İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 27.05.2025 tarih ve 50 sayılı yazısına konu “h halk” logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 20.05.2025 tarihinde saat 11:00’de yayınlanan "Neden Sonuç" adlı program yayınına ilişkin Uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Sunuculuğunu Seda Selek’in yaptığı, dünyadaki gelişmeler ve iç politikaya dair güncel meselelerin konuklar ile birlikte yorumlandığı "Neden Sonuç" adlı programda, ekrana taşınan bazı ifadeler nedeniyle, 6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde yer alan, "Tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas almak ve toplumda özgürce kanaat oluşumuna engel olmamak zorundadır; soruşturulması basın meslek ilkeleri çerçevesinde mümkün olan haberler, soruşturulmaksızın veya doğruluğundan emin olunmaksızın yayınlanamaz; haberin verilişinde abartılı ses ve görüntüye, doğal sesin dışında efekt ve müziğe yer verilemez; görüntülerin arşiv veya canlandırma niteliği ile ajanslardan veya başka bir medya kaynağından alınan haberlerin kaynağının belirtilmesi zorunludur." hükmünün ihlal edildiği gerekçesiyle “oy çokluğu” ile alınan karara karşı oy kullandım.
KARŞI OY KULLANMA GEREKÇELERİM AŞAĞIDA BELİRTİLMİŞTİR:
Basın ve ifade özgürlüğü, demokrasinin işleyişi için yaşamsal öneme sahiptir.
Basın ve ifade özgürlüğüne yönelik müdahalelerin, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun şekilde; ölçülü olması, bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve en son çare niteliğini taşıması zorunludur.
İktidar uygulamaları, yargı kararları, ekonomide yaşananlar ya da olgusal temeli bulunan iddiaların; televizyon programlarına konu edilmesinin, bunların farklı görüşlere sahip siyasetçi, gazeteci, yazar ve aydınlar tarafından analiz edilmesinin, toplumda özgürce kanaat oluşumuna katkı sağlayacağı açıktır. Demokratik toplumlarda düşünce çeşitliliğinin korunabilmesi için basın ve ifade özgürlüğünün en geniş haliyle kullanılabilmesi büyük önem taşımaktadır.
“h halk” logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşta, 20.05.2025 tarihinde yayınlanan ve Sunuculuğunu Seda Selek’in yaptığı “Neden Sonuç” programında, gazeteciler İbrahim Kahveci ve Mehmet Tezkan, gündemdeki gelişmeleri yorumlamış, İbrahim Kahveci’nin “Bilime karşı çünkü. Bakın net olarak söylüyorum bu iktidar bilimi sevmiyor, pozitif bilimi sevmiyor.”, “Okul kalmadı, devlet okulu, düz okul kalmadı, devlet okulu. Her tarafı İmam Hatip yapmışlar. Okul seçemiyorsun yakınında.”, “Kadavra görmeyen doktor yetiştiriyorsun.”, “Normalde çocuklarınla yan yana koyulmayacak meczup fikirde hocalar dolu üniversitelerde…” ifadeleri, “Tarafsızlık, soruşturulması basın meslek ilkeleri çerçevesinde mümkün olan haberler, soruşturulmaksızın veya doğruluğundan emin olunmaksızın yayınlanamaz;” ilkesini ihlal ettiği gerekçesiyle, Üst Kurul çoğunluğu tarafından medya hizmet sağlayıcı kuruluşa üst sınırdan yaptırım uygulanmış, basın ve ifade özgürlüğüne müdahalede bulunulmuştur.
1- Toplumun gündeminde olan ve tartışılan konuların, medya hizmet sağlayıcı kuruluşlarda siyasetçiler, gazeteciler, yazar ve sanatçılar tarafından irdelenmesi; serbest tartışmanın, ifade özgürlüğünün doğal parçasıdır. Bu noktada bir tereddüt ya da tartışma söz konusu değildir. Bu çerçevede ifade özgürlüğünün daha geniş yorumlanması, toplumsal faydayı arttıracaktır.
Ayrıca, gerek Anayasa Mahkemesi, gerekse AİHM kararları dikkate alındığında; iktidar politikaları, Cumhurbaşkanı, bakanlar, milletvekilleri, siyasi partiler, siyasetçiler, bürokratlar, kamuoyunda tanınan kişiler söz konusu olduğunda, ifade özgürlüğünün çerçevesinin daha da genişletildiği, “incitici, abartılı, kışkırtıcı, rahatsız edici” nitelikte de olsa dile getirilen görüşlerin, ifade özgürlüğü kapsamında korunduğu bilinmektedir.
