İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 28.02.2025 tarih ve 29 sayılı yazısına konu SZC logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 16.01.2025 tarihinde saat 20:06’da yayınlanan “Aklın Yolu” adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere, SZC logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından 16.01.2025 tarihinde saat 20:06’da yayınlanan sunuculuğunu Serap Belovacıklı’nın yaptığı "Aklın Yolu" adlı programda, program konuğu Türker Ertürk tarafından, “...Bugün Türkiye'de yargı gerçekten tamamen siyasallaşmış durumda, bağımsızlığını kaybetmiş durumda. İşte biraz önce Cem Bey söyledi. Güvenilirlik yerlerde geziyor. Bunların hepsi doğru. Artık mış gibi yaparak mücadele yok. Ne demek bu? Hukuk varmış gibi, demokrasi varmış gibi, özgürlükler varmış gibi yok. Artık bir otoriter rejimle nasıl mücadele edilecekse o konuda mücadele etmek lazım. Bu konuda ders çalışmak lazım. Bir eylemler silsilesi hazırlamak lazım, sivil itaatsizlik de dahil olmak üzere. Bunun dışında var ya, işte itiraz ediyorum filan, işte meydan okuyorum sıkıyorsa yapın. Hiç bir değeri yoktur ve bunun için Cumhuriyet Halk Partisini tek başına olmaz. Bütün partileri, siyasi partileri, kimden yana? Demokrasiden, cumhuriyet'ten, Atatürk'ten yana ve parlamenter rejimden yana olan herkesi bir araya getirecek, demokratik kitle örgütlerini bir araya getirecek ve mücadeleyi böyle yapacak.”,
Yine söz konusu programın 02, 16.02.2025 tarihli bölümlerinde iktidarın seçimleri kaybetse dahi Türk Silahlı Kuvvetleri aracılığıyla antidemokratik bir tutum sergileyebileceği ve ülkemizde otoriter rejimle mücadele için milyonların meydanlara toplanması gerektiği yönünde Türker Ertürk tarafından; “O insanların suç işlemediğini iktidar bilmiyor muydu(?) Niye, kumpas! Bakın, orada bir plan var. Askeri derdest etmen lazım önünü açabilmek için. Şimdi aynı şey, bu bir kumpas. Şimdi ne yapmaya çalışıyor: Bir de bunları atıyorsun; mesaj veriyorsun Türk Silahlı Kuvvetlerine. Türk Silahlı Kuvvetlerini dönüştürmeye çalışıyor. Ama bak şimdi daha tehlikeli bir durum var: Türk Silahlı Kuvvetleri sonunda iktidara veya Erdoğan'a sadakat duyan bir ordu haline gelirse yarın bir gün seçimi kazansan da hikaye biliyor musun!...Vardır. Bakın, olayın vahametini kaçırmamak lazım...”, “...Bugün hani böyle sert konuşarak, -ne bileyim- sözlerle provoke ederek falan imkân yok. Bir de yani burası artık ne İsveç ne Norveç ne Fransa ne bilmem ne. Otoriter rejimleri... Bir enstrüman var. Ne o: Yaşamı durdurursunuz. Milyonları meydana toplarsınız. Eğer muhalefetin böyle bir liderliği ve gücü varsa hodri meydan! Ama bunun dışında öyle sözlerle mözlerle... İktidar seçimi düşünmüyor bile. Zaten en yetkili ağızlardan onu ifade ediyorlar.” şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
5187 sayılı Basın Kanunu'nun 3'üncü maddesinde; basının özgür olduğu, bu özgürlüğün; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içereceği, basın özgürlüğünün kullanılmasının ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlakının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabileceği hükmüne yer verilmiştir.
Konuyla ilgili Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde de benzer bir hüküm bulunmaktadır. Mezkûr sözleşmenin ifade özgürlüğüne ilişkin 10'uncu maddesinde: "1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir. 2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir." kuralı yer almaktadır.
