İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 13.09.2022 tarih ve 1391 sayılı yazısına konu h halk logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun 07.09.2022 tarihinde saat 20:00’da yayınladığı "Sözüm Var" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere; h halk logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 07.09.2022 tarihinde saat 20:00’da yayınlanan, sunuculuğunu Şirin Payzın'ın yaptığı, gündemle ilgili çeşitli siyasi ve sosyal meselelerin konuşulduğu, "Sözüm Var" adlı programda, geçen diyaloglarda; “Siz diyorsunuz ki özünde, bütün vatandaşlarımız için Türkiye'de narko-politik bir düzen var diyorsunuz. Ne demek narko-politik düzen?.. AKP iktidarı narko-politik bir iktidar mıdır?...- İlk bölümde Barış şu soruyu sorarak kapattı: Narko-politik bir ülke midir Türkiye ve bu narko-politiğin merkezinde de hangi isim var diye sordu Barış?- Şimdi bu narko-politik, narko-terör, narko-devlet kavramları ilk raporun üçüncü sayfasında açıkladık. Nereden geldi peki bu tabir? Özellikle ABD tarafından Latin Amerika ülkelerinde yaşanan uyuşturucu ticareti ve bağlantılı olgular, bu yapıların bulundukları devletle, uyuşturucu tacirlerinin ilişkileri, Meksika özellikle Kolombiya gibi ülkelerin durumu için tanımlanan kelimelerdir bunlar. Şimdi gelelim Türkiye'ye Türkiye gerçekten böyle bir ülke haline mi geldi? Ben neden bu kavramı kullanma ihtiyacı duydum. Bir Zindaşti olayı vardı ve bugün hayatta olmayan Burhan Kuzu ve bunun tahliye süreci, bununla ilgili iddialar, bununla ilişkin özellikle kurul raporlarına rağmen bunun üzerine gitmeyen iktidar ve hala görevinde ölen bir Burhan Kuzu vardı. İkinci olay Ali Osman Akad olayı. Almanya koordinat, adres verdi, Leventte bir iş yeri dedi. Leventte iş yerinin sahibi bu kişi çıktı. Defalarca tutuklanmak istedi tutuklanmadı. Tutuklandıktan sonra da bunlar bana gelmedi dedi ve bu olay kapanmaya doğru gidiyor ve bu kişi tahliye edildi. Peki bu kişinin kiminle resmi vardı? Süleyman Soylu'yla resmi vardı. Yine Şeyhmus, soy ismini şimdi hatırlamıyorum, yine bir kokain taciri, yine yakalanıyor. Kiminle resmi var? Süleyman Soylu'yla. Şimdi geliyorum Türkiye'deki önemli bir sürece Panama'da yakalanan 616 paket kokain, Türkiye'ye geliyor. Bunun koordinatlarıyla ilgili nereye gelecek, kim alacak, hangi koordinatlar kullanılacak. İddialar olmasına rağmen, çok somut iddialar olmasına rağmen bu konuda hiçbir ilerleme kaydedilemiyor. Eski başbakan Binali Yıldırım'ın oğlu, Venezuela ziyareti, bu kişinin gemilerinin olması, bu kişinin neden orda olduğu sorgulandığında "işte maske götürüyor" dediği ama bir bavul maskeyle gittiği ve çok gülünç bir durumda kaldığını gördük. Ali Falyalı ve onunla ilişkisi olan bir İçişleri Bakanı, Bodrum Marina, Bodrum Marina yönetimi.. Bodrum Marinanın bu konuda önemli bir yer, bir üs olarak kullanılacağıydı bununla ilgili hiçbir araştırma yapılmadı. Şimdi bakın bu 616 paket kokainden sonra defalarca Mersin Limanının, Mersin'in adı bunlarla geçti, uyuşturucu madde yakalandı, Türkiye'ye gelmek üzere uyuşturucu madde yakalandı. Ama alıcısı kim? Kime geliyor? Neden Türkiye? Neden Mersin? Neden muz paketlerinin içerisinde? Hatta Mersinliler isyan etti, yeter artık dedi bu olayı lütfen açıklığa kavuşturun. Mersin adını biz bu şekilde duyurmak istemiyoruz. Yargıdan tık bir hareket yok. Bu ülkenin İçişleri Bakanının Ali Osman Akat'la ya da başka bir uyuşturucu taciriyle resimleri varsa Sarayın danışmanı, önemli bir isim eski Anayasa Komisyon Başkanı Burhan Kuzu'nun Zindaşti olayında ciddi bir etkisi varsa bu iddialar varsa ve bunlar yargı tarafından araştırılmıyorsa ve Türkiye'de bir uyuşturucu madde ticareti varsa Nakopolitik bir durum yok mu sizce?...