İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 17.02.2025 tarih ve 27 sayılı yazısına konu SZC logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 10.02.2025 tarihinde saat 16:58’de yayınlanan "Haber Saati" adlı haber programı yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere, SZC logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından 10.02.2025 tarihinde saat 16:58’de yayınlanan, sunuculuğunu Serap Belovacıklı'nın yaptığı "Haber Saati" isimli haber bülteninde, sunucu tarafından; “Türkiye'nin başkentinde öldürüldü, Sinan Ateş cinayetinden bahsediyoruz. Soruşturma devam ediyor ama yeni görüntüler var. Çok dikkat çekici görüntüler. Soruşturma sırasında tutuklu bulunan MHP'li Avukat Serdar Öktem’i hatırlayacaksınız. Uzun bir süre hatta mahkemede telefonunu açamamıştı. PİN'i unuttum dedi, o dönem COVİD’dim dedi, hafızam yerinde değil dedi. Amerika Birleşik Devletleri'ne yazılar yazıldı, öyle dendi böyle dendi bir şekilde kurtuldu. Ülkü Ocakları Genel Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım’la hastanede görüntülendi. Ayrıca Öktem, dikkat çekici nokta burası, o görüntüler kayda geçtiğinde tutukluydu. 2 Ekim'de çıkan kararda tahliye edildi….Sinan Ateş davası sürerken yeni görüntüler ortaya çıktı MHP'li Avukat Serdar Öktem 2 Ekim'de tahliye edildi ama Öktem'in tutuklu olduğu Temmuz ayında yine o dönem şüpheli sıfatı bulunan Ülkü Ocakları Genel Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım'la hastanedeki görüntüleri kayda geçti. Tutukluyken kalp spazmı gerekçesiyle hastaneye götürüldü Öktem. ANKA'nın yayınladığı görüntülerde 4 Temmuz 2023'te saat 15.46’da Öktem'in hastaneye görevli memurlarla girdiği, muayene noktası olan sarı alana götürüldüğü görülürken, görüşme yapıldığı tarihlerde şüpheli sıfatı bulunan Ülkü Ocakları Genel Başkanı Yıldırım'ın da yanında bulunan bir kişiyle saat 18.28'de hastaneye giriş yaptığı, Öktem'in bulunduğu noktaya doğru gittiği görülüyor. Görüntülerde; Yıldırım'ın saat 20.34'te yanındaki kişilerle hastane bahçesinde beklediği, Öktem’i cezaevinden getiren infaz koruma memurlarından biriyle konuştuğu da -bu bilgiler aktarılırken tevsik eder şekilde kapalı devre kamera sistemi görüntüleri ekrana yansıtılmaktadır- tespit edildi. Ortaya çıkan görüntülerin ardından Sinan Ateş'in eşi Ayşe Ateş, “Serdar Öktem bu siyasi cinayetin kilit ismidir ve konuşmasından en çok korkulan şahıstır. Şu anda yargıda yürütülen bütün çalışma tutuksuz yargılanan bu şahsı beraat ettirmek üzerinedir.” paylaşımı yaptı.” şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Bilindiği üzere; kişilik hakkı kişinin, toplum içindeki saygınlığını, kişiliğini serbestçe şekillendirmesini sağlayan yaşam, sağlık, şeref ve haysiyet, özel yaşam, isim, resim, his yaşamı gibi varlıklar ya da değerler üzerindeki hakları ifade etmektedir. Yani kişilik hakları özel yaşam alanı ve mahremiyeti içerir.
Bununla birlikte, özel hayatın gizliliği kavramı kamusal alanda da geçerli bir ilkedir. Yani kamusal alanda bulunan bireylerin sürekli gözetim altında bulunmayı önceden kendi rızaları ile kabul ettikleri düşünülemez. Diğer bir ifadeyle, kamusal alanda yer alan bireyler kalabalığın anonimleştirici etkisinden yararlanarak kendisine özel hayat alanı oluşturabilirler.
Öte taraftan, adli haberlerin sansasyonel etkisini kullanma gayesi güden basın, bu esnada şüpheliye, sanığa, delillere kesinmiş gibi; yargılamanın bir parçası gibi hüküm vermektedir. Bu da halk nezdinde bu kişileri suçlu kılabilmektedir. Kişinin suçsuzluk karinesinin korunup basın özgürlüğünün lekelenme hakkından üstün tutulabilmesi için, basın açıklamasının gerçeğe uygun olması, gerçeğe uygun yayının haber niteliği taşıması, gerçeğe uygun haberlerin verilmesinde objektif ölçütlere uyulması gerekmektedir.
