Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun 20. Kuruluş Yıldönümü Kutlandı.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun 20. Kuruluş yıldönümü nedeniyle düzenlenen “Görsel-İşitsel Medyaya Bakış” konulu etkinlikte, Radyo ve Televizyon Yayıncılığı Sektör Raporu 2014 ile Televizyon Yayıncıları Profil Araştırmasının bulguları açıklandı. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın teşrifleriyle gerçekleştirilen toplantıya, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Başkanı Prof. Dr. Davut Dursun, Başkan Vekili Prof. Dr. Hasan Tahsin Fendoğlu, Üst Kurul Üyeleri Taha Yücel, Dr. Hamit Ersoy, Esat Çıplak, Süleyman Demirkan, Doç. Dr. Ahmet Yıldırım, Ali Öztunç ve Nurullah Öztürk ile Konya Milletvekili İlhan Yerlikaya, İstanbul Milletvekili ve Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Ekrem Erdem, Üst Kurul Eski Başkanı S.Nuri Kayış, Üst Kurul Eski Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Zakir Avşar, Üst Kurul Eski Üyesi Biltekin Özdemir, Basın İlan Kurumu Genel Müdürü Mehmet Atalay, Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürü Murat Karakaya, TVYD Başkanı Zahid Akman, RATEM Başkanı Dursun Güleryüz ve kurum çalışanları katıldılar. Ayrıca kuruluş yıldönümü sebebiyle gerçekleştirilen “Görsel-İşitsel Medyaya Bakış” konulu panele oturum başkanı olarak RTÜK’ün ilk Başkanı Ali Baransel ile Prof. Dr. Avni Morgül, Prof. Dr. Erol Nezih Orhon, Prof. Dr. Peyami Çelikcan ve TV yapımcısı Acun Ilıcalı konuşmacı olarak katıldılar. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Başkanı Prof. Dr. Davut Dursun, toplantının açılışında yaptığı konuşmada, 20 yıl önce 87 personelle çalışmalarına başlayan Üst Kurul'da, bugüne kadar 9 başkan ve 35 üyenin görev yaptığını belirtti. Aradan geçen zamanda yayıncılık mevzuatında sayısız değişiklik gerçekleştirildiğini ifade eden Dursun, bu değişikliklerin en önemlilerinin, 2002 yılında çıkarılan ve ekran karartma cezasını kaldıran 4756 Sayılı Kanun ile 3 Mart 2011 tarihinde yürürlüğe giren ve yayıncılık mevzuatını tamamen değiştirerek AB’ye uyumlu hale getiren 6112 Sayılı Kanun olduğunu açıkladı. Görsel işitsel medya sektörünün yirmi yılda büyük değişimler yaşadığını belirten Dursun, "Karasal yayınlar için frekans tahsisleri maalesef hala yapılamadığı için yayıncılık alanında karasal ortamın payı giderek azalmış, sektör ve izleyiciler uydu yayınlarına yönelmişlerdir. Mesela 2002 yılında 67 olan uydu kanalı sayısı, 2013 sonu itibarıyla 293'e çıkmış bulunuyor. Bu veri Türkiye'deki yayıncılığın eğilimini ortaya koyması bakımından önemlidir" değerlendirmesinde bulundu. Yayıncılık sektöründeki gelişmelerin yeni yayın ortamlarını ve formatlarını beraberinde getirdiğine de dikkat çeken Dursun, araştırmalar neticesinde gençlerin artık televizyon yerine, daha çok internet veya mobil ortamları kullanarak yayınları izlediklerini kaydetti. Dursun, "Televizyon artık belli bir yaşın üzerindekiler tarafından izlenmekte, bütün dünya kendini bu yeni duruma adapte etmeye çalışmaktadır" diyerek, RTÜK'ün de kurulduğu günden itibaren Akıllı İşaretler, Medya Okuryazarlığı, Sayısal Kayıt Arşiv ve Analiz Sistemi, Kamuoyu Araştırmaları gibi çeşitli projeler gerçekleştirdiğini söyledi. Üst Kurul Başkanı Prof. Dr. Davut Dursun’un ardından konuşma