KADINA YÖNELİK ŞİDDETLE MÜCADELEDE MEDYANIN SORUMLULUĞU ÇALIŞTAYI
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) ile Cumhuriyet Kadınları Derneği (CKD) iş birliğiyle düzenlenen “Kadına Yönelik Şiddetle Mücadelede Medyanın Sorumluluğu Çalıştayı” toplumsal farkındalık yaratma noktasında önemli bir etkinlik olmuştur. Bilkent Otel’de gerçekleştirilen bu önemli etkinlikte, kadına yönelik şiddetle mücadelenin medya üzerinden nasıl güçlendirilebileceği ele alınmıştır. Çalıştay, medya sektörünün bu mücadeledeki rolüne dair güçlü mesajlar vermiştir.
Açış Konuşmalarında Medyanın Rolü Vurgusu
Açışta, RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin ve CKD Genel Başkanı Prof. Dr. Tülin Oygür, katılımcılara seslenmiş, medyanın sorumlu yayıncılık anlayışının gereği olarak şiddetle mücadeledeki kritik önemini vurgulamışlardır. RTÜK Başkanı Şahin, medyanın yalnızca içerik üretmekle kalmayıp, aynı zamanda toplumsal bilinç oluşturmak için de aktif bir rol üstlenmesi gerektiğini ifade etmiştir. Kadına yönelik şiddetle mücadelede medyanın üstleneceği sorumluluğun toplumsal dönüşüm için gerekli olduğuna dikkat çekilmiştir.
Çalıştayda, “Toplumsal Farkındalık”, “Şiddet Algısı”, “RTÜK ve Kadına Yönelik Şiddetle Mücadeledeki Görev ve Sorumlulukları üzerine önemli başlıklar tartışılmış, bu başlıklar ışığında, medya sektörünün kadın-erkek fırsat eşitliği ve şiddetle mücadeleye yönelik sorumluluklarını yerine getirme konusunda somut öneriler sunmuştur.
Kadına Yönelik Şiddet ve Medya Üzerine Tartışılan Başlıklar
Çalıştayda, kadının medyadaki temsiliyle ilgili önemli veriler sunulmuştur. Katılımcılar, özellikle yerli dizi yapımlarında kadın karakterlerin olumsuz temsillerle sunulduğunu belirtmişlerdir. Toplumsal zihinlerde oluşan kadına yönelik bu şiddet algısının ise güçlü ve başarılı kadın karakterlere daha fazla yer veren medya içerikleriyle değiştirilebileceği ifade edilmiştir.
"Kadına Yönelik Şiddetle Mücadelede Medyanın Sorumluluğu" çalışması kapsamında, medya aracılığıyla toplumda kadına yönelik şiddet algısını ortaya koymak ve medyadan beklentileri belirlemek amacıyla anket düzenlenmiştir. Katılımcılar tarafından sonuçları ilgiyle takip edilen bu araştırma Türkiye genelinde 18 yaş üstü kadın ve erkeklerin katılımıyla gerçekleştirilmiştir.
Anket sonuçlarına göre;
Katılımcıların yüzde 95’inin yerli dizileri takip ettiği, yüzde 94’ünün Türk filmlerini izlemeyi sevdiği, Türk izleyicisinin ekranlarda 90’lı yılları özlemesiyle birlikte yerli yapımlarda yüzde 95 ile en sevilen türün komedi ve sit-comlar olduğu, TV yayınlarında kadına yönelik şiddetin %90 oranında sıkça görüldüğü, bu şiddetin ise "yaşamın gündelik bir parçası" olarak sunulduğu belirlenmiştir.
Kadınlar, televizyon dizilerindeki kadına yönelik şiddeti erkeklerden daha fazla algılarken, özellikle mafya ve suç temalı dizilerin genç kuşak üzerinde düşük şiddet algısına yol açtığını ifade etmiştir. Araştırmada deneklere yerli dizilerde yer alan kadın karakterlerle ilgili sorular yöneltildi. Buna göre kadınların yüzde 53’ü yapımlarda “Başarılı” kadın karakterlere, yüzde 51’i de “Güçlü” kadın karakterlere yeterince yer verilmediğini ifade etmiştir. İzleyiciler yerli dizilerde kadının genellikle "aldatılan / kötü kalpli / seksi / çaresiz / yalancı" gibi olumsuz karakterlerle sahte bir kadın algısı yarattığını söylemiştir. Denekler, en çok hangi televizyon programlarını izliyorsunuz sorusuna ise yüzde 65 ile gündüz kuşağı kadın programlarını, yüzde 62 ile haber programlarını ve yüzde 61 ile yerli dizileri izlediklerini belirtilmişlerdir.
Katılımcıların çoğunluğu, medyanın kadınları genellikle “aldatılan,” “çaresiz,” ve “seksist” karakterlerle sunduğunu belirtmişlerdir. Bu durumun, şiddeti normalleştiren bir etki yaratarak toplumsal algıları olumsuz şekilde yönlendirdiği ortaya konulmuştur. Ayrıca, televizyon dizilerindeki şiddet algısının özellikle gençler üzerinde derin etkiler yarattığı ifade edilmiştir.
RTÜK’ün Sorumlu Yayıncılık Anlayışı ve Kadına Yönelik Şiddetle Mücadeledeki Adımları
RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, medyanın sorumlu yayıncılık anlayışının gereği olarak şiddeti özendiren içeriklere karşı sıfır tolerans ilkesi benimsediklerini belirtmiştir. Bunun yanında dizi yapımlarının toplumsal sorumluluk bilincini yansıtan içeriklere yer veren, reyting kaygılarının ötesine geçerek, kadın haklarına ve aile kurumunun güçlendirilmesine yönelik yapımlara öncelik verilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Medyanın Toplumsal Değişimdeki Rolü ve Geleceği
Çalıştayda katılımcılar, medya sektörünün yalnızca eğlence değil, toplumsal değişim için de önemli bir araç olduğunu dile getirmişlerdir. Medya, kadına yönelik şiddetin önlenmesinde daha duyarlı ve bilinçli içerikler üretme sorumluluğunu taşımalıdır. Bu noktada medya ve içeriklerine yön veren medya sahiplerinin, özellikle gençlerin toplumsal değerlere olan bağlılığını geliştirecek, onları kadına saygı ve kadın hakları konusunda daha bilinçli bireyler haline getirecek nitelikte yapımlar üretme yolunda teşvik etmek büyük önemle arz edildiğinin altı çizilmiştir.
Çalıştayın Toplumsal Farkındalık Üzerindeki Etkisi
Sonuç olarak, “Kadına Yönelik Şiddetle Mücadelede Medyanın Sorumluluğu Çalıştayı,” medyanın kadına yönelik şiddetle mücadeledeki önemli rolünü bir kez daha gözler önüne sermiştir. Bu çalıştay, toplumda kadına yönelik şiddet algısını değiştirecek ve toplumsal farkındalık yaratacak güçlü bir harekete geçişin habercisi olmuştur.