İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 24.06.2025 tarih ve 59 sayılı yazısına konu h halk logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 22.06.2025 tarihinde saat 20:44’te yayınlanan “Sinem Fıstıkoğlu ile Sansürsüz” adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Sunuculuğunu Sinem Fıstıkoğlu’nun yaptığı "Sinem Fıstıkoğlu ile Sansürsüz" adlı programda, program konuğu Prof. Tolga Yarman tarafından, “Şimdi buraya, bu resimle bakılınca, yani İran'a bunca çullanılınca amaç bir defa petrolüne ve doğalgazına çökmek. Irak'a girmenin amacı neydi? Petrole ve doğalgaza çökmekti bu kadar. Suriye'ye girmenin amacı neydi? Yeni Osmanlıcılık, sünnokratik bir yeni Osmanlıcılık şemsiyesi altında bir yapı oluşturulmak istendi ve o sünnokratik yapıyla İran vurulmak istendi. Az önce söz konusu oldu PKK olayı bunun parçasıdır, PYD bunun parçasıdır. Onlar ucuz asker olarak kullanılacaklar, çok açık söylüyorum… Amerika ve Batı âlemi, zaten Batı Avrupa enerji açısından kuraktır, nükleer santrallere onun için yönelmiştir. Bu teoremi hep izleye gelmişlerdir. İkinci teorem; ‘Don't Leave Any Cause Out There’, dışarıda hiçbir koz bırakmayacaksın. Kimseye koz bırakmayacaksın. Yani kimsenin elinde koz bırakmayacaksın. Şimdi bu iki teoremi gayet güzel uygulamayı başara geldiler bugüne kadar. Yine devam ediyorlar. Kendi ellerine geçirmek istiyorlar. Nasıl ki Irak’ı ciddi olarak petrolü ve fosil kaynakları için vurdular idiyse İran’ı şimdi o sebepten dolayı vurduklarına şahsen inanıyor isem aynı bağlamda bölgede hiçbir şekilde başkalarının elinde koz bırakmamak üzere uzun vadede bir hamle geliştirmekteler. Aynı bağlamda çok gözden kaçan bir başka husus var. Nedir biliyor musunuz? Doğu Akdeniz tabanının altındaki petrol ve doğalgaz, Gazze onun için haritadan silinmek istendi. Çünkü Gazze onun paydaşıdır. Ağızdan yer alsın Hatay'ımız da öyledir. Ağızdan yel alsın maazallah. Ama dikkat çekmek zorundayım. Ve bakın biz Doğu Akdeniz'de petrol arayamıyoruz değil mi? Nasrettin Hoca'nın öyküsünde olduğu gibi neresini aydınlatıyorlarsa oraya yolluyoruz petrol arama gemilerimizi. Somali açıklarında petrol aradık mesela. Kimseyi tırmalamak istiyor değilim ama Türkiye ciddi olarak bu noktaya getirilmiştir. Aynı bağlamda Pentagon'un oynadığı harikulade bir oyun var çok kimse bunu yedi. Türkiye dincileşiyor değil, mezhebileşiyor. Yani İran'a karşı Yavuz Sultan Selim Köprüsü' nün adının konulmasından itibaren bakarsak İran'a karşı azmettirildik… Tekrar etmek ihtiyacındayım bizi İran'a karşı Saddamlaştırıyorlar. Şimdi söylemiyorum 15 sene önceden itibaren mezhebi savaşta şimdi kimsenin kılı kımıldamıyor. Bakıyorsunuz Suudi Arabistan'ın keyfi yerinde 60.000 insan perişan edilmiş, yok edilmiş, mahvedilmiş çoluk çocuk demeden, dönüp bakmıyorlar bile. Demek ki öyle bir İslam birliği vesaire değil. Zaten mezhebileşmedir önemli olan. Neden? İran'a karşı çünkü orası Şii. Suriye ile sorunumuz neydi? Neden Emeviye Camii'nde Cuma namazını kılacaktık? Neden yeni Osmanlıcılık öne