KONU: Üst Kurul’un 26/06/2025 tarihli 2025/25 sayılı toplantısında aldığı 7 numaralı karar ile h halk isimli yayıncı kuruluşa karşı 6112 sayılı Kanun’un 8(1)b hükmü nedeniyle verdiği 10 günlük geçici yayın durdurma kararına katılmama gerekçelerim hakkında
AÇIKLAMALAR:
Karşı oyuma ilişkin karar, h halk logosuyla yayın yapan HALK RADYO VE TELEVİZYON YAYINCILIK ANONİM ŞİRKETİ unvanlı yayıncı kuruluşta 22.06.2025 günü saat 20:44:24’ten itibaren yayınlanmakta olan ‘Sinem Fıstıkoğlu ile Sansürsüz’ isimli yorum programında, programa konuk olan bir akademisyenin sözleri nedeniyle Kanun’un 8.maddesinin 1.fıkrasının b bendinde yer alan ‘…mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez…” şeklindeki yayın ilkesinin aynı yayıncı tarafından bir yıl içinde ikinci defa ihlal edilmesi nedeniyle Kanun’un 32.maddesinin 5.fıkrası gereğince 10 günlük yayın durdurma cezası verilmesine ilişkindir.
Karara konu olan ‘Sinem Fıstıkoğlu ile Sansürsüz’ isimli programın ‘Güncel Programlar’, ‘Yorum Programları’ türünde olduğu, gündemde yer alan konularda, uzman konukların davet edilmesi suretiyle bir konu üzerinde uzmanların uzmanlık alanlarına ilişkin yorumlarda bulunduğu bir program olduğu, uzman raporundan anlaşılmıştır.
Programın, ihlale konu edilen 22.06.2025 tarihli yayınında ise, yayın tarihinde gündemde olan İsrail ve İran arasındaki çatışmalar ve İran’a ilişkin nükleer silah-enerji müzakerelerine ilişkin bir tartışma gerçekleştirildiği, program kapsamında Emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz, Liberal Demokrat Parti Eski Genel Başkanı Cem Toker, CHP Milletvekili Bülent Tezcan, Ekonomist Nazlı Sarp, Doç. Dr. Deniz Tansi, Akademisyen Emre Akanak ile birlikte, ihlale konu ifadeleri söyleyen Atom Mühendisi Prof. Dr. Tolga Yarman’ın konuk edildiği de uzman raporunda belirtilmiştir.
İran ile Batı dünyası arasındaki nükleer enerji geliştirme programına ilişkin müzakereler, İsrail-İran çatışması ve İran’ın bölgedeki konumu ile ilgili konuların konu edildiği anlaşılan programda nükleer enerji ve nükleer güvenlik alanlarında uzman olduğu anlaşılan akademisyen Prof. Dr. Tolga Yarman’ın da uzmanlık alanında görüşlerini sunmak üzere davet edildiği açıktır.
Program sırasında Prof. Dr. Tolga Yarman, tartışılan konu ile ilgili çeşitli politik, tarihsel ve bölgesel analizlerde bulunmuştur. Analizlerde bölgedeki etnik ve mezhepsel ayrışmalara ilişkin politikalara yönelik çeşitli tespit ve eleştirilerde bulunmuştur. Konuk akademisyen Prof. Dr. Tolga Yarman’ın eleştirileri uzman raporunda, mezhepsel ve etnik ayrımcılığı körüklediği gerekçesiyle müeyyideye konu edilmesi önerisiyle Üst Kurul’a sunulmuştur.
Kurul ise 26.06.2025 tarihli toplantısında yayıncı kuruluşun ilgili yayın ilkesini ihlal ettiğine kanaat getirerek, bir yıl içerisinde ikinci defa aynı hükümden ihlal kararı verilmesi nedeniyle Kanun’un 32. maddesinin 5. fıkrası gereğince 10 gün yayın durdurma cezası verilmesini uygun görmüştür. Bu karara aşağıdaki gerekçelerle katılmamaktayım:
I) YAYINCI KURULUŞUN KONUK TARAFINDAN SARF EDİLEN SÖZLER ÜZERİNDE BİR KONTROLÜ OLMADIĞI İÇİN SORUMLULUĞU DA BULUNMAMAKTADIR
Yayıncıların, yayınlar sırasında konuk yorumcular tarafından sarf edilen sözlerden dolayı sorumlu tutulmaması Üst Kurul’un kararlarında yerleşmiş bir ilkedir. Yayında görüşlerini açıklamak üzere davet edilen konukların sözleri nedeniyle yayıncı kuruluşa ceza verilmesi Üst Kurul’un kararlarında yerleşmiş ilkelerine aykırıdır.
Üst Kurul’a sunulan uzman raporundan da anlaşıldığı üzere, ihlale konu edilen program bir yorum programı olup güncel konular hakkında uzmanların görüşlerini ifade etmesi şeklinde bir formata sahiptir. İlgili yayında tartışılan konu hakkında siyaset, ekonomi gibi farklı alanlardan uzmanların yanında, nükleer enerji ve güvenlik alanlarında akademisyen olan Prof. Dr. Tolga Yarman da konuk edilmiştir. Akademisyen konuğun kendi uzmanlık alanına ilişkin olarak yaptığı yorumlar ise ihlale konu edilmiştir.
Hukuk düzeninde idari, cezai veya hukuki sorumluluğun oluşması için en temel kural, ihlalin meydana gelmesinde sorumlu kişinin kontrolünün bulunması, kontrolünde olan bir şeyi yapması veya ihmal göstererek yapmamasıdır. Sorumluluk ancak sorumlunun kontrolü olduğu hususlar hakkında söz konusu olabilir.
Bu bağlamda, yayıncı kuruluşun sorumluluğu, konuya uzman bir konuk seçmek ve bu konuğa uygun soruları sormak ile sınırlıdır. Konuk olan uzmanın sarf ettiği sözler, yayıncı kuruluşun kontrolü kapsamında değildir keza konuk ile yayıncı kuruluş arasında hiyerarşik bir ilişki bulunmamaktadır. Öte yandan programın canlı olarak yayınlandığı da göz önüne alınırsa, yayının daha sonradan düzenlenerek, ihlal olduğu iddia edilen kısımların çıkartılması da teknik olarak mümkün değildir. Özetle, yayıncı kuruluşun ihlale neden olduğu iddia edilen sözlere ilişkin kontrolü ve denetimi teknik ve hukuki olarak mümkün olmadığından, yayıncı kuruluşun bu sözlerden dolayı sorumlu tutulması mümkün değildir.
Yayıncı kuruluş ancak konuğun seçimindeki ve konuğa yöneltilen sorulara ilişkin kusuru varsa sorumlu tutulabilir. Programın İran’ın nükleer programını konu alması ve konuğun da nükleer enerji ve nükleer güvenlik alanlarında profesör olması dikkate alınırsa, yayıncı kuruluşun konuk seçiminde herhangi bir kusur gösterdiği iddia edilemez. Öte yandan programda, konuğa yönlendirici veya kusurlu herhangi bir soru yöneltildiği de uzman raporunda yer almamaktadır. Dolayısıyla programda sarf edilen sözler yalnızca konuğun sorumluluğundadır ve yayıncı kuruluşun sorumluluğunu doğuramaz.
Konuğun sözlerinin cezai, idari veya hukuki sorumluluk doğurup doğurmadığı ise Üst Kurul’un değil, yargı erkinin sorumluluğu olup, Üst Kurul’un yetkisi yalnızca yayıncı kuruluşların sorumluluğunu değerlendirmekle sınırlıdır. Bu nedenle Üst Kurul’un, yayıncının kontrolünde olmayan ifadeler nedeniyle yayıncıya müeyyide uygulanması, hukuka aykırıdır.
II) YAYINDA SARF EDİLEN SÖZLER İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ KAPSAMINDA OLUP, CEZAYA KONU EDİLEMEZ
Programda, ihlale konu edilen sözler, bir akademisyenin uzmanlık alanına ilişkin olarak yaptığı değerlendirmelere ilişkindir. Sözlerde halkı kin ve düşmanlığa tahrik edecek herhangi bir unsur bulunmadığı gibi aksine, bölgede yaratılmak istenen etnik çatışmalara karşı görüşler içermekte, etnik ve mezhepsel çatışmaya neden olabilecek davranış ve politikalar eleştirilmektedir.
Karara konu olan programda dile getirilen görüşler, Türkiye'nin iç ve dış politikasına, tarihsel referanslarla birlikte yöneltilmiş eleştirel ve analiz odaklı yorumlardır. Bu tür görüşlerin ifade edilmesi, Anayasa’nın 26. maddesi ile güvence altına alınan düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti kapsamındadır, cezaya konu edilecek nitelikte değildir.
AİHM ve AYM İçtihatları Işığında Değerlendirme
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) yerleşik içtihatlarında belirtildiği üzere, ifade özgürlüğü sadece olumlu karşılanan veya zararsız bulunan düşünceler için değil, şok edici ve rahatsız edici bulunabilecek ifadeler için de geçerlidir. Örneğin, Handyside/Birleşik Krallık kararında da belirtildiği üzere ifade özgürlüğü aynı zamanda toplumu rahatsız edecek ifadeler için de geçerli olup, demokratik bir toplumda bu ifadelerin paylaşılması gerekmektedir.
Üst Kurul tarafından verilen bu ceza, ifade ve basın özgürlüğünü ihlal edici nitelikte olup, hukuka aykırıdır.
III) GEÇİCİ YAYIN DURDURMA CEZASI ANAYASA’YA, AİHS’E VE MEVZUATA AYKIRI OLUP, SANSÜR NİTELİĞİNDEDİR
Anayasa Mahkemesi de (AYM) birçok bireysel başvuru kararında, ifade özgürlüğünü yalnızca hoşa giden değil, rahatsız edici fikirleri de koruyacak biçimde yorumlamıştır. Medya ve kamuoyunda farklı görüşlerin dile getirilmesi, demokrasinin doğal parçasıdır.
Anayasa’nın 28. maddesi, basının sansür edilemeyeceğini hüküm altına almıştır. Sansür, bir yayının yayınlanmadan önce kamu gücü tarafından denetlenmesi, yayına yasaklanması anlamına gelmektedir. Yayıncı kuruluşun on gün boyunca yayın yapmaktan men edilmesi, on gün boyunca yayınlanacak bütün yayınların ve programların yasaklanmasını konu edinmektedir.
Basının demokratik bir toplum için vazgeçilmez olduğu tartışmasız bir ilkedir. Demokratik toplumda bireyler, demokratik seçimlerini ancak basının bilgilendirmesiyle yapabilirler. Basının denetim görevini yerine getiremediği ülkeler ve sistemler, şüphesiz demokratik değerlerden uzaklaşacaktır.
Kurul, bu ilkeleri görmezden gelerek, h halk logolu yayıncı basın kuruluşunun on gün boyunca yayın yapmasını yasaklamaktadır. On gün boyunca yalnızca yayıncı kuruluşun haber vermesi yasaklandığı gibi, kanalı takip ederek haber almak hakkını kullanan yüzbinlerce kişinin haber alma hakkı ortadan kaldırılmaktadır.
Kararın bu gerekçelerle ifade, basın ve haber almak özgürlüğüne aykırı olduğunu düşündüğümden Üst Kurul’un kararına katılmak mümkün olmamıştır.
IV) VERİLEN CEZA SİYASİ AMAÇLI OLUP, KAMU YARARINI AMAÇLAMAMAKTADIR
Kamu gücünü kullanan bir düzenleyici kurumun, toplumsal tartışmaları bastırmaya yönelik değil, çoğulculuğu güçlendiren bir yaklaşımla hareket etmesi gerekir. Aksi durumda, eleştirel habercilik zayıflar ve toplumun haber alma hakkı zarar görür. Bu tarz uygulamalar, tek sesli medya ortamına yol açacaktır. Bu karar sadece ilgili yayıncı üzerinde değil, tüm medya sektörü üzerinde oto-sansür etkisi yaratarak demokratik tartışma ortamını zedeleyebilir.
V) BİRİNCİ İHLALE İLİŞKİN YASAL SÜREÇ TAMAMLANMADAN, İKİNCİ İHLALİN MEYDANA GELDİĞİ İDDİASIYLA CEZA VERİLMESİ HUKUKA AYKIRIDIR, BİRİNCİ İHLALE İLİŞKİN YASAL SÜRECİN TAMAMLANMASI BEKLENMELİDİR
Kurul, yayıncı kuruluşa 27.03.2025 tarihli 2025/13 sayılı toplantısında yine Kanun’un 8-1-b hükmünün ihlali gerekçesiyle verdiği kararı gerekçe gösterilerek, bir yıl içerisinde aynı hükümden ikinci defa ceza verilmesi nedeniyle Kanun’un 32.maddesinin 5.fıkrası gerekçe gösterilerek yayın durdurma cezası verilmektedir.
Kurul’un 2025/13 sayılı toplantısında verdiği yaptırım kararının akıbeti uzman raporunda yer almamaktadır. Bu karar hakkında idari dava açılıp açılmadığı, bu idari davada yürütmenin durdurulması kararı verilip verilmediği, doğrudan doğruya bu kararı etkileyecektir.
Karar hakkında iptal davası bulunması halinde, ilgili yaptırım kararı kesinleşmiş olmayacağından dolayı ikinci defa aynı hükümden yaptırım uygulanması nedeniyle yaptırım kararı verilmesi hukuka aykırı olacaktır. Keza ilk kararın iptal edilmesi halinde bu karar sebep unsuru bakımından hukuka aykırı hale gelecektir. Bu nedenle ilk karar, yargısal süreçlerden geçip kesinleşmedikçe ikinci defa ihlal edildiği öne sürülerek yayıncı kuruluşa yayın durdurma cezası verilmesi hukuka aykırı olacaktır.
Kaldı ki, bu cezanın verilmesi halinde idari yargıda hâlihazırda incelenmekte olan bu kararlar, idari yargıda incelenirken üçüncü bir ceza verilmesi halinde yayıncı kuruluşun lisansının iptali söz konusu olabilecek, geri döndürülemeyecek zararlara yol açabilecektir.
Bu nedenle ilk kararın akıbetinin incelenerek, bu kararın kesinleşmesinin beklenmesi gerektiğini düşündüğümden üst kurul kararına katılmıyorum.
VI) GEREKÇESİ GÖSTERİLMEKSİZİN ÜST SINIRDAN ON GÜN YAYIN DURDURMA CEZASI VERİLMESİ ORANTISIZ OLUP HUKUKA AYKIRIDIR
Cezaya gerekçe yapılan Kanun’un 32. maddesinin 5. fıkrası, aynı hükmün ikinci defa ihlali halinde on güne kadar geçici yayın durdurma cezası verilmesini öngörmektedir. Kanun, tüm şartları oluştuktan sonra verilecek müeyyide konusunda Üst Kurul’a bir takdir yetkisi tanımakta, üst sınırı belirterek uygun gördüğü gün sayısı kadar yayın durdurmaya müsaade etmektedir.
Kurul, bu takdir yetkisini herhangi bir gerekçe sunmaksızın ölçüsüz bir şekilde üst sınırdan uygulamıştır. Üst sınırdan ceza verilmesini gerektirecek herhangi bir gerekçe olmaksızın doğrudan üst sınırdan ceza verilmesi ölçülülük ve orantılılık ilkesine aykırı olduğundan karara katılmam mümkün olmamıştır.
Yukarıda belirttiğim gerekçelerle, Kurul kararına katılmam mümkün olmamıştır. 11.07.2025


