İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 24.06.2025 tarih ve 53 sayılı yazısına konu h halk logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 08.06.2025 tarihinde saat 20:00’de yayınlanan "Sansürsüz" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Moderatörlüğünü Sinem Fıstıkoğlu’nun yaptığı "Sansürsüz" adlı programda program konuğu tarafından; “Mehmet Uçum, son dönemin en karanlık adamı… Mehmet Uçum'un cüreti... sen kimsin ya Mehmet Uçum? Senin ağırlığın ne kadar, senin arkanda kim var, sen kimin adına konuşuyorsun? Hangi yabancı güçlerin Türkiye'deki temsilcisisin?...Sen bir defa Türkçe bilmiyorsun ya, şu ifadeyi koysak lise talebesinin önüne 10 tane anlatım bozukluğu bulur…Türkiye'yi mahveden insanlarsınız…Memlekette ekonomiyi batıran insanlar sizsiniz…Bu milletin canına ot tıkayanlar sizsiniz" şeklinde sarf edilen ifadelerin; 6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan, "İnsan onuruna ve özel hayatın gizliliğine saygılı olma ilkesine aykırı olamaz, kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." ilkesini ihlal ettiği gerekçesiyle “oy çokluğu” ile verilen yaptırım kararına karşı oy kullandım.
KARŞI OY KULLANMA GEREKÇELERİM AŞAĞIDA BELİRTİLMİŞTİR:
Çağdaş demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp, anayasal güvence altında olduğu rejimlerdir. Ayrıca basın ve ifade özgürlüğünün hangi ölçüde kullanıldığı, demokrasilerin niteliği açısından önemli göstergelerden biridir.
Basın ve ifade özgürlüğüne yönelik müdahalelerin, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun şekilde; ölçülü olması, bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve en son çare niteliğini taşıması zorunludur.
İktidar uygulamaları, yargı kararları, ekonomide yaşananlar, siyasi tartışmalar ya da olgusal temeli bulunan iddiaların; televizyon programlarına konu edilmesinin, bunların farklı görüşlere sahip siyasetçi, gazeteci, yazar ve aydınlar tarafından analiz edilmesinin, toplumda özgürce kanaat oluşumuna katkı sağlayacağı açıktır. Demokratik toplumlarda düşünce çeşitliliğinin korunabilmesi için, basın ve ifade özgürlüğünün en geniş haliyle kullanılabilmesi büyük önem taşımaktadır.
“h halk” logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta, 08.06.2025 tarihinde yayınlanan “Sansürsüz " programında, CHP İstanbul Milletvekili Yunus Emre’nin Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum’a yönelik ifadeleri, eleştiri sınırını aştığı gerekçesiyle, Üst Kurul çoğunluğu tarafından medya hizmet sağlayıcı kuruluşa yaptırım uygulanmış, basın ve ifade özgürlüğüne müdahalede bulunulmuştur.
1- Öncelikle bilinmesi gereken husus; gerek Uzman raporunda gerekse raporu dayanak alan Kurul Kararında; CHP İstanbul Milletvekili Yunus Emre’nin, yaptırım uygulanan ifadelerini, neden ve hangi gerekçe ile söylediğine ilişkin, hiçbir bilginin yer almadığıdır. Bir yayının ihlal teşkil edip/etmediği tespitinin yapılabilmesi için; o yayında verilmek istenilen mesaj ile bağlamının bilinmesi, gerekli ve zorunludur. Bu tespit ise, ancak yayında işlenen konunun ayrıntılı olarak incelenmesi ve iddialar ile eleştirilerin dayanak noktasının bilinmesi ve ifade özgürlüğü kapsamında kalıp kalmadığının saptanması ile mümkündür.
Ancak, gerek Uzman raporunda gerekse Kurul Kararında, ihlal tespiti yapılan ifadelerin bağlamı ile ilgili hiçbir aydınlatıcı bilgi yer almamakta, programda Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum’un sosyal medya paylaşımının değerlendirildiği bilgisi göz ardı edilmektedir.
Bilindiği üzere; konuşmaların bağlamı ve bütünlüğü ortaya konulmadan yapılan değerlendirmeden sağlıklı bir sonuca ulaşılması mümkün değildir.
Bu kapsamda, yaptırıma konu söylemlerin amacının ve eleştirilerin hedefinin anlaşılabilmesi için, Uzman raporunda ve raporu esas alan Kurul Kararında bulunmayan, yayının ayrıntılarına bakılması yerinde olacaktır.
Saat 20:00’da başlayan programın ilk bölümünde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “CHP’ye normalleşme çağrısı” ele alınmış, ihlal tespiti yapılan ikinci bölümde ise; Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum’un 8 Haziran 2025 tarihinde sosyal medya hesabından yaptığı “SUÇ İŞLEYEREK DEMOKRATİK MUHALEFET YAPILAMAZ!” başlıklı yazısı, program konukları tarafından değerlendirilmiştir. (Yazı için bkz. https://x.com/mehmetucum/status/1931577903847756102)
Program sunucusu Sinem Fıstıkoğlu’nun bölümü açarken, “(20:58:13) İlk saat diliminde MHP Lideri Devlet Bahçeli ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın CHP ve CHP Lideri Özgür Özel’e yönelik ‘normalleşin’ mealindeki ifadelerini konuşmuştuk. Aynı mealde bugün Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum’dan bir açıklama geldi. X hesabında bir yazı kaleme aldı. ...CHP yöneticilerini çok sert bir dille eleştiriyor aslında üslupları üzerinden ama bir yandan da kendilerine ‘gelin yeni Anayasa yapalım’ diyor. Nasıl olacak, üslupsuz bulduğunuz insanlarla nasıl Anayasa yapabilirsiniz, Yunus Emre’ye soracağım. Ama önce hatırlayalım, Mehmet Uçum CHP yöneticilerine ne diyor?” şeklindeki konuşması, bağlamı ortaya koymaktadır.