çekildi? Zaten yeni Osmanlıcılık, Arap Baharı, ılımlı İslam ve Büyük Ortadoğu projesi bunlar eş anlamlıdırlar önemli ölçüde. Neden? Demin ifade ettiğim gibi yıllar boyunca hiçbir ilmiğin gerçekleşmesinde kusura düşürmeden icra edilmiştir söz konusu proje. Neden Suriye'nin kuzeyi boşaltıldı biliyor musunuz? Neden oradaki Araplar buraya icbar edildiler? Neden mayınlar kaldırıldı biliyor musunuz? Orada Kürtçü devlet kurulsun diye. Bakın onun başladığı tarih 10 sene 15 sene öncesinden itibaren yol almaya koyulmuş görünüyor, bugüne geldik. Neden o yapıldı onu söyleyeyim neden Kürtçü devlet kurulmak istendi biliyor musunuz? Emperyalizmin kucağında Kurtuluş Savaşı olmaz. Ankara'nın 1000 tane vebali vardır eyvallah katılıyorum ama emperyalizmin kucağında hiçbir şekilde Kurtuluş Savaşı yapılmaz, olmaz. Neden orada Kürtçü devlet kurulmak isteniyor biliyor musunuz? İran'a karşı ucuz asker olarak kullanılmak üzere. Yazık ki böyle...” şeklinde ifadelere yer verilmesi nedeniyle, 6112 sayılı Kanun'un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan; "Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz." ilkesinin ihlal edildiği gerekçesiyle, “oy çokluğu” ile alınan karara karşı oy kullandım.
KARŞI OY KULLANMA GEREKÇELERİM AŞAĞIDA BELİRTİLMİŞTİR:
Çağdaş demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp, anayasal güvence altında olduğu rejimlerdir. Ayrıca basın ve ifade özgürlüğünün hangi ölçüde kullanıldığı, demokrasilerin niteliği açısından önemli göstergelerden biridir.
Basın ve ifade özgürlüğüne yönelik müdahalelerin, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun şekilde; ölçülü olması, bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve en son çare niteliğini taşıması zorunludur.
h halk logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşta, 22.06.2025 tarihinde yayınlanan, sunuculuğunu Sinem Fıstıkoğlu’nun yaptığı "Sinem Fıstıkoğlu ile Sansürsüz" adlı programda, program konuğu Prof. Tolga Yarman’ın bazı ifadelerinin; “Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz” ilkesini ihlal ettiği gerekçesiyle “Üst Kurul çoğunluğu tarafından, yayıncı kuruluşa “On (10) gün süreyle yayın durdurulmasını” içeren yaptırım uygulanmış, basın ve ifade özgürlüğüne müdahalede bulunulmuştur.
Yaptırım uygulanan yayın ilkesinin ihlali, Üst Kurulun en ağır yaptırımlarını gerektirmekte, aynı ilkenin ihlalinin tekrarı halinde yayın lisansı iptali gündeme gelecektir.
Ancak; program konuğu bir akademisyenin, demokrasilerde özel koruma altında olan siyasi tartışma özgürlüğü kapsamında ifade ettiği görüşleri nedeniyle, h halk logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşa, lisans iptalinin de ön cezası niteliğinde olan on (10) gün yayın durdurma içeren ve yayıncı kuruluşları için yaşamsal önemde olan bir yaptırımın uygulanması adil ve orantılı değildir. Söz konusu ifadeler bütünlüğü içerisinde değerlendirildiğinde; ırk, dil, din, cinsiyet, sınıf gözetme durumu söz konusu olmadığı gibi, kin ve düşmanlığa tahrik içeren bir yön de bulunmamaktadır.
