RTÜK’teki Konferansta Televizyon Dili Olarak Magazin ve Aile Değerlerine Etkileri Tartışıldı
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu tarafından "Aylık RTÜK Toplantıları" adı altında her ay yapılmakta olan konferansların onuncusu 24 Şubat 2010 Çarşamba günü Ankara’da düzenlendi. “Televizyon Dili Olarak Magazin ve Aile Değerlerine Etkisi'' konulu konferansa Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Naci Bostancı konuşmacı olarak katıldı. Paneli RTÜK Üyesi Av. Mehmet Dadak, Uluslar arası İlişkiler Dairesi Başkanı Dr. Hamit Ersoy, Eğitim Dairesi Başkanı İhsan Şener, Ar-Ge Dairesi Başkanı Cihangir Şahin, İdari ve Mali İşler Dairesi Başkanı Mehmet Nuri Erikel, İzin ve Tahsisler Dairesi Başkanı Muhsin Kılıç ile kurum çalışanları ve basın mensupları izledi.
Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Naci Bostancı, magazinin geçmişinin antik çağa kadar dayandığını belirterek, ''Magazin aslında modern çağın icadı değildir. Eski Yunan'da dahi dedikodu vardır. Örneğin, 'Binbir Gece Masalları' da magazindir'' dedi.
Bostancı, magazinde gerçeklik ve yaratılan dünyanın bazen birbirine karıştığını söyledi. Futbol maçlarında da sahada 22 oyuncunun yer aldığını, ancak tribündekilerin de kendini bu futbolcularla özdeşleştirdiğini anlatan Bostancı, ''Sahada 22 kişi oynarken, tribünlerde de 50 bin kişi 'oradan vur, buradan vur, şuradan tut' diye kendini onların yerine koyar'' dedi.
Magazinin tarihinin çok eskilere dayandığını ifade eden Naci Bostancı, eski dönemlerde magazinin günlük yaşamda yer alışına ilişkin örnekler de verdi. Eski Yunan'da da magazinin bir şekliyle yer aldığını, senatoda yapılan dedikodular ve çıkan söylentilerin bunun en belirgin örneklerini teşkil ettiğini aktaran Bostancı, şöyle konuştu:
''Magazin aslında modern çağın icadı değildir. Eski Yunan'da dahi dedikodu vardır. Eski Yunan'da kol gücüyle çalışanlar farklı görülürken, diğer taraftan güzel sanatların gücüne ve önemine inanılırdı. Retoriğe, ışıltılı sözlere ilgi gösterildiği için de gerçek dünyanın üzerine bir üst dil olarak farklı bir dünya kurmuşlardı. Magazinin tarihi çok eskilere dayanmaktadır. Örneğin, 'Binbir Gece Masalları' da magazindir.''
Magazinin farklı yönlerinin de bulunduğunu, gerçek hayatla magazin arasında bir çizgi olduğunu belirten Bostancı, televizyon ekranlarında ilgiyle izlenen ''Aşk-ı Memnu'' dizisini bu duruma örnek olarak gösterdi.
Bu dizinin iki başkahramanı Behlül ile Bihter arasında yaşanan aşkı herkesin izlediğini dile getiren Bostancı, ''Behlül ile Bihter ne yapıyor? Normal bir hayatta böyle bir şey olsa insanlar cinayet işler. Ama bu diziyi gülerek izliyor'' dedi.
Naci Bostancı, televizyon dizileri ve sinema filmlerinde günlük hayatta rastlanmayan türdeki ilişkilerin ve alışılmadık olayların anlatıldığını ifade ederek, sıradan yaşamların bu yapımlara aktarılması halinde çok da ilgi çekmeyebileceğini söyledi. Bostancı, ''Örneğin, erkek işe gidiyor, eşi de gidiyor. Akşam evlerine geliyorlar, yemeklerini yiyorlar, bu sıradan bir yaşamdır. Bunların seyircisi de çok olmaz'' diye konuştu.
Kişilerin alışılmadık durumları ilgiyle izlerken kendi kendine öldürücü bir soruyu da sorduklarını dile getiren Bostancı, ''ben olsaydım ne yapardım'' sorusunun zihinleri meşgul ettiğini, ister istemez bunun yanıtı aranırken magazinin de dikkat çektiğini kaydetti. Magazinin en büyük özelliklerinden birinin de aslında bu sorgulama olduğunu vurgulayan Bostancı, magazinin bazı özelliklerini de şöyle aktardı:
''Bu dizileri izlerken seyirci, 'ben ihanet etsem ne olurdu' ya da 'ben ihanete uğrasam ne olurdu' sorusunu sorar. Bunları hayatına katacağı için değil, ancak yine de kendi kendine bu ölümcül soruların yanıtını arar. Terentius, 'insanım, insana ait olan hiçbir şey bana yabancı değildir' demiştir. Bu dizilerde de aslında bize yabancı olan hiçbir şey yoktur.
Uzay filmleri, dizileri vardır, orada uzaydan gelenler farklı tiplerde gösterilir. Ancak yine de bu dünyaya ait özellikler taşırlar. Yine biz insanlar gibi aşık olur, savaşır, esir alır, esir verir, barış yaparlar. Çünkü bunların senaryolarını yazanlar da kendine yabancı olmayan şeyleri bu dizilere ve filmlere aktarır. Aslında, Anadolu'nun küçük bir kasabasında, 5 bin yıllık rutini yaşayan insanların hayatlarında bile bunlar bir anlamda vardır. Onlar da bunların kendilerine yabancı olmadığını bilir.'' (24.02.2010)