yapan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç toplantının, RTÜK'e 20 yıldır can veren üyeleri bir arada görme fırsatı sağladığını belirterek, tüm üyelere Üst Kurula verdikleri katkılardan dolayı teşekkür etti. Kendisine bağlı kurumlardan Anadolu Ajansı, BYEGM ve TRT'nin uzun geçmişlerinin yanında RTÜK'ün henüz 20 yıllık bir kurum olduğunu ifade eden Arınç, "Ben ümit ediyorum ki RTÜK başarılarla görevine devam edecek, milyonlarca insanımız için kaliteli bir radyo televizyon yayıncılığı konusunda ellerinden geleni yapacak" dedi. Medya yapımlarımızın artık uluslararası bir konuma geldiğini vurgulayan Arınç, bunun için daha hassas, daha kaliteli ve küresel işler yapmak için çabalamamız gerektiğini söyleyerek, “İşte RTÜK'ü bu anlamda, uluslararası bir marka olan yapımlarımız ve yayınlarımız konusunda yasaklayan değil danışılan ve özendiren bir kurum olarak da düşünebiliriz. Sadece diziler değil şüphesiz. Şimdi televizyonlarımızı herkes takip ediyor. Bir ekonomik yatırım olarak, bir gazeteci dil biliyorsa haberini yapmak için kanallarımızı da izliyor. Yaptığımız yayınları küresel dünyanın beğenisine sunuyorsak RTÜK'ü bir danışman ve otorite gibi dikkate alabiliriz." dedi. Konuşmasında görsel-işitsel medya sektöründe hala çözümlenmemiş sorunlar bulunduğuna işaret eden Arınç, "Bunlardan en önemlisi karasal sayısal yayınlara geçişin düzenlenmesidir.” diyerek, “Geçen yıl gerçekleştirilen karasal sayısal yayın lisansı sıralama ihalesi, bildiğiniz gibi bir kısım mahkemeler tarafından durduruldu, bir kısım davalarda da iptal kararı verildi. Ancak bu durum Türkiye'nin karasal sayısal yayıncılığa geçemeyeceği anlamına gelmemektedir. Bu sorunun çözümüne ilişkin çalışmalarımızı tamamlamak üzereyiz" açıklamasında bulundu. Frekans ihalelerinin yapılan itirazlar nedeniyle yargı aşamasında olduğunu hatırlatan Arınç, “Şimdi Danıştay’dan çıkacak kararı bekliyoruz. O karar iptal yönünde kesinleşirse, elbette yeni yasa gerekiyorsa anında çıkarmak suretiyle, yeni yönetmelikler yapılacaksa onu da yapmak suretiyle 20 yıllık iddiamızı da gerçekleştireceğiz” diyerek, herkesin parasını verdiği frekansını rahatlıkla kullanabilmesi, korsanlıkla yoluna devam etmemesi gerektiğini ifade etti. Konuşmasının devamında, günlük olayların ve çekişmelerin içerisine RTÜK’ü koymanın doğru olmadığını söyleyen Arınç, “Özellikle seçim dönemlerinde, YSK’nın hem seçim takvimini hazırlamak hem seçim döneminde televizyonların ve diğer yayın kuruluşlarının hangi ilkelere uygun yayın yapacağını tespit etmek yetkisi var. YSK’nın verdiği kararları RTÜK’ün üzerine yıkmak doğru değil. RTÜK ilk kurulduğu gün gibi, bugüne kadar geldiği 20 yıllık zaman sürecinde olduğu gibi tertemiz, şeffaf, görevini en iyi şekilde yapan, birbirleriyle uyum içerisinde çalışan ve kanunu uygulama noktasında herkesin çaba gösterdiği bir kurum olarak yoluna devam etmelidir. Devam edeceğine de yürekten inanıyorum” dedi. RTÜK’ün tarafsız bir şekilde görevini yerine getirdiğini düşündüklerini ifade eden Arınç, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Üst Kurul siyasi partiler tarafından aday gösterilen ve TBMM tarafından seçilen 9 üyeden oluşuyor. Üyelerin siyasi partiler tarafından aday gösterilmesi, kendilerinin AK Partili üye, CHP’li üye, MHP’li veya BDP’li üye olarak nitelendirilmesini