CHP İstanbul Milletvekili Yunus Emre’nin açıklamalarının öncesinde, Mehmet Uçum’un sosyal medya paylaşımında yer alan;
“Bugün kasten tercih edildiği izlenimi veren ve siyasal iletişimde "kabadayı repertuarı" denebilecek bir üslup CHP yönetiminin diline hâkim olmuş durumda. Aslında bu tarz ve üslup statü kaybetme korkusu ve yüzleşmekten kaçınma olarak kabul ediliyor.
CHP’nin mevcut temsil alanlarının, eğer demokrasiye inanıyorlarsa bir an önce demokrasi ve hukuk sınırları içinde muhalefet diline ve pratiğine dönmesi gerekir.
Gün terörsüz Türkiye’nin hayata geçmesine koşulsuz destek vermek ve Türkiye’ye tarihinde ilk kez tamamen halkın iradesiyle, halkın meşru temsilcileriyle ve halkın onayıyla yeni bir anayasa kazandırma günüdür. Aslolan CHP’nin terörsüz Türkiye ve yeni anayasa konusunda kendisinden beklenen tarihsel sorumluluğu yerine getirmesidir.” bölümleri ekrana getirilmiştir.
Eş zamanlı olarak Moderatör Fıstıkoğlu da paylaşımdan; “Bugün kasten tercih edildiği izlenimi veren ve siyasal iletişimde ‘kabadayı repertuarı’ denebilecek bir üslup CHP yönetiminin diline hakim olmuş durumda.... CHP’nin mevcut temsil alanlarının, eğer demokrasiye inanıyorlarsa bir an önce demokrasi ve hukuk sınırları içinde muhalefet diline ve pratiğine dönmesi gerekir....Birincisi; Cumhuriyet Halk Partisi’ni ve yöneticilerini ve dahi yönetimini antidemokratik bulduğunu ifade ediyor, ikincisi; Anayasa diyor…” şeklindeki bölümleri okumuş, iki madde halinde özetlemiş ve CHP Milletvekili Yunus Emre’nin değerlendirmesini istemiştir.
Milletvekili Emre, “...Muhalefet kendi organlarında, kendi kurumlarında kendi stratejisini, kendi yaklaşım tarzını, mücadele çerçevesini oluşturur. Muhalefet bunu kendisi yapabiliyorsa gerçekten o zaman muhalefet vardır. Ama iktidar muhalefetin ne yapacağını söylüyorsa, sınırlarını ortaya koyuyorsa orada muhalefet yoktur...” şeklindeki ifadeleriyle, Uçum’un CHP’nin izleyeceği siyasi çizgi ile ilgili değerlendirmelerini yanıtlamıştır.
Görüleceği üzere; Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum, sosyal medya hesabından siyasi değerlendirmelerde bulunmuş, tartışma bu noktada başlamış ve bu zeminde ilerlemiş, CHP İstanbul Milletvekili Yunus Emre de bu siyasi değerlendirmelere karşılık vermiştir.
Yine Uzman raporunda yer almayan bir diğer husus da; yaptırıma konu bölümde Moderatör Sinem Fıstıkoğlu’nun müdahalesidir. Milletvekili Emre; “(21:03:10) AK Parti diye bir kuruluş var değil mi? Onun bir başkanı var. Onun heyetleri var. Bu beyefendi kimdir ya? Mehmet Uçum’un bizim yasalarımız çerçevesinde ya da siyasetin genel teamülleri çerçevesinde Türkiye’nin yönetimindeki yeri neresidir kardeşim? Neresidir?” şeklindeki eleştirilerde bulunurken; Moderatör Fıstıkoğlu tarafından sözü kesilerek; “Başdanışmanı aynı zamanda Hukuk Kurulu.. Hukukçu değil mi? Hukukçu kendisi.” şeklinde açıklama yapılmıştır. Başka bir konuk tarafından; “İş Hukukçusu” yanıtının verilmesi üzerine de yine Fıstıkoğlu’nun; “İş miş, sonuçta Hukukçu” karşılığını verdiği görülmüştür.
Moderatörlerin, özellikle canlı yayınlarda yayın akışını yönlendirme, konunun çerçevesini koruma, yayını dengeleme sorumluluğu ve olası ihlal risklerine karşı müdahalede bulunma inisiyatifi bulunduğu bilinmektedir. Esasında bu tarz müdahaleler, aynı zamanda yayının objektifliğinin de göstergesidir.
Nitekim bahse konu yayında moderatörün, konuk tarafından dile getirilen bir değerlendirmeye açıklık getirmesi veya konunun çerçevesini hukuki bir zemine oturtmaya çalışması, yayın ilke ve esaslarına uygun olarak tarafsızlık ve denge yükümlülüğünün gereğini yerine getirdiğinin kanıtıdır. Bu yönüyle söz konusu müdahale, eleştirel ifadenin bastırılması amacı taşımadığı gibi, yayının nesnelliğini sağlamaya yönelik bir editoryal katkı niteliği taşımaktadır.
