İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 12.05.2025 tarih ve 61 sayılı yazısına konu SZC logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 04.05.2025 tarihinde saat 18:00’de yayınlanan "Hafta Sonu Ana Haber" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Sunuculuğunu Damla Doğan Tuncel’in yaptığı "Hafta Sonu Ana Haber" adlı programda; “Ama yeni bir bilgi var onu da aktarmış olalım. AKM'ye giriş sırasında, makam aracının kapalı otoparkına alınmadığı söylüyor CHP kaynakları. Bu bilgiyi veriyorlar. Bu nedenle aracına ulaşmak için CHP Genel Başkanı yürüyerek dışarı çıkıyor. Dışarıda arabaya binecek. Bu sırada da işte bu saldırı düzenleniyor CHP Genel Başkanına. Yani aslında kapalı otopark girmek istiyor, makam aracı, oraya izin verilmiyor. Bu yüzden o yürüyerek dışarı çıkıyor. Bu kararı alan kim? İl Emniyet Müdür Yardımcısı Murat Özbek. Bunun kararı. Onun izni yok deniyor. CHP'ye böyle bir bilgi veriyor. Ve yeni sıcak bilgi de şu; CHP'de Murat Özbek hakkında valiliğe bir şikâyette bulunmuş durumda. Bu notu da düşmüş olalım… KJ: “Aracı Otoparka Alınmadı, Saldırı Araca Giderken Oldu”, “Özel’in Makam Aracı AKM’nin Kapalı Otoparkına Alınmadı” şeklinde ifadelere yer verilmesinin, 6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde yer alan, "Tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas almak ve toplumda özgürce kanaat oluşumuna engel olmamak zorundadır; soruşturulması basın meslek ilkeleri çerçevesinde mümkün olan haberler, soruşturulmaksızın veya doğruluğundan emin olunmaksızın yayınlanamaz; haberin verilişinde abartılı ses ve görüntüye, doğal sesin dışında efekt ve müziğe yer verilemez; görüntülerin arşiv veya canlandırma niteliği ile ajanslardan veya başka bir medya kaynağından alınan haberlerin kaynağının belirtilmesi zorunludur." ilkesini ihlal ettiği gerekçesiyle, “oy çokluğuyla” alınan karara karşı oy kullandım.
KARŞI OY KULLANMA GEREKÇELERİM AŞAĞIDA BELİRTİLMİŞTİR:
Basın ve ifade özgürlüğü, demokrasinin işleyişi için yaşamsal öneme sahiptir.
Basın ve ifade özgürlüğüne yönelik müdahalelerin, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun şekilde; ölçülü olması, bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve en son çare niteliğini taşıması zorunludur.
Yaşamını yitiren TBMM Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder için, İstanbul Atatürk Kültür Merkezi’nde 04.05.2025 tarihinde bir tören düzenlenmiş, CHP Genel Başkanı Sayın Özgür Özel’e tören çıkışında yumruklu bir saldırıda bulunulmuştur.
Söz konusu saldırı, gündemin birinci maddesi haline gelmiş, medya hizmet sağlayıcı kuruluşlar, halkın haber alma hakkının gereği olarak, olayı tüm yönleri ile aktarmaya çalışmıştır.
“SZC” logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşta, 04.05.2025 tarihinde saat 18:00’da yayınlanan “Hafta Sonu Ana Haber” programında da, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e yönelik saldırı haberleştirilmiş, Özel’in makam aracının İstanbul AKM’nin otoparkına alınmaması ile ilgili haberin, “haberler, soruşturulmaksızın veya doğruluğundan emin olunmaksızın yayınlanamaz” ilkesini ihlal ettiği gerekçesiyle, medya hizmet sağlayıcı kuruluşa üst sınırdan yaptırım uygulanmış, basın ve ifade özgürlüğüne müdahalede bulunulmuştur.
