İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 25.06.2025 tarih ve 52 sayılı yazısına konu “TELE 1” logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 09.06.2025 tarihinde saat 19:58’de yayınlanan "4 Soru 4 Yanıt" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Murat Taylan ve Merdan Yanardağ'ın katılımıyla canlı olarak yayınlanan, "4 Soru 4 Yanıt" isimli programda; “Burada ifade etmek isterim yani Akit Gazetesi'nin dünkü alçaklığını hep beraber gördük. Kurmak istedikleri düzen öyle bir düzen. "Manisa Belediye Başkanı Çarpıldı" diye başlık attılar. - Villasında çarpıldı.- Evet villasında çarpıldı. Manisa Belediye Başkanı villasında çarpıldı diye paylaşım yaptılar ve haber geçtiler. Şimdi siyasal İslamcılık bu kadar işte ahlaksızlıktır aynı zamanda. Onlar kutsal bir davaları var diye ahlaka ihtiyaçlarının olmadığını düşünürler ve düşman olarak gördükleri herkesin bu ülke vatandaşlarının yarısından fazlasını öyle çarpmak, öldürmek, boğazını kesmek, tekbir getirerek kesmek onlar için bir suç, günah ya da hata değildir. Ne olursa olsun ya herkesin bir ölümü var. Burada ya böyle bir kötülük yani insanın şeyini yani havsalasını zorluyor, hayal gücünü zorluyor. Ya böyle bir kötülük nasıl olabilir diye düşünüyorsunuz. Orada seçilmiş bir Belediye Başkanı, üç evlat babası, üç kız çocuğu babası, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, bu ülkenin çocuğu ve bu ülkede yayınlanan bir gazete villasında çarpıldı diye ucuz bir kelime oyunu yaparak böyle bir paylaşımda bulunuyor. Bunu belirtelim. Bakın bunu bu tarihe not düşüyor yani değerli yurttaşlar, bizi izleyen değerli seyirciler, siyasal İslamcı ve İslamcı faşistlerin ahlakı bu. Ya böyle bir olayda geçmiş olsun dersiniz. Tutun ki bundan memnun oldunuz paylaşmazsınız, konuşmazsınız.- Bu ilk değil ki Merdan Bey. İlk değil, bu anlayış her yerde karşımıza çıkıyor. Düşman sizin tarif ettiğiniz gibi düşman gördüğü herkesi, siyaseten yalnızca karşısında olduğu için düşman gördüğü herkesi, hakkında neler yazıyorlar, neler çıkıyor. - Bu nedenle kurmak istedikleri düzen, eğer Cumhuriyetin yıkılması halinde kurmak istedikleri düzenin ipuçları buradadır. - Doğru.- İnsanlara, insanlara elektrik vererek öldürmeyi bile mübah sayabilecek bir ilkel, faşist bir kafa yapısına sahipler. Faşizmin bir özelliği var. Birkaç niteliği var. Irkçı faşizm mesela. Nazizm, bunu görürüz biliriz ya da daha İtalyan faşizmi gibi yani imparatorlukçu, tarihçi bir faşizm. O Büyük Roma İmparatorluğuna gönderme yapan Mussolini ideolojisi onun tezleri, bir de bizim gibi Müslüman ülkelerdeki en tehlikeli faşizm türlerinden biri. Bakın MHP'nin bir dönem benimsediği o ırkçı, ırkçılık, Türk ırkçılığı üzerinden geliştirilecek faşizm tutmadı, taban bulmadı…En tehlikeli faşizm türlerinden biri İslamcı faşizmdir çünkü insanların inançları üzerinden onları istismar ederek bir kitle tabanı oluşturur ve bu kitle tabanı oluşturmakta da başarılı olma olasılığı son derece yüksektir. Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu en büyük tehdit ve olay budur.” şeklinde ifadelere yer verilmesi nedeniyle, 6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; Yayın hizmetleri "..., kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." ilkesinin ihlal edildiği gerekçesiyle “oy çokluğuyla” alınan karara karşı oy kullandım.