Dolayısıyla; moderatör tarafından yapılan anlık müdahale, söz konusu ifadenin yanlış anlaşılma ihtimalini ortadan kaldırmış, kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi ilkesine uygun biçimde düzeltici ve dengeleyici bir etki yaratmıştır. Yayıncılık hukukunda özellikle canlı yayınlarda ortaya çıkabilecek muhtemel ifade sorunlarında, yayıncı kuruluşun geriye dönük düzeltici veya dengeleyici davranışlarda bulunması, sorumluluğun kaldırılması veya hafifletilmesi bakımından dikkate alınması gereken önemli bir unsurdur. Nitekim moderatörün anında yaptığı açıklama, konuşmacının ifadelerine yalnızca açıklık getirmekle kalmamış; aynı zamanda herhangi bir kişi veya kuruma yönelik haksız ya da kişiselleştirilmiş bir itham algısını da bertaraf etmiştir. Bu yönüyle, müdahale yayındaki olası ihlalin sürmesini veya etkili sonuç doğurmasını engellemiş, dolayısıyla yaptırımın temel dayanağını hukuken geçersiz kılmıştır. Anayasa Mahkemesi ve Danıştay kararlarında da belirtildiği üzere, yayın içeriğinin bütünlüğü içinde değerlendirildiğinde, düzeltici veya dengeleyici yayıncı müdahaleleri, yaptırım uygulamasını gereksiz ve ölçüsüz hâle getirebilmektedir.
Kaldı ki, Üst Kurul Başkanı Ebubekir Şahin de Ekol TV’de, 01.09.2024 tarihinde, saat 20.41’de yayınlanan ve Armağan Çağlayan’ın sunduğu “Sorgusuz Sualsiz” programına konuk olduğunda, bu tür durumlarda gelenekselleşmiş Üst Kurul uygulamasını;
“Ebubekir Şahin: (21:33:41) Bakın bir, nihayetinde canlı yayındır. Anlayabiliyorum. Bilinçli veya bilinçsiz istekli veya isteksiz hata yapılabilir. Ben neler yaptım arkadaşları da uyararak, bizim kendi arkadaşlarımızı. Arkadaşlar bakın dedim, moderatör bir hatada devreye girip, ‘Bir dakika arkadaş, sayın misafir veya kimse, hocam bir dakika bunu burada demeyin, diyemezsiniz.’ derse, onu getirmeyin diyorum. Bunu bile yapıyoruz biz veya oldu, bitti, rejiden kulağına seslendiler. ‘Ya bak burada bir küfür var, ağzından kaçtı, düzelt bunu.’ Bunu getirmeyin diyorum ben veya buna rağmen gene oldu, bir program sonra dedi ki; ‘Çok özür diliyoruz halkımızdan, milletimizden bir hata yaptık, söylenmemesi gereken bir şey söyledi. Onun için halkımızdan özür diliyoruz.’ gene getirmiyoruz. (21:34:32)” şeklindeki sözlerle açıklamıştır.
Söz konusu açıklamayla, RTÜK Başkanı tarafından Üst Kurulun bu tür durumlarda izlediği politika açık bir şekilde ortaya konulmuş olmasına rağmen, yaptırıma konu bölümde moderatör müdahalesinin bulunduğunun göz ardı edilerek Uzman raporuna eklenmemesi, raporu dayanak alan Kurul Kararını da eksik ve tek yanlı değerlendirmeye dayalı hâle getirmektedir ki bu durum yaptırım kararının objektiflikten uzak, isabetsiz ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu göstermektedir.
2- Görüşlerini siyasi değerlendirmelerle ortaya koyan Başdanışman Uçum’un, siyasetçiler tarafından eleştirilmesinde hayatın olağan akışına aykırı bir yön bulunmamaktadır ve kamuoyunda tanınmış bir bürokrat olarak ağır eleştirilere katlanmak durumunda olduğu da açıktır.
Programda konu edilen ifadeler; Başdanışman Uçum’un değerlendirmeleri ve Milletvekili Emre’nin yanıtları bütün olarak incelendiğinde; tartışmanın, aynı tonda ve sertlikte, karşılıklı olarak benzer dil ve üslup düzeyinde olduğu görülmektedir.
Demokratik toplumlarda basın, yalnızca haber aktaran bir araç değil; aynı zamanda kamuoyunun siyasal olaylar hakkında bilgi edinmesini sağlayan bir denetim mekanizmasıdır. Bu bağlamda, siyasal açıklamaların ve tartışmaların medya yoluyla kamuoyuna aktarılması, basın özgürlüğünün ayrılmaz bir parçasıdır. Kaldı ki; siyasi aktörlerin birbirlerine yönelik eleştirileri, özellikle kamu yararı taşıyan konularda, toplumun bilgi edinme hakkının bir parçasıdır ve bu nedenle hukuken korunmalıdır.
Özellikle siyasal konjonktürde yaşanan sert tartışmalar, demokratik hukuk devletlerinde çoğulcu toplum yapısının ve ifade özgürlüğünün bir parçasıdır. Bu nedenle, siyasi tartışmalarda kullanılan sert üslup ve ağır eleştiri niteliğindeki söylemler doğal kabul edilmekte ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmektedir.