Yayıncılık faaliyetinde; toplumun genelinde var olan farklı fikir, kültür, duygu, inanç, köken, ekonomik durum gibi unsurların göz önünde tutularak her programın verdiği mesajın toplumda nasıl algılanacağını bilmek, kitlelerin bunları seyrettikten sonra duygu, düşünce ve davranışlarında nelere yol açacağını hesaplamak, sorumlu yayıncılık için gerekendir. Ayrıca önemli fonksiyonları olan kitle iletişim araçları üzerinde editoryal sorumluluğu bulunan kişilerin toplumun değerlerine ve evrensel insan haklarına özel hassasiyet göstermeli ve bu değerlerin korunması noktasında azami çaba sarf etmeleri oldukça önemlidir.
5187 sayılı Basın Kanunu'nun 3'üncü maddesinde; basının özgür olduğu, bu özgürlüğün; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içereceği, basın özgürlüğünün kullanılmasının ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlakının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabileceği hükmüne yer verilmiştir.
Konuyla ilgili Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde de benzer bir hüküm bulunmaktadır. Mezkûr sözleşmenin ifade özgürlüğüne ilişkin 10'uncu maddesinde: "1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir. 2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir." kuralı yer almaktadır.
Diğer taraftan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/2. maddesine göre “Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır.” Anayasa’nın 38/4. maddesi de “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.” diyerek aynı ilkeyi benimsemiştir. “Masumiyet Karinesi” olarak tanımlanan bu ilke, adli süreçler sonucunda hüküm kesinleşinceye kadar olayla ilgisi olduğu düşünülen şüphelinin, suçlu muamelesi görmemesini ve lekelenmesini engellemeye yönelik uygulanmaktadır. Masumiyet karinesine göre birisinin suçlu sayılabilmesi veya suçlu olarak lanse edilebilmesi, iddia edilen suçların kanıtlanmasıyla mümkündür. Bir kişinin suç işlediğinin ifade edilmesiyle, bir suçtan dolayı şüpheli olduğunun söylenmesi birbirinden farklıdır ve o kişinin suçlu olduğunun kesin yargılarla ifade edilmesi masumiyet karinesini ihlal eder.
Masumiyet karinesi, insan haklarının temel bileşenidir. Dolayısıyla medya tarafından afaki bir biçimde suçlu ilan edilmemek ve kamuoyu tarafından ön yargılı şekilde etkilenmemek açısından hayati öneme sahiptir. Lekelenmeme hakkı ve masumiyet karinesinin zarar görmesi halinde kişi birçok açıdan zor durumda kalabilir. Kişinin mesleki ve kişisel itibarının zarar görmesi, özel ve kamusal ilişkilerinin zarar görmesi, kamuoyunda oluşabilecek ön yargılar bunlardan bazılarıdır. Görüleceği üzere medyanın birini suçlu ilan etmesinin sonuçları ciddi ve uzun süreli olabileceğinden medya kuruluşları ve gazeteciler haberleri teyit etmelidir.
Özetle, demokratik toplumlarda iktidarın denetlenmesi ve kamuoyunun bilgilendirilmesi işlevi açısından basın zaruri bir unsurdur. Anayasa'nın 26. maddesinde de "Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti" ile basının özgürce haber verme hakkı desteklenmektedir. Fakat bu özgürce haber verebilme hakkı sınırsız olmayıp basın, bir başkasının kişilik hakkına da saygı duymakla yükümlüdür. Basın, özellikle kamuoyunun ilgisini çeken adli süreçlere ilişkin haberler, yayınlar ve bilgi aktarımlarında masumiyet karinesine dikkat etmeli suçlulukları hakkında intiba doğuran içeriklere yer vermemelidir. Yayınlarda çeşitli iddialar ile tartışılan olaylara konu edinilen kişiler, toplum karşısında savunmasız kaldıklarından ilgili kişilerin korunmasında "masumiyet karinesi" ilkesi devreye girmektedir. Bu sebeple şüpheli veya sanıklarla ilgili yapılan yayınlarda olabildiğince titiz ve hassas davranılması gerekmektedir. Bu bağlamda ifade özgürlüğünün başka özgürlüklerin kullanılmasını kısıtlayacağı ve zarar görmesine yol açacağı durumlarda sınırlandırılabileceği, dolayısıyla sınırsız olmadığı ulusal ve uluslararası hukuk metinlerinden anlaşılmaktadır. Bu husus Basın Meslek İlkelerinin 9. maddesinde de "Suçlu olduğu yargı kararıyla belirlenmedikçe hiç kimse suçlu ilan edilemez" şeklinde ifade edilmektedir.