ya da onların bir partinin sözcüsü gibi davranmalarını doğru kılmaz. Üst Kurul üyeleri göreve başladıkları andan itibaren tarafsız davranmakla sorumludurlar. RTÜK ile ilgili bakan olarak ben ve siyasal kişiler ne kadar farklı düşünürsek düşünelim, onların tarafsızca aldıkları kararlara saygı göstermek durumundayız. " Toplantıya RTÜK eski başkanlarından Nuri Kayış'ın da katıldığını ifade eden Arınç, "2000'li yıllarda Meclis'te verdiğimiz mücadelede kendisinin dürüst ve samimi, iyi niyetli çabalarını tekrar takdir etmek isterim. O zamanlar bir grup başkanvekili olarak RTÜK Kanunu'na getirilmek istenen ve sadece bir grubun emri ve talimatı doğrultusunda yapılmak istenenlere cesaretiyle karşı çıkmıştır. Biz de elimizden gelen çabayı vermiştik" dedi. RTÜK'ü önemli bir kuruluş olarak gördüğünü anlatan Arınç, sözlerine şöyle devam etti: "RTÜK’ün verdiği kararla radyo ve televizyon yayıncılığının içinde bulunduğu şartlarla da bir yurttaş olarak bir siyasetçi olarak ilgilenmiştim ama 5 yıldan bu yana bana doğrudan bağlı veya ilgili kurumlardan bir tanesinin de RTÜK olmasına ayrıca mutlu oldum. RTÜK üyelerinin seçilme usullerinin Anayasa ve kendi yasasında nasıl yer aldığını söyledim. Bence RTÜK Üyelerinin Meclisimiz tarafından seçilmesi büyük bir onurdur, doğrudur ve isabetlidir.”
Sektör Raporu ve TV Yayıncıları Profili Araştırması Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın konuşmasının ardından RTÜK Başkanı Prof. Dr. Davut Dursun, 20. Kuruluş yıldönümü nedeniyle Strateji Geliştirme Dairesi tarafından hazırlanan “Radyo ve Televizyon Yayıncılığı Sektör Raporu” ile Kamuoyu, Yayın Araştırmaları ve Ölçme Dairesi tarafından gerçekleştirilen “Televizyon Yayıncıları Profil Araştırması”nın bulgularını açıkladı. Üst Kurul Başkanı Dursun’un açıkladığı bilgilere göre; Türkiye'de dijital platformlar, kablo TV ve IPTV'nin 6 milyon 617 bin abonesi bulunuyor. Radyo ve televizyon yayıncılığı sektöründe en fazla ticari iletişim geliri elde eden ilk on TV kuruluşu, sektörün tüm gelirlerinin yüzde 70'e yakınını elde ediyor. Buna göre, 2013 yılında en fazla ticari iletişim geliri elde eden ilk on televizyon kuruluşunun gelirlerinin toplam sektör gelirleri içindeki oranı yüzde 69 olarak gerçekleşiyor. Sektörün 2013 yılı ticari iletişim gelirlerinin büyüklüğü ise 3 milyar lirayı aşıyor. Televizyon yayıncılarının %78.3’ ü yayın yaptıkları yerde kiracı iken, %28.1’ i mülk sahibi, % 88’ inin stüdyosu varken, %12’ sinin stüdyosu yok. Televizyon yayıncılarının %70,4’ ü genel türde, %29,6’sı ise tematik türde yayın yapıyor. Televizyon yayıncılarının %46,4’ ü platform üzerinden yayın yapıyor. Platform üzerinden yayın yapan televizyon yayıncılarının %73,2’ si D-Smart üzerinden, %55,1’ i Digitürk üzerinden, % 47,1’ i TT Net üzerinden ve %55,1’ i ise TÜRKSAT A.