Ancak, söz konusu programın bağlamı ve bütünlüğü içinde değerlendirilmeden tek bir kişiye odaklanılarak, dahası o kişinin siyasi kimliği göz ardı edilerek söylemlerinin ihlal teşkil ettiği savıyla yaptırım uygulanması, adaletli ve hakkaniyetli bir yaklaşım değildir.
Milletvekili Emre’nin “Mehmet Uçum, son dönemin en karanlık adamı… Mehmet Uçum'un cüreti...sen kimsin ya Mehmet Uçum? Senin ağırlığın ne kadar, senin arkanda kim var, sen kimin adına konuşuyorsun? ...Türkiye'yi mahveden insanlarsınız… Memlekette ekonomiyi batıran insanlar sizsiniz…Bu milletin canına ot tıkayanlar sizsiniz" ifadeleri, tartışmanın bütününde taraflar arasında aynı tarz ve üslubun kullanıldığı dikkate alındığında; siyasi eleştiri niteliğinde ve ifade özgürlüğü kapsamındadır.
Ayrıca Milletvekili Yunus Emre’nin açıklamaları, değer yargılarına ve siyasi analizlere dayalıdır. CHP Milletvekili, Başdanışman Uçum’u kişisel onuru veya özel hayatını değil, bürokrat olmasına rağmen hala siyasetçi gibi davranmasını ve siyasi açıklamalarda bulunmasını ve siyasi tutum takınmasını eleştirmektedir. Mehmet Uçum’un siyasi bir görevde bulunmadığı, bir bürokrat olduğu göz önüne alındığında; bir milletvekili tarafından siyasi bir yazısından dolayı eleştirilmesinin de, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerekir. Zira kamusal yetki kullanan bir bürokratın, özellikle güncel siyasal tartışmalara doğrudan müdahil olduğu durumlarda, bu nitelikteki eleştiriler demokratik toplumlarda tolere edilmesi gereken açıklamalar arasında yer alır ve bu tür ifadeler nedeniyle medya hizmet sağlayıcılarına yaptırım uygulanması, hem orantısız hem de ifade özgürlüğüne aykırı bir müdahale niteliği taşır. Bu yönüyle de üst sınırdan uygulanan yaptırım kararı adaletli ve ölçülü değildir.
3- Toplumun gündeminde olan ve tartışılan konuların, medya hizmet sağlayıcı kuruluşlarda siyasetçiler, gazeteciler, yazar ve sanatçılar tarafından irdelenmesi veya eleştirilmesi; serbest tartışmanın, ifade özgürlüğünün doğal parçasıdır. Bu noktada bir tereddüt ya da tartışma söz konusu değildir. Bu çerçevede ifade özgürlüğünün daha geniş yorumlanması, toplumsal faydayı arttıracaktır.
Milletvekili Yunus Emre, canlı yayında sert bir üslup ile yaptığı eleştirilerle, bir yandan iktidar partisinin uygulamalarını, bir yandan da iktidarın kamuoyunda ön plana çıkan bir bürokratının siyasi değerlendirmelerini tartışmaya açmaktadır ve siyasi tartışma özgürlüğünün de demokratik sistemlerin önemli bir unsuru olduğuna kuşku yoktur.
Olgusal temeli bulunan bir konuda eleştirel değer yargısı niteliğindeki yorumların, eleştiri sınırlarını aştığı tespitiyle yaptırım uygulanması, rasyonel ve ölçülü değildir.
Ayrıca Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararları dikkate alındığında; iktidar politikaları, siyasetçiler, bürokratlar söz konusu olduğunda, ifade özgürlüğünün çerçevesinin daha da genişletildiği, “incitici, abartılı, kışkırtıcı, rahatsız edici” nitelikte de olsa, dile getirilen görüşlerin ifade özgürlüğü kapsamında korunduğu bilinmektedir.
Bu çerçevede; bir milletvekilinin, toplumun tüm kesimleri tarafından tartışılan bir konuda, iktidar partisinin tutumu ve Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Uçum’un siyasi değerlendirmelerine ilişkin yürüttüğü siyasi tartışma nedeniyle yaptırım uygulanması, medya hizmet sağlayıcı kuruluşları, farklı siyasi düşünceleri ekrana taşıma konusunda tereddüte düşürecek, ifade özgürlüğü ve düşünce çeşitliliğinin sağlanması zora girecektir.
Bu yönüyle, “h halk” logolu kuruluşa üst sınırdan uygulanan yaptırım, hakkaniyetli ve ölçülü değildir, basın ve ifade özgürlüğüne aykırıdır. Ayrıca 6112 sayılı Kanun’la Üst Kurula verilen “düşünce çeşitliliğini korumak” göreviyle de çelişki oluşturmaktadır.
4- Yayınlarda zaman zaman bazı kişi ya da kurumlarla ilgili iddiaların da gündeme taşınması, olağan bir durumdur. Kişi ve kurumların da bu iddialara ilişkin cevap ve düzeltme hakkı vardır ve bu hak, 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un, “Yayın Hizmeti İlkeleri” başlıklı 8’inci maddesinin (o) fıkrasında, “Kişi ve kuruluşların cevap ve düzeltme hakkına saygılı olmak zorundadır” şeklinde düzenlenerek, koruma altına alınmıştır. Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum’un düzeltme ve cevap hakkının da bu koruma altında olduğuna şüphe yoktur.