Özetle, demokratik toplumlarda iktidarın denetlenmesi ve kamuoyunun bilgilendirilmesi işlevi açısından basın zaruri bir unsurdur. Anayasa'nın 26. maddesinde de "Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti" ile basının özgürce haber verme hakkı desteklenmektedir. Fakat bu özgürce haber verebilme hakkı sınırsız olmayıp basın, kamu güvenliği ve düzeninin korunması bakımından hassasiyetini her daim korumak zorundadır.
Yukarıda görüldüğü üzere tüm temel hak ve özgürlüklerde olduğu gibi ifade özgürlüğünün kullanım alanının sınırları yasal düzenlemelerle açık ve net bir şekilde çizilmiştir. Bu bağlamda kişilerin düşüncelerini açıklarken nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik ifadeler kullanmaları eleştiri sınırlarının aşılması olarak değerlendirilmektedir. Nitekim Danıştay 13. Dairesi'nin 2020/613 E. ve 2021/229 K. sayılı kararında belirtilen; "... Buna göre, ifadenin muhatabının konumu, ifadeyi kullananlar açısından sınırsız bir ifade özgürlüğü alanı bahşetmez. Bu nedenle demokratik toplumların çoğunda; ifade özgürlüğü kalkanı arkasına gizlenerek, kişileri yalnızca karalamak, aşağılamak, asılsız suçlamalarda bulunmak, kişilerin özel hayatlarına ölçüsüz saldırıda bulunmak gibi ifade özgürlüğünün açıkça kötüye kullanıldığı durumlar hukuken korunmaktadır. Bu anlamda; iftira, küfür, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici keyfi söz ve beyanlar ile özel hayata ve hayatın gizliliğine karşı saldırılar, müstehcen içerikli söz, yazı, resim ve açıklamalar, savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzenini cebir yoluyla değiştirmeyi hedefleyen, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik olan ifadeler, ifade özgürlüğü kapsamı dışında değerlendirilmektedir." hükmü ile "savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzenini cebir yoluyla değiştirmeyi hedefleyen, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik olan ifadelerin" ifade özgürlüğü alanı olmadığının altı çizilmiş ve ifade hürriyetinin kapsamı bu hüküm çerçevesinde belirlenmiştir. Bu nedenle nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik sözler söylemek, ifade özgürlüğünün kapsamı içinde değerlendirilmez. Bu anlamda ırk, etnik köken, renk, cinsiyet, milliyet, inanç gibi unsurlar ön plana çıkartılarak herhangi bir kişiyi rencide edici, küçük düşürücü, aşağılayıcı ve hatta bulunduğu toplumdan ayrıştırıcı nitelikte söylem ve ifadelerde bulunulması, hem bireysel anlamda hem de toplumsal anlamda birleştirici, bütünleştirici bir etkiye sahip olan insani değerlerin yozlaşmasına ve toplumda huzursuzluğa, çatışma ve kavga ortamının doğmasına neden olabilecektir. Çünkü toplumları bir arada tutan, barış ve huzurun sürekliliğini sağlayan toplumsal değerlerimizdir.
Bununla birlikte, otoriter rejimler; sınırlı fakat sorumlu olmayan bir siyasal çoğulculuğa yer veren, yol gösterici bir ideoloji yerine kendine has zihniyete sahip, yoğun bir siyasal hareketlilik yaratmayan ve bir liderin ya da küçük bir grubun tahmin edilebilir sınırlar içerisinde iktidarı kullandıkları siyasal sistemler olarak tanımlanmaktadır. Dahası, otoriter rejimlerde iktidarın keyfi müdahaleleri ve meşruiyetin baskı aygıtları ile sağlanması da söz konusudur.