Medyanın, özellikle kamu yararı söz konusu olduğunda, “halkın gerçekleri, doğruları bilme ve öğrenme hakkı çerçevesinde, toplumsal meseleleri sorgulama ve bu doğrultuda iktidarın hesap vermesini sağlama” gibi hak, görev ve sorumlulukları bulunmakta ve bu haklar, demokratik hukuk devletlerinde Anayasal güvence altında bulunmaktadır. Bu nedenle, medyanın “kurumların işleyişindeki aksaklıkları ortaya çıkartmak yoluyla düzeltilmesine olanak sağlamak” doğrultusunda hareket etmesi, gazeteciliğin evrensel ilkeleri arasındadır. Bu temel ve evrensel ilke medyaya, halk adına denetim görevini yüklemektedir. Söz konusu yaptırım kararıyla, bir yandan medyanın asli görevini yapmasına müdahale edilmiş, bir yandan da halkın, var olan sorunlara dair bilgi edinme, fikir geliştirme ve kanaat sahibi olma hakkına kısıtlama getirilmiştir. Bildiğimiz üzere, demokratik toplumlarda böylesi haksız uygulamalar kabul görmez.
Temel hak ve özgürlüklerle ilgili ve yeterli bir gerekçeye dayanmadan yapılan kamusal müdahalelerin, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olarak kabul edilebilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla basın/ifade özgürlüğüne yeterli, sağlam hukuki gerekçeye dayanmayan veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan ölçütleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahaleler, Anayasa'nın 25, 26 ve 28. maddelerini ihlal edecektir. Anayasa Mahkemesi kararlarında istikrarlı şekilde vurgulanan hususlardan birisi de; yazılı ya da sözlü bir beyan içerisinde kullanılan ifadelerin ifade özgürlüğü ile bağdaşıp bağdaşmadığı hususuna karar verilirken, kullanılan ifadeleri bağlamından kopartmaksızın olayın bütünlüğü içinde değerlendirilmesi gerekliliğidir.
İktidar politikaları, yargı kararları, ekonomide yaşananlar, siyasi tartışmalar ya da olgusal temeli bulunan iddiaların; televizyon programlarına konu edilmesinin, bunların farklı görüşlere sahip siyasetçi, gazeteci, yazar ve aydınlar tarafından analiz edilmesinin, toplumda özgürce kanaat oluşumuna katkı sağlayacağı açıktır. Bu nedenle, demokratik toplumlarda düşünce çeşitliliğinin korunabilmesi için, basın ve ifade özgürlüğünün en geniş haliyle kullanılabilmesi büyük önem taşımaktadır.
Bu çerçevede, yorum programlarının düşünce çeşitliliğinin sağlandığı ve serbest tartışmanın yürütüldüğü programlar olarak ele alınması gerekmektedir. Yaptırımın hedefi olan “Sinem Fıstıkoğlu ile Sansürsüz” programı da bir yorum programıdır ve bu tarz programlarda konukların kamusal yararı olan konularda görüş ve önerilerini açıklamaları veya eleştirilerde bulunmaları demokrasinin gereğidir.
6112 sayılı Kanun’un temel hedeflerinden biri de ifade özgürlüğü ve halkın haber alma hakkı ile düşünce çeşitliliğinin sağlanmasıdır.
Demokrasinin sağlıklı işlemesi için yaşamsal öneme sahip olan basın ve ifade özgürlüğünün etkin bir şekilde kullanılabilmesi için, medya hizmet sağlayıcı kuruluşlara yönelik düzenleme ve denetim işlerinde çok hassas olunması, bu özgürlüklere en yüksek güvencenin sağlanması zorunludur.
İfade özgürlüğü ve halkın haber alma hakkı ile düşünce çeşitliliğini sağlamakla görevli olan Üst Kurulun da basın ve ifade özgürlüğüne müdahale ederken bu bilinç ve duyarlılıkta hareket etmesi, demokrasinin kökleşmesi ve gelişmesi için zorunludur.