Düzeltme ve cevap hakkı, 6112 sayılı Kanun’un 18. maddesinde daha ayrıntılı şekilde düzenlenmiş, bu hakkın hangi durumlarda ve ne şekilde kullanılacağına dair hükümler, 7 fıkra halinde açıklanmıştır. “Düzeltme ve cevap hakkı” başlıklı 18’inci maddesinin birinci fıkrasında; “Gerçek ve tüzel kişiler, …veya gerçeğe aykırı yayın yapılması hâlinde, yayın tarihinden itibaren altmış gün içinde, üçüncü kişilerin hukuken korunan menfaatlerine aykırı olmamak ve suç unsuru içermemek kaydıyla, düzeltme ve cevap yazısını ilgili medya hizmet sağlayıcıya gönderir. Medya hizmet sağlayıcılar, hiçbir düzeltme ve ekleme yapmaksızın, yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç yedi gün içinde, cevap ve düzeltmeye konu yayının yapıldığı saatte ve programda, izleyiciler tarafından kolaylıkla takip edilebilecek ve açıkça anlaşılabilecek biçimde düzeltme ve cevabı yayınlar. Düzeltme ve cevap hakkı doğuran programın yayından kaldırıldığı veya yayınına ara verildiği durumlarda, düzeltme ve cevap hakkı, yedi günlük süre içinde anılan programın yayın saatinde kullandırılır. Düzeltme ve cevapta, buna neden olan yayın belirtilir.” hükmüne yer verilerek, söz konusu hakkın kapsamı belirlenmiştir.
Dolayısıyla 6112 sayılı Kanun’un ilgili maddeleri, medya hizmet sağlayıcılar ile muhatapları arasındaki ilişkiyi, olası bir yaptırımdan önce, “düzeltme ve cevap hakkını” önceleyen bir anlayışla ele almaktadır.
Üstelik cevap ve düzeltme hakkı dayanağını doğrudan Anayasamızdan almaktadır. Anayasamızın 32’inci maddesinde; “Düzeltme ve cevap hakkı, ancak kişilerin haysiyet ve şereflerine dokunulması veya kendileriyle ilgili gerçeğe aykırı yayınlar yapılması hallerinde tanınır ve kanunla düzenlenir. Düzeltme ve cevap yayımlanmazsa, yayımlanmasının gerekip gerekmediğine hâkim tarafından ilgilinin müracaat tarihinden itibaren en geç yedi gün içerisinde karar verilir” hükmü yer almaktadır. Görüleceği üzere, cevap ve düzeltmeye karar verecek yargılama makamının kararını kaç gün içinde vereceği hükmünün dahi Anayasa’yla düzenlenmesi, bu hakkın yasa koyucu tarafından ne derece önemsendiğinin göstergesidir.
Bu çerçevede, 6112 sayılı Kanun’da, “Düzeltme ve Cevap Hakkı” özel olarak düzenlenmişken; bu yola başvurulmaksızın, doğrudan bir suçlama içermeyen değerlendirmeler nedeniyle, basın ve ifade özgürlüğünü de zedeleyecek şekilde, bir yayının doğrudan yaptırım konusu yapılması, ölçülü ve rasyonel değildir, yaptırımların kanuniliği ve eşitliği ilkesine aykırıdır.
5- Milletvekilleri seçmen kitlesini, yani halkı temsil etmekle görevlidirler. Belirli bir ilden seçimi kazanmış olsalar da seçildikleri ili, bölgeyi veya salt kendilerini seçen seçmenleri değil, bütün milleti temsil ederler. Dolayısıyla, halkın sorunlarını ve gündeme ilişkin görüşlerini kamuoyuyla paylaşmak, çözüme ilişkin katkıda bulunmak, milletvekilinin, en asli, en önemli görevlerinden kabul edilir ve bu görevi ifa ederken medya kuruluşları en hızlı şekilde en büyük kitleye ulaşabilmelerine aracılık eder.
“Milletvekilleri, görevleri gereği yasama sorumsuzluğu ve yasama dokunulmazlığına sahiptir. Yasama sorumsuzluğu; milletvekillerinin yasama ve denetim faaliyetlerindeki oy ve sözlerinden ve Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerinden, Genel Kurulca başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamalarından dolayı sorumlu tutulamayacaklarını ifade eder. Yasama sorumsuzluğu mutlak ve süreklidir. Görevi sona erse de milletvekilli, görevi sırasındaki oy, söz ve düşüncelerinden dolayı sorumlu tutulamaz. (Türkiye Büyük Millet Meclisi Kanunlar ve Kararlar Başkanlığı, YASAMA EL KİTABI, Mart 2022, s.17) https://cdn.tbmm.gov.tr/tbmmWeb/Yayinlar/Dosya/8746211c-9eed-4bb3-b8fc-8b255b45f39d.pdf (E.T.:09.07.2025)
Dolayısıyla, Üst Kurul aldığı bu kararla; Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, halkın oylarıyla temsil yetkisi kazanmış bir milletvekilinin, gündemde geniş yer bulan ve birçok tartışma programına konu edilen bir olaya dair, üstelik “siyasi analiz”, “siyasi tartışma” niteliğindeki açıklamaları üzerinden, ifade özgürlüğüne, siyaset yapma özgürlüğüne müdahale etmiş, öte yandan halkın temel sorunlara dair bilgi edinme, fikir geliştirme ve kanaat sahibi olma hakkına da kısıtlama getirmiştir.
Ayrıca milletvekilleri, siyasetçiler ve siyasi tartışmalarda ifade özgürlüğünün çerçevesine ilişkin, Anayasa Mahkemesi’nin Tansel Çölaşan Başvurusu’na (B.No: 2014/6128, 7/7/2015) ilişkin kararı, örnek niteliğindedir.
