ötesine geçen ve kişileri aşağılayan, kişilik haklarına saldığı ve hakaret niteliği taşıyan, insan onuruna aykırı ve özel hayatın gizliliğini ihlal eden her türden ifade ise, ifade özgürlüğü kapsamı dışında değerlendirilmelidir. Eleştiri ve ifade özgürlüğü kavramları arasındaki bu ilişkiye vurgu yapılarak ifade özgürlüğünün, büyük ölçüde eleştiri özgürlüğünün garanti altına alınmasını hedeflediği belirtilir. Bu nedenle, ifade özgürlüğünün ne tür bir özgürlük olduğuna ve nasıl sınırlandırılabileceğine dair bir çerçeve çizildiğinde, ifade özgürlüğü sınırları dışında kalan unsurların eleştiri olarak kabul edilemeyeceği söylenebilir.
Eleştirinin ifade özgürlüğü kapsamında sayılacağı, eleştiri sınırlarını aşan ve küçük düşürücü, aşağılayıcı ve iftira içeren söylemlerin ise ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği yukarıda açıklanmıştır. Kişi veya kurumlara yönelik sözlerin eleştiri kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği konusunda, bu sözlerin ifade özgürlüğü kapsamına girip girmediğine bakılarak karar verilebileceği de görülmektedir. Bu nedenle, ifade özgürlüğü kavramının tanımının ve sınırlarının ne olabileceğine değinmek gerekir. İnsanların insan olmaktan kaynaklı olarak, doğuştan sahip olduğu hakların “Birinci Kuşak Haklar” veya “Klasik İnsan Hakları” olarak adlandırıldığına ve ifade özgürlüğünün de bu haklar arasında yer aldığına dikkat çekilmektedir. İfade özgürlüğünün, kişilerin herhangi bir yaptırım ya da zorluğa maruz kalmaksızın görüş ve düşüncelerini açıklayabilmesi ilkesi olduğu ve bu ilkenin, kişilerin düşünce edinebilmelerinden başlayıp bu düşünceyi geliştirebilmeleri ve sonunda bunu açıklayıp açıklamama konusunda özgür irade gösterebilmeleri şeklinde tanımlanabileceği belirtilir.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu programın 04.04.2025 tarihli yayınında; "Radyo Televizyon Yan Kurulu aslında. Üst Kurul falan değil bu. Yan Kurulu…Görevleri dışındaki birtakım işlerle uğraşıyorlar…Dost kanallar var, düşman kanallar var. Dost kanalların yanında yer alacağız. O yüzden yanlarında duran bir Kurul olarak orada yer alacağız ve düşman kanallar olarak tanımladığımız kırmızı kategoride arananlar listesinde, vurulacaklar listesinde yer alacaklara da her türlü baskıyı uygulayacağız. Bu kadar. Başka bir görevleri yok…TELE 1, Halk TV, Sözcü gibi kanallar Now gibi kanallar düşman kategorisinde, diğer birçok kanalda dost kategorisinde ve sadece düşmanları izliyorlar. Ellerinde dürbün, sürekli onlar izleniyor ve sürekli bunlara ayar vermeye çalışıyorlar. Sanki yani hepsi gazeteciliği çok iyi biliyormuş, hepsi yayıncılığı çok iyi biliyormuş, hepsi düşüncenin ve düşünce özgürlüğünün ve düşünceyi yayma hürriyetinin ne olduğunu çok iyi biliyorlarmış gibi tavır içindeler…”, “...Yahu sen ATV'nin halkla ilişkiler müdürü falan mısın? Yani bu kadar mı insan kendisini belli eder. Belli ki çaylaklık yapıyor. Yani insan kendisini bu kadar mı belli eder! Üst Kurul deme kendine. Masada oturan, yan tarafta oturan iktidara biliyorsunuz öyle orada otur işte. Git ATV'de çalış. Belki daha iyi para verirler devlet memurluğundan. Yani memur değilsin de…Ebubekir Şahin'in yaptığı şu değil, sadece kişi olarak işlediği bir suç değil. Aynı zamanda Devlet'in bakın temeline dinamit koymaktır. Adam bildiğiniz Devlet'in altını oyuyor…Senin hedefin ne? Sen bu ülkeyi içten yıkmak isteyenlerin arasında mı yer alıyorsun?...diye sormaları gerekiyor. Çünkü Radyo Televizyon Üst Kurulu kalıcı. Ebubekir Şahin de, başkaları da gidici ve adam şu anda müesseseyi kendisine miras kalmış gibi kullanıyor. Tepe tepe kullanıyor.", 16.05.2025 tarihli yayınında ise; “Şimdi bu 'Saray'ın kemikçileri' var. Bu kemikçilere bu kemik nereden verilecek? Havadan gelmeyecek bu. E sizden, bizden toplanan birtakım paralar var ya. Yani işçiyseniz zaten otomatik kesiliyor. İşte devlet memuruysanız kesiliyor. Çalışansanız, bordroluysanız