1- “SZC” logolu medya hizmet sağlayıcıya, üst sınırdan uygulanan yaptırıma gerekçe haber, Uzman raporunda ve raporu dayanak alan Kurul Kararında şu şekilde yer almıştır:
“Ama yeni bir bilgi var onu da aktarmış olalım. AKM'ye giriş sırasında, makam aracının kapalı otoparka alınmadığını söylüyor CHP kaynakları. Bu bilgiyi veriyorlar. Bu nedenle aracına ulaşmak için CHP Genel Başkanı yürüyerek dışarı çıkıyor. Dışarıda arabaya binecek. Bu sırada da işte bu saldırı düzenleniyor CHP Genel Başkanı’na. Yani aslında kapalı otoparka girmek istiyor makam aracı, oraya izin verilmiyor. Bu yüzden o yürüyerek dışarı çıkıyor. Bu kararı alan kim? İl Emniyet Müdür Yardımcısı Murat Özbek. Bunun kararı. Onun izni yok deniyor. CHP'ye böyle bir bilgi veriliyor. Ve yeni sıcak bilgi de şu; CHP de Murat Özbek hakkında Valiliğe bir şikâyette bulunmuş durumda. Bu notu da düşmüş olalım. Bu da yeni sıcak bilgi.”
Yayınlanan haber, söylenti ya da kulise dayalı bir haber değildir. Haberde aktarıldığı gibi, CHP Genel Başkanı Sayın Özgür Özel’in aracı İstanbul AKM’nin otoparkına girmemiştir ve haber bu yönüyle görünür gerçekle örtüşmektedir.
Aracın otoparka alınmamasının gerekçesi ile ilgili tartışmalara da haberde yer verilirken, bu konu; “AKM'ye giriş sırasında, makam aracının kapalı otoparkına alınmadığını söylüyor CHP kaynakları... CHP böyle bir bilgi veriyor... Ve yeni sıcak bilgi de şu; CHP de Murat Özbek hakkında Valiliğe bir şikâyette bulunmuş durumda...” şeklinde kaynak gösterilerek haberleştirilmiştir. Bu yönüyle de Kurul Kararındaki “...Bu nedenle haber verme hakkının dışında kalan durum, haber verenin hiçbir araştırma yapmaksızın, salt duyuma veya tahmine dayalı olarak haber yapmasıdır.” şeklindeki değerlendirme isabetsizdir ve rasyonel değildir. Haberin bir duyuma ya da tahmine dayalı olmadığı açıktır.
Haber metni incelendiğinde de; haberin temel dayanağının, CHP’nin İl Emniyet Müdür Yardımcısı Murat Özbek hakkında İstanbul Valiliği’ne yaptığı şikâyet başvurusu olduğu ve bu çerçevede haberin somut bir olguya dayandığı görülmektedir. Kaynak gösterilerek verilen, somut ve hukuki süreç başlatan bir başvuru dayanak alınarak yapılan haberde, haber verme hakkı sınırlarının aşılması söz konusu değildir.
Kurul Kararında; yaptırıma gerekçe olarak “...bu bağlamda olayın güvenlik zafiyeti boyutuna odaklanmak yerine, idari bir kararın saldırıyı tetiklediği yönünde bir algı oluşturduğu...” tezine yer verilirken, haberin ekrana getirildiği tarih (04.06.2025) itibarıyla da yaptırım kararının alındığı tarih (15.05.2025) itibarıyla da başlatılan idari soruşturma tamamlanmış değildir. Bu çerçevede; saldırıya ilişkin güvenlik zafiyetinin nasıl oluştuğu, idari bir eksiklik ya da idari karar süreçlerindeki sorumluluk ile ilgili somut ve resmi bilgiler ortada olmadığı halde; Üst Kurulun, İstanbul Valiliği’ne yapılan resmi bir başvurunun haberleştirilmesi niteliğindeki haberle ilgili üst sınırdan yaptırım uygulaması, hakkaniyetli değildir.
