Basına yönelik sınırlamalar ancak kanunla öngörülmüş, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun, ölçülü ve zorunlu olması halinde meşru kabul edilebilir. Bu bağlamda, “h halk” logolu medya kuruluşuna üst sınırdan uygulanan idari para cezası; ölçülülük, demokratik toplum düzeninin gerekleri ve basın özgürlüğünün özüne dokunmama ilkeleriyle bağdaşmamaktadır.
Somut Olayın Basın ve İfade Özgürlüğü Çerçevesinde İncelenmesi
a) Haberin İçeriği
Bahse konu yayın, CHP Genel Başkanı Sayın Özgür Özel’e yapılan saldırıya ilişkin gelişmeleri aktarmaktadır. Haberde, somut olgular (aracın otoparka alınmaması, Valiliğe yapılan şikâyet başvurusu) yanında, bu olguların kamuoyunda yarattığı sorulara da yer verilmiştir. Haberin merkezinde, kamusal nitelikte bir olay vardır ve kamu yararı son derece yüksektir.
Haberde kullanılan “iddia”, “kaynaklara göre” gibi ifadeler gazetecilik pratiğinde olağan yöntemlerdir. Bunlar, haberi söylentiye indirgemez; aksine haberin kaynağının nitelendiğini gösterir. Bu yönüyle haber, görünür gerçekle örtüşmektedir.
b) Basının Gözetleyici Rolü
Basının asli görevi, kamu gücü kullanan kişi ve kurumları denetlemek ve halka hesap verilebilirliği sağlamaktır. AİHM’in Castells/İspanya (1992) kararında vurgulandığı üzere, hükümetler ve kamu otoriteleri, kendilerine yöneltilmiş ağır eleştirileri dahi hoşgörüyle karşılamak zorundadır.
Aynı doğrultuda Anayasa Mahkemesi de (Bekir Coşkun, Tansel Çölaşan, Ergün Poyraz (2) kararları) siyasetçilere yönelik haberlerde eleştiri sınırlarının daha geniş olduğunu, ifade özgürlüğünün demokratik toplumda vazgeçilmez olduğunu kabul etmiştir.
c) Hukuki Ölçülülük Sorunu
Üst Kurul, yaptırım gerekçesinde “haberin tek taraflı olduğu” ve “algı oluşturduğu” yönünde sübjektif değerlendirmelere dayanmıştır. Oysa hukuki güvenlik ve öngörülebilirlik ilkeleri uyarınca, basına yönelik müdahaleler somut ve objektif ölçütlere dayanmalıdır.
Danıştay’ın FOX Ana Haber ile ilgili 2021 tarihli kararında (E:2021/1927, K:2022/1436) da görüldüğü üzere, “iddialara dayalı, fakat kamu yararına ilişkin” haberlerin yaptırım konusu yapılması hukuka aykırıdır. Aynı yaklaşım AYM’nin Özgür Boğatekin (2023) kararında da benimsenmiştir: Olgusal temeli bulunan söylentilerin dahi haberleştirilmesi, ifade özgürlüğü kapsamındadır.
Demokratik Toplum Düzeninin Gerekleri ve AİHM İçtihadı
AİHM’in Handyside/Birleşik Krallık (1976) kararında vurgulandığı üzere, ifade özgürlüğü yalnızca zararsız ve kabul gören düşünceler için değil; “şoke eden, rahatsız eden, inciten” düşünceler için de geçerlidir. Bu karar, basına yönelik müdahalelerin ancak zorunlu toplumsal ihtiyaç varsa haklı görülebileceğini belirtir.
Somut olayda, kamuoyunun yoğun ilgi gösterdiği bir saldırıya dair haberin aktarılması, toplumsal ihtiyacın bizzat kendisidir. Bu nedenle yaptırım kararı, zorunlu bir toplumsal ihtiyaçla açıklanamaz.
Ölçülülük ve Son Çare İlkesi
Anayasa Mahkemesi, basın özgürlüğünü sınırlayan tedbirlerin “en son çare” olması gerektiğini defalarca belirtmiştir (Tansel Çölaşan, Bekir Coşkun kararları). Oysa burada, daha hafif yollar (cevap ve düzeltme hakkı gibi) gündeme alınmaksızın, doğrudan üst sınırdan para cezasına gidilmiştir.
Bu durum, 6112 sayılı Kanun’un 18. maddesinde düzenlenen “cevap ve düzeltme hakkını önceleme” anlayışına da aykırıdır. Yasa koyucu dahi önce bu mekanizmayı öngörmüşken, Üst Kurul’un doğrudan ağır yaptırım uygulaması demokratik toplum düzeniyle bağdaşmamaktadır.
Sonuç itibarıyla: Haber, görünür gerçekle örtüşmektedir ve hukuki sürece dayalıdır. Basın özgürlüğüne yapılan müdahale ölçüsüzdür ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun değildir. Daha hafif yollar varken (cevap ve düzeltme hakkı), doğrudan üst sınırdan yaptırım uygulanması hukuka aykırıdır. Anayasa, AİHS, AYM ve AİHM içtihatları ışığında, karar basın ve ifade özgürlüğünü ağır şekilde zedelemektedir.
Bu gerekçelerle, 15.05.2025 tarihli 2025/19 sayılı toplantıda alınan 18 No’lu karara karşı oy kullandım. 10.09.2025