Ş. (Kablo) üzerinden yayın yapıyor. Televizyon yayıncılarının %77,2’ si internet (web) üzerinden yayın yapıyor. İnternet (web) üzerinden yayın yapan televizyon yayıncılarının %83,2’ si internet üzerinden canlı yayın yapıyor. Televizyon yayıncılarının %54,9’ u aplikasyonlar (uygulamalar) vasıtasıyla akıllı cihazlar üzerinden yayın yapıyor. Televizyon yayıncılık sektöründe çalışanların %65,4’ ü erkek iken %34,6’sı kadın. Televizyon yayıncılarının %2,5’ i 1 kişi istihdam ederken, %41’ i 2-9 kişi, %20.7’ si 10-19 kişi, %14.5’ i 20-49 kişi, %10.8’ i 50-249 kişi ve %2.2’ si 250 ve üzerinde kişi çalıştırıyor. Televizyon yayıncılarının 2013 yılında yayınladığı ortalama haber süresi 1342 saat, güncel program süresi 1024 saat, kültür programları süresi 1093 saat, eğitim programları süresi 606 saat, gerçek yaşamlar program türü süresi 93.6 saat, drama süresi 1333 saat, eğlence programları süresi 1062 saat ve çocuk programları süresi 571 saat. Ulusal (karasal) televizyon yayıncılarının %31.3’ ü mevzuat ile belirlenen ticari iletişim süresinin tamamını, %62.5’ i yarıdan fazlasını ve %6.3’ ü yarısını kullanıyorlar. Yerel (karasal) televizyon yayıncılarının %12.6’sı mevzuat ile belirlenen ticari iletişim süresinin tamamını, %20.5’ i yarıdan fazlasını, %25.2’ si yarısını, %23.6’ sı yarıdan azını kullanıyor ve %18.1’ i mevzuat ile belirlenen ticari iletişim süresini hiç kullanamıyor. Sunumun ardından, Başbakan Yardımcısı Arınç, RTÜK Başkanı Dursun ve toplantıya katılanlar 20. Yıl pastasını kestiler. Daha sonra programa Görsel İşitsel Medyaya Bakış paneliyle devam edildi. Panelin oturum başkanlığını yapan Üst Kurulun ilk başkanı Ali Baransel, gazetecilik yaptığı dönemlere ait anekdotları anlatarak, toplantıya katılanlara neşeli anlar yaşattı. Panelde, Fatih Sultan Mehmet Üni. Biy.Medikal Müh. Böl. Bşk. Prof. Dr. Avni Morgül “Sayısal Yayıncılık ve Yayın Teknolojileri”, Anadolu Üniversitesi, İletişim Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nezih Orhon “Kamu Hizmeti Yayıncılığının Türkiye, Avrupa ve Dünyadaki Mevcut Durumu, İleriye Yönelik Eğilimler”, Şehir Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Peyami Çelikcan “Yayıncılıkta İçerik Belirleme”, TV yapımcısı Acun Ilıcalı ise “Ticari Yayıncılık” konulu sunumlarını yaptılar. Panelde ilk olarak Fatih Sultan Mehmet Üni. Biy.Medikal Müh. Bölüm Başkanı Prof. Dr. Avni Morgül “Sayısal Yayıncılık ve Yayın Teknolojileri” konulu sunumunu yaptı.Teknik bilgi içerikli konuşmasını mümkün olduğu kadar matematiksel değerlerden arındırarak, herkesin anlayabileceği bir şekilde aktaran Prof. Dr. Morgül, sunumuna başlamadan önce televizyonculuğa İstanbul Teknik Üniversitesinde İTV’de başladığını, önceleri haftada bir gün, daha sonra iki gün yayın yaptıklarını, bu televizyonda çok değerli teknik elemanların ve yayıncıların çalıştığını belirterek, kameramanlık ve prodüktörlük gibi çeşitli görevlerde bulunduğunu belirtti. İmal etmiş olduğu video efekt cihazını daha sonra TRT İstabul televizyonuna verdiklerini de söyleyen Prof. Dr. Morgül, televizyon yayın hizmetleri, sayısal TV, sayısal görüntü, sayısal televizyon yayınlarının nasıl yapıldığı, sayısal yayın sistemine neden geçildiği, IPTV, yeni yayın teknolojileri ve televizyonun geleceği hakkında bilgilerini paylaştı. Anadolu Üniversitesi, İletişim Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nezih Orhon ise, “Kamu Hizmeti Yayıncılığının Türkiye, Avrupa ve Dünyadaki Mevcut Durumu, İleriye Yönelik Eğilimler” konulu sunumunda, kamu yayıncısının kendi kitlesini incelemeden, beklentilerini görmeden, içeriklerini üretmeden hareket etmemesi gerektiğini söyledi. Günümüzde tek taraflı içerik tüketicisi ve tek taraflı bilgiye, eğitime, eğlendirmeye dayanan bir sorumluluğu öngören yayıncılığın artık geride kaldığını