KARŞI OY KULLANMA GEREKÇELERİM AŞAĞIDA BELİRTİLMİŞTİR:
Çağdaş demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp, anayasal güvence altında olduğu rejimlerdir. Ayrıca basın ve ifade özgürlüğünün hangi ölçüde kullanıldığı, demokrasilerin niteliği açısından önemli göstergelerden biridir.
Basın ve ifade özgürlüğüne yönelik müdahalelerin, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun şekilde; ölçülü olması, bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve en son çare niteliğini taşıması zorunludur.
Medya hizmet sağlayıcı kuruluşların, düşünceyi açıklama ve halkın haber alma hakkının kullanılması açısından önemi dikkate alındığında; Üst Kurulun denetim görevini yürütürken, çok hassas ve adil davranması, hak ve özgürlüklere müdahalede sağlam hukuki gerekçelere dayanması ve ölçülü olması zorunludur. Aksi halde çok sesliliği sağlamak, toplumun özgürce kanaat oluşturmasına katkı sunacak ortamı kurmak mümkün olmayacaktır.
“TELE 1” logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta, 09.06.2025 tarihinde yayınlanan "4 Soru 4 Yanıt" programında, Gazeteci Merdan Yanardağ’ın Akit Gazetesi’nin Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek’in yaşamını yitirmesine neden olan olayla ilgili kullandığı “Manisa Belediye Başkanı Çarpıldı" başlığına yönelik ifadeleri, eleştiri sınırını aştığı gerekçesiyle, Üst Kurul çoğunluğu tarafından medya hizmet sağlayıcı kuruluşa yaptırım uygulanmış, basın ve ifade özgürlüğüne müdahalede bulunulmuştur.
1- “TELE 1” logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşun, yaptırım uygulanan 09.06.2025 tarihli “4 Soru 4 Yanıt” programında, Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek’in yaşamını yitirmesi ile sonuçlanan olay, “Ferdi Zeyrek’in Ölümündeki Kuşku” alt yazısı ile ele alınmış, olayın neden ve nasıl olduğuna ilişkin bilirkişi raporu ile yürütülen adli süreçlerle ilgili bilgiler paylaşılmıştır.
Bilindiği üzere, bir yayının içerik yönünden ihlal teşkil edip etmediğinin tespiti; yayının konusunun bilinmesi, yapılan konuşmaların geniş çerçevede ele alınması, konuşmaların amacının, hedefinin ve verilmek istenilen mesajın içeriğine bakılarak, konuşmaların bütün olarak ve bağlamında değerlendirilmesiyle mümkündür.
Bu kapsamda; Merdan Yanardağ’ın ihlal teşkil ettiği iddia edilen ifadelerinin, söylenme kastı ve hedefinin anlaşılabilmesi için bağlamı ve bütünlüğünün incelenmesi yerinde olacaktır.
İhlal olduğu tespiti yapılan bölümün girişinde Merdan Yanardağ, “(20:08:20) Şimdi devletin zirvesi de harekete geçmiş görünüyor. Hem Sayın Erdoğan hem Devlet Bahçeli ve diğer parti liderlerinin tamamı, hemen hemen hiç biri eksik değil, tamamı üzüntülerini ileterek baş sağlığı mesajı yayınladılar.” ifadeleri ile tüm siyasi tarafların, Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek ile ilgili olumlu duygu ve düşüncelerini aktarmıştır. Devamında da “Burada ifade etmek isterim yani Akit gazetesinin dünkü alçaklığını hep beraber gördük” ifadeleriyle, toplumun her kesiminin üzüntü duyduğu bir ölüm olayı için Akit gazetesinin kullandığı başlığı eleştirmiştir.
Gazeteci Merdan Yanardağ’ın ifadeleri, bağlamı ve bütünlüğü içinde değerlendirildiğinde, hedefin Akit gazetesi ve gazetenin izlediği yayın politikasına yön veren siyasi düşünce olduğu açıktır.