Yaptırım uygulanan “Neden Sonuç” programı bir haber bülteni ya da haber programı değildir, Uzman raporunda da yer verildiği şekliyle bir “yorum” programıdır. Program konuğu gazetecilerinin, tartışma özgürlüğü kapsamında eleştirel değer yargısı niteliğindeki yorumlarının, haber aktarımı olarak nitelendirilerek, “doğruluk ölçütü” konması ve “ispat yükümlülüğü” getirilmesi; bu gerekçe ile medya hizmet sağlayıcı kuruluşa üst sınırdan yaptırım uygulanması, ölçülü ve rasyonel değildir.
Bir yayının ihlal teşkil edip/etmediği tespitinin yapılabilmesi için; o yayında verilmek istenilen mesaj ile söylemlerin bağlamının birlikte değerlendirilmesi zorunludur. Bu tespit ise, ancak yayında işlenen konunun ayrıntılı olarak incelenmesi ve iddialar ile eleştirilerin dayanak noktasının doğru olup/olmadığının saptanması ile mümkündür.
İbrahim Kahveci’nin, ihlal olduğu öne sürülen bölümden önce ekrana yansıtılan bir grafik ile Türkiye’de yükseköğretim maliyetindeki artışa (üniversite ücretleri, barınma ücretleri) ilişkin bir analiz yaptığı, yükseköğretim alanında yaşanan olumsuzlukların bilim ve teknoloji üretimindeki yansımalarını da, “Eğitimin çıktısını, Türkiye eğitim sektörünün çıktısını Türkiye’nin ihracattaki teknoloji seviyesinden takip ediyorum, 2007’den beri yatay. Ya bir ülkenin teknolojisini, teknolojik ilerlemesini durdurdu bu iktidar.” şeklinde ortaya koyduğu görülmektedir.
Türkiye’nin ihracatında teknolojinin payına ilişkin aşağıdaki grafik ile Strateji ve Bütçe Başkanlığının internet sitesinde yayınlanan “12. Kalkınma Planı (2024-2028)”nda yer alan “...yüksek teknolojili sanayilerin imalat sanayii ihracatında yüzde 3 civarında olan payının dönem sonunda yüzde 17’ye yükseltilmesi...” şeklindeki hedef, Kahveci’nin ifadelerini doğrulamaktadır.
Kahveci’nin ihlal oluşturduğu öne sürülen ifadelerinin bağlamı, yükseköğretim maliyetleri ve Türkiye’nin ihracatındaki yüksek teknolojinin payıdır. Kahveci, bu konu bağlamında karşılaştığı olaylarla ilgili örnekler üzerinden eleştirel yaklaşımla yorumlarda bulunurken, iftira ya da hakaret içerikli bir ifade kullanmamıştır.
Bu açık duruma rağmen; “Gazetecilik mesleğinin temel görevi haberciliktir. Gazetecilerin bu görevlerini yerine getirirken uymaları gereken etik kurallar vardır. Bu kurallardan bazıları haberde doğruluk, haberde doğruluğun kanıtlanması, haberde nesnellik ve haberde çarpıtmamadır.” şeklindeki değerlendirme ile Kahveci’nin eleştirel yorumlarının “haber” kategorisine sokularak yaptırım yoluna gidilmesi, hakkaniyetli ve ölçülü değildir.
Uzman raporunda ve Kurul Kararında, “Gazetecilerin ilgili konu ile alakalı, programlarında ve bültenlerde çeşitli yorumlarda bulunması olası ve gerekli bir durumdur.” ve “Görevlerinden biri de halkı bilgilendirmek olan yayın kuruluşlarının programlarında eleştirilere yer vermesi son derece doğaldır.” tespitleriyle, gazetecilerin olayları/süreçleri yorumlama ve eleştiri hakkına atıf yapılırken, ifadelerin “haberde doğruluk” üzerinden incelenmesi hukuki ve rasyonel de değildir.
Ayrıca gerek Uzman raporu ve Kurul Kararındaki, Kahveci’nin anlatımlarıyla “tek taraflı anlatım/tek yönlü bir bilgi akışı” yapıldığı tespiti de doğru değildir. Kahveci, “...Evet, savunma sanayiinde müthiş başarı yakaladık. Bu doğru. Ama ülkenin genel teknolojisi. Açın bakın grafiği Türkiye’nin teknolojisi ilerlemiyor. Niye ilerlemiyor?...” değerlendirmesiyle, eleştirdiği iktidarın savunma alanındaki başarısını da ifade etmektedir.
Ayrıca Türkiye’de eğitim alanı, sık sık yapılan müfredat ve sınav sistemi değişiklikleri başta olmak üzere pek çok açıdan, toplumun büyük çoğunluğu tarafından eleştirilmektedir. Bu yönüyle Kahveci’nin eğitim alanına ilişkin eleştirilerinin olgusal temelinin bulunduğuna da kuşku yoktur.
