İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 01.10.2025 tarih ve 89 sayılı yazısına konu SZC logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun 07.09.2025 tarihinde 20:04’te yayınladığı "Sözün Aslı” adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere; SZC logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından 07.09.2025 tarihinde 20:04’te canlı olarak yayınlanan, sunuculuğunu Aslı Kurtulmuş Mutlu'nun yaptığı ve CHP İstanbul Milletvekili Cemal Enginyurt, Eski Devlet Bakanı Ahit Andican, Siyaset Bilimci Prof. Dr. Barış Övgün ve Gazeteci İnanç Uysal'ın konuk olarak katıldığı, "Sözün Aslı" adlı programda, mahkeme kararı gereği Gürsel Tekin'in CHP İstanbul İl Başkanlığı'na kayyım olarak atanması üzerine CHP İl Binasında toplanmak isteyen vatandaşlar ile emniyet güçleri arasında yaşanan gerginlik ele alınırken programa telefonla bağlanan CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır ve program konuğu CHP İstanbul Milletvekili Cemal Enginyurt arasında geçen diyaloglarda; "Ne yazık ki bu yüzyılda 80 darbesinde iki araba asker gelip İstanbul İl binasına ziyarette bulunmuştu, şimdi binlerce polis geliyor, aradaki farkı görün. Hukuk eliyle bir darbe yapılmıştır…Partimize, irademize, İstanbul’a bir darbe var…Hakikaten artık bu ülkede 19 Mart darbesinden sonra bu akşam itibariyle demokrasiye de darbe indirilmiştir. Artık hukuki bir süreç yoktur bu ülkede, artık bu ülkede seçimlerden bahsedilemez…Bu ülkede otokratik bir düzen kurulmuştur. Artık bu ülkede sarayın istediği olacak denilmektedir. Siz sokağa çıkamazsınız, siz partinize gidemezsiniz, siz oy kullanamazsınız, siz Cumhurbaşkanı seçemezsiniz denilmenin ilk adımı atılıyor şu anda. Bu bir denemedir, bu bir başkaldırıdır. Şu an Erdoğan iktidarı demokrasiye başkaldırıyor, Erdoğan iktidarı hürriyete başkaldırıyor, özgürlüklere başkaldırıyor. Erdoğan iktidarı şu an Türkiye’de farklı bir rejime doğru ülkeyi bu akşam deneme yöntemiyle götürüyor. Eğer burada başarılı olursa bundan sonra hiçbir şekilde ne miting, ne salon toplantısı, ne Cumhuriyet Halk Partisinin veya diğer partilerin herhangi bir gösteri, toplantı yapılmasına müsaade edilmeyecek. Hayalini kurdukları tıpkı işte Azerbaycan'da olduğu gibi, Rusya'da olduğu gibi, Kuzey Kore'de olduğu gibi işte bakın demokrasi var, partiler de var diyecek bir yönetime gitmenin bu akşam provası yapılıyor...Şu an demokrasi katlediliyor, demokrasi yok ediliyor...Bu bir darbedir, 12 Eylül iktidarı gibi darbedir, darbe yapılmıştır dolayısıyla yurttaşlarımızın partili partisiz herkesin buna tepki göstermesi gerekir…Bu Cemal Bey'in görüşü, sokakla ilgili sözleri, onu da ben ifade etmiş olayım." şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Bireylerin ortaya koyduğu düşünceleri baskı altına alınmadan özgürce ifade edebilmesi, ifade özgürlüğü kavramının temelini oluşturmaktadır. İfade özgürlüğü, siyasal, sosyal, hukuki, ticari vb. hangi alanda olursa olsun her türlü düşünceyi çeşitli yollarla başkalarına anlatabilme, yayabilme ve onları ikna edebilmeyi kapsamaktadır. İfade özgürlüğü ve halkın haber alma özgürlüğü bağlamında, eleştiri sınırları aşılmadan gerçekliğin farklı inşalarının kamuoyuyla paylaşılması demokratik toplumun gereğidir. Demokrasinin en temel önceliklerinden biri halkın haber alma özgürlüğü olduğundan demokratik rejimlerde medya, kamuoyu oluşumunda hayati öneme sahip bir aktördür. Medya organlarının günümüzde toplum üzerinde oldukça etkili olup kamuoyu oluşumunda pay sahibi hâline gelmesi, medya hizmet sağlayıcılarının dikkat etmesi gereken sorumlu yayıncılık anlayışı ve öz denetim ilkesini de beraberinde getirmiştir. Bu bağlamda medya kuruluşları için rehber niteliğinde olan yayın etiği, medya hizmet sağlayıcı kuruluşları toplumsal hassasiyetleri göz önüne alarak yayın yapmaları hususunda uyarır. Muhakkak ki medya mensuplarının siyasi kişi veya kuruluşları eleştirme ve onların gerçekleştirdikleri eylemler hakkında kamuoyunu bilgilendirme hakkı bulunmaktadır. Ancak bu hak kullanılırken eleştiriye maruz kalan kişi veya kurumların hak ve itibarlarının da gözetilmesi gerekmektedir.