Yanardağ’ın, “Burada ifade etmek isterim yani Akit Gazetesi'nin dünkü alçaklığını hep beraber gördük. Kurmak istedikleri düzen öyle bir düzen. ‘Manisa Belediye Başkanı Çarpıldı’ diye başlık attılar. - Villasında çarpıldı.- Evet villasında çarpıldı. Manisa Belediye Başkanı villasında çarpıldı diye paylaşım yaptılar ve haber geçtiler.” şeklindeki ifadesi de hedefini somut olarak ortaya koymaktadır.
Bu duruma rağmen, Merdan Yanardağ’ın Akit gazetesi bağlamında “siyasal İslamcı” olarak tanımladığı kesime yönelik ifadeleri ile ilgili, Uzman raporunda “...bir inanç grubunu toplum nezdinde itibarsızlaştırıcı ve küçük düşürücü bir söylem...”, Kurul Kararında da “...İslam inancı ile şiddet arasında bağ kurulmasının İslam inancına sahip bireyleri incitici ve küçük düşürücü nitelikte olduğu” değerlendirmesi yapılarak, “TELE 1” logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşa, “...kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." ilkesinin ihlali gerekçesiyle üst sınırdan yaptırım yoluna gidilmiştir.
Bilindiği üzere; ‘Siyasal İslam’ tabiri, bir inancın değer ve kavramlarının siyasi çıkarlar için suistimal edilmesini anlatan bilimsel bir kavramdır. Modern devletlerin anayasal, ekonomik ve yargısal olarak, İslami uygulamalarla yeniden kurulması gerektiğini öne süren bu siyasi ideoloji, İslam ilkelerine ilişkin anlayışlarına göre devlet ve toplum oluşumunu savunan çok çeşitli bireyleri veya grupları ifade edebilmektedir.
Konuya atfen yazılan bir makalede, “Siyasal İslamcı” tanımı şu şekilde yapılmıştır:
“Uyguladıkları yöntemler ve örgütlenme şekilleri farklı olsa da temelde kendilerine göre şekillendirdikleri İslam’ın mutlak doğruyu içeren siyasi, hukuki, ekonomik bir dünya düzeni olduğu fikrine sahiptirler. İçinde bulundukları toplumu ve devleti bu bilinçle donatmaya ve değiştirmeye çalışanlara Siyasal İslamcı, sahip oldukları fikir hareketine ise Siyasal İslam denilebilir.” (TÜRK, R. 2015, Türkiye’de Siyasal İslam’ın Örgütlenme Faaliyetleri. Akademik Hassasiyetler Dergisi Journal Of The Academic Elegance, Cilt:2, Sayı:3, §100) (https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/63530)(E.T. 07.07.2025)
Yaptırıma konu edilen program içeriğinde, Gazeteci Merdan Yanardağ’ın Akit gazetesinin yayın politikası ve bu politikayı şekillendiren düşünce yapısını eleştirdiği açıkça anlaşılmaktadır. Ancak, bahse konu eleştirilerde, “Siyasal İslamcı” olarak tanımlanan ideolojik yönelimin hedef alınmasına rağmen; Uzman raporunda ve raporu dayanak alan Üst Kurul Kararında söz konusu ifadelerin “bir inanç grubunu hedef aldığı” yönünde değerlendirme yapılmış ve bu gerekçeyle idari yaptırım uygulanmıştır.
Oysa burada kullanılan “Siyasal İslamcı” ifadesi, bireysel bir inanç tercihini değil, belli bir ideolojik yönelimi tanımlamaya yöneliktir ve herhangi bir dini inancı aşağılamayı değil, belirli bir siyasî yaklaşımı eleştirmeyi amaçlamaktadır.