Görüleceği üzere; söz konusu ifadelerde ihlal niteliğinde hiçbir unsur bulunmamaktadır. İhlal olmayan ifadelerin, kesilip seçilerek zorlama gerekçelerle ihlal teşkil ettiğine yönelik üst sınırdan verilen yaptırım kararı da hukuki dayanaktan yoksun ve eleştiri hakkını sıfırlayan bir karardır.
Gerek Uzman raporunda gerekse de Kurul Kararında, sadece ihlale gerekçe olan cümleler alınmış, ifadelerin bağlamına ilişkin hiçbir değerlendirme yapılmamış, yaklaşık 2 saat süren bir yayında ifade ve eleştiri özgürlüğü sınırlarında kaldığı çok açık olan birkaç cümle üzerinden yaptırım kararı oluşturulmuştur. Bu durum hakkaniyetli olmamasının yanı sıra, hukuki de değildir.
2- Medyanın, özellikle kamu yararı gerektiren durumlarda, “halkın gerçekleri, doğruları bilme ve öğrenme hakkı çerçevesinde, toplumsal meseleleri sorgulama ve bu doğrultuda iktidarın hesap vermesini sağlama” gibi hak, görev ve sorumlulukları bulunmakta ve bu haklar, demokratik hukuk devletlerinde Anayasal güvence altında bulunmaktadır. Bu nedenle, medyanın “kurumların işleyişindeki aksaklıkları ortaya çıkartmak yoluyla düzeltilmesine olanak sağlamak” doğrultusunda hareket etmesi, gazeteciliğin evrensel ilkeleri arasındadır. Bu temel ve evrensel ilke medyaya, halk adına denetim görevini yüklemektedir. Söz konusu yaptırım kararıyla, bir yandan medyanın asli görevini yapmasına müdahale edilmiş, bir yandan da halkın, var olan sorunlara dair bilgi edinme, fikir geliştirme ve kanaat sahibi olma hakkına kısıtlama getirilmiştir. Bildiğimiz üzere, demokratik toplumlarda böylesi haksız uygulamalar kabul görmez. Çünkü medya, iktidar sahiplerinin eksik/yanlış ve hatta bazen yasalara aykırı olabilecek faaliyetlerini, bir tür “denetleme” şeklinde belirlenebilecek görev tanımı nedeniyle, yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerine ek dördüncü bir kuvvet olarak nitelendirilebilmektedir.
Bu çerçevede medya hizmet sağlayıcı kuruluşların, düşünceyi açıklama ve halkın haber alma hakkının kullanılması açısından önemi dikkate alındığında; temel hak ve özgürlüklere müdahalenin sağlam hukuki gerekçelere dayanması ve ölçülü olması zorunludur. İfade özgürlüğü kapsamında kalan eleştirel değer yargısı niteliğindeki değerlendirmelerin bağlamı göz ardı edilerek üst sınırdan verilen yaptırım kararının, “sağlam hukuki gerekçe” ve “ölçülülük” kriterlerini sağlamadığı açıktır.
RTÜK’ün program türlerine ilişkin “Yayınlarda Program Türleri Kod, Tanım ve Sınıflandırmaları(https://www.rtuk.gov.tr/program-turleri-kod-kitapcigi/3832)” rehberindeki tanımlamalar dikkate alındığında; “h halk” logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta yayınlanan ve yaptırım uygulanan “Neden Sonuç” programı, güncel programlar türü altında, “yorum programı” kategorisine girmektedir. Uzman raporunda da programın türü aynı şekilde kodlanmıştır.
Bahse konu yorum programında, program konuğu gazeteciler ülke gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulunmuştur. Gazetecilerin habercilik görevinin yanında, olayları yorumlama ve eleştiri hakkı bulunduğu kuşkusuzdur ve Kurul Kararında da yer aldığı şekliyle bu noktada bir tereddüt ya da tartışma söz konusu değildir.
Eğitim sistemi, yükseköğretimdeki maliyet artışları ve ihracatın içinde yüksek teknolojili ürün payının düşük kalması eleştirilemeyecek konular değildir.
“Neden Sonuç” programı, güncel iç/dış siyasi ve ekonomik süreçlerin analiz edildiği bir yorum programı olduğu ve “Güncel Programlar, Yorum Programları” kategorisinde kodlanmasına rağmen, “Gazetecilik mesleğinin temel görevi haberciliktir.” şeklindeki yanlış/eksik yaklaşımla 6112 sayılı Yasa’nın 8. maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinden yaptırım önerilmiştir. Oysaki (ı) bendinde belirlenen hükümlere bakıldığında, bu ilkenin; haber ve haber programlar için düzenlendiği görülecektir.
