Giriş
Üst Kurul çoğunluğu tarafından alınan kararda; SZC logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcının 10.02.2025 tarihli Haber Saati programında sunucu tarafından kullanılan ifadeler gerekçe gösterilerek, 6112 sayılı Kanun’un 8/1-(i) bendinin ihlal edildiği, dolayısıyla idari para cezası uygulanması gerektiği belirtilmiştir.
Çoğunluğun bu yaklaşımı, ifade ve basın özgürlüğünün özüyle bağdaşmayan, ölçülülükten uzak, demokratik toplum düzeninin gerekleriyle çelişen bir değerlendirmeye dayanmaktadır.
Aşağıda detaylı olarak açıklanacağı üzere, bu kararın hukuka uygun olmadığı kanaatindeyim.
1. Basın ve İfade Özgürlüğünün Demokratik Toplumdaki Rolü
Anayasa’nın 26. maddesi ve 28. maddesi, ifade ve basın özgürlüğünü güvence altına almıştır. 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3. maddesi de basının bilgi edinme, yayma, eleştirme ve yorumlama haklarını korumaktadır.
AİHM, ifade özgürlüğünü demokratik toplumun “temel taşlarından” biri olarak nitelendirmektedir (Handyside/Birleşik Krallık, 07.12.1976). Yine Lingens/Avusturya kararında, siyasetçilere yönelik eleştirilerin sınırlarının daha geniş olduğu açıkça ortaya konmuştur.
Siyasi bir suikast olan Sinan Ateş cinayeti etrafında gelişen yargı süreçlerinin ve kamuya yansıyan görüntülerin haberleştirilmesi, kuşkusuz kamu yararı yüksek bir faaliyettir. Bu nedenle, ilgili haberi sınırlandırmaya yönelik yaptırımın, demokratik toplumda zorunlu bir ihtiyaçtan kaynaklandığı söylenemez.
2. Görünür Gerçek ve Haberin Niteliği
İhtilafa konu haber, ANKA Haber Ajansı kaynaklı görüntülere dayalıdır ve Sinan Ateş’in eşi tarafından yapılan açıklamalar da yorumsuz biçimde aktarılmıştır. Haberde ne Ahmet Yiğit Yıldırım ne de Serdar Öktem doğrudan suçlu ilan edilmemiştir.
Danıştay 13. Dairesi’nin 08.03.2023 tarihli kararı (E:2022/458, K:2023/1067) bu noktada önemlidir. Kararda, “iddiaya göre” gibi ifadelerle aktarılan, görünür gerçekliğe dayalı haberlerde 6112 sayılı Kanun’un 8/1-(i) bendinin ihlali söz konusu olamayacağı açıkça belirtilmiştir. Aynı yaklaşım, Anayasa Mahkemesi’nin Özgür Boğatekin kararında (B. No: 2020/23730, 14.06.2023) da vurgulanmıştır.
Bu içtihatlar, görünür gerçeğe dayalı, kamusal faydası olan haberlerin cezalandırılamayacağını göstermektedir.
3. Masumiyet Karinesi ve Basının Sorumluluğu
Elbette masumiyet karinesi hem Anayasa’nın 38. maddesinde hem de AİHS’nin 6/2. maddesinde güvence altındadır. Ancak, bu ilke, basının kamusal sorumluluğunu yerine getirmesine engel teşkil etmez.
Haberde kullanılan ifadeler, suçlu ilan etme boyutunda değildir. Aksine, yargı süreciyle ilgili güncel gelişmeleri kamuya aktarma niteliğindedir. Burada suçsuzluk karinesine aykırı bir “kesin hüküm” bulunmadığı gibi, haberin temelini oluşturan görüntüler ve başvurular, doğrudan yargı dosyasına girmiştir.
4. Ölçülülük ve Alternatif Araçlar
AİHM içtihadında ifade özgürlüğüne yönelik müdahaleler için üç aşamalı test uygulanmaktadır:
- Müdahale kanuni dayanağa sahip olmalıdır.
- Meşru amaç gütmelidir.
- Demokratik toplumda gerekli ve ölçülü olmalıdır.
Burada sorun üçüncü aşamadadır. Üst Kurul çoğunluğu doğrudan üst sınırdan para cezası uygulamıştır. Oysa 6112 sayılı Kanun’un 18. ve 32. maddeleri, önce “cevap ve düzeltme hakkı” gibi daha hafif yolları öngörmektedir.
Anayasa Mahkemesi’nin pek çok kararında (ör. Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 07.07.2015), ifade özgürlüğüne müdahalenin son çare olması gerektiği vurgulanmıştır. Bu bakımdan, doğrudan üst sınırdan ceza uygulanması orantısızdır.
5. Emsal Kararlar ve Çifte Standart SorunuBenzer bir şikâyet kapsamında, “h halk” logolu kuruluş hakkında Üst Kurulca verilen ceza, hem Ankara 11. İdare Mahkemesi hem de Ankara Bölge İdare Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir (E:2024/60, K:2024/951; E:2024/7408, K:2024/6619).
Ayrıca, Danıştay 13. Dairesi’nin “Habertürk” kararı (2023/1067) da bu çerçevede yol göstericidir. Her iki durumda da, görünür gerçekliğe dayalı haberlerin cezalandırılamayacağı tespit edilmiştir.
Buna rağmen SZC logolu kuruluşa üst sınırdan ceza verilmesi, ölçülülük ilkesine ve eşitlik ilkesine aykırıdır, ayrıca Üst Kurulun tarafsızlığına gölge düşürmektedir.
6. Siyasi Eleştiri ve Basının Gözcülük İşlevi
AİHM’in Lingens/Avusturya (1986), Jersild/Danimarka (1994) ve Erdoğdu ve İnce/Türkiye (1999) kararlarında vurgulandığı üzere, siyasetçiler ve kamusal figürler hakkında yapılan haber ve eleştirilerde ifade özgürlüğü çok daha geniş yorumlanmalıdır.
Sinan Ateş suikastı gibi, kamu vicdanını derinden etkileyen siyasi olaylarda basının rolü “gözcülük” işlevini yerine getirmektir. Bu tür olaylarda haber sınırlarını genişletmek, demokratik denetim mekanizmasının bir gereğidir.
7. Sonuç ve Kanaat
Sonuç olarak;
- Haberde kullanılan ifadeler görünür gerçeğe dayanmakta, yorumsuz aktarılmaktadır.
- Suçlu ilan etme niteliği yoktur, masumiyet karinesine aykırılık bulunmamaktadır.
- Üst sınırdan ceza verilmesi ölçüsüzdür, demokratik toplumun gerekleriyle bağdaşmamaktadır.
- Danıştay, Anayasa Mahkemesi ve AİHM içtihatları, görünür gerçeğe dayalı ve kamusal yararı yüksek haberlerin cezalandırılmaması gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır.
Bu nedenlerle, çoğunluk kararına katılmıyor; ifade ve basın özgürlüğünün korunması, demokratik toplum düzeninin tesisi, Üst Kurulun tarafsızlığının sağlanması açısından alınan yaptırım kararının hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu düşünüyor, muhalefet şerhi düşüyorum. 27.08.2025