Bu bağlamda, söz konusu tanımlamanın; bir inanç grubuna yönelik olmadığı, siyasal nitelikli dini bir ideolojinin kastedildiği göz önüne alındığında; eleştirilerin doğrudan bir kişi ya da kuruluşa yönelik olmadığı, küçük düşürücü, aşağılayıcı ya da iftira niteliğinde bir içerik taşımadığı ve yaptırım uygulanan 6112 sayılı Yasa’nın 8. maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde belirlenen ilkesi ile örtüşmediği, dolayısıyla yaptırımın bu nedenle hukuki dayanaktan yoksun olduğu açıktır.
Bu noktada vurgulamak gerekirse; Siyasal İslamcıların uygulamaya koymak istedikleri yönetim biçimi, Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasa’da sayılan niteliklerine de aykırılık oluşturmaktadır. Bu yönüyle de eleştirilmesinde, hayatın olağan akışına aykırı bir durum yoktur.
Ayrıca; Anayasa Mahkemesi ile AİHM kararları dikkate alındığında; ifade özgürlüğü sadece hoşa giden ya da insanları incitmeyen veya önemsenmeyen ‘bilgi’ ve ‘düşünceler’ için değil, devleti veya toplumun herhangi bir kesimini inciten, şoke eden veya rahatsız eden bilgi ve düşünceler için de geçerlidir.
Bu çerçevede; Merdan Yanardağ’ın olgusal temeli bulunan bir konuda eleştirel değer yargısı niteliğinde olan ve ifade özgürlüğü sınırlarını aşmayan ifadeleri nedeniyle “TELE 1” logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşa üst sınırdan yaptırım uygulanması, adil ve ölçülü değildir, basın ve ifade özgürlüğünü daraltıcı niteliktedir.
2- Üst Kurul tarafından, bahse konu kapsamında uygulanan yaptırım kararlarına yönelik alınan Danıştay kararları incelendiğinde; basın ve ifade özgürlüğünün öncelendiği görülmektedir.
Yaptırım uygulanan programda; Merdan Yanardağ’ın bir inancı doğrudan hedeflememesine rağmen yaptırım kararı alınmıştır. Oysaki hedef kitlesi net olarak bilinen ve daha ağır ifadelerin dile getirildiği bir yayına, Üst Kurul tarafından uygulanan yaptırım kararı, DANIŞTAY tarafından uygun bulunmamış ve RTÜK Kararı iptal edilmiştir.
a- Üst Kurulun 15.04.2020 tarihli ve 2020/16 sayılı toplantısında alınan 15 No.lu karar ile FOX logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşun, 30,31.03.2020 ve 01.04.2020 tarihlerinde saat 19:00’da yayınlanan ve sunuculuğunu Fatih Portakal'ın yaptığı Ana Haber Bültenlerinde, sunucu tarafımdan söylenen; “…Kötü yönetim nasıl olurmuş örneği burada. Kötü yönetmek nasıl olurmuş bir ülkeyi örneği burada. Zamanındaki paraları çarçur ederek harcamak nasıl olurmuş? Kara gün düşünmeden ülke yönetmek nasıl olurmuş örneği burada sevgili izleyenler! Büyük büyük saraylar yaparak, büyük büyük yazlık saraylar yaparak, her şeyi hacimsel olarak, büyüklük olarak ifade etmek yönetmek değilmiş demek ki. Eğer öyle olsaydı zaten dünyanın en hacimsel, en büyük şeylerine sahip ülkeler safına girerdik, o da gelişmişlik sayılırdı. Hayır... İşte geldiğimiz durum bu. Öngörüsüzlük ve ülkeyi yönetememe durumu… Bir de Diyanet. Siyasallaşan Diyanet de tabi boş durur mu? O da hemen devreye girdi. 'Siyasallaşan Diyanet' sevgili izleyenler. O da hangi yardımın ve hangi bağışın caiz olup olmadığına karar verdi. Siyasallaşan Diyanet. Hangi yardım caiz, hangisi değil, sizce?" şeklindeki sözlerinin, 6112 sayılı Kanun'un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan; "Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz." ilkesinin ihlali gerekçesiyle yaptırım uygulanmıştır.