Bu yönüyle de yayının türü ile yaptırım önerilen maddenin içeriğinin örtüşmediği açıktır. Tartışma özgürlüğü ve eleştiri hakkı kapsamındaki yorumlar için haber/haber programlarına yönelik bir ilke hükmünden, üstelik güçlü nedenler sunulmaksızın, subjektif bir yorumla yaptırım önerilmesi; haksızdır ve hukuki değildir.
Böylesi bir yaptırım, 6112 sayılı Kanunun “düşünce çeşitliliğini koruma” yükümlülüğüne aykırılık oluşturacağı gibi; demokratik sistemlerin temeli olarak sayılan tartışma özgürlüğüne de ölçüsüz bir darbe oluşturacaktır.
3- Yorum programları özelinde, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesi’nin, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun benzer bir konudaki yaptırım işlemini hukuka uygun bulmayan ve DANIŞTAY ONÜÇÜNCÜ DAİRE tarafından onanan kararı, yol gösterici niteliktedir.
Üst Kurulun 19.03.2020 tarih ve 2020/12 sayılı toplantısında alınan, 27 No.lu kararla; Haber Türk logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta yayınlanan “Gerçek Fikri Ne?” programında, sunucu ve program konuklarının; dış politik gelişmeler ve iç savaş riski üzerine yaptıkları değerlendirmelerle, “tarafsızlık, gerçeklik doğrularını esas almak ve toplumda özgürce kanaat oluşumuna engel olmamak zorundadır” ilkesini ihlal ettikleri gerekçesiyle yayıncı kuruluşa yaptırım uygulanmıştır.
Yaptırım kararı yayıncı kuruluş tarafından yargıya taşınmış, Ankara 9. İdare Mahkemesi’nin davanın reddi yönündeki kararı, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesinin, 30.11.2023 tarih ve 2023/5695 E., 2023/6967 K. sayılı kararı ile bozulmuştur. Kararın gerekçesinde; “...söz konusu programın, haber programı olmayıp sosyal ve politik hususlarda fikirlerin ileri sürüldüğü bir tartışma programı olduğu, davacının ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin ‘milli güvenliğin’ korunması için demokratik bir toplumda gerekli bir müdahale olmadığı... Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun 19.3.2020 tarih ve toplantı No: 2020/12, Karar No:27 sayılı işleminde hukuka uygunluk, davanın reddine ilişkin İdare Mahkemesi kararında ise hukuki isabet bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır” değerlendirmesi yer almıştır.
İlgili kararın Üst Kurul tarafından temyiz edilmesi sonucunda; DANIŞTAY ONÜÇÜNCÜ DAİRE (E:2024/897, K:2024/3031), 02/07/2024 tarihinde, RTÜK’ün temyiz istemini reddederek, Bölge İdare Mahkemesi kararını ONAMIŞTIR.
Danıştay tarafından onanan karar, RTÜK tarafından göz ardı edilen “haber programı ve yorum programı” ayrımının öneminin, yargı tarafından da kabul edildiğinin göstergesidir.
4- Yine aynı konuya atfen; Danıştay tarafından onaylanan ve aşağıda ayrıntıları yer alan başka bir kararda da; kamu yararını ilgilendiren bir mesele olduğunda, doğrulanmadığı gerekçesiyle canlı yayında ifade edilen hususları sınırlandırabilmenin mümkün olmadığı, kamusal tartışmalara katılan bireylerin ya da bunu yayınlayan kitle iletişim araçlarının yaptırıma maruz kalma endişesi taşımalarının, bireylerin düşüncelerini açıkça ifade etmeleri üzerinde kesintiye uğratıcı bir etki doğurabileceği belirtilmektedir. Şöyle ki;
- Üst Kurulun, 25.03.2020 tarih ve 2020/13 sayılı toplantısında alınan 13 No.lu karar ile “Haber Türk” logolu ve “Ciner Medya TV Hizmetleri A.Ş.” unvanlı kuruluşun, 20.03.2020 tarihli “Para Gündem” programında 6112 sayılı Yasa’nın 8/1 (ı) bendinden yaptırım uygulanmıştır.