Ayrıca gerek Uzman raporunda gerekse raporu esas alan Kurul Kararında, hakkında şikâyet dilekçesi verilen İl Emniyet Müdür Yardımcısının sorumluluğu ile ilgili, aktarılan durumun yanlış olduğuna işaret eden bir bilgi bulunmamaktadır. Cevap ve düzeltme hakkı başvurusu ve bu talebin karşılanıp karşılanmadığına ilişkin de bir bilgi yer almamaktadır. Haberin verildiği saat itibarıyla, konu ile ilgili kamu kurum ve kuruluşlarından yapılan bilgilendirme ya da açıklamanın paylaşılmaması gibi bir durum da söz konusu değildir.
Medyanın, özellikle kamu yararı gerektiren durumlarda, “halkın gerçekleri, doğruları bilme ve öğrenme hakkı çerçevesinde, toplumsal meseleleri sorgulama ve bu doğrultuda iktidarın hesap vermesini sağlama” gibi hak, görev ve sorumlulukları bulunmakta ve bu haklar, demokratik hukuk devletlerinde Anayasal güvence altında bulunmaktadır. Bu nedenle, medyanın “kurumların işleyişindeki aksaklıkları ortaya çıkartmak yoluyla düzeltilmesine olanak sağlamak” doğrultusunda hareket etmesi, gazeteciliğin evrensel ilkeleri arasındadır. Bu temel ve evrensel ilke medyaya, halk adına denetim görevini yüklemektedir. Söz konusu yaptırım kararıyla, bir yandan medyanın asli görevini yapmasına müdahale edilmiş, bir yandan da halkın, var olan sorunlara dair bilgi edinme, fikir geliştirme ve kanaat sahibi olma hakkına kısıtlama getirilmiştir.
Ülkenin öncelikli gündem maddesi haline gelen ve Ana Muhalefet Partisi Lideri’ni hedef alan böyle bir saldırı olayında, gazetecinin görevi; gerçeklerin ortaya çıkarılabilmesi, olayın tüm yönleriyle aydınlatılabilmesi için soru sormak ve yanıt aramaktır. Bu durum; gazetecinin görevi olmaktan öte kamusal sorumluluğudur. Söz konusu haberin de kamusal sorumluluk ve halkın haber alma hakkı kapsamında yayınlandığı açıktır.
Temel hak ve özgürlüklerden olan basının haber verme ve halkın haber alma hakkına üst sınırdan bir yaptırımla müdahale edilirken, müdahalenin sağlam hukuki gerekçelere dayanması ve ölçülü olması zorunludur. Ancak kararda, sağlam dayanaklar yerine, zorlama gerekçeler ve “algı oluşturduğu” gibi subjektif değerlendirmeler yer almaktadır. Haberin bütününe bakıldığında; haberin, kaynak gösterilerek hazırlandığı, somut bir hukuki şikâyete dayandığı, görünür gerçekle örtüştüğü ve haber verme sınırlarının aşılmadığı, sunucunun da suçlama içeren herhangi bir yorumda bulunmadığı görülmektedir. Bu yönüyle de üst sınırdan verilen yaptırım, hakkaniyetli ve ölçülü değildir.
Bu çerçevede dikkate alınması gereken bir başka nokta da; Üst Kurulun aynı olay konusunda “h halk” logolu kuruluşta yayınlanan haber ile ilgili, aynı tarihli (15.05.2025) toplantıda alınan 2025/19-18 nolu yaptırım kararıdır. Söz konusu kararda, “...haber ‘edinilen bilgiye göre’, ‘iddiaya göre’, ‘kaynaklar’ gibi ifadeler kullanılarak verildiğinden bilgi kaynaklarının net bir şekilde belirtilmediği, bu belirsizliğin haberin doğruluğuna gölge düşürdüğü...” saptaması yapılarak, “h halk” logolu kuruluş için yaptırıma gerekçe oluşturulurken, “SZC” logolu kuruluşun haberinde, kaynağın açıkça belirtilmesine rağmen, yine de yaptırım uygulandığı görülmüştür.
Aynı konuya ilişkin ve benzer ifadelerle haberleştirilen olay hakkında, kaynak gösterilmediği gerekçesiyle bir kuruluşa yaptırım kararı alınırken, kaynak gösterilen diğer kuruluşun yayını için de yaptırım yoluna gidilmesi, açık bir çelişki oluşturmaktadır.