Kararda, siyasi tartışma özgürlüğü, demokratik sistemlerin temel ilkesi olarak nitelendirilmiş ve “64- İfade özgürlüğü büyük ölçüde eleştiri özgürlüğünün güvence altına alınmasını hedeflemektedir ve düşüncelerin açıklanması ve yayılması sırasında kullanılan ifadelerin sert olması doğal karşılanmalıdır. Öte yandan siyasi tartışma özgürlüğünün “tüm demokratik sistemlerin temel ilkesi” (bkz. Lingens/Avusturya, B. No: 9815/82, 8/7/1986, § 41-42) olduğu göz önüne alındığında diğer ifade türlerine nazaran, başvuru konusu konuşmalardaki gibi siyasal politikaları ve siyasileri eleştiren, siyasi politikaları veya açıklamaları muhalif bir tarzda ele alan siyasi ifade özgürlüğüne ayrıca önem vermek gerekmektedir.
65- Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrası, siyasi ifadeler ile kamuyu ilgilendiren ifadelere yönelik pek az bir sınırlamaya yer vermektedir. Siyasi bir tartışmayı savunmak demokratik toplumun temel bir unsurudur. Bu sebeple zorlayıcı nedenler olmadıkça siyasi ifadeye kısıtlama getirilmemesi gerekir (örnek bir AİHM kararı için bkz. Feldek/Slovakya, B. No: 29032/95, 12/7/2001, § 83).” görüşüyle, siyasi tartışmaya özel güvence getirilmiştir.
Bu nedenlerle, Kurul çoğunluğunun yaptırım yönündeki kararı, hukuken isabetli ve haklı değildir.
6- Cumhurbaşkanına, iktidar partisi politikalarına, bakanlara ve bürokratlara yönelik eleştiriler kapsamında Üst Kurulca verilen ancak Danıştay tarafından uygun görülmeyen kararlara baktığımızda da, basın/ifade özgürlüğü kapsamının genişletildiği ve “kamu yararı bulunması” hususunun ön planda tutulduğu görülecektir. Şöyle ki;
a) Üst Kurulun 15 Aralık 2021 tarih ve 2021/49 sayılı toplantısının, 20 No.lu kararıyla, Halk TV logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşa; “İki Yorum” programında;
“Tarih, Erdoğan ve Bahçeli bu ikisini bu ülkeyi yıkan liderler olarak kaydedecek. Belli ki bu liderler kendine mevcut MKYK üyelerini de ortak ediyorlar. Tarih hepsini beraber yazacak…Bu ülkenin yıkımına ortak oldular…Siz devlet misiniz Allah’ını severseniz. Devlet dediğinin bir kurumu olur, o kurumun bir haysiyeti olur o kurumun bir yaklaşımı olur. O kurumun siyasetten bağımsız bir tavrı olur…19 yıldır buna hazırlanıyorduk. Neye hazırlanıyordun? Yıkmak için mi hazırlanıyordun? Neye hazırlandın tam olarak? Dövizi alıp başını götürecek kadar mı? BAE gibi ne olduğu belli olmayan, Ortadoğu’nun çetesi bir devletin ayağına kadar götürttü seni bu yıkım. Buna mı hazırlanıyordun? Üç kuruş. Türkiye’nin ekonomik olarak işgal edilmesine mi hazırlanıyordun? 19 yıldır tam olarak neye hazırlanıyordun? İşsizlik? Çözemiyorsun. Yoksulluk? Çözemiyorsun. TL değer kaybediyor, çözemiyorsun. O değer kaybının sonunda bütün yüzyıllık emekler iki tane Arap’a üç tane yabancıya peşkeş çekiliyor bunu çözemiyorsun… Kalkıyorsun 19 yılın sonunda ve buna kendin olmadığı gibi sözüm ona devletin diğer kurumlarını da ortak ediyorsun. Bu devlet değil ki bu bir iktidarın aymazlığıdır bu iktidarın bu ülkeyi yıkıma sürüklemesi. Bu Bahçeli ile Erdoğan’ın bu ülkeyi yıkıma sürüklemesine bu üniformalı kendini devlette bir kurumun sözcüsü temsilcisi yetkilisi görenlere de ortak ederek bu resim… Ekonomik olarak işgale uğramadık, bu ülke bir yıkıma sürüklenmedi özür dilerim, derim. İnşallah ben böyle demek durumunda kalırım. Ama demezsek ama bu ülkeyi bir yıkıma sürüklersek, bu fotoğraftaki isimlerle beraber (MGK toplantısından fotoğraf) başta Erdoğan ve Bahçeli ve bu fotoğraftaki resimdeki olanların tamamı bu ülkeyi yıkanlar olarak bu ülkenin tarihinde yerini alacaklar…ama toplumun önüne çıkıp hiçbir şey yokmuş gibi davranmaları bu yıkıma ortak olmalarıdır. Her birinin adını her birinin resmini bu ülkenin tarihi bu ülkeyi yıkıma sürükleyenler olarak kaydedecektir. Umut ederim ki biz yanılırız umut ederim ki biz özür dilmek zorunda kalırız…”
şeklindeki söylemlerinin, 6112 sayılı Yasa’nın 8. maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde belirlenen; "...,kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez."” hükmünü ihlal ettiği gerekçesiyle, oy çokluğu ile yaptırım uygulanmıştır.