- Kuruluş bu karara karşı mahkemeye başvurmuş, Ankara 10. İdare Mahkemesince verilen 12/11/2020 tarih ve E:2020/976, K:2020/1674 sayılı kararda; “…Kamu yararını ilgilendiren bir mesele olduğunda kuşku bulunmayan bir kamusal tartışmaya katılmak için bilimsel kesinliğin bir ölçüt olarak aranmayacağı, dolayısıyla salt bilimsel kesinlik bulunmadığı veya doğrulanmadığı gerekçesiyle canlı yayında ifade edilen hususları sınırlandırabilmenin mümkün olmadığı, kamusal tartışmalara katılan bireylerin ya da bunu yayımlayan kitle iletişim araçlarının yaptırıma maruz kalma endişesi taşımalarının, bireylerin düşüncelerini açıkça ifade etmeleri üzerinde kesintiye uğratıcı bir etki doğurabileceği, kişilerin veya televizyonların böyle bir etki altında, ileride düşüncelerini açıklamaktan ve yaymaktan imtina etme riski de barındırdığı, bu durumda, dava konusu yayın nedeniyle idari para cezası uygulanmasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır.” hükmü verilmiştir.
- RTÜK, anılan mahkeme kararı nedeniyle istinaf yoluna başvurmuş, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 7. İdari Dava Dairesi tarafından, istinaf istemi reddedilmiştir. Ardından RTÜK; BİM kararı nedeniyle Danıştay’a başvurmuş, DANIŞTAY ONÜÇÜNCÜ DAİRESİ (E:2021/2226, K:2021/2262), 15.06.2021 tarihli kararıyla, RTÜK’ün temyiz istemini reddetmiştir
5- Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi’nin Özgür Boğatekin Başvurusu’na ilişkin (B. No:2020/23730) 14/6/2023 tarihli kararı; gazetecilerin kamuoyunda yer alan iddiaları gündeme taşıması ve yanıt araması faaliyetinin çerçevesine ilişkin büyük önem taşımaktadır. Anayasa Mahkemesi kararının gerekçesinde, şu görüşler yer almıştır:
“22- ...Başvurucu, bir gazeteci olarak toplumun sözcülüğünü yapmış ve yüksek sesle dile getirilen söylentileri kışkırtıcı bir üslupla ifade etmiştir. Başvurucunun iddiasının olgusal temelinin ilçede yürütülen projeler olduğu ortadadır. Bununla birlikte projeler hakkında çıkan söylentilerin varlığını bir beyanın doğruluğunu kanıtlayan savcı gibi ispat etmesi başvurucudan beklenemez. Burada sözü edilen araştırma yükümlülüğü somut gerçeklik anlamında değil yayının yapıldığı andaki olayın ortaya çıkma biçimine uygunluk olarak anlaşılmalıdır. (benzer değerlendirmeler için bkz. Orhan Pala, B. No: 2014/2983, 15/2/2017, § 51; Uğurlu Gazetecilik Basın Yayın Matbaacılık Reklamcılık Ltd. Şti (2) [GK], B. No: 2016/12313, 26/12/2019, § 52).
23- ...Yeterli olgusal temelleri olduğu müddetçe bireyleri yahut toplumu ilgilendiren olaylar hakkında çıkan söylentilerin haberleştirilmesi de cezalandırılamaz. Dahası söz konusu duyumlar hakkında yetkilileri doyurucu açıklama yapmaya çağırmanın sağlıklı bir demokraside cezalandırma konusu olması düşünülemez. Kaldı ki köşe yazılarında başvurucu, kesin ifadeler kullanmak yerine yazılarında yer alan iddiaların birer söylenti olduğunu ifade etmiş; iddiaların doğruluğuna ilişkin olarak kendisinin hiçbir şüphesi bulunmadığı algısını yaratacak bir dil kullanmamıştır (benzer değerlendirmeler için bkz. Mehmet Ali Yılmaz, B. No: 2019/21052, 15/3/2022, § 37).”
Anayasa Mahkemesi’nin, Özgür Boğatekin kararında atıfta bulunduğu “Orhan Pala” kararının ayrıntılarında da bu hususun net bir şekilde vurgulandığı görülmektedir:
Gazetecilerden bir beyanın doğruluğunu kanıtlamakla yükümlü savcı gibi hareket etmelerini beklemek aşırı yüksek bir ispat külfeti getirir ve böyle bir mükellefiyet sanık veya davalı olarak yargılandıkları davalarda hakkaniyete uygun düşmeyen sonuçlara ulaşılmasına neden olabilir. Bu sebeple somut davada başvurucunun bir gazeteci olarak yeterince sorumlu bir şekilde davrandığını kabul etmek gerekir (Orhan Pala, 2014/2983, 15/2/2017, §51).
Sonuç itibarıyla; Anayasa Mahkemesi, olgusal temeli bulunan konularda söylentilerin bile haberleştirilmesine, kamuoyuna aktarılmasına olanak tanımaktadır. Bu açık duruma rağmen; bir yorum programındaki düşünce açıklama kapsamındaki değerlendirmeler nedeniyle üst sınırdan verilen yaptırım kararı, hukuka aykırıdır, ifade ve basın özgürlüğünü daraltıcı niteliktedir.