Ayrıca medya hizmet sağlayıcı kuruluşlarda yayınlanan programların, izleyicilerde hangi etkiyi yaratacağını ölçmek mümkün değildir. Yayının niteliği kadar, izleyicinin kişisel özelliklerinin de bunda etkili olacağına kuşku yoktur. Bu bağlamda, “...idari bir kararın saldırıyı tetiklediği yönünde bir algı oluşturduğu...” şeklinde, zorlama ve öznel bir değerlendirme ile üst sınırdan yaptırım uygulanması rasyonel değildir.
Ülke gündeminde önemli bir yer tutan CHP Genel Başkanı Sayın Özgür Özel’e saldırı ile ilgili görünür gerçeğe uygun, kaynağı belirli ve resmi bir başvuruya dayanan ve kamusal faydası yüksek bir haber aktarımı nedeniyle medya hizmet sağlayıcı kuruluşa üst sınırdan yaptırım uygulanması adil değildir, basın ve ifade özgürlüğüne ölçüsüz bir müdahaledir.
2- Soruşturma/yargılama süreçleriyle ilgili haberlerde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşlar kadar, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun da çok hassas davranması gerektiği açıktır. Toplumun tamamını ilgilendiren böylesi bir saldırı olayında, gerçeklerin ortaya çıkarılabilmesi, olayın tüm yönleriyle aydınlatılabilmesi için basın özgürlüğünün en geniş şekilde kullanılabileceği ortamın oluşturulması zorunludur.
Çağdaş demokrasilerde basın, “halkın gözcüsü”/“gözetleyici” (watchdog) durumundadır ve siyasilere ilişkin haberlerde çok daha geniş bir özgürlük alanına sahip olması gerektiğine kuşku yoktur.
Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi’nin Özgür Boğatekin Başvurusu’na ilişkin (B. No: 2020/23730) 14/6/2023 tarihli kararı; gazetecilerin kimi iddiaları gündeme taşıması ve yanıt araması faaliyetinin çerçevesine ilişkin büyük önem taşımaktadır. Anayasa Mahkemesi kararının gerekçesinde, şu görüşler yer almıştır:
“22- ...Başvurucu, bir gazeteci olarak toplumun sözcülüğünü yapmış ve yüksek sesle dile getirilen söylentileri kışkırtıcı bir üslupla ifade etmiştir. Başvurucunun iddiasının olgusal temelinin ilçede yürütülen projeler olduğu ortadadır. Bununla birlikte projeler hakkında çıkan söylentilerin varlığını bir beyanın doğruluğunu kanıtlayan savcı gibi ispat etmesi başvurucudan beklenemez. Burada sözü edilen araştırma yükümlülüğü somut gerçeklik anlamında değil yayının yapıldığı andaki olayın ortaya çıkma biçimine uygunluk olarak anlaşılmalıdır. (benzer değerlendirmeler için bkz. Orhan Pala, B. No: 2014/2983, 15/2/2017, § 51; Uğurlu Gazetecilik Basın Yayın Matbaacılık Reklamcılık Ltd. Şti (2) [GK], B. No: 2016/12313, 26/12/2019, § 52).
23- ...Yeterli olgusal temelleri olduğu müddetçe bireyleri yahut toplumu ilgilendiren olaylar hakkında çıkan söylentilerin haberleştirilmesi de cezalandırılamaz. Dahası söz konusu duyumlar hakkında yetkilileri doyurucu açıklama yapmaya çağırmanın sağlıklı bir demokraside cezalandırma konusu olması düşünülemez. Kaldı ki köşe yazılarında başvurucu, kesin ifadeler kullanmak yerine yazılarında yer alan iddiaların birer söylenti olduğunu ifade etmiş; iddiaların doğruluğuna ilişkin olarak kendisinin hiçbir şüphesi bulunmadığı algısını yaratacak bir dil kullanmamıştır (benzer değerlendirmeler için bkz. Mehmet Ali Yılmaz, B. No: 2019/21052, 15/3/2022, § 37).”