- Yani özetle, özetle siz şunu söylüyorsunuz; bir uyuşturucu ticareti yapılıyor, bunun parası var, bu para kara para şeklinde ticarete sokuluyor ve bu sistemi bazı politikacıları destekliyor. O politikacılar da mafyayı destekliyor. Özetlersek hikaye bu şekilde ve siz burada raporda, sizin ifadenizle söylüyorum, siyaset-mafya-ticaret ilişkilerinin odağındaki isim diyerek 'Süleyman SOYLU' tabirini kullanmışsınız. Ona böyle bir paye biçmişsiniz doğru mu anlıyorum?- Ali Osman Akat'la görüntüsü, yine bir kokain ticareti yapan kişiyle görüntüsü ki ben Halk TV'de bu resimleri tek tek hepsini açıkladım. Sonra Bodrum Marinadaki olaylar, Ali Falyalı'yla dönemin yöneticilerinin ilişkileri; yine 616 paket Türkiye'ye, Mersin Limanına gelecekken yakalanan uyuşturucu; ondan sonra devam eden Mersin Limanına sürekli olarak gelen ya da gelmekteyken yakalanan uyuşturucular ve bunların araştırılmaması...- Süleyman Soylu; siyasetteki, AKP'deki, bu raporlarda, bu ilişkilerde en fazla tartışılması gereken isim çünkü İçişleri Bakanı. Bu ülkenin asayişinden, güvenliğinden sorumlu olan bir bakan. Bunun görüntüleri, bunun resimleri bir iki tesadüf olabilir ama yaklaşık onun üzerinde gerçekten kriminal tiplerle, son dönemlerde adı cinayetle ya da uyuşturucuyla ya da Mersin'de mesela en son 300 milyonluk bir sulama kooperatifi başkanlarından bir tanesinin, halkı dolandırmış, çiftçiyi, insanları dolandırmış bununla resminin olması yani bunları sorguluyoruz. ...- Bir de şunu vurgulayalım Sezgin Baran Korkmaz'ın uçağıyla İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da uçuyor, eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar da uçuyor. Yani anladığımız kadarıyla Sezgin Baran Korkmaz'ın İçişleri Bakanlarını yakın markajda tutma ve onlara konfor sunma konusunda özel bir hassasiyeti var.- Hayır efendim hayır... Gücü, güce, erk, devlet erkini elinde tutmak, onlarla olmak gibi bir gayesi var. Çünkü yaptığı işler karanlık işler, yaptığı işler kirli işler ancak onu bir devlet erki, yargı erki ya da yürütme içişleri gibi güçlü bir erk koruyabilir....- ABD'de kara para, vergisiz kazanç, kirli para ve bununla mücadele çok önemli ama maalesef ki benim ülkemde önemli değil.”, şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Bilindiği üzere, Demokrasinin en temel önceliklerinden biri halkın haber alma özgürlüğü olduğundan demokratik rejimlerde medya, kamuoyu oluşumunda hayati öneme sahip bir aktördür. Öyle ki; medyanın yasama, yürütme ve yargıdan sonra gelen dördüncü güç olduğu çoğu otorite tarafından kabul edilmektedir. Demokratik idare biçimi siyasal anlamda bireylerin haklarını yasayla koruma altına alan değerler bütününü ifade ederken, sosyolojik anlamda ise bu değerler bütününün uygulamaya yönelik içeriğinin düzenlenmesini ifade etmektedir. Her bireyin her konuda kendine has kanaati olacağı ön kabulüyle, her fikrin ifade bulduğu mecra yani kitle iletişim araçları marifetiyle başka bireylerin de korunma ve saygı duyulma hakkı ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle bireysel düşünce ve yargılarında herkes özgürdür. Ancak sorumlu yayıncılık anlayışını benimsemesi gereken medya hizmet sağlayıcı kuruluşlarda bunların ifade edilmesi sırasında hak ihlali doğurabilecek itham edici ya da yargılayıcı bir üslubun kullanılması hukuki ve ahlaki düzeydeki çeşitli sorunları ortaya çıkaracağı açıktır. Günümüzde medyanın gücünün artması ile medya mensuplarının sorumluluklarının da aynı ölçüde arttığı bir gerçektir. Yayıncılığın aynı zamanda bir kamusal sorumluluk görevi olduğu düşünüldüğünde yayınların Basın Meslek İlkeleri ve ilgili yasal çerçeve içinde yürütülmesi bir zorunluluktur. Bu bağlamda yayınlarda kişileri ve kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşüren, aşağılayan veya iftira niteliği taşıyan ifadelere yer verilmemesi gerekmektedir.