6- Cumhurbaşkanına, bakanlara veya iktidar partisi politikalarına yönelik eleştiriler kapsamında Üst Kurulca verilen ancak Danıştay tarafından uygun görülmeyen kararlara baktığımızda da, basın/ifade özgürlüğü kapsamının genişletildiği ve “kamu yararı bulunması” hususunun ön planda tutulduğu görülecektir.
a) Üst Kurulun 2 Haziran 2021 tarih ve 2021/22 sayılı toplantısının, 29 No.lu kararıyla, Halk TV logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşa; “Şirin Payzın’la Sözüm Var” programında, sunucunun; “Bu kadar kadına yönelik şiddetin konuşulduğu bir ortamda Cumhurbaşkanı’nın çıkıp bir kadın siyasetçiye şimdilik az dövdüler ama ileride daha fazla da dövebilirler anlamında şiddeti ve dövmeyi önceleyen ve de yücelten bir tavır takınması İstanbul Sözleşmesi’nden de neden çıktığımızı anlatıyor ve üslubun da bu yani şu kadınları da gördük demek ki kadın siyasetçi… Kadınların siyasete bakışı ve sahip çıkmasıyla birtakım baş edilemediği görüldüğü zaman yumruklar konuşsun diyen bir erkek siyasetçiden bahsediyoruz gibi bir durum var, bu boyutu da var yani kadına yönelik şiddettir bu açıklamalar.” şeklindeki söylemlerinin, 6112 sayılı Yasa’nın 8. maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde belirlenen; “Tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas almak…” hükmünü ihlal ettiği gerekçesiyle, yaptırım uygulanmıştır.
Ancak; Danıştay Onüçüncü Dairesi (E:2023/944, K:2023/2414) 16/05/2023 tarihli kararıyla, RTÜK’ün temyiz istemini reddetmiş ve davacı yayın kuruluşunun lehine verilen Bölge İdare Mahkemesi kararını onamıştır.
b) Üst Kurulun 11 Ağustos 2021 tarihi ve 2021/31 sayılı toplantısının 47 No.lu kararıyla, KRT logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşa; “Şimdiki Zaman” programında yer alan; “Cumhuriyet'in diğer kurumları gibi, nasıl Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında Cumhuriyet'in dikili ağaçları teker teker satıldılarsa, yerlerinden söküldüler, başka kurumlara döndürüldülerse, Türk Hava Kurumu da benzer bir akıbeti yaşıyor… Fakat bu Orman Bakanı kadar beceriksizini çok ender gördüm. Beceriksiz. Tarımı bitirdi. Hayvancılığı bitirdi. Sayesinde orman da bitiyor… Ya ben hayatımda böyle bir pişkinlik, böyle bir vurdumduymazlık, böyle bir beceriksizlik, böyle bir liyakatsizlik görmedim. Görmedim arkadaş! Marmaris yanıyor. Umurlarında değil… Türkiye Cumhuriyeti'nin kurumlarına olan düşmanlıklarını, o kurumlara olan kinlerini adeta kustular… senin bu aptalca politikaların yüzünden…” şeklindeki ifadelerin, 6112 sayılı Yasa’nın 8. maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde belirlenen; "...,kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez.” hükmünü ihlal ettiği gerekçesiyle yaptırım uygulanmıştır.
Ancak Danıştay Onüçüncü Dairesi (E:2023/520, K:2023/1378) 23/03/2023 tarihli kararıyla, RTÜK lehindeki Bölge İdare Mahkemesi kararını bozmuştur.
Bu kararların işaret ettiği nokta; ülkeyi yönetenler veya iktidar partisi uygulamaları söz konusu olduğunda, medya hizmet sağlayıcı kuruluşlarda program sunucuları ya da program konuğu siyasetçi, sivil toplum kuruluşu temsilcisi ve gazeteciler için ifade özgürlüğünün daha geniş yorumlanması gerektiğidir.
7- Anayasa Mahkemesi, basın ve ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda basına yönelik müdahalelere ilişkin pek çok kararında “Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olma ve Ölçülülük” tanımlaması getirmekte ve çerçeveyi “...temel hak ve özgürlükleri sınırlayan tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamalı ve başvurulabilecek en son çare niteliğinde olmalıdır. Bu koşulları taşımayan bir tedbir, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez” şeklinde çizmektedir (Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın,§ 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51).
6112 sayılı Kanun’un temel hedeflerinden biri de ifade özgürlüğü ve halkın haber alma hakkı ile düşünce çeşitliliğinin sağlanmasıdır.