vurgulayan Orhon, aksine kitlesiyle iletişim içerisindeki bir mecradan yararlanılması gerektiğini söyledi. Prof. Dr. Orhon, “Tekil bir dünyada değiliz. Kamu yayıncılığının bilgilendirmek, eğitmek, belli ölçüde eğlendirmek sorumluluğu artık tüketici merkezli bir anlayış olmalıdır” dedi. Orhon, Avrupa Birliği 2014 Yönergesine atıfta bulunarak, demokratik ihtiyaçların vurgulanması, kamusal yayıncılığın sosyal ihtiyaçlara da yanıt vermesi gerektiğini belirti. Orhon, konu hakkında örnekler vererek sözlerini tamamladı. Daha sonra söz alan Şehir Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Peyami Çelikcan da “Yayıncılıkta İçerik Belirleme” konulu sunumunda medya sektöründeki gelişmeleri içeriğin çeşitlenmesi bağlamında değerlendirdi. Çelikcan, analog karasal anten dönemi yayıncılığı, çanak antenler ve uydu yayıncılığı dönemi ile 21. yüzyılın ilk çeyreğindeki internet bağlantılı televizyon dönemleri hakkında genel bilgiler verdi. Asıl üzerinde durulması gerekenin internet dönemi olduğunu belirten Çelikcan, sınırsız, görsel-işitsel her türlü içeriğe erişim imkânının doğduğunu söyledi. Aynı içeriğe farklı araçlar üzerinden 7/24 netten, cepten, tabletten erişilebildiğini belirten Çelikcan, yeni teknoloji ürünü televizyon alıcılarını “Yakınsak TV” olarak adlandırdı. Çelikcan, içinde bulunduğumuz dönemde, zamana ve mekâna bağlı olmayan bir medya kullanımının söz konusu olduğunu vurguladı. İçeriğin de teknolojik imkânlara paralel olarak değişime uğradığını söyleyen Çelikcan, senaryosuz içeriğin ön plana çıktığını, tüm dünyada tutan senaryosuz içerik formatlarının her ülkeye göre adapte edildiğini ve bu durumun giderek yaygınlaştığını belirterek, “Sosyolojik olarak küresel pazarın küresel müşterilerine yönelik içerik formatları, yerel aplikasyonlarla yayınlanıyor” dedi. Çelikcan, bu formatların ideolojik ve siyasi açıdan analiz edilmesi gerektiğini ifade etti. Daha sonra söz alan TV yapımcısı Acun Ilıcalı ticari yayıncılık konusunda bilgiler verdi. Konuşmasının başında yaptığı esprilerle konukları gülümseten Ilıcalı, bu yıl RTÜK’ten rekor miktarda ceza aldıklarını, bu nedenle kendilerine ödül verileceği için toplantıya davet edildiğini sandığını söyledi ve şöyle devam etti: “Bizim için bu toplantı çok önemli, RTÜK çok önemli bizim için. Biz cezayı yiyoruz sonra Başkanımla konuşuyoruz. O bizi sağ olsun ikna ediyor. İyi ki yemişiz diyoruz. Az bile oldu diye ayrılıyoruz RTÜK’ten. Hakikaten sağ olun diye ayrılıyoruz yani. Nasıl oldu da 3 milyon vermedik çok ucuz atlatmışız diyoruz. Başkanımızın hakikaten huzur veren bir konuşma tarzı var. Yani manevi ortama geçiyorsunuz. Böylece maddi olarak yediğiniz cezayı nasıl ödeyeceğim duygularından arınıyorsunuz ve bu işin hayırlı bir iş olduğunu düşünerek binadan ayrılıyorsunuz. Ben İstanbul’a hep RTÜK’ten mutlu döndüm yani hakikaten…” Özellikle çocukların olumsuz içerikten korunması açısından televizyonda denetimin şart olduğunu belirten Ilıcalı, bununla birlikte Üst Kurul Üyelerinin dikkatini çekmek istediği iki konu olduğunu bildirdi. Bunlardan birinin aynı yayın ihlalinde bulunan kanallara farklı ceza verilmesi olduğunu belirten Ilıcalı, “Cezanın farklı olmasının çok hakkaniyetli olduğunu düşünmüyorum. Yani aynı suçu işleyen iki insan arasında nasıl ceza farklı olmamalıysa RTÜK