Kuruluşun kararı yargıya taşıması sonucunda; Ankara 12. İdare Mahkemesince verilen 28/11/2022 tarih ve E:2022/527, K:2022/2541 sayılı kararda; "…programda, siyaset ve ekonomiye dair olay ve gelişmelerin ele alındığı, programda sunucular "M.S." ile "L.G." tarafından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Devlet Bahçeli'ye yönelik sarf edilen sözlerin, demokratik bir ülkede basının haber verme ve halkın haber alma özgürlüğü kapsamı içerisinde olduğu anlaşıldığından, 6112 sayılı Kanun uyarınca davacı yayın kurulusuna idari para cezası verilmesine ilişkin işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır.” şeklinde hüküm bildirilerek, dava konusu Üst Kurul kararı iptal edilmiştir.
Üst Kurul Kararının istinaf aşamasında da; Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesi'nce; istinaf başvurusu reddedilmiştir. Üst Kurulun temyize başvurması üzerine; DANIŞTAY ONÜÇÜNCÜ DAİRESİ, 27/09/2023 tarih ve E:2023/2034, K:2023/3773 sayılı kararıyla, davacı yayın kuruluşunun lehine verilen Bölge İdare Mahkemesi kararını ONAMIŞ ve RTÜK’ün temyiz istemini reddetmiştir.
b) Üst Kurulun 11 Ağustos 2021 tarihi ve 2021/31 sayılı toplantısının 47 No.lu kararıyla, KRT logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşa; “Şimdiki Zaman” programında yer alan;
“Cumhuriyet'in diğer kurumları gibi, nasıl Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında Cumhuriyet'in dikili ağaçları teker teker satıldılarsa, yerlerinden söküldüler, başka kurumlara döndürüldülerse, Türk Hava Kurumu da benzer bir akıbeti yaşıyor… Fakat bu Orman Bakanı kadar beceriksizini çok ender gördüm. Beceriksiz. Tarımı bitirdi. Hayvancılığı bitirdi. Sayesinde orman da bitiyor… Ya ben hayatımda böyle bir pişkinlik, böyle bir vurdumduymazlık, böyle bir beceriksizlik, böyle bir liyakatsizlik görmedim. Görmedim arkadaş! Marmaris yanıyor. Umurlarında değil… Türkiye Cumhuriyeti'nin kurumlarına olan düşmanlıklarını, o kurumlara olan kinlerini adeta kustular… senin bu aptalca politikaların yüzünden…”
şeklindeki ifadelerin, 6112 sayılı Yasa’nın 8. maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde belirlenen; "...,kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez.” hükmünü ihlal ettiği gerekçesiyle yaptırım uygulanmıştır.
Ancak DANIŞTAY ONÜÇÜNCÜ DAİRESİ, 23/03/2023 tarih ve E:2023/520, K:2023/1378 sayılı kararıyla, RTÜK lehindeki Bölge İdare Mahkemesi kararını bozmuştur. Ankara BİM 10. İdari Dava Dairesi de, Danıştay’ın bozma kararına uyarak, 30/11/2023 tarihinde, E:2023/7473, K:2023/6961 sayılı kararı ile “Dava Konusu İşlemin İptaline” kararı vermiştir.
Bu tür kararların işaret ettiği nokta; iktidar politikaları, bakanlar ya da üst düzey bürokratlar söz konusu olduğunda, medya hizmet sağlayıcı kuruluşlarda program sunucuları ya da program konuğu siyasetçi ve gazeteciler için ifade özgürlüğünün daha geniş yorumlanması gerektiğidir.
7- Anayasa Mahkemesi, basın ve ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda basına yönelik müdahalelere ilişkin pek çok kararında “Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olma ve Ölçülülük” tanımlaması getirmekte ve çerçeveyi “...temel hak ve özgürlükleri sınırlayan tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamalı ve başvurulabilecek en son çare niteliğinde olmalıdır. Bu koşulları taşımayan bir tedbir, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez” şeklinde çizmektedir (Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın,§ 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51).
6112 sayılı Kanun’un temel hedeflerinden biri de ifade özgürlüğü ve halkın haber alma hakkı ile düşünce çeşitliliğinin sağlanmasıdır.
Medya hizmet sağlayıcı kuruluşların, düşünceyi açıklama ve halkın haber alma hakkının kullanılması açısından önemi dikkate alındığında; Üst Kurulun denetim görevini yürütürken, çok hassas ve adil davranması, hak ve özgürlüklere müdahalede sağlam hukuki gerekçelere dayanması ve ölçülü olması zorunludur. Aksi halde çok sesliliği sağlamak, toplumun özgürce kanaat oluşturmasına katkı sunacak ortamı kurmak mümkün olmayacaktır.
“h halk” logolu medya sağlayıcı kuruluşun; çoğunlukla eleştiri sınırının aşıldığı gerekçesiyle çok sayıda idari yaptırımla karşılaşması, hakkaniyetli ve rasyonel bir tutum olmaktan uzaktır. Bu durum, yayıncı kuruluşun basın ve ifade özgürlüğü konusunda çok hassas ve adil davranılmadığı algısını doğurmakta, tarafsız olması gereken Üst Kurulun yaptırım kararlarını sorgulanır hale getirmektedir. Çok sesliliği boğan, yorum ve eleştiri hakkını cendereye alan bu durum sürdürülebilir değildir. Hak ve özgürlüklere keyfi müdahale hukuk devletlerinde ve çağdaş demokrasilerde kabul gören bir durum değildir.