Demokratik toplumlarda düşünce çeşitliliğinin korunabilmesi için kamusal amaçlı serbest tartışmaların yapılabilmesi ve yayınlanabilmesi büyük önem taşımaktadır. Bu yönüyle medya hizmet sağlayıcı kuruluşlarda yapılan yorum ve tartışma programlarının, kamuoyunun sağlıklı şekilde oluşmasına katkı yaptığı açıktır.
Demokrasinin sağlıklı işlemesi için yaşamsal öneme sahip olan basın ve ifade özgürlüğünün etkin bir şekilde kullanılabilmesi için, medya hizmet sağlayıcı kuruluşlara yönelik düzenleme ve denetim işlemlerinde çok hassas olunması, bu özgürlüklere en yüksek güvencenin sağlanması zorunludur.
İfade özgürlüğü ve halkın haber alma hakkı ile düşünce çeşitliliğini sağlamakla görevli olan Üst Kurulun da basın ve ifade özgürlüğüne müdahale ederken bu bilinç ve duyarlılıkta hareket etmesi, demokrasinin kökleşmesi ve gelişmesi için zorunludur.
Ancak son dönemde, tarafsızlığın ihlal edildiği, eleştiri sınırlarının aşıldığı gerekçeleriyle hep aynı kuruluşların sıklıkla yaptırıma uğradığı görülmektedir ve bu kuruluşlardan biri de “h halk” logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluştur. Bu durum, yayıncı kuruluşun basın ve ifade özgürlüğü konusunda çok hassas ve adil davranılmadığı algısını doğurmakta, tarafsız olması gereken Üst Kurulun yaptırım kararlarını sorgulanır hale getirmektedir. Çok sesliliği boğan, yorum ve eleştiri hakkını cendereye alan bu durum sürdürülebilir değildir. Hak ve özgürlüklere keyfi müdahale hukuk devletlerinde ve çağdaş demokrasilerde kabul gören bir durum değildir. Ayrıca Anayasa Mahkemesi’nin çerçevesini çizdiği demokratik toplum düzeninin gerekleriyle de örtüşmemektedir.
8- İfade özgürlüğü; insan hakları hukuku belgelerinde ve Anayasalarda, temel haklar ve ödevler kategorisinde, birinci kuşak haklar arasında yer almaktadır. Bu nedenle çoğulcu demokrasilerde ifade özgürlüğü; herkes için geçerli, özüne dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez bir hak ve yaşamsal önemde bir özgürlük niteliğinde, çoğulcu ve Anayasal demokrasilerin temel taşlarındandır. İnsanların serbestçe haber, bilgi ve başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği fikir ve kanaatlerden dolayı kınanmaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte meşru yöntemlerle dışa vurabilme imkân ve serbestisi, ifade özgürlüğü şemsiyesi altındadır ve sadece düşünce ve kanaat sahibi olmayı değil, “düşünce ve kanaatleri açıklama/yayma” özgürlüklerini de kapsamaktadır. Ayrıca ifade tarzları, biçimleri ve araçları da bu özgürlük alanındadır.
Anayasa’nın 25’inci maddesinde “Düşünce ve kanaat hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” ve 26’ncı maddesinde “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet, resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” hükümlerinden anlaşılacağı üzere ifade hürriyeti, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile de güvence altına alınmaktadır. Anayasa’nın “Basın Hürriyeti” başlıklı 28’inci maddesinde düzenlenen “Basın hürdür, sansür edilemez.” ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3’üncü maddesinde yer alan “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.” hükümleri ise basın hürriyetinin güvence altına alındığını göstermektedir.
Anayasamızın 90. maddesine göre usulüne uygun şekilde yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bu kapsamda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de kanun hükmünde sayılmaktadır. İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin “İfade özgürlüğü” başlıklı 10’uncu maddesinde yer alan “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar...” düzenlemesi ile ifade özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir.
9- Anayasa Mahkemesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi pek çok kararında, kamu otoriteleri, ülke yöneticileri, siyasi partiler söz konusu olduğunda, ifade özgürlüğünün bir dereceye kadar abartıya ve hatta kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiğini kabul etmiştir. (Ali Suat Ertosun, B. No: 2013/1047, 15/4/2015, § 66; Zübeyde Füsun Üstünel ve Diğerleri, § 102)
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin OTEGI MONDRAGON-İSPANYA (Başvuru no. 2034/07, 15 Mart 2011) içtihadında, ifadenin muhatabının cumhurbaşkanı/ devlet başkanı olması halinde, “yapılmasına müsaade edilen eleştirinin sınırının, özel bir bireye kıyasla daha geniş olduğu, özel bir bireyin aksine bir politikacının, her sözcüğünü ve her yaptığını hem gazetecilerin hem de halkın yakın ve ayrıntılı incelenmesine bilerek ve kaçınılmaz olarak açtığı ve bu nedenle daha geniş bir tolerans derecesi sergilemesi gerektiği, hüküm altına alınmıştır.
İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun temel taşlarından ve toplumun ilerlemesinin ve bireylerin gelişmesinin temel şartlarından biridir. İfade özgürlüğü sadece hoşa giden ya da insanları incitmeyen veya önemsenmeyen ‘bilgi’ ve ‘düşünceler’ için değil, Devleti veya toplumun herhangi bir kesimini inciten, şoke eden veya rahatsız eden bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. Demokratik toplumun olmazsa olmaz koşullarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açık görüşlülük bunu gerektirmektedir (Handyside/Birleşik Krallık, Başvuru No: 5493/72, 07.12.1976).
Yine AİHM’ye göre hükûmete karşı eleştirinin sınırları, bir vatandaşa hatta bir politikacıya göre daha geniştir ve hükûmetler kullandıkları kamu gücünden dolayı kendilerine yöneltilmiş en ağır eleştirileri bile hoşgörü ile karşılamak zorundadır. Sağlıklı bir demokrasi, bir hükûmetin yalnızca yasama organı veya yargı organları tarafından denetlenmesini değil, aynı zamanda sivil toplum örgütleri, medya ve basın veya siyasi partiler gibi siyasal alanda yer alan diğer aktörlerce de denetlenmesini gerektirir (Castells/İspanya, B.No: 11798/85, 23/04/1992, §46).
İfade özgürlüğü alanında uzmanlaşmış insan hakları avukatı Dominika Bychawska-Siniarska tarafından hazırlanan “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Kapsamında İfade Özgürlüğünün Korunması” el kitabında da, gazeteciler tarafından yapılan eleştirel nitelikteki değer yargılarına ilişkin hususlar şu şekilde açıklanmaktadır:
“Değer yargıları bir durum ya da olaya ilişkin bakış açısı ya da kişisel değerlendirmeler olup doğru ya da yanlış olduklarını kanıtlanmak mümkün değilse de, bir değer yargısının dayanağı olan altı çizilen gerçeklerin doğru ya da yanlış olduğu kanıtlanabilir. Aynı şekilde, Dalban davasında Mahkeme, ‘gerçekliğini kanıtlamaksızın eleştiri niteliğinde değer yargısı ifade etmesinin engellenmesi, bir gazeteci için kabul edilemez olacaktır’ demiştir.¹⁹⁸ (Dalban/Romanya, 28 Eylül 1999 [BD])
Sonuç olarak, doğrulanabilecek bilgi ya da verilerle birlikte, ‘doğruluğu ispatlamaya’ tabi tutulamayacak değer yargıları, eleştiri ya da spekülasyonlar 10. madde kapsamında korunmaktadır. Ayrıca, değer yargıları, özellikle de siyaset alanında ifade edilenler, çok önemli olan görüş çoğulculuğunun gereği olarak demokratik bir toplum için özel bir korumadan yararlanırlar” (§86).
https://www.anayasa.gov.tr/media/7448/10_avrupa_insan_haklari_sozlesmesi_kapsaminda_ifade_ozgurlugunun_korunmasi.pdf (E.T.:20.06.2025)
Yukarıda örneklerini verdiğim kararlardan anlaşılacağı üzere; hem ulusal hem uluslararası hukuk metinlerinde ifade özgürlüğünün açıkça güvence altına alındığı, basının ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda, özgürlük alanının daha geniş çerçevede değerlendirildiği kesindir.
Anayasa Mahkemesi’nin çerçevesini çizdiği “demokratik toplum düzeninin gerekleri” dikkate alındığında, Gazeteci İbrahim Kahveci’nin ifadelerinin eleştiri sınırını aşmadığı açıktır. Söz konusu değerlendirmelerde, hakaret, karalama ya da aşağılama içeren bir ifade yoktur. Eleştirel değer yargısı niteliğindeki ifadeler, haber olarak değerlendirilemez, bu nedenle de ispat yükümlülüğü getirilmesi, doğruluk ölçütü konulması hukuki ve rasyonel değildir.
Bu nedenlerle; olgusal temeli olan bir konuda gazeteciler tarafından yapılan sorgulamalar ve ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı çok açık olan eleştiriler gerekçe gösterilerek uygulanan yaptırımın, kamusal yararı yüksek olan serbest tartışmayı ve toplumda özgürce kanaat oluşumunu engelleyici nitelikte olacağı, eleştiri hakkına, basın ve ifade özgürlüğüne ağır bir darbe oluşturacağı, ayrıca yayında 6112 sayılı Yasa kapsamında ihlal oluşturan bir hususun bulunmadığı gerekçeleriyle, karara karşı oy kullandım. 30.06.2025