İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 25.06.2025 tarih ve 52 sayılı yazısına konu TELE 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 09.06.2025 tarihinde Murat Taylan ve Merdan Yanardağ'ın katılımıyla canlı olarak yayınlanan "4 Soru 4 Yanıt" isimli yorum programı yayınına ilişkin aşağıda deşifresi verilen ifadelere istinaden 6112 sayılı Kanunun 8’inci maddesinin birinci fıkrası (ç) bendinde yer alan; Yayın hizmetleri “İnsan onuruna ve özel hayatın gizliliğine saygılı olma ilkesine aykırı olamaz, kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez.” ilkesinin ihlali nedeniyle yaptırım kararı istenmiştir.
Bahse konu program yayınında, Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek'in yaşamını yitirmesine ilişkin değerlendirmelerde bulunulmuştur. İhlale konu olduğu iddia edilen ifadeler aşağıda deşifre edilmiştir:
(20:08:35) Merdan Yanardağ: Burada ifade etmek isterim yani Akit Gazetesi'nin dünkü alçaklığını hep beraber gördük. Kurmak istedikleri düzen öyle bir düzen. "Manisa Belediye Başkanı Çarpıldı" diye başlık attılar.
Murat Taylan: Villasında çarpıldı.
Merdan Yanardağ: Evet villasında çarpıldı. Manisa Belediye Başkanı villasında çarpıldı diye paylaşım yaptılar ve haber geçtiler. Şimdi siyasal İslamcılık bu kadar işte ahlaksızlıktır aynı zamanda. Onlar kutsal bir davaları var diye ahlaka ihtiyaçlarının olmadığını düşünürler ve düşman olarak gördükleri herkesin bu ülke vatandaşlarının yarısından fazlasını öyle çarpmak, öldürmek, boğazını kesmek, tekbir getirerek kesmek onlar için bir suç, günah ya da hata değildir. Ne olursa olsun ya herkesin bir ölümü var. Burada ya böyle bir kötülük yani insanın şeyini yani havsalasını zorluyor, hayal gücünü zorluyor. Ya böyle bir kötülük nasıl olabilir diye düşünüyorsunuz. Orada seçilmiş bir Belediye Başkanı, üç evlat babası, üç kız çocuğu babası, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, bu ülkenin çocuğu ve bu ülkede yayınlanan bir gazete villasında çarpıldı diye ucuz bir kelime oyunu yaparak böyle bir paylaşımda bulunuyor. Bunu belirtelim. Bakın bunu bu tarihe not düşüyor yani değerli yurttaşlar, bizi izleyen değerli seyirciler, siyasal İslamcı ve İslamcı faşistlerin ahlakı bu. Ya böyle bir olayda geçmiş olsun dersiniz. Tutun ki bundan memnun oldunuz paylaşmazsınız, konuşmazsınız.
Murat Taylan: Bu ilk değil ki Merdan Bey. İlk değil, bu anlayış her yerde karşımıza çıkıyor. Düşman sizin tarif ettiğiniz gibi düşman gördüğü herkesi, siyaseten yalnızca karşısında olduğu için düşman gördüğü herkesi, hakkında neler yazıyorlar, neler çıkıyor.
Merdan Yanardağ: Bu nedenle kurmak istedikleri düzen, eğer Cumhuriyetin yıkılması halinde kurmak istedikleri düzenin ipuçları buradadır.
Murat Taylan: Doğru.
Merdan Yanardağ: İnsanlara, insanlara elektrik vererek öldürmeyi bile mübah sayabilecek bir ilkel, faşist bir kafa yapısına sahipler. Faşizmin bir özelliği var. Birkaç niteliği var. Irkçı faşizm mesela. Nazizm, bunu görürüz biliriz ya da daha İtalyan faşizmi gibi yani imparatorlukçu, tarihçi bir faşizm. O Büyük Roma İmparatorluğuna gönderme yapan Mussolini ideolojisi onun tezleri, bir de bizim gibi Müslüman ülkelerdeki en tehlikeli faşizm türlerinden biri. Bakın MHP'nin bir dönem benimsediği o ırkçı, ırkçılık, Türk ırkçılığı üzerinden geliştirilecek faşizm tutmadı, taban bulmadı… En tehlikeli faşizm türlerinden biri İslamcı faşizmdir çünkü insanların inançları üzerinden onları istismar ederek bir kitle tabanı oluşturur ve bu kitle tabanı oluşturmakta da başarılı olma olasılığı son derece yüksektir. Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu en büyük tehdit ve olay budur.