Kişi hak ve özgürlüklerinden olan ifade özgürlüğü hakkı, demokratik bir toplumun temel unsurlarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık ilkelerinin var olması bakımından vazgeçilmez bir karakter taşımakla beraber gerek uluslararası sözleşmelerde gerekse ulusal mevzuatımızda bu hakkın kullanılmasının belirli sınırları bulunmaktadır. Anayasa'nın 26. maddesindeki “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan "Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyet'in temel nitelikleri ve Devlet'in ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.” hükmü ile düşünce özgürlüğüne getirilebilecek sınırlamalardan bahsedilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinde: "1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir. 2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir." hükmüne yer verilmiştir.
AİHM'nin Lingens Avusturya içtihadında da belirtildiği üzere, ifade özgürlüğü demokratik bir toplumun asli temellerindendir. Bu, toplumun ilerlemesinin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşullarından birini oluşturur. Basının görevi, kamu yararını ilgilendiren başka alanlarda olduğu gibi, siyasi konularda da bilgi ve fikirleri açıklamaktır. Buna karşın, AİHM'nin Times Newspapers Limited No 1-2 Birleşik Krallık kararında belirtildiği üzere, Sözleşmenin 10. maddesi, basının halkın yararına olan ciddi meseleleri işlemesinin söz konusu olduğu durumlarda dahi, hiçbir sınırlama içermeyen bir ifade özgürlüğünü güvenceye almaz. Bu maddenin 2. fıkrası uyarınca, basın ifade özgürlüğünü kullanırken, görev ve sorumluluklarına uygun davranmak durumundadır.
Demokratik rejimlerde basın ve medya, ifade özgürlüğünün geniş kitlelere ulaştırılması ve farklı görüşlerin dile getirilmesinde en etkili araç olarak demokrasinin de teminatıdır. Demokrasi, çeşitlilik ve çoğulculuk esasında ilerlerse halk içindir. Çoğulculuğun ve çeşitliliğin bir arada var olabilmesinin yegâne yolu karşılıklı sınırların çizilmesiyle mümkündür. Buradan hareketle devletin kitle iletişim araçlarını denetlemesi toplumsal sözleşmenin gereğinin devletçe yerine getirilmesidir. Kitle iletişim araçlarının halkın yönelimini ve kültürel birlikteliğini belirleyebilen bir güç olarak demokrasilerde çok önemli bir yer tuttuğu açıktır. Aynı zamanda yasa, yayıncı kuruluşların ekranlarında yer verdikleri programlarda dikkatli bir dil ve üslup kullanmalarını şart koşar. Bu dikkatli dil ekranların tarafsızlığı ve itibarının teminatıdır. Yayıncılığın aynı zamanda bir kamusal sorumluluk görevi olduğu da düşünüldüğünde yayınların 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun ve Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi gerekmektedir. Bu ilkeler doğrultusunda, yayınlarda kişileri ve kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşüren, aşağılayan veya iftira niteliği taşıyan ifadelere yer verilmemelidir.
Yukarıda görüldüğü gibi, tüm temel hak ve özgürlüklerde olduğu gibi ifade özgürlüğünün kullanım alanının sınırları yasal düzenlemelerle açık ve net bir şekilde belirlenmiştir. Bu bağlamda kişilerin düşüncelerini açıklarken aşağılayıcı, küçük düşürücü, iftira ve hakaret niteliğinde ifadeler kullanmaları eleştiri sınırlarının aşılması olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle kişi ya da kuruluşlara hakaret etmek ve küçük düşürücü sözler söylemek, ifade özgürlüğünün kapsamı içinde değerlendirilmez.