Yayıncılık ilkeleri gereği; görülmekte olan bir dava veya yürütülmekte olan bir soruşturma hakkında, hukuka aykırı bir karar verilmesi veya bir işlem tesis edilmesi ya da gerçeğe aykırı beyanda bulunulmasına sebep olabilecek şekilde, yargılama tarafsızlığını etkileyen ve adil yargılanma hakkına zarar veren yayınlar ile söz konusu davanın ya da soruşturmanın akışını etkileyecek şekilde yayın yapılmamalıdır. Somut verilere dayanmadan kişi veya kurumlar hakkında suçlama içeren, şüphe veya şaibe yaratan ya da kişi veya kuruluşları küçük düşüren, hakaret-iftira içeren ifadelere yer verilmemelidir. Hakkındaki yargı kararı kesinleşmedikçe kimse, yayınlarda “suçlu” olarak nitelendirilmemelidir. Programa konuk olan kişilerin veya üçüncü kişilerin kişilik haklarını ihlal eder nitelikte veya bir toplumsal grup aleyhine ifadeler kullanılması hâlinde, programın sunucusu veya moderatörü tarafından müdahale edilmeli ve gerekli açıklamalar yapılmalıdır.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu haber programında, sunucu tarafından; "Çok dikkat çekici görüntüler. Soruşturma sırasında tutuklu bulunan MHP'li Avukat Serdar Öktem’i hatırlayacaksınız. Uzun bir süre hatta mahkemede telefonunu açamamıştı. PİN'i unuttum dedi, o dönem COVİD’dim dedi, hafızam yerinde değil dedi. Amerika Birleşik Devletleri'ne yazılar yazıldı, öyle dendi böyle dendi bir şekilde kurtuldu. Ülkü Ocakları Genel Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım’la hastanede görüntülendi. Ayrıca Öktem, dikkat çekici nokta burası, o görüntüler kayda geçtiğinde tutukluydu." şeklinde sarf edilen ifadelerin, izleyicilerin hem yargılama süreci devam eden Serdar Öktem'in kuşkusuz suçlu olduğu hem de Ahmet Yiğit Yıldırım'ın söz konusu ziyaret nedeniyle cinayetle ilişkisinin bulunduğuna ve adil yargılamayı etkilemeye çalıştığına kanaat getirmelerine neden olabilecek nitelikte olduğu, medya hizmet sağlayıcıların haber iletirken habere konu olan bireylerin kişilik haklarını koruması bir zorunluluk olmasına rağmen, anılan yayında haber niteliği aşılarak ilgili kişilerin suçlu olduğunu ima eden ifadelerle olayın anlatıldığı, yapılan bu yayınlarla ön yargılı bir kamuoyu oluşturularak yargılanma sürecinin tarafsızlığına, bu kişilerin toplum içindeki saygınlıklarına ve insanlarla olan ilişkilerine zarar verildiği, dolayısıyla bu tür ağır suçlamaların doğruluğuna hükmetme yetkisi yalnızca mahkemelere ait olmasına rağmen mahkeme kararı ile suçluluğu kesinleşmediği sürece suçsuz sayılması gereken bir kişi hakkında kamuoyunda suçluymuş intibası oluşmasına neden olabilecek nitelikte bir yayın yapıldığı kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (i) bendinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (i) bendinde yer alan; "Suçlu olduğu yargı kararı ile kesinleşmedikçe kimse suçlu ilan edilemez veya suçluymuş gibi gösterilemez; yargıya intikal eden konularda yargılama süresince, haber niteliği dışında yargılama sürecini ve tarafsızlığını etkiler nitelikte olamaz." ilkesinin ihlali nedeniyle,
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan; “8 inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanunun diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir.” hükmü uyarınca idari para cezası uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Ocak 2025 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 21.239.828,24 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, yüzde üç oranı (%3) 637.195,00 TL İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) İdari para cezasının tebliğinden itibaren bir ay içerisinde, Üst Kurulun T.C. Ziraat Bankası Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Tek İdare Tahsilat Alt Hesabı TR46 0001 0017 6200 9999 9955 88 no’lu hesabına “6112 sayılı kanunun 32’nci maddesine göre ödenen para cezasıdır” şerhiyle ödenmesi gerektiğinin veya 6112 sayılı kanunun 32’nci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca, tebliğden itibaren en geç onbeş gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin, aynı maddenin 11’inci fıkrası uyarınca 1 ay içerisinde peşin ödeme yapılması halinde, 5326 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca cezanın dörtte üçünün tahsil edileceğinin ve taksitlendirme talebinde bulunulabileceğinin, peşin ödemenin kanun yoluna müracaat hakkını engellemeyeceğinin, en geç 1 aylık süre içerisinde ödenmeyen idari para cezasının, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairesine gönderileceğinin bildirilmesine,
c) 6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir. …” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Ahmet Can BUĞDAY, Dr. Necdet İPEKYÜZ, Tuncay KESER ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oy çokluğu ile karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 19.02.2025 tarih, 2025/08 sayılı toplantısında alınan 17 No.lu karara karşı oy yazısı.
Tuncay KESER Şerhidir.