İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 06.05.2025 tarih ve 54 sayılı yazısına konu TELE 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 15.04.2025 tarihinde saat 21:00’de yayınlanan "Gazeteciler Masası" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Sunuculuğunu Murat Taylan'ın yaptığı, Kıbrıs Bugün Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ayşemden Akın’ın konuk olarak katıldığı "Gazeteciler Masası" isimli programda, program sunucusu ile program konuğu arasında geçen diyaloglarda; (...) "Cemil Önal Ada’da 45-46 kaset olduğunu, Falyalı’nın şantaj için çektiği 45-46 kaset olduğunu, Yasin Ekrem Serim'in Hakan Fidan tarafından buraya bu kasetleri almak için görevlendirildiğini, gönderildiğini, bu kasetlerin… 45'ini aldığını ama Türkiye makamlarına 40'ını iade ettiğini, beşini kendine sakladığını ve bu kasetlerde ne olduğunu öğrenmek isteyen istihbarat ve Recep Tayyip Erdoğan'a kadar uzanan bir silsileden bahsediyorum. Ne olduğunu öğrenmek isteyen bir Cumhurbaşkanı olduğunu öğrendik. Erdoğan çağırmış Yasin Ekrem Serim'i ve ona bu kasetleri sormuş. O da hayır ben hepsini size iade ettim. “Tamam.” demiş. “Şimdi eğer o ben sana inanıyorum babana güvendiğim için ama eğer öyle bir şey varsa şu an git ve Kıbrıs'a bu kasetleri bul getir ama seni büyükelçilikten babanı da görevinden aldım.” demiş… Hakan Fidan'ın isminin bu videoların içinde Binali Yıldırım'ın ve Hakan Fidan'ın oğullarının olduğuna dair iddiaları ilk kez birinden duymuş olduk…” şeklinde ifadelere yer verilmesinin, 6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; Yayın hizmetleri "İnsan onuruna ve özel hayatın gizliliğine saygılı olma ilkesine aykırı olamaz, kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." ilkesini ihlal ettiği gerekçesiyle, “oy birliğiyle” alınan karara karşı oy kullandım.
KARŞI OY KULLANMA GEREKÇELERİM AŞAĞIDA BELİRTİLMİŞTİR:
Demokratik toplumlarda basın özgürlüğü, yalnızca haber aktarımı değil; kamuoyunun siyasal iktidarı ve devletin yüksek makamlarını denetleme işlevini yerine getirmesi bakımından yaşamsal bir öneme sahiptir. Anayasa’nın 26 ve 28. maddeleri ile güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüğü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yerleşik içtihatlarında da temel bir hak olarak tanımlanmıştır.
RTÜK tarafından alınan bu kararda, TELE 1’in Gazeteciler Masası programında dile getirilen ve “iddia” olarak aktarılan söylemler nedeniyle 6112 sayılı Kanun’un 8/1-ç maddesi ihlal edilmiş sayılmış, idari para cezası uygulanmıştır. Ancak kararın hukuka ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı kanaatindeyim.
İfade Özgürlüğünün Sınırları ve İddia Boyutu
Yayındaki ifadeler, gazeteci Ayşemden Akın’ın bir röportajdan aktardığı iddialara dayanmaktadır. Konuşmanın bütününde, “iddialar” vurgulanmakta, kesinlik arz eden suç isnadı yapılmamaktadır. AYM’nin Orhan Pala (2017) ve Özgür Boğatekin (2023) kararlarında vurguladığı üzere, gazeteciler savcı gibi kesin doğrulama yükümlülüğü altında değildir; olgusal temelleri bulunan iddiaları kamuoyuna taşımaları demokratik işlevlerinin gereğidir.
AİHM de Thorgeir Thorgeirson/İzlanda ve Castells/İspanya kararlarında, söylenti ve iddiaların dahi kamu yararı olan tartışmalara katkı sağladığında korunması gerektiğini açıkça belirtmiştir. Bu çerçevede, TELE 1’deki yayında kullanılan ifadelerin doğrudan hakaret ya da iftira olmadığı, “kamu yararı yüksek” bir meseleye dair tartışma olduğu açıktır.
Özel Hayatın Gizliliği ile Kamu Yararı Dengesi
Kararda, iddiaların özel hayatın gizliliğini ihlal ettiği savunulmaktadır. Oysa AİHM’nin Von Hannover/Almanya ve Axel Springer/Almanya kararlarında açıkça belirtildiği üzere, kamu gücü kullanan siyasetçi ve yüksek bürokratların özel hayatı sıradan vatandaşlara kıyasla daha dar korunur.
Buradaki tartışma, sıradan bireylere değil, kamu gücüyle doğrudan ilişkili olan devletin en üst kademelerindeki kişilere yöneliktir. Bu nedenle kamu yararı, özel hayat gizliliğine nazaran daha ağır basar. Ayrıca programda herhangi bir görüntü ifşası yapılmamış, yalnızca daha önce kamuoyuna yansımış iddialar aktarılmıştır.
Ölçülülük ve Orantılılık İlkesi
AYM’nin Bekir Coşkun ve Mehmet Ali Aydın kararlarında vurguladığı üzere, temel hak ve özgürlüklere müdahale ancak:
- Demokratik toplumda zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamalı,
- Ölçülü olmalı ve
- Son çare niteliği taşımalıdır.
TELE 1’e üst sınırdan ceza uygulanması, bu ölçütlerle bağdaşmamaktadır. Daha hafif bir uyarı veya idari tedbir mümkünken, ağır mali yaptırım tercih edilmiştir. Bu durum, ifade özgürlüğü üzerinde caydırıcı etki doğurarak medya kuruluşlarını otosansüre zorlayacaktır.
Danıştay ve AYM İçtihatları
Danıştay’ın “Habertürk/Para Gündem” (2021) ve “FOX Ana Haber” (2023) kararlarında, kamu yararı olan konularda iddiaların haberleştirilmesinin yaptırım konusu olamayacağı hüküm altına alınmıştır.
AYM’nin Hakan Yiğit kararında da (2017), yasa dışı yollarla elde edilmiş dahi olsa, kamu yararı yüksek konuların haberleştirilmesinin basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Dolayısıyla RTÜK kararının, yerleşik yüksek yargı içtihatlarıyla çeliştiği açıktır.
Sonuç olarak;
Basın özgürlüğü, demokratik toplumun temellerinden biridir. TELE 1’e yönelik bu yaptırım, ifade ve basın özgürlüğüne ölçüsüz müdahale niteliğindedir. Karar, 6112 sayılı Kanun’un 37. maddesinde RTÜK’e verilen “çoğulculuğu ve ifade özgürlüğünü güvence altına alma” görevine de aykırıdır.
Bu nedenle, alınan kararın hukuka ve demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olduğu kanaatiyle karara karşı oy kullanıyorum.10.09.2025