Görüleceği üzere; Anayasa Mahkemesi, olgusal temeli bulunan konularda söylentilerin bile haberleştirilmesine olanak tanımaktadır. Yaptırıma konu haber ise, görünür gerçekle örtüşmektedir ve CHP tarafından yapılan somut bir şikâyet başvurusuna dayanmaktadır.
Bu açık duruma rağmen; Anayasa Mahkemesi’nin, gazeteciliğin çerçevesine ilişkin kararı dikkate alınmaksızın üst sınırdan verilen yaptırım kararı, hukuka aykırıdır, ifade ve basın özgürlüğünü daraltıcı niteliktedir.
3- Bu noktada; Üst Kurulun, haber ve haber programlarında, bahse konu madde hükmünden verdiği cezaların, Danıştay tarafından nasıl değerlendirildiğine bakmak yerinde olacaktır:
a) Üst Kurulun, 07.07.2021 tarih ve 2021/27 sayılı toplantısının, 749 No.lu kararıyla; “FOX” logolu medya hizmet sağlayıcıda, 09.06.2021 tarihli "FOX Ana Haber" adlı haber bülteninde yer verilen bir haberde;
“Vurgunda İsmi Geçenler Yine Kamuda", "PTT’yi Zarara Uğrattığı İddia Edilen Bürokratlara Yeni Görevlendirmeler" başlığı ile verilen haber ile ilgili olarak "Yanlış işler yaptığınızda affedeceğiz çünkü yanlış işler yapmanıza biz müsaade edeceğiz mi diyorlar ne diyorlar yani?", "Peki bu çalışanların ne kadarı torpille işe girdi. Gerçekten bir şey yapıyor mu yapmıyor mu belli değil", "Belki de o 3 gençten en mutlu gibi görünen 1'i de torpille bir işe girdi o oldu bu oldu.", "Borçlara Yapılandırma Yürürlükte", "Devlete Olan Borçlarda Faizin Çoğu Siliniyor, 18 Taksit İmkânı Tanınıyor" başlığı ile verilen haber sonrasında "Öyle de bir acayip durum var ki sanki bu ülke bizim değil gibi yani ona öyle kötü davranıyorlar yani seçim kazananlar, onların kazanmasından kazananlar, denizinden, ormanından, hayvanından ne kelime insanından yani sanki intikam alır gibi davranıyor.", "Kanal İstanbul'da Tarih 26 Haziran", "Erdoğan: İnşaata Başlıyoruz, Eserlerimize Engel Olamayacaklar" başlığı ile verilen haber sonrasında "Adeta iktidarın bencil, bencilce siyasetinin bir geçit töreni gibi olacak.", "Şimdi bir kanalla çözüleceği iddia edilen ve hiçbir bilimsel dayanağı da olmayan deniz salyası konusu.", "O kadar gündelik, o kadar durumu kurtarmaya çaba gösterenlerin sözleri ki bunlar. Yetersiz. Kimseyi ikna edecek gibi değil. Zaten hiçbirimiz, biz bu Kanal İstanbul falan biz, bizimle kimse bunu paylaşmaz. Hiçbir şeyinden faydalanamayız."
şeklindeki ifadelerle; 6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde yer alan, "Tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas almak ve toplumda özgürce kanaat oluşumuna engel olmamak zorundadır; soruşturulması basın meslek ilkeleri çerçevesinde mümkün olan haberler, soruşturulmaksızın veya doğruluğundan emin olunmaksızın yayınlanamaz; ..." ilkesinin ihlal edildiği gerekçesiyle yaptırım uygulanmıştır.
Kuruluşun yargı sürecini başlatması üzerine; Ankara 14. İdare Mahkemesi (E:2021/1927, K:2022/1436), “Dava konusu yayının, günün iç ve dış olayları konusunda bilgilendirmek amacıyla hazırlanmış bir program olduğu, yayında kamuoyunu ilgilendiren konularla ilgili yorum ve açıklamalarda bulunulduğu... bu nitelikte haber ve iddiaların basın özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır” gerekçeli ve 16/06/2022 tarihli kararıyla, Üst Kurulun yaptırım kararını iptal etmiştir.
Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesince, istinaf başvurusuna konu İdare Mahkemesi kararının usul ve hukuka uygun olduğu kararının ardından, Danıştay Onüçüncü Daire (E:2023/1217, K:2024/5937), 25/12/2024 tarihinde, BİM kararını onayarak, Üst Kurulun temyiz istemini reddetmiştir.
b) Üst Kurulun,10.02.2021 tarih ve 2021/06 sayılı toplantısının, 25 No.lu kararıyla; “FOX” logolu medya hizmet sağlayıcıda, 26.01.2021 tarihli "FOX Ana Haber" adlı haber bülteninde yer verilen bir haberde; “iddianın gerçeği yansıtmadığı, küçük bir araştırmayla doğrulanması mümkün olan bir konunun sadece röportaj yapılan kişinin beyanlarını baz alarak, resmi kurumlardan teyit edilmeden, habercilik meslek etiğinin gereği olan araştırma, doğrulama ilkelerinden ödün verilerek kamuoyunu yanlış yönlendirilebilecek nitelikte olduğu” savıyla, 6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinin ihlal edildiği gerekçesiyle yaptırım uygulanmıştır.
Danıştay Onüçüncü Daire (E:2022/2182, K:2023/1448), 28/03/2023 tarihli kararında; “...röportaj veren kişinin beyanlarının esas alınarak, teyit edilmeden ve gerekli araştırma/doğrulama yapılmadan haberin ekrana getirildiğinden bahisle dava konusu işlemin tesis edildiği anlaşılmaktadır.
...Bu durumda, dava konusu yayında süt üreticilerinin kendi beyanlarına yer verilerek yaşadıkları ekonomik sorunlara dikkat çekildiği, bu bakımdan davca konusu işleme konu edilen yayının kişilerden edinilen ve haber niteliği taşıyan bilgi ve fikirleri izleyici kitlesine aktarılması niteliğinde olduğu, bu bilgi ve fikirlerin aktarılmasında ise Anayasanın basın hürriyeti, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti kapsamında kaldığı dikkate alındığında dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır.” gerekçesiyle, kuruluşun temyiz isteğini kabul etmiş ve Üst Kurul lehine olan BİM kararını bozmuştur.
Danıştay kararlarının ortak noktası; kamu yararı söz konusu olduğunda iddiaların da haberleştirilebileceği, kaynak gösterilen ya da kişilerin şikâyet ve görüşlerine dayanılarak yapılan haberlerin, basın özgürlüğü ile haber verme hakkı sınırları içerisinde değerlendirilmesi gerekliliğidir.
4- Yayınlarda zaman zaman bazı kişi ya da kurumlarla ilgili iddiaların da gündeme taşınması, olağan bir durumdur. Kişi ve kurumların da bu iddialara ilişkin cevap ve düzeltme hakkı vardır ve bu hak, 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un, “Yayın Hizmeti İlkeleri” başlıklı 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (o) bendinde, “Kişi ve kuruluşların cevap ve düzeltme hakkına saygılı olmak zorundadır” şeklinde düzenlenerek, koruma altına alınmıştır. Bu kapsamda; İstanbul İl Emniyet Müdür Yardımcısı Murat Özbek’in ve İstanbul Valiliği’nin düzeltme ve cevap hakkının da bu koruma altında olduğuna şüphe yoktur.
Düzeltme ve cevap hakkı, 6112 sayılı Kanun’un 18. maddesinde daha ayrıntılı şekilde düzenlenmiş, bu hakkın hangi durumlarda ve ne şekilde kullanılacağına dair hükümler, 7 fıkra halinde açıklanmıştır. “Düzeltme ve cevap hakkı” başlıklı 18’inci maddesinin birinci fıkrasında; “Gerçek ve tüzel kişiler, …veya gerçeğe aykırı yayın yapılması hâlinde, yayın tarihinden itibaren altmış