Diğer taraftan, sivil itaatsizlik, kayda değer sayıda yurttaşın geleneksel değişiklik ve hak arama yollarının tıkandığına, yani itirazlarının dikkate alınmadığına veya iktidarın yasallığı ya da anayasaya uygunluğu ciddi biçimde tartışmalı olan bir politikada ısrar ettiğine inandıklarında başvurdukları demokratik bir mücadele yöntemi olarak tanımlanmaktadır. Diğer bir tanıma göre ise sivil itaatsizlik, hukuk devleti düşüncesinin içerdiği üstün değerler uğruna kamuya açık ve yasaya aykırı olarak gerçekleştirilen, üçüncü kişilerin daha üstün bir hakkını çiğnemeyen, barışçıl bir protesto edimidir. Bu eyleme katılan kişiler de yasaya aykırılığın sonuçlarına katlanmaya hazırlardır. Bununla birlikte, sivil itaatsizlik eylemleri her ne kadar barışçıl ve şiddetsiz yöntemlerle başlasa da kitle hareketi haline geldikten sonra gerek katılımcıların tamamının yasaya aykırılığın sonuçlarına katlanacak kadar bilinçli olmaması gerekse de çeşitli aykırı grupların kışkırtma ve saptırmaları ile şiddet eylemlerine dönüşebilmektedir. Örneğin, Gezi Parkı eylemleri de başlangıçta çevre duyarlılığı, kalkınma ve tüketim temelli neoliberal uygulamalara tepki olarak başlamasına karşın daha sonra salt hükûmete karşıt olanların birleştiği şiddet eylemlerine dönüşen isyana evrilmiştir.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu programda, program konuğu Türker Ertürk tarafından; "Artık mış gibi yaparak mücadele yok. Ne demek bu? Hukuk varmış gibi, demokrasi varmış gibi, özgürlükler varmış gibi yok. Artık bir otoriter rejimle nasıl mücadele edilecekse o konuda mücadele etmek lazım. Bu konuda ders çalışmak lazım. Bir eylemler silsilesi hazırlamak lazım, sivil itaatsizlik de dahil olmak üzere." şeklinde ifadelerle; ülkemizdeki demokratik hak arama ve siyasal katılım araçlarının yok olduğu, dolayısıyla iktidarla mücadelenin de hukuk ve demokrasi zeminine bağlı kalınmaksızın yürütülmesi gerektiği ve bu bağlamda bir eylemler silsilesi hazırlanmasının lazım olduğu, "Bütün partileri, siyasi partileri, kimden yana? Demokrasiden, cumhuriyet'ten, Atatürk'ten yana ve parlamenter rejimden yana olan herkesi bir araya getirecek, demokratik kitle örgütlerini bir araya getirecek ve mücadeleyi böyle yapacak." şeklinde sarf edilen ifadeler ile de toplumun çeşitli katmanlarının muhalefet ekseninde birleştirilerek planlanması öngörülen eylemler silsilesinin öznesi haline getirildiği, bu noktada medya hizmet sağlayıcı kuruluşların üretilen içeriğe anlam yüklemede, izler kitlenin de yapacağı olası katkıları göz önünde bulundurmaları ve gerekli hassasiyetleri taşınmaları sorumlu yayıncılık açısından önemli olduğu hususu göz önüne alındığında konuğun sarf etmiş olduğu sözler üzerine sunucunun herhangi bir müdahalede bulunmamasının sorumlu yayıncılık anlayışı ile bağdaşmadığı, dolayısıyla kitle iletişim araçları yoluyla ısrarla ülkemizdeki demokratik hak arama ve siyasal katılım araçlarının yok olduğu öne sürülerek toplumun muhalefet ekseninde ayrıştırılması ve akabinde topyekûn sivil itaatsizlik de dahil eylemler silsilesine dahil edilmesi şeklindeki mezkur ifadelerin toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edebilecek nitelikte olduğu kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun'un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun'un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan; "Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz." ilkesinin ihlali nedeniyle;
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Bu Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (a), (b), (d), (f), (g), (ğ), (h), (n), (ö), (s), (ş) ve (t) bentlerindeki yayın hizmeti ilkelerine ve aynı maddenin dördüncü fıkrasına aykırı yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşlara, ihlalin ağırlığı ve yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde ikisinden beşine kadar idarî para cezası verilir. İdarî para cezası miktarı, radyo kuruluşları için bin Türk Lirasından, televizyon kuruluşları ve isteğe bağlı medya hizmet sağlayıcıları için onbin Türk Lirasından az olamaz. Ayrıca, idarî tedbir olarak, ihlale konu programın yayınının beş keze kadar durdurulmasına, isteğe