Üst Kurul çoğunluğu tarafından, TELE 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcısına, 05.07.2025 tarihinde yayınlanan “Çürüme” programı nedeniyle, 6112 sayılı Kanun’un 8/1-ç bendi kapsamında üst sınırdan idari para cezası uygulanmasına karar verilmiştir.
Ben, bu kararın hukuki temelden yoksun, ölçüsüz ve ifade özgürlüğüne açık bir müdahale olduğu kanaatindeyim. Bu nedenle çoğunluk kararına katılmıyor, karşı oy gerekçelerimi aşağıda sunuyorum.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 26. maddesi, “herkesin düşünce ve kanaatlerini açıklama ve yayma hakkına sahip olduğunu” güvence altına almıştır. Anayasa’nın 28. maddesi de basın özgürlüğünü anayasal güvenceye bağlamıştır.
AİHS’in 10. maddesi ve AİHM içtihatları (Lingens/Avusturya, Castells/İspanya, Şener/Türkiye) ifade özgürlüğünü “demokratik toplumun temel taşlarından biri” olarak tanımlamıştır. Bu özgürlük yalnızca “zararsız” veya “hoşa giden” ifadeleri değil; rahatsız edici, şoke edici ve sarsıcı ifadeleri de korur.
Dolayısıyla, bir siyasi parti grup başkanvekilinin, kamu yararı taşıyan bir konuda yaptığı eleştirilerin ekranlara taşınması, ifade ve basın özgürlüğü kapsamındadır.
Anayasa Mahkemesi ve AİHM, kamu gücü kullanan siyasetçilerin, sıradan bireylere kıyasla daha geniş eleştiri sınırlarına katlanması gerektiğini yerleşik içtihat haline getirmiştir (AYM, Bekir Coşkun; AYM, Tansel Çölaşan; AİHM, Lingens).
Somut olayda, CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır’ın açıklamaları, Cumhurbaşkanı ve Bakanlara yönelik sert siyasi eleştiriler niteliğindedir. Bu açıklamalar:
- Kişisel hayata yönelik değildir.
- Somut iftira içermemektedir.
- Kamu yararı taşıyan güncel siyasi tartışmalar bağlamında dile getirilmiştir.
Bu nedenle, ifadeler “küçük düşürücü hakaret” değil, siyasi eleştiri niteliğindedir.
Karar, canlı yayın sırasında spontane şekilde yapılan açıklamalardan yayıncıyı sorumlu tutmaktadır. Oysa AİHM ve Danıştay kararlarında, canlı yayınlarda anlık beyanların ön denetim imkânının olmadığı, bu nedenle yayıncı kuruluşun editoryal kusuru bulunmadığı defalarca vurgulanmıştır (bkz. Danıştay 13. Daire, 2025/1965; AİHM, Jersild/Danimarka).
Üst Kurul’un bu bağlamı görmezden gelerek yaptırım uygulaması, yayıncı üzerinde caydırıcı bir etki (chilling effect) doğuracaktır.
Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca, temel haklara getirilen sınırlamaların ölçülü ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olması zorunludur.
Somut olayda:
- Kamu düzenine somut bir tehdit bulunmamaktadır.
- İfade barışçıl bir siyasi çağrı niteliğindedir.
- %3 oranında idari para cezası, ağır ve orantısız bir yaptırımdır.
Dolayısıyla karar, “demokratik toplumda gerekli olma” kriterini karşılamamaktadır.
Ulusal ve Uluslararası Yargı İçtihatları
- AYM: Siyasi tartışma özgürlüğü “demokratik sistemin temel ilkesi”dir (Tansel Çölaşan, 64-65).
- Danıştay: Cumhurbaşkanına yönelik sert eleştirilerin dahi siyasi ifade olarak korunması gerektiğini belirtmiştir (D13D, E:2023/1218, K:2025/1965).
- AİHM: Hükümetler en ağır eleştirilere dahi hoşgörü göstermek zorundadır (Lingens/Avusturya; Castells/İspanya).
Bu karar çizgisi, Üst Kurul çoğunluğunun yaptırımıyla doğrudan çelişmektedir.
Üst Kurul’un çoğunluk kararı:
- Anayasa ve AİHS ile güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerini ihlal etmektedir.
- Ölçülülük ve demokratik toplum gerekleri testinden geçememektedir.
- Yayıncılar üzerinde otosansür ve caydırıcı etki yaratma riski taşımaktadır.
Bu gerekçelerle, TELE 1 hakkında alınan yaptırım kararına katılmıyor, çoğunluk görüşüne muhalefet ediyorum.10.09.2025