İfade özgürlüğü; insan hakları hukuku belgelerinde ve Anayasalarda, temel haklar ve ödevler kategorisinde, birinci kuşak haklar arasında yer almaktadır. Bu nedenle çoğulcu demokrasilerde ifade özgürlüğü; herkes için geçerli, özüne dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez bir hak ve yaşamsal önemde bir özgürlük niteliğinde, çoğulcu ve Anayasal demokrasilerin temel taşlarındandır. İnsanların serbestçe haber, bilgi ve başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği fikir ve kanaatlerden dolayı kınanmaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte meşru yöntemlerle dışa vurabilme imkân ve serbestisi, ifade özgürlüğü şemsiyesi altındadır ve sadece düşünce ve kanaat sahibi olmayı değil, “düşünce ve kanaatleri açıklama/yayma” özgürlüklerini de kapsamaktadır. Ayrıca Anayasa’ya göre; ifade tarzları, biçimleri ve araçları da bu özgürlük alanındadır.
Anayasa’nın 25’inci maddesinde “Düşünce ve kanaat hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” ve 26’ncı maddesinde “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet, resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” hükümlerinden anlaşılacağı üzere ifade hürriyeti, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile de güvence altına alınmaktadır. Anayasa’nın “Basın Hürriyeti” başlıklı 28’inci maddesinde düzenlenen “Basın hürdür, sansür edilemez.” ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3’üncü maddesinde yer alan “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.” hükümleri ise basın hürriyetinin güvence altına alındığını göstermektedir.
Anayasamızın 90. maddesine göre usulüne uygun şekilde yürürlüğe konulmuş Milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bu kapsamda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de kanun hükmünde sayılmaktadır. İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin “İfade özgürlüğü” başlıklı 10’uncu maddesinde yer alan “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar...” düzenlemesi ile ifade özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir.
İnsan hakları hukuku belgelerinde ve Anayasalarda da ifade özgürlüğü, temel haklar ve ödevler kategorisinde birinci kuşak haklar arasında yer almaktadır. Bu nedenle çoğulcu demokrasilerde ifade özgürlüğü; herkes için geçerli, özüne dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez bir hak ve yaşamsal önemde bir özgürlük niteliğinde, çoğulcu ve Anayasal demokrasilerin temel taşlarındandır. Bireylerin serbestçe haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı kınanmaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelmekte olan ifade özgürlüğü; sadece "düşünce ve kanaate sahip olma" özgürlüğünü değil aynı zamanda sahip olunan "düşünce ve kanaati açıklama ve yayma”, buna bağlı olarak "haber veya görüş alma ve verme özgürlüklerini de kapsamaktadır. Ayrıca ifade tarzları, biçimleri ve araçları da bu özgürlük alanındadır.
Sonuç olarak; program konuğu bir akademisyenin, hükûmet politikalarına yönelik yanlış bulduğu uygulamalarına ilişkin görüşlerinin, ifade özgürlüğü kapsamında olduğu açıktır. Ayrıca söz konusu ifadelerde, ırk, dil, din, cinsiyet, sınıf gözetme durumu da söz konusu değildir, toplumdaki farklı gruplara yönelik kin ve düşmanlığa tahrik de söz konusu değildir. Bu açık duruma rağmen, medya hizmet sağlayıcı kuruluşlar için en ağır yaptırım olan lisans iptalinin de önünü açacak şekilde üst sınırdan yaptırım uygulanması doğru değildir.
Bu doğrultuda; bir yorum programında program konuğunun demokrasinin temel ilkelerinden biri olan siyasi tartışma özgürlüğü kapsamında ifade ettiği ve ifade özgürlüğü sınırları içinden kalan görüşleri nedeniyle uygulanan, on (10) gün yayın durdurulması yaptırımının, basın özgürlüğüne ağır bir darbe olacağı, adil ve ölçülü olmayacağı ve yayında 6112 sayılı Yasa’ya aykırı bir yönün bulunmadığı gerekçeleriyle, karara karşı oy kullandım. 08.07.2025