Bununla birlikte, insan hak ve özgürlüklerinden olan ifade özgürlüğü hakkı, demokratik bir toplumun temel unsurlarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık ilkelerinin var olması bakımından vazgeçilmez bir karakter taşımaktadır. Ancak gerek uluslararası sözleşmelerde ve gerekse ulusal hukuk belgelerinde bu hakkın kullanılmasının belirli sınırları bulunmaktadır.
Anayasamızın 26. maddesinde; düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasının serbest olduğu ancak başkalarının şöhret veya haklarının korunması amacıyla bu hürriyetin kanunla sınırlandırılabileceği düzenlenmiş bulunmaktadır.
Anayasa'nın 90. maddesinde ise temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası anlaşmalarla kanunlar arasında çatışma olması durumunda milletlerarası anlaşmaların iç hukukta doğrudan uygulanabilirliği açıkça anayasal güvence altına alınmış bulunduğundan, iç hukukta doğrudan uygulanma kabiliyeti kazanan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin konuya ilişkin düzenlemelerinin de bu kapsamda irdelenmesi gerekmektedir.
Danıştay 13. Dairesi, E:2017/1459 ve K:2020/684 sayılı kararında; "İnsan onuru kavramı, kişinin manevi varlığına ilişkin olup şeref ve itibar kavramı ile iç içedir. Bir fiilin insan onurunu ihlal etmesi, kişinin mutlaka fiile yönelik rızasının bulunmadığına işaret etmemekle birlikte toplumun, kişinin menfaatlerinin ihlal edilmediği hallerde dahi insan onuru hakkında endişeye düşmesi mümkündür. Nitekim, 6112 sayılı Kanun'da medya hizmet sağlayıcıları, yayın hizmetlerini kamusal sorumluluk anlayışıyla yayın ilkelerine uygun olarak sunmakla yükümlü kılınmıştır. Televizyon programları, halkın bilgilendirilmesi açısından demokratik toplumların vazgeçilmez iletişim yoludur. Bu anlamda, yapılan programların, yayının sunuluş şeklinin de kanunlara uygun olması, insan onuruna saygılı olma ilkesinin ihlaline sebebiyet verilmemesi bağlamında hak ve özgürlüklerin kullanılması açısından önemlidir."
Konuyla ilgili Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde de benzer bir hüküm bulunmaktadır. Mezkûr sözleşmenin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinde: "1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir.
2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir." kuralı yer almaktadır.
AİHM'nin Lingens Avusturya içtihadında da belirtildiği üzere, ifade özgürlüğü demokratik bir toplumun asli temellerindendir. Bu toplumun ilerlemesinin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşullarından birini oluşturur. Basının görevi, kamu yararını ilgilendiren başka alanlarda olduğu gibi siyasi konularda da bilgi ve fikirleri açıklamaktır. Buna karsın, AİHM'nin Times Newspapers Limited No:1-2 Birleşik Krallık kararında belirtildiği üzere, Sözleşmenin 10. maddesi, basının halkın yararına olan ciddi meseleleri işlemesinin söz konusu olduğu durumlarda dahi, hiçbir sınırlama içermeyen bir ifade özgürlüğünü güvenceye almaz. Bu maddenin 2. fıkrası uyarınca, basın ifade özgürlüğünü kullanırken, görev ve sorumluluklarına uygun davranmak durumundadır. Bu görev ve sorumluluklar, görülmekte olan davada olduğu gibi, basının yayımladığı haberlerin kişilerin şeref ve hakları üzerinde ağır etkiler yaratma riski taşıdığı durumlarda, özellikle önem arz etmektedir. Diğer yandan Sözleşmenin 10. maddesinin gazetecilere sunduğu koruma, gerçeğe uygun ve sorumlu bir gazeteciliğin gerektirdiği ilkeleri gözeten, güvenilir haberler sunacak biçimde iyi niyetle hareket etme şartına bağlıdır. Yine AİHM'nin birçok kararında da, kamu kurumları ve yayın kuruluşlarınca, kişiler hakkında yapılan yayınlarda masumiyet karinesinin ihlal edilmemesi ve bu ilkenin de sıkı bir şekilde korunması gerektiği vurgulanmıştır.
Bir fiilin aşağılama içerip içermediği, söylenen sözlerle ve hareketlerle belirlenir. Söylenen bir sözle birlikte oluşan mimik, sözle birlikte yapılan el, kol hareketleri veya sesin tonu fiilin tahkir içerip içermediğini belirlemede dikkate değerdir. Bunun yanında bir söz, iki kişi arasında söylenirse bir anlama, aleni bir yerde söylenirse başka bir anlama, belirli bir toplulukta söylenirse yine farklı bir anlama gelebilir.