cezalarında da televizyonda bir ihlal yapılıyorsa bunun birbirinden farklı olmasını çok doğru bulmuyorum. Bu benim kendi şahsi yorumum. Bunu huzurlarınıza sunuyorum” dedi. İkinci konunun savunma hakkı olduğunu vurgulayan Ilıcalı, “Savunma hakkı kullanılamıyor. RTÜK’ün 20. Yılında bir devrim yapılmasını diliyorum. Şimdi şöyle bir durum söz konusu hatalı oluyoruz kabul ediyorum ama bazen belli sebepleri oluyor bu konuda kendimizi ifade etmek istiyoruz. Biz ifade edene kadar ceza hesabımıza geçmiş oluyor” diye konuştu. Son olarak izlenme arttıkça şikâyetlerin de çoğalacağına dikkat çeken Ilıcalı, “Bu bir gerçek şimdi herhangi bir programı 20 milyon kişi seyrediyorsa ya da 10 milyon kişi seyrediyorsa 10 milyon kişinin arasındaki on binde bir şikâyet bir anda bize bin şikâyet olarak gelebilir mesela. Ama bunun totaline baktığımız zaman oran olarak çok çok az. Bu konuda da RTÜK’ten bir daha bir değerlendirme rica ediyorum. Hiç seyredilmeyen bir programda her türlü ihlal olsa şikâyet olmaz. Yarışmacıyı niye eledik diye bizim santral kilitlendi mesela” dedi. Televizyon yayıncılığı sektörüne ilk kez muhabir olarak adım attığını, 20 yıl sonra televizyon kanalı sahibi olduğunu anlatan Ilıcalı, “Acun Firarda” programı ile başlayıp sonra daha büyük yapımlarla devam eden bir sürecin sonunda televizyon kanalı aldıklarını belirterek, “Şimdi mantık olarak televizyon almanın aslında bir sebebi yok. Çünkü baktığınız zaman çok iyi bilirsiniz, değerli üyelerimiz de bilirler. Kâr eden televizyon sayısı 1,5 yani 20 tane kanal var Türkiye’de öyle düşünün bunların 1,5’u kâr ediyor. Ben yapımcıyken istediğim gibi projemi satıp bunun maddi karşılığını alarak kazandığı ücret garanti olan bir insandım” diye konuştu. Beğendiği şeyleri ekrana yansıtmak istediğini, kanal yönetimi tarafından beğenilmeyen projeler geri çevrildiği için bir kanalda çalışarak bunu yapmanın mümkün olmadığını söyleyen Ilıcalı, bunun üzerine televizyon kanalı aldıklarını anlattı. Yapımcılıktan televizyon kanalı yöneticiliğine geçişte sorumluluklarının arttığını söyleyen Ilıcalı, Acun Medya olarak yapımlarda doğallığa önem verdiklerinin altını çizdi. Bu nedenle birbiriyle kavga eden, agresif jüri üyeleri yerine birbiriyle iyi geçinen, eğlenceli jüri üyelerini tercih ettiklerini, başka bir şeye karışmadıklarını, her şeyin doğal seyrettiğini, izleyicinin de bundan hoşlandığını vurguladı. Reality şovları seçme sebebinin doğallık olduğunu vurgulayan Ilıcalı, senaryosu olmayan, müdahale edilmeyen, doğal akışı olan programlara izleyicinin daha çok ilgi gösterdiğine dikkat çekti. Ilıcalı, yeni medya karşısında televizyonun gözden düşmesi, gençlerin televizyon dışındaki mecralara yönelmesiyle ilgili olarak da sinema örneğini verdi. Ilıcalı, televizyona rağmen sinemanın ortadan kalkmadığına dikkat çekerek, “Televizyon, sinemayı hiçbir şekilde öldüremedi, sinema aslanlar gibi yerinde kaldı. Televizyon insanların hayatından başka bir saat almaya başladı. Ben interneti de aynı görüyorum. Yani internet ve internet yayıncılığı televizyonun geleceği ile ilgili bir tehdit oluşturmuyor. Çünkü insanlar yine toplu olarak evlerinde bu sefer televizyon seyretmeye bayılıyorlar ve bu konuda da geri adım az bir oran dışında da atmadılar. Yani bu sefer internet insanların hayatından başka bir parça