İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 25.03.2025 tarih ve 45 sayılı yazısına konu h halk logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 23.03.2025 tarihinde saat 13:00’de yayınlanan "Haber Bülteni" yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Canlı olarak yayınlanan, sunuculuğunu Gülşah Ekinci'nin yaptığı, dünyadaki gelişmeler ve iç politikaya dair güncel meselelerin konuşulduğu, Ali Mahir Başarır’ın konuk olarak katıldığı, Haber programında, program konuğu tarafından; "Artık Türkiye'de biz de ayrı bir evredeyiz. Kravatlı postallı, kravatlı darbecilere, terazili, elinde terazi olan o darbecilere hep beraber direneceğiz. Bunun hesabını verecekler, bunun hesabını verecekler…Ekrem Bey yakın bir zamanda çıkacak, o esaret bitecek, o sandık gelecek, sen kaybedeceksin. Çünkü bu ülkede dönem dönem demokrasi zaafiyete uğradı. 12 Mart'ta uğradı, 12 Eylül'de uğradı. Bu darbe postalla yapıldı. Ama bugün kravatla yapıldı. Bugün elinde adalet terazisiyle gezenler, millet adına sözde karar verenler, İstanbul'un Belediye Başkanı'nı tutukladı." şeklinde ifadelere yer verilmesi nedeniyle, 6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; Yayın hizmetleri “..., kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez" ilkesinin ihlal edildiği gerekçesiyle, “oy çokluğuyla” alınan karara karşı oy kullandım.
KARŞI OY KULLANMA GEREKÇELERİM
Yaptırıma konu yayında; Ana Muhalefet Partisi Grup Başkan Vekili görevindeki bir siyasetçinin, yargı mensuplarına yönelik eleştirilerde bulunması ihlal gerekçesi sayılmıştır. Oysaki Ali Mahir Başarır hukukçu kimliğine sahip bir siyasetçidir ve söz konusu konuşmayı bir haber programında, doğrudan kamuoyuna hitaben yapmıştır. Bu konuşmanın, siyasi eleştiri niteliği taşıdığı ve ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı kabul edilmelidir.
Demokratik toplum düzeninde basın ve ifade özgürlüğü, yalnızca bireylerin kendilerini ifade etme hakkı değil; aynı zamanda halkın haber alma, kanaat oluşturma ve kamu gücünü denetleme araçlarından biridir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesi, Anayasamızın 26. maddesi ve 6112 sayılı Kanun’un temel ilkeleri bu özgürlüğün teminatı niteliğindedir.
Üst Kurul çoğunluğunca alınan karar, bu temel hak ve özgürlükler çerçevesinde ölçülülük, demokratik toplumda gereklilik ve hukuki öngörülebilirlik ilkelerine uygun değildir.
Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarında da belirtildiği üzere, yargı erkine yönelik kurumsal eleştiriler ifade özgürlüğü kapsamındadır ve bu tür söylemler ancak somut bir kişiye yönelik hakaret içerdiğinde sınırı aşmaktadır. Bu yönüyle de verilen yaptırım kararı, adaletli ve rasyonel değildir.
Hukuki açıdan; AİHM’in yerleşik içtihadına göre (bkz. Lingens/Avusturya, 1986; Castells/İspanya, 1992), siyasetçiler ve kamu gücü kullanan kurumlar, diğer bireylere oranla daha geniş eleştiriye katlanmak zorundadır.
AYM de (bkz. Tansel Çölaşan Kararı, 2015), siyasi tartışma özgürlüğünü demokratik sistemin “temel ilkesi” olarak tanımlamış; sert, rahatsız edici ve hatta kışkırtıcı nitelikteki sözlerin dahi ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu açıkça belirtmiştir.
Somut olayda, Ana Muhalefet Partisi Grup Başkanvekili sıfatıyla Ali Mahir Başarır’ın sözleri, doğrudan kamuoyunun gündemindeki bir yargı kararına yönelik siyasi eleştiri mahiyetindedir.
AİHM, De Haes ve Gijsels/Belçika kararında, yargıya yönelik sert eleştirilerin kamu yararı kapsamında olduğunu kabul etmiştir. Morice/Fransa davasında ise, yargı mensuplarının da kamu görevlisi oldukları ve diğer kamu görevlileri gibi daha geniş bir hoşgörü göstermeleri gerektiği vurgulanmıştır. İncelenen ifadelerde somut bir hâkim veya savcıya yönelik doğrudan hakaret veya aşağılama bulunmamaktadır; kullanılan metaforlar (ör. “kravatlı darbeciler”) siyasal eleştirinin bir parçasıdır.
Ölçülülük ve Orantısız Müdahale Sorunu; 6112 sayılı Kanun’un 32. maddesi, ihlalin ağırlığına göre yaptırımı belirleme yetkisi tanır. Ancak Üst Kurul, olayda üst sınırdan para cezası uygulamıştır. Oysa Anayasa Mahkemesi’nin Bekir Coşkun ve Mehmet Ali Aydın kararlarında da belirtildiği üzere, ifade özgürlüğüne yönelik müdahaleler “son çare” olmalı, toplumsal bir ihtiyaçla gerekçelendirilmelidir. Bu yaptırım, hem ölçülülük ilkesine hem de AİHM’in “demokratik toplumda gerekli” testine aykırıdır.
Danıştay ve İdare Mahkemeleri İçtihatları;
RTÜK tarafından daha önce benzer ifadeler nedeniyle uygulanan yaptırımlar, Ankara İdare Mahkemeleri ve Danıştay tarafından iptal edilmiştir (ör. Ankara 9. İdare Mahkemesi, 2023/894 sayılı karar; Danıştay 13. Daire, 27.09.2023 tarihli 2023/3773 sayılı karar).
Mahkemeler, özellikle siyasetçilerin sözlerinin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini, aksi durumda basının görevini yerine getiremeyeceğini vurgulamıştır.
Siyasal ve Toplumsal Bağlam;
Türkiye’de yargıya güvenin ciddi biçimde tartışıldığı bir dönemde, bir muhalefet liderinin değerlendirmelerinin medya yoluyla kamuoyuna aktarılması, kamu yararı taşıyan bir bilgi edinme hakkıdır.
Bu tür tartışmaların ekranlardan uzaklaştırılması, yalnızca muhalefet partilerinin değil; halkın haber alma hakkının da ihlali anlamına gelmektedir.
Aksi tutum, otosansürü ve tek sesliliği besler; demokratik çoğulculuğu zedeler.
Yukarıda açıklanan nedenlerle:
- Ali Mahir Başarır’ın ifadeleri siyasi eleştiri niteliğinde olup, 6112 sayılı Kanun’un 8/1-ç maddesinin ihlali olarak değerlendirilemez.
- Uygulanan yaptırım, ölçülülük ilkesine aykırıdır ve ifade özgürlüğüne orantısız bir müdahale teşkil etmektedir.
- Anayasa Mahkemesi ve AİHM içtihatları, bu tür eleştirilerin korunması gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır.
- Karar, Üst Kurulun “ifade ve basın özgürlüğünü, düşünce çeşitliliğini koruma” yönündeki anayasal ve yasal görevleriyle bağdaşmamaktadır.
Bu nedenlerle, 27.03.2025 tarihli 2025/13 sayılı toplantıda alınan 14 No’lu karara KATILMIYORUM. 19.09.2025