Kuruluşun yargı sürecini başlatması sonucunda; Ankara 9. İdare Mahkemesi 15/10/2020 tarih ve E:2020/870, K:2020/1930 sayılı kararıyla, “Haber sunucusu tarafından sarf edilen ifadelerin, basın özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği” gerekçesiyle, dava konusu Üst Kurul kararını iptal etmiştir. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 7. İdari Dava Dairesi de, RTÜK’ün istinaf talebini reddetmiş ve DANIŞTAY ONÜÇÜNCÜ DAİRE, 20/05/2021 tarihli ve E:2021/882, K:2021/1825 sayılı kararıyla, Bölge İdare Mahkemesi kararını ONAMIŞTIR.
b- Yine Üst Kurulun 25.03.2020 tarihli ve 2020/13 sayılı toplantısında alınan 19 No.lu karar ile “h halk” logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşun, 20.03.2020 tarihli Medya Mahallesi programında; Sunucu Ayşenur Arslan ile konuğu arasında geçen diyaloglarda; “Ben Faruk Bey de bahsetti hakikaten en önemli şeylerden birinin medyanın gerçekten bu sefer sorumluluğu, bu konunun uzmanı, bu bir kamu sağlığı, bu iş İdlip'de kaç kişi öldü ölmedi, terör var mı, o var mı meselesi değil anlatabildim mi? Belki kamunun önemli bir bölümü ya da seçmeni AKP seçmeni bununla ilgilenmiyor olabilir, ama bu virüs herkesi, yani virüsün siyasi bir şeyi yok sen osun sen busun kayırmayacak, ağırlıklı olarak yaşlılara vuruyor ve Ak Parti'nin zaten seçmeni yaşlı bir seçmen. Yani ben olsam çok ciddi titizlik yaparım. Yani medyaya uzmanlar çıksın istiyorum, bilim insanları çıksın konuşsun artık. -Dahası Diyanet Cuma Namazları ve Kandillerde camiler kapalı dedi. Daha önce dediler ki açık kalacak ama gitmeyin. Olur mu öyle hani insafına bırakacaklar, gitmeyin giderseniz de mesafe koyun olmadı, olmadığını görünce de gecikmiş bir karar. Mesele zaten bu, halk dalkavukluğu diyeceğiz buna herhalde.” şeklindeki ifadelerin, belli siyasi görüşe yönelik bir tutumun sergilendiği, bu tutum sonucu medyadan etkilenen birçok kişinin bireyleri daha hiç tanımadan olumsuz bir yargıya ulaşılabileceği, örneklem olarak sadece Ak Parti'nin yaşlı seçmeninin verilmenin, bu kesimi toplumun diğer kesimlerinden ayrıştırmaya yönelik olumsuz bir durum oluşturduğu kanaatiyle, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinin ihlal edildiği gerekçesiyle yaptırım uygulanmıştır.
Kuruluşun yargı sürecini başlatması sonucunda; Ankara 5. İdare Mahkemesi 25/02/2021 tarih ve E:2020/969, K:2021/256 sayılı kararıyla, “ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği” gerekçesiyle, dava konusu Üst Kurul kararını iptal etmiştir. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 7. İdari Dava Dairesi de, RTÜK’ün istinaf talebini reddetmiş ve DANIŞTAY ONÜÇÜNCÜ DAİRE, 14/03/2022 tarihli ve E:2022/324, K:2022/969 sayılı kararıyla, Bölge İdare Mahkemesi kararını ONAMIŞTIR.