İlgili uzman raporunda da belirtildiği üzere Merdan YANARDAĞ, Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi ZEYREK'in elektrik çarpması sonucu yaşamını yitirmesi sonrasında Akit Gazetesi'nin "Manisa Belediye Başkanı Çarpıldı" şeklinde başlık atması hakkında değerlendirmelerde bulunmuştur. Uzman raporuna göre, Tele1 yayınında Merdan Yanardağ’ın ifadeleri, Akit Gazetesi'nin Ferdi Zeyrek’in vefatına dair başlığını eleştirme sınırını aşmış; "siyasal İslamcılık" ve "İslamcı faşizm" gibi kavramlar üzerinden genelleyici ve şiddet içeren ifadelerle hem belirli bir düşünce biçimi hem de bu kimlikle özdeşleşmiş kesimler hedef alınmıştır. Raporda bu eleştirilerin, İslam diniyle özdeş kavramlar üzerinden yapılmasının, dini inançlarla şiddet arasında bağ kurma riski taşıdığı, bunun da inanç özgürlüğünü ve toplumsal barışı tehdit edebileceği belirtilmiştir. Ayrıca bu dilin, yalnızca siyasal bir eleştiri değil, belirli bir dini inanca sahip topluluğu “ahlaksızlık”, “şiddet”, “faşist zihniyet” gibi sıfatlarla genelleyerek küçültücü ve dışlayıcı bir söyleme dönüştüğü savunulmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının “Düşünce ve Kanaat Hürriyeti” başlıklı 25. maddesinde “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” hükmü ve “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlıklı 26. maddesinde “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet, resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” hükümleri yer almaktadır. Bu hükümlerden de anlaşılacağı üzere ifade hürriyeti, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile de güvence altına alınmaktadır. Anayasanın “Basın Hürriyeti” başlıklı 28. maddesinde düzenlenen “Basın hürdür, sansür edilemez.” hükmü ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3’üncü maddesinde yer alan “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.” hükümleri ise basın hürriyetinin güvence altına alındığını da göstermektedir.
Anayasa Mahkemesi; Anayasanın 26. maddesinde yer alan ifade özgürlüğü ile onun özel güvencelere bağlanmış şekli olan ve Anayasanın 28. maddesinde yer alan basın özgürlüğünün demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olduğunu, toplumun ilerlemesi ve her bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini oluşturduğunu daha önce pek çok kez ifade etmiştir. Bu bağlamda ifade özgürlüğü ile basın özgürlüğü herkes için geçerlidir ve demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 69; Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 34-36). Basın özgürlüğünün kamuoyuna çeşitli fikir ve tutumların iletilmesi ile bunlara ilişkin bir kanaat oluşturulması için en iyi araçlardan birini sağladığı açıktır (İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 63; Haci Boğatekin (2), B. No: 2014/12162, 21/11/2017, § 38).
İfade ve basın özgürlüklerine yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72; AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007).
Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 77; Sırrı Süreyya Önder, [GK], B. No: 2018/38143, 3/10/2019, § 58; Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51).
Uzman raporunda Merdan Yanardağ tarafından sarf edilen “Şimdi siyasal İslamcılık bu kadar işte ahlaksızlıktır. Aynı zamanda onlar kutsal bir davaları var diye ahlaka ihtiyaçlarının olmadığını düşünürler ve düşman olarak gördükleri herkesin bu ülke vatandaşlarının yarısından fazlasını öyle çarpmak, öldürmek, boğazını kesmek, tekbir getirerek kesmek onlar için bir suç, günah ya da hata değildir.” şeklindeki ifadeler ile mezkur gazetenin ve kullanılan haber başlığının eleştirisinin ötesinde bir "Siyasal İslamcı" kategorisi oluşturulduğu ve bu tanımlamaya yönelik olarak genelleyici biçimde “ahlaksızlık” tanımlaması ve "öldürmek", "boğaz kesmek", "tekbir getirerek kesmek“ gibi şiddet içeren sıfatların kullanıldığı görülmektedir. Programda, "Siyasal İslamcılık" kavramı üzerinden kişi ve kurumların menfi nitelikteki eylem ve söylemlerinin İslam dini ile ilişkilendirildiği değerlendirilmektedir.