almaya başladı” diye konuştu. Buna karşılık televizyon izleme süresinin değişmediğine değinen Ilıcalı, televizyonun internet karşısında geri plana düştüğü iddialarının aksine, kendilerinin reyting almak için internetin gücünden yararlandıklarına dikkat çekti. Örnekler vererek, bir programı izleyenlerin sosyal medya üzerinden izlemeyenleri uyardığını ve bir anda reytinglerin arttığını söyleyen Ilıcalı, “İnternet ilk çıktığı zaman, internette ilk videolar yayınlandığı zaman televizyon için büyük bir tehdit olarak algılanmasına rağmen, ilerleyen yıllarda aslında bunun böyle olmadığını gözlemledim ben. Gelecekle ilgili de o yüzden hani televizyonun hala başrolde olacağını, internetin onu tamamlayıcı rollerde olacağını düşünüyorum” dedi. Konuşmasının son bölümünde RTÜK’ün verdiği cezalar yüzünden canlarının yandığını belirten Ilıcalı, “Buna rağmen, RTÜK sayesinde bizim çok büyük avantajlarımız olduğunu düşünüyorum. Bunun sebebi de televizyonculukta bundan 15 yıl önceye dönerseniz hakikaten Türkiye çok kirli bir yayıncılık dönemi yaşadı. Çirkin yayıncılık üzerinden reyting alındığı bir dönem vardı ve bu dönem açıkçası RTÜK’ten sonra bittiği için kavgadan, döğüşten bu tip ekranlarda hiçbirimizin görmek istemeyeceği ama bir şekilde kitleleri kendisine bağlayan görüntülerin arınmasından sonra bizim rekabet ortamında avantajımız ortaya çıktı. Çünkü bizim yayın felsefemiz hiçbir zaman bu tür yayınlar üzerinden reyting almak olmadığı için biz açıkçası rakiplerimize karşı avantajlı duruma geldik” diye konuştu. Yasaklara karşı ama kurallar konulmasından yana olduğunu belirten Ilıcalı, yayın ilkelerini trafik kurallarına benzeterek, bugün yetişkin bir insan olduğu halde, 8-10 yaşındayken izlediği televizyon programlarını hala hatırladığını söyledi. Çocukların televizyonda izlediklerinden etkilendiklerini vurgulayan Ilıcalı, bu nedenle çocukların televizyondaki ve internet ortamındaki olumsuz içerikten korunmasının önemine değindi. Ilıcalı, “Biz televizyoncular olarak hep beraber aynı gemideyiz. RTÜK tarafı, yayıncı tarafı, radyocu taraf hepimiz aynı gemideyiz. Hep beraber iletişim içerisinde daha mutlu günlere ulaşmalıyız diye düşünüyorum” diyerek konuşmasını tamamladı. Panelistlere ve son bir yıl içinde emekli olan kurum personeline plaket verilmesinin ardından, Üst Kurul Başkanının kapanış konuşması ve anı fotoğrafı çekilmesiyle toplantı sona erdi. Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun 20. Kuruluş yıldönümü nedeniyle düzenlenen etkinliğin ardından Üst Kurul Başkanı ve Üyeleri ile birim amirleri toplu olarak Anıtkabri ziyaret ederek, ülkemizin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün manevi huzurunda saygı duruşunda bulundular. Saygı duruşunun ardından Üst Kurul Başkanı Prof. Dr. Davut Dursun Anıtkabir özel defterine yazdığı yazıda, kurumun, yirmi yıldır düzenleme ve denetleme görevi yaptığı görsel-işitsel medya sektörünün çağdaş uygarlık standartlarına kavuşturulması için hizmet verdiğini belirterek, radyo ve televizyon yayıncılığı alanında demokrasinin vazgeçilmez unsurlarından olan ifade ve haber alma özgürlüğünün, düşünce çeşitliliğinin, rekabet ortamının ve çoğulculuğun güvence altına alınmasına yönelik çalışmaların önümüzdeki yıllarda da sürdürüleceğini belirtti. (29 Nisan 2014, Ankara)
|
|
|