c- Üst Kurulun 11 Ağustos 2021 tarihi ve 2021/31 sayılı toplantısının 47 No.lu kararıyla, KRT logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşa; “Şimdiki Zaman” programında yer alan; “Cumhuriyet'in diğer kurumları gibi, nasıl Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında Cumhuriyet'in dikili ağaçları teker teker satıldılarsa, yerlerinden söküldüler, başka kurumlara döndürüldülerse, Türk Hava Kurumu da benzer bir akıbeti yaşıyor… Fakat bu Orman Bakanı kadar beceriksizini çok ender gördüm. Beceriksiz. Tarımı bitirdi. Hayvancılığı bitirdi. Sayesinde orman da bitiyor… Ya ben hayatımda böyle bir pişkinlik, böyle bir vurdumduymazlık, böyle bir beceriksizlik, böyle bir liyakatsizlik görmedim. Görmedim arkadaş! Marmaris yanıyor. Umurlarında değil… Türkiye Cumhuriyeti'nin kurumlarına olan düşmanlıklarını, o kurumlara olan kinlerini adeta kustular… senin bu aptalca politikaların yüzünden…” şeklindeki ifadelerin, 6112 sayılı Yasa’nın 8. maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde belirlenen; "...,kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez.” hükmünü ihlal ettiği gerekçesiyle yaptırım uygulanmıştır.
Ancak DANIŞTAY ONÜÇÜNCÜ DAİRESİ, 23/03/2023 tarih ve 2023/520 E., 2023/1378 K. sayılı kararıyla, RTÜK lehindeki Bölge İdare Mahkemesi kararını bozmuştur. Ankara BİM 10. İdari Dava Dairesi de 30.11.2023 tarihli ve E.2023/7473, K.2023/6961 sayılı kararıyla, Danıştay kararı doğrultusunda, “DAVA KONUSU İŞLEMİN İPTALİNE” kararı vermiştir.
Danıştay’ın kararları ölçüt alındığında; belli bir kişi veya belli bir kuruluş hedeflenmeksizin, “dini değerleri siyasete alet eden ve dini, siyasi çıkarları uğruna istismar eden” kesimlere yönelik yapılan eleştiriler nedeniyle, üst sınırdan yaptırım uygulanması; ölçülü ve rasyonel değildir.
3- İktidar uygulamaları, yargı kararları, ekonomide yaşananlar, siyasi tartışmalar ya da olgusal temeli bulunan iddiaların; televizyon programlarına konu edilmesinin, bunların farklı görüşlere sahip siyasetçi, gazeteci, yazar ve aydınlar tarafından analiz edilmesinin, toplumda özgürce kanaat oluşumuna katkı sağlayacağı açıktır. Bu nedenle, demokratik toplumlarda düşünce çeşitliliğinin korunabilmesi için, basın ve ifade özgürlüğünün en geniş haliyle kullanılabilmesi büyük önem taşımaktadır.
Medya hizmet sağlayıcı kuruluşların; söz konusu programda olduğu gibi, konuk gazetecilerin eleştirel değer yargısı niteliğindeki sözleri nedeniyle, Anayasa Mahkemesi kararlarında belirtilen şekliyle “güçlü nedenler olmaksızın, ölçülülük ve hukuki güvenlik ilkesini göz ardı edecek” şekilde cezalandırılması, özgürlüğü değil otosansürü besleyecek, televizyon ekranlarında farklı görüş ve düşüncelerin ifadesini zorlaştıracak ve kamusal faydası olan serbest tartışmanın ve toplumda özgürce kanaat oluşumunun engellenmesi sonucunu doğuracaktır.
Bu çerçevede, yorum programlarının düşünce çeşitliliğinin sağlandığı ve serbest tartışmanın yürütüldüğü programlar olarak ele alınması gerekmektedir. Demokratik toplumlarda medyanın, geneli ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gereken tüm olaylar hakkında, halkı objektif ve gerçekleri yansıtacak biçimde aydınlatmak, çeşitli sorunlar üzerinde kamuoyunu düşünmeye çağıracak tarzda tartışmalar açmak, onu toplumsal ve siyasal oluşumlar üzerinde doğru ve gerçeğe uygun bilgilerle donatmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu yöntemlerle denetlemek, ayrıca içinde yaşadığı toplumun ve tüm insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek hak ve görevleri bulunmaktadır.
6112 sayılı Kanun’un temel hedeflerinden biri de ifade özgürlüğü ve halkın haber alma hakkı ile düşünce çeşitliliğinin sağlanmasıdır.