Bu yönüyle Anayasa Mahkemesi’nin çerçevesini çizdiği “demokratik toplum düzeni” dikkate alındığında, bir akademisyen olan program konuğunun, gündemdeki bir konu ile ilgili konunu tarafı bir sendika yöneticisi ile yaptığı sorgulama ve süreç eleştirisi nedeniyle h halk logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşa üst sınırdan uygulanan yaptırım adil ve orantılı değildir.
8- Anayasa Mahkemesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi pek çok kararında, kamu otoriteleri, ülke yöneticileri, siyasi partiler, toplum önderleri söz konusu olduğunda, ifade özgürlüğünün bir dereceye kadar abartıya ve hatta kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiğini kabul etmiştir (Ali Suat Ertosun, B. No: 2013/1047, 15/4/2015, § 66; Zübeyde Füsun Üstünel ve Diğerleri, § 102).
Öte yandan, “kamu görevlilerine eleştiriler” bağlamında alınan Anayasa Mahkemesi kararlarına baktığımızda da; fikir ve ifade özgürlüğünün oldukça geniş bir şekilde koruma altına alındığı görülmektedir. Anayasa Mahkemesi’ne göre “Belediye veya belediye başkanı kullandıkları kamu gücünden dolayı kendilerine yöneltilmiş en ağır eleştirileri bile hoşgörü ile karşılamak zorundadır. Sağlıklı bir demokrasi, kamu gücünü kullanan bir organın yalnızca yargı organları tarafından denetlenmesini değil, aynı zamanda sivil toplum örgütleri, medya ve basın veya siyasi partiler gibi siyasal alanda yer alan diğer aktörlerce de denetlenmesini gerektirir” (Ali Rıza Üçer (2) Kararı, B. No: 2013/8598, 2/7/2015, § 55).
Yine başka bir Anayasa Mahkemesi kararında da; siyasetçilerin, kamuoyunca tanınan kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin, gördükleri işlev nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda oldukları ve bunlara yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğu vurgulanmıştır (Ergün Poyraz (2), § 58).
İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun temel taşlarından ve toplumun ilerlemesinin ve bireylerin gelişmesinin temel şartlarından biridir. İfade özgürlüğü sadece hoşa giden ya da insanları incitmeyen veya önemsenmeyen ‘bilgi’ ve ‘düşünceler’ için değil, Devleti veya toplumun herhangi bir kesimini inciten, şoke eden veya rahatsız eden bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. Demokratik toplumun olmazsa olmaz koşullarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açık görüşlülük bunu gerektirmektedir (Handyside/Birleşik Krallık, Başvuru No: 5493/72, 07.12.1976).
İfade özgürlüğü alanında uzmanlaşmış insan hakları avukatı Dominika Bychawska-Siniarska tarafından hazırlanan “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Kapsamında İfade Özgürlüğünün Korunması” el kitabında da, gazeteciler tarafından yapılan eleştirel nitelikteki değer yargılarına ilişkin hususlar şu şekilde açıklanmaktadır:
“Değer yargıları bir durum ya da olaya ilişkin bakış açısı ya da kişisel değerlendirmeler olup doğru ya da yanlış olduklarını kanıtlanmak mümkün değilse de, bir değer yargısının dayanağı olan altı çizilen gerçeklerin doğru ya da yanlış olduğu kanıtlanabilir. Aynı şekilde, Dalban davasında Mahkeme, ‘gerçekliğini kanıtlamaksızın eleştiri niteliğinde değer yargısı ifade etmesinin engellenmesi, bir gazeteci için kabul edilemez olacaktır’ demiştir¹⁹⁸ (Dalban/Romanya, 28 Eylül 1999 [BD]).
9- Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi`nin hüküm altına aldığı bir diğer husus da, siyaseti seçmekle bilinçli olarak eylem ve davranışlarını vatandaşların kontrolüne açık bırakan siyasiler ve sendika başkanı gibi kamuoyunca tanınan kişilerin, kendilerine ilişkin söylemlerde, ortaya çıkacak kamusal yarar sebebiyle sert, ağır ve hatta incitici de olsa eleştirilere açık olmaları gerektiğidir. Bu çerçevede dikkatlerde tutulması gereken bir başka nokta da bu kişilerin yazılı ve görsel basını kullanarak, her türlü eleştiriye cevap verebilecek olanaklara sahip olduğudur.
Yukarıda örneklerini verdiğim kararlardan anlaşılacağı üzere; hem ulusal hem uluslararası hukuk metinlerinde ifade özgürlüğünün açıkça güvence altına alındığı, kamusal faydası olan serbest tartışma söz konusu olduğunda özgürlük alanının daha geniş çerçevede değerlendirildiği kesindir. CHP Milletvekili Yunus Emre’nin, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum’un “CHP’ye ilişkin değerlendirmeleri” ile başlattığı siyasi tartışmaya katıldığı ve partisi adına yanıt hakkını kullandığı da açıktır.
Bu nedenlerle; bir siyasi tartışma gerekçe gösterilerek üst sınırdan uygulanan yaptırımın, basın ve ifade özgürlüğüne ölçüsüz bir müdahale oluşturacağı, ayrıca yayında 6112 sayılı Yasa kapsamında ihlal oluşturan bir hususun bulunmadığı gerekçeleriyle karara karşı oy kullandım. 11.07.2025