Görevlerinden biri de halkı bilgilendirmek olan yayın kuruluşlarının, yorum programlarında toplumda geniş temsili olan siyasi parti ya da kuruluşlar hakkında eleştirilere yer vermesi son derece doğaldır. Medya mensupları ve yayına katılan konukların görüşlerini açık bir şekilde ifade etmesi, birtakım kişi veya kuruluşları eleştirmesi ve onların gerçekleştirdikleri eylemler hakkında kamuoyunu bilgilendirmesi basın özgürlüğü anlamında son derece önemlidir. Ancak şüphesiz bu hak, sınırsız ve kontrolsüz bir eleştiriyi beraberinde getirmemeli, yasa ve ahlak kuralları içerisinde çizilen bazı sınırlar yardımıyla kamuoyunun doğru ve objektif bir şekilde bilgilendirilmesine katkı sağlamak amacıyla bilgi ve belgeye dayanarak kullanılmalıdır. Ayrıca bu hak kullanılırken kişi, kurum ve kuruluşların haklarının da gözetilmesi gerekmektedir.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu programda sarf edilen, "Siz diyorsunuz ki özünde, bütün vatandaşlarımız için Türkiye'de narko-politik bir düzen var diyorsunuz. Ne demek narko-politik düzen?.. AKP iktidarı narko-politik bir iktidar mıdır?"; bir uyuşturucu ticareti yapılıyor, bunun parası var, bu para kara para şeklinde ticarete sokuluyor. Sistem bazı politikacıları destekliyor o politikacılar da mafyayı destekliyor özetlersek hikaye bu şekilde. Ve siz burada raporda, sizin ifadenizle söylüyorum, siyaset-mafya-ticaret ilişkilerinin odağındaki isim diyerek 'Süleyman SOYLU' tabirini kullanmışsınız, ona böyle bir paye biçmişsiniz doğru mu anlıyorum?;"Süleyman SOYLU; siyasetteki, AKP'deki, bu raporlarda, bu ilişkilerde en fazla tartışılması gereken isim çünkü İçişleri Bakanı. ";"Bu ülkenin asayişinden, güvenliğinden sorumlu olan bir bakan. Bunun görüntüleri, bunun resimleri bir iki tesadüf olabilir ama yaklaşık onun üzerinde gerçekten kriminal tiplerle, son dönemlerde adı cinayetle ya da uyuşturucuyla ya da Mersin'de mesela en son 300 milyonluk bir sulama kooperatifi başkanlarından bir tanesinin, halkı dolandırmış, çiftçiyi, insanları dolandırmış bununla resminin olması yani bunları sorguluyoruz"; "ABD'de kara para, vergisiz kazanç, kirli para ve bununla mücadele çok önemli ama maalesef ki benim ülkemde önemli değil." şeklinde iddia ve ithamların; tek taraflı kişisel görüşlerle, kamuoyunda özgür kanaat oluşumunu engelleyebilecek, toplumu yanlış yönlendirebilecek ve toplumda farklı değerlendirmelere sebebiyet verebilecek nitelikte olduğu; bu bağlamda söz konusu yayında eleştiri sınırlarının aşıldığı, aşağılayıcı, küçük düşürücü ve iftira niteliği taşıyan ifadelere yer verildiği, bu türden bir yayın içeriğinin konuşan ve konuşulan siyasi kimlik sahibi kişilere dair olsa da kamusal sorumluluk gereği yayıncı kuruluşun aktarımına aracılık ettiği, henüz sonuca ulaşmamış ve araştırılması istenen durumla ilgili olarak kesin yargılarla ve suçlayıcı ifadeler ile kişi ya da kurumların itibarını zedeleyebilecek nitelikte yayın yapıldığı kanaatine varılmıştır.
Bu nedenlerle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; ".., kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." ilkesinin ihlali nedeniyle,
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanun’un diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir. İdarî para cezası miktarı, radyo kuruluşları için bin Türk Lirasından, televizyon kuruluşları ve isteğe bağlı medya hizmet sağlayıcıları için onbin Türk Lirasından az olamaz.” hükmü uyarınca idari para cezası uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Ağustos 2022 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 3.909.869,57 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, yüzde üç oranı (%3) 117.296,00 TL İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) 6112 sayılı Kanun'un 32’inci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “(…) 8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir.” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Okan KONURALP ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oy çokluğu ile karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 14.09.2022 tarih, 2022/36 sayılı toplantısında alınan 16 No’lu karara karşı oy yazısı.
İlhan TAŞCI Şerhidir.