Olaylar ya da kişilerin eleştirilmesi, yayın yoluyla düşünceyi açıklama özgürlüğünün bir parçasıdır. Görevlerinden biri de halkı bilgilendirmek olan medyanın, haber ve yorumları sunarken eleştirilere yer vermesi son derece doğaldır. Ancak şüphesiz ki eleştiri hakkı sınırsız değildir. Bu hak yasa ve ahlak kuralları içerisinde ve özellikle kamuoyunun olumlu yönde oluşmasına ve toplumun daha ileriye götürülmesine yardım amacıyla yapılmalıdır. Bu bağlamda ifade özgürlüğünün başka özgürlüklerin kullanılmasını kısıtlayacağı ve zarar görmesine yol açacağı durumlarda sınırlandırılabileceği, dolayısıyla sınırsız olmadığı ulusal ve uluslararası hukuk metinlerinden anlaşılmaktadır. Diğer yandan kişilik haklarının ihlali ve eleştiri sınırlarının aşılması medyada yaşanan etik sorunlar arasında yer almaktadır. Bu sorunları aşmak da ancak medya mensupları tarafından bu ilkeler konusunda hassasiyet gösterilebilmesiyle mümkün olacaktır.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu programda, CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır tarafından; "80 darbesinde iki araba asker gelip İstanbul İl binasına ziyarette bulunmuştu, şimdi binlerce polis geliyor…Hukuk eliyle bir darbe yapılmıştır." sarf edilen sözler ve CHP İstanbul Milletvekili Cemal Enginyurt'un "bu akşam itibariyle demokrasiye de darbe indirilmiştir…Şu an Erdoğan iktidarı demokrasiye başkaldırıyor, Erdoğan iktidarı hürriyete başkaldırıyor, özgürlüklere başkaldırıyor. Erdoğan iktidarı şu an Türkiye’de farklı bir rejime doğru ülkeyi bu akşam deneme yöntemiyle götürüyor…Bu bir darbedir, 12 Eylül iktidarı gibi darbedir, darbe yapılmıştır." şeklinde sarf ettiği ifadelerle, CHP İstanbul İl Binasında toplanmak isteyen vatandaşların binaya girişinin emniyet güçlerince engellenmesinin darbe girişimi olarak nitelendirildiği, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve mevcut hükûmetin söz konusu darbe girişimi iddialarının müsebbibi olarak gösterildiği, yargının ise darbenin bir aracı olarak kullanıldığı, mahkeme kararlarının doğrudan "siyasi iktidarın müdahalesiyle" alındığı iması, toplumda yargının bağımsızlığına olan güveni zedeleyebilmekte ve kararı veren mahkemeyi siyasi baskı altında hareket etmekle itham eder pozisyona düşürmektedir. Bu durum, yargı organlarının bağımsızlığını ve tarafsızlığını alenen hedef almakta ve yargı organlarını kamuoyunda tartışmaya açmaktadır. Bir mahkeme kararını hukuki zemininden çıkarıp, siyasi iktidarın bir darbe girişimi şeklinde ifade etmenin kısa vadede siyasi gerilimi artırıcı, uzun vadede hukuk sistemine olan güveni ve demokratik uzlaşı kültürünü ciddi biçimde aşındırıcı nitelikte söylemler olduğu, program konukları tarafından kullanılan "hukuk eliyle darbe", "rejim değiştiriliyor", "hükûmet emir verdi" gibi spekülatif ifadeler kullanılarak ve 12 Eylül 1980 darbesi örnek gösterilerek demokratik yollarla iktidara gelen bir hükûmet ve Cumhurbaşkanının; yargı ve emniyet güçleri eliyle darbe yaptığına ilişkin yorumların eleştiri sınırları ötesinde olduğu, dolayısıyla, mahkeme tarafından verilen bir kararın siyasetçiler tarafından hukuki zeminden koparılarak doğrudan "hukuk eliyle darbe" şeklinde ya da siyasi iktidarın bir planı olarak sunulmasının; temelsiz ithamlar içeren, şüphe ve şaibe yaratan, zan altında bırakan, kamuoyunda özgür kanaat oluşumunu engelleyebilecek, toplumu yanlış yönlendirebilecek, toplumda yargı kararlarına yönelik güvensizlik oluşturabilecek, eleştiri sınırlarını aşan, itham edici ve sorumlu yayıncılık anlayışı ile bağdaşmadığı kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; Yayın hizmetleri "..., kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." ilkesinin ihlali nedeniyle,
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanun’un diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir. İdarî para cezası miktarı, radyo kuruluşları için bin Türk Lirasından, televizyon kuruluşları ve isteğe bağlı medya hizmet sağlayıcıları için onbin Türk Lirasından az olamaz.” hükmü uyarınca idari para cezası uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Ağustos 2025 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 17.702.163,19 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, yüzde üç oranı (%3) 531.065,00 TL İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) İdari para cezasının tebliğinden itibaren bir ay içerisinde, Üst Kurulun T.C. Ziraat Bankası Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Tek İdare Tahsilat Alt Hesabı TR46 0001 0017 6200 9999 9955 88 no’lu hesabına “6112 sayılı kanunun 32’nci maddesine göre ödenen para cezasıdır” şerhiyle ödenmesi gerektiğinin veya 6112 sayılı kanunun 32’nci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca, tebliğden itibaren en geç onbeş gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin, aynı maddenin 11’inci fıkrası uyarınca 1 ay içerisinde peşin ödeme yapılması halinde, 5326 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca cezanın dörtte üçünün tahsil edileceğinin ve taksitlendirme talebinde bulunulabileceğinin, peşin ödemenin kanun yoluna müracaat hakkını engellemeyeceğinin, en geç 1 aylık süre içerisinde ödenmeyen idari para cezasının, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairesine gönderileceğinin bildirilmesine,
c) 6112 sayılı Kanun'un 32’inci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “(…) 8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir.” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Ahmet Can BUĞDAY, Dr. Necdet İPEKYÜZ, Tuncay KESER ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oy çokluğu ile karar verildi.