Ancak; "Siyasal İslamcılık bu kadar işte ahlaksızlıktır..." ifadesi, dini değil siyasal bir ideolojiyi hedef almaktadır. “Siyasal İslamcılık” kavramı, İslam inancından farklıdır; bu ayrım, hem akademik literatürde hem de kamuoyunda yerleşik bir biçimde tanımlanmıştır. Eleştirilen, bir inanç sistemi değil, bu inanç üzerinden siyaset yapan bir anlayıştır. İfade, dine değil, bu anlayışın etik dışı pratiklerine yöneliktir. Akit Gazetesi'nin başlığı ise bizzat insani ve etik değerler üzerinden sorgulanmakta, kullanılan dilin vicdani sınırları ihlal ettiği belirtilmektedir. Yine uzman raporunda altı çizilen “...öldürmek, boğazını kesmek, tekbir getirerek kesmek onlar için suç değildir” ifadesi, soyut ve çarpıcı bir dil üzerinden bir zihniyet eleştirisidir; belirli bireylere veya doğrudan bir inanç grubuna değil, tarihsel ve güncel örnekleriyle benzer pratiklerde bulunmuş siyasal yapılanmalara yöneliktir. Bu söz, herhangi bir dini ya da tüm inananları kapsayacak şekilde genelleştirilmemiştir. Kaldı ki ifade özgürlüğü kapsamında, toplumsal yapıları eleştirme hakkı AİHM içtihatlarında da geniş yorumlanmaktadır.
“İnsanlara elektrik vererek öldürmeyi bile mübah sayabilecek bir kafa yapısı” ifadesi bir benzetmedir ve gerçek bir eyleme değil, ahlaki çöküntüye dikkat çeken metaforik bir eleştiridir. Konunun öznesi doğrudan bir inanç ya da etnik kimlik değil, habercilikteki etik dışı yaklaşımı savunabilecek zihinsel yapıdır. Sert olması eleştirel niteliğini geçersiz kılmaz; benzer benzetmeler siyasal analiz literatüründe sıklıkla kullanılır. “İslamcı faşizm en tehlikeli faşizm türüdür” söyleminde yer alan “İslamcı faşizm” ifadesi, İslam dinini değil, dini otoriter bir ideolojiye dönüştüren politik projeleri tanımlayan bir kavramdır. Bu kavram, örneğin İran’daki molla rejimi, IŞİD gibi örgütler veya Taliban yönetimi gibi örneklerde olduğu gibi literatürde yaygın olarak kullanılmaktadır. Merdan Yanardağ’ın bu sözleri Türkiye’deki İslam inancını değil, bu inancın faşizan biçimde araçsallaştırılmasını, siyasallaştırılmasını hedef almaktadır.
Yayın sırasında hiçbir kutsal metne, peygambere veya dini ibadete yönelik aşağılayıcı bir ifade kullanılmamıştır. Yorumların odak noktası, bir gazetenin ölüm haberindeki etik dışı başlık tercihi ve bunu meşrulaştırabilecek zihinsel arka planın sorgulanmasıdır. Bu noktada RTÜK'ün, dini duygulara yönelik potansiyel bir kırılmadan ziyade, açık siyasi eleştiriyi cezalandırması ifade özgürlüğüne müdahale niteliğindedir. Oysa burada müdahale edilmesi gereken bir nokta var ise o da her inanç ve düşünceden on binlerce insanın cenaze törenine katıldığı Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek’in evinde elektrik akımına kapılarak yaşamını yitirmesini “Ferdi Zeyrek Çarpıldı” başlığıyla duyuran Akit Gazetesidir. İnsanlıktan nasiplenmemiş, gazetecilik meslek ahlakından yoksun bu anlayışın eleştirilmesini cezalandırmak; ancak bu zihniyetin ödüllendirilmesi anlamına gelir. Yaşamını yitiren belediye başkanının bir eş, baba olduğu gerçeği ve onların yaşadığı acıyı duyumsamayan habis ruhlu bir anlayışın eleştirilmesi gazetecilik mesleğinin varlık nedenidir.
Uzman raporunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarının, ifade özgürlüğü ile dini inançlara saygı yükümlülüğü arasında hassas bir denge kurulması gerektiğini vurguladığı belirtilmiş ve AİHM'in Otto-Preminger-Institut v. Austria (20 Eylül 1994, Başvuru No: 13470/87) gibi kararlar ile, dini değerlere yönelik hakaretin kamu düzenini tehdit edebileceği gerekçesiyle ifade özgürlüğünün sınırlanabileceği ortaya konulmuştur. Ancak AİHM içtihatlarında ifade özgürlüğü ile dinî duyarlılıklar arasında denge kurulurken, doğrudan hakaret, nefret söylemi ve sistematik aşağılama gibi unsurları aranır. Bahsi geçen yayın ise bu sınırların hiçbirine yaklaşmamaktadır.
Söz konusu ifadeler; dinî inançlara değil, bu inançların siyasallaştırılmasına yöneliktir. Bu nedenle %3 idari para cezası, ifade özgürlüğü ilkesine ve RTÜK’ün tarafsızlık yükümlülüğüne aykırıdır. Bu bağlamda, eleştiri sınırları içinde kalan, toplumsal vicdana ve kamu yararına yönelik bir yayının cezalandırılmasını hukuka, demokrasiye ve evrensel insan haklarına aykırı buluyorum ve karara katılmıyorum. 27.06.2025