bağlı yayın hizmetlerinde ihlale konu programın katalogdan çıkarılmasına karar verilir. İhlalin mahiyeti göz önünde bulundurularak, bu fıkra hükümlerine göre idarî para cezası ile birlikte idarî tedbire karar verilebileceği gibi, sadece idarî para cezasına veya tedbire de karar verilebilir.” hükmü uyarınca, idari para cezası ve program yayını durdurma idari tedbirinin uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Aralık 2024 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 31.078.565,45 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, yüzde beş oranı (%5) 1.553.928,00 TL İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) İdari para cezasının tebliğinden itibaren bir ay içerisinde, Üst Kurulun T.C. Ziraat Bankası Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Tek İdare Tahsilat Alt Hesabı TR46 0001 0017 6200 9999 9955 88 no’lu hesabına “6112 sayılı kanunun 32’nci maddesine göre ödenen para cezasıdır” şerhiyle ödenmesi gerektiğinin veya 6112 sayılı kanunun 32’nci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca, tebliğden itibaren en geç onbeş gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin, aynı maddenin 11’inci fıkrası uyarınca 1 ay içerisinde peşin ödeme yapılması halinde, 5326 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca cezanın dörtte üçünün tahsil edileceğinin ve taksitlendirme talebinde bulunulabileceğinin, peşin ödemenin kanun yoluna müracaat hakkını engellemeyeceğinin, en geç 1 aylık süre içerisinde ödenmeyen idari para cezasının, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairesine gönderileceğinin bildirilmesine,
c) İdarî tedbir olarak, ihlale konu PROGRAM YAYINININ TAKDİREN 5 (BEŞ) KEZ DURDURULMASINA, bu idari tedbirin uygulanma zamanın kuruluşa yapılacak tebligatta bildirilmesine,
d) 6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan; “… Yükümlülük veya yasağa aykırılık dolayısıyla idarî tedbir olarak programın yayınının durdurulması kararının verilmesi halinde, yaptırım uygulanmasına sebebiyet veren fiilin işlenmesinden dolayı sorumluluğu olan programın yapımcısı veya varsa sunucusu, yayının durdurulduğu süre zarfında, aynı veya farklı medya hizmet sağlayıcı kuruluşta hiçbir ad altında başka bir program yapamaz veya sunamaz.” hükmü uyarınca, işlem yapılması hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
e) İdari tedbir uygulanması sonucu yayını durdurulan programın yerine, Üst Kurulca gönderilen programların, programın başında; “Bu program, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun 06.03.2025 tarih ve 2025/10 sayılı toplantısında alınan 16 No’lu kararı uyarınca, kuruluşumuzun 16.01.2025, 02,16.02.2025 tarihlerinde saat 20:06’da yayınladığı "Aklın Yolu" adlı program yayınında, 6112 sayılı Kanun'un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan, yayın hizmetleri ‘Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz.’ ilkesinin ihlali nedeniyle idari tedbir uygulanması sonucu yayını durdurulan program yerine yayınlanmaktadır.” metninin anlaşılır şekilde okunarak DVD/CD’de yer aldığı şekliyle ticari iletişim yayını içermeksizin yayınlanmasına, ayrıca anılan metnin program yayını süresince ekranın altında akar yazı ile verilmesine,
f) 6112 sayılı Kanun'un 32’inci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentlerindeki ilkelerle dördüncü fıkrasına aykırı yayın yapılmasını müteakip verilecek yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının on güne kadar durdurulmasına; ikinci tekrarı halinde ise, yayın lisansının iptaline karar verilir. … Programlarının yayını veya yayınları süreli durdurulan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yaptırım kararının tebliğine rağmen kararın gereklerine aykırı olarak yayınlarına devam etmesi halinde yayın lisansının iptaline karar verilir.” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Ahmet Can BUĞDAY, Dr. Necdet İPEKYÜZ, Tuncay KESER ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oy çokluğu ile karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 06.03.2025 tarih, 2025/10 sayılı toplantısında alınan 16 No.lu karara karşı oy yazısı.
Tuncay KESER Şerhidir.