kesiliyor. Başka? Nefes alıyorsunuz para, almıyorsunuz gene para. Onu yapıyorsunuz para bunu yapıyorsunuz para. Toplanıyor mu bu paralar? Toplanıyor. Peki bu paraları bizden toplayanların reklamı nasıl yapılacak? Bu yandaş basınla yapılacak. E yandaş basında bu işi yapmak için yanında adam çalıştırıyor. Bir sürü masrafı var, patronu var, bilmem nesi var, falanı var filanı var. Eee bunlar nereden para bulacaklar? O zaman diyorlar ki: Bu halktan topladığımız paralar var ya, onlardan alın, bunlara verin. Hangi yolla vereceğiz? Reklam verin canım…elli bin tane kendilerine kılıf bulmuş durumdalar. Fakat tek bir sebebi var: Mama. Şimdi mamayı kesse, iktidar deneme yapsın. Yani sadakatini bütün bu, saray kemikçisi basının ve diğerlerinin...Bu bankalar 1.3 milyar lirayı bu yandaş olanlara veriyor...Yani bir düzen kurulmuş, çarklar dönüyor. Ama eğer itiraz ederseniz, eğer onların kurduğu bu düzene aykırı yayın yaparsanız RTÜK geliyor, size ceza kesiyor. RTÜK size ceza kesiyor. Yani yaptığımız eleştiriler nedeniyle de yani RTÜK’ün kendisine yaptığımız eleştiriler nedeniyle de ceza kesiliyor. Yapmasanız da ceza kesiliyor. Kafalarına göre takılıyorlar." şeklinde Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna, Üst Kurul Başkanı Ebubekir Şahin'e, kamu bankaları Vakıfbank, Ziraat Bankası, Halkbank'a ve bazı basın kuruluşlarına yönelik olarak sarf edilen ifadelerin eleştiri sınırları ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği, dolayısıyla mezkur yayının, kişi ve kurumları küçük düşürücü, aşağılayıcı, itibarı zedeleyici ve hedef gösterir nitelikte olduğu kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; Yayın hizmetleri "..., kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." ilkesinin ihlali nedeniyle,
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan; “8 inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanunun diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir.” hükmü uyarınca idari para cezası uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, kuruluşa %3 oranında idari para cezası uygulanmasına,
Ancak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Nisan 2025 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 1.650.000,00 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, televizyon kuruluşları için idari para cezasının 10.000 (onbin) Türk Lirasından az olamayacağından, 2025 yılı için belirlenen yeniden değerleme oranına göre 195.543,00 (yüzdoksanbeşbinbeşyüzkırküç) Türk Lirası İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) İdari para cezasının tebliğinden itibaren bir ay içerisinde, Üst Kurulun T.C. Ziraat Bankası Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Tek İdare Tahsilat Alt Hesabı TR46 0001 0017 6200 9999 9955 88 no’lu hesabına “6112 sayılı kanunun 32’nci maddesine göre ödenen para cezasıdır” şerhiyle ödenmesi gerektiğinin veya 6112 sayılı kanunun 32’nci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca, tebliğden itibaren en geç onbeş gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin, aynı maddenin 11’inci fıkrası uyarınca 1 ay içerisinde peşin ödeme yapılması halinde, 5326 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca cezanın dörtte üçünün tahsil edileceğinin ve taksitlendirme talebinde bulunulabileceğinin, peşin ödemenin kanun yoluna müracaat hakkını engellemeyeceğinin, en geç 1 aylık süre içerisinde ödenmeyen idari para cezasının, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairesine gönderileceğinin bildirilmesine,
c) 6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir. …” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Dr. Necdet İPEKYÜZ, Tuncay KESER ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oy çokluğu ile karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 29.05.2025 tarih, 2025/21 sayılı toplantısında alınan 10 No.lu karara karşı oy yazısı.
Tuncay KESER Şerhidir.