“TELE 1” logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluş; çoğunlukla eleştiri sınırının aşıldığı gerekçesiyle çok sayıda idari yaptırımla karşılaşmaktadır. Bu durum, yayıncı kuruluşun basın ve ifade özgürlüğü konusunda, çok hassas ve adil davranılmadığı algısını doğurmakta, tarafsız olması gereken Üst Kurulun yaptırım kararlarını sorgulanır hale getirmektedir. Çok sesliliği boğan, yorum ve eleştiri hakkını cendereye alan bu durum sürdürülebilir değildir. Hak ve özgürlüklere keyfi müdahale hukuk devletlerinde ve çağdaş demokrasilerde kabul gören bir durum değildir. Ayrıca Anayasa Mahkemesi’nin çerçevesini çizdiği demokratik toplum düzeninin gerekleriyle de örtüşmemektedir.
4- İfade özgürlüğü; insan hakları hukuku belgelerinde ve Anayasalarda, temel haklar ve ödevler kategorisinde, birinci kuşak haklar arasında yer almaktadır. Bu nedenle çoğulcu demokrasilerde ifade özgürlüğü; herkes için geçerli, özüne dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez bir hak ve yaşamsal önemde bir özgürlük niteliğinde, çoğulcu ve Anayasal demokrasilerin temel taşlarındandır. İnsanların serbestçe haber, bilgi ve başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği fikir ve kanaatlerden dolayı kınanmaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte meşru yöntemlerle dışa vurabilme imkân ve serbestisi, ifade özgürlüğü şemsiyesi altındadır ve sadece düşünce ve kanaat sahibi olmayı değil, “düşünce ve kanaatleri açıklama/yayma” özgürlüklerini de kapsamaktadır. Ayrıca ifade tarzları, biçimleri ve araçları da bu özgürlük alanındadır.
Anayasa’nın 25’inci maddesinde “Düşünce ve kanaat hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” ve 26’ncı maddesinde “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet, resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” hükümlerinden anlaşılacağı üzere ifade hürriyeti, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile de güvence altına alınmaktadır. Anayasa’nın “Basın Hürriyeti” başlıklı 28’inci maddesinde düzenlenen “Basın hürdür, sansür edilemez.” ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3’üncü maddesinde yer alan “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.” hükümleri ise basın hürriyetinin güvence altına alındığını göstermektedir.
Anayasamızın 90. maddesine göre usulüne uygun şekilde yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bu kapsamda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de kanun hükmünde sayılmaktadır. İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin “İfade özgürlüğü” başlıklı 10’uncu maddesinde yer alan “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar...” düzenlemesi ile ifade özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir.
5- İfade özgürlüğü söz konusu olduğunda, Anayasa Mahkemesi kararlarına baktığımızda da, basın ve yayın kuruluşlarının ayrı bir yeri ve önemi bulunduğunu ve tanınan hak ve özgürlüklerin çerçevesinin genişletildiğini görmekteyiz.
Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadına göre ifade özgürlüğü; “kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir.” (Bekir Coşkun, 2014/12151, 4/6/2015, § 33-35).
Yine başka bir Anayasa Mahkemesi kararında da; siyasetçilerin, kamuoyunca tanınan kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin gördükleri işlev nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda oldukları ve bunlara yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğu vurgulanmıştır (Ergün Poyraz (2), § 58).
6- Gazetecilerin ve medyanın ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda, AİHM kararlarında da özel korumalar söz konusudur.
“-AİHM’e göre, siyasi tartışma özgürlüğü, ‘tüm demokratik sistemlerin temel ilkesi’dir. Değer yargıları bir olay veya durum ile ilgili bakış açısı yahut kişisel değerlendirmelerdir. Bir değer yargısının doğru ya da yanlış olduğunu kanıtlamak mümkün olmazsa da, değer yargısının dayanağını teşkil eden gerçeklerin doğru veya yanlış olduğu tespit edilebilmektedir. AİHM’e göre, bir gazetecinin, doğruluğunu kanıtlayamadığı sürece eleştirel değer yargılarını ifade etmekten men edilmesi kabul edilemezdir (Lingens/Avusturya, B.No:9818/82,08.07.1986).
-İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun temel taşlarından ve toplumun ilerlemesinin ve bireylerin gelişmesinin temel şartlarından biridir. İfade özgürlüğü sadece hoşa giden ya da insanları incitmeyen veya önemsenmeyen ‘bilgi’ ve ‘düşünceler’ için değil, Devleti veya toplumun herhangi bir kesimini inciten, şoke eden veya rahatsız eden bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. Demokratik toplumun olmazsa olmaz koşullarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açık görüşlülük bunu gerektirmektedir (Handyside/Birleşik Krallık, Başvuru No: 5493/72, 07.12.1976).
7- İfade özgürlüğü alanında uzmanlaşmış insan hakları avukatı Dominika Bychawska-Siniarska tarafından hazırlanan “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Kapsamında İfade Özgürlüğünün Korunması” el kitabında da, gazeteciler tarafından yapılan eleştirel nitelikteki değer yargılarına ilişkin hususlar şu şekilde açıklanmaktadır:
“Değer yargıları bir durum ya da olaya ilişkin bakış açısı ya da kişisel değerlendirmeler olup doğru ya da yanlış olduklarını kanıtlanmak mümkün değilse de, bir değer yargısının dayanağı olan altı çizilen gerçeklerin doğru ya da yanlış olduğu kanıtlanabilir. Aynı şekilde, Dalban davasında Mahkeme, ‘gerçekliğini kanıtlamaksızın eleştiri niteliğinde değer yargısı ifade etmesinin engellenmesi, bir gazeteci için kabul edilemez olacaktır’ demiştir¹⁹⁸ (Dalban/Romanya, 28 Eylül 1999 [BD]).
Sonuç olarak, doğrulanabilecek bilgi ya da verilerle birlikte, ‘doğruluğu ispatlamaya’ tabi tutulamayacak değer yargıları, eleştiri ya da spekülasyonlar 10. madde kapsamında korunmaktadır. Ayrıca, değer yargıları, özellikle de siyaset alanında ifade edilenler, çok önemli olan görüş çoğulculuğunun gereği olarak demokratik bir toplum için özel bir korumadan yararlanırlar” (S.86).
https://www.anayasa.gov.tr/media/7448/10_avrupa_insan_haklari_sozlesmesi_kapsaminda_ifade_ozgurlugunun_korunmasi.pdf (E.T.:07.07.2025)
Yukarıda örneklerini verdiğim kararlardan anlaşılacağı üzere; hem ulusal hem uluslararası hukuk metinlerinde ifade özgürlüğünün açıkça güvence altına alındığı, basının ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda, özgürlük alanının daha geniş çerçevede değerlendirildiği kesindir.
Anayasa Mahkemesi’nin çerçevesini çizdiği “demokratik toplum düzeninin gerekleri” dikkate alındığında, Gazeteci Merdan Yanardağ’ın, olgusal temeli bulunan bir konuda eleştirel değer yargısı niteliğindeki ifadeleri nedeniyle, “TELE 1” logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşa üst sınırdan uygulanan yaptırım, adil ve orantılı değildir.
Sonuç itibarıyla; yaptırıma konu ifadelerin, madde hükmünde yer aldığı şekliyle, “bir kişi veya bir kuruma” yönelik değil, dinî değerleri siyasete alet eden, siyasi çıkarları için dini suistimal eden kesimlere yönelik olması ve olgusal temeli olan eleştirel değer yargısı niteliğindeki değerlendirmeler nedeniyle yaptırım uygulanmasının, kamusal yararı olan serbest tartışmayı ve özgürce kanat oluşumunu engelleyici olacağı, ayrıca yayında 6112 sayılı Yasa kapsamında ihlal oluşturan bir hususun bulunmadığı gerekçeleriyle, karara karşı oy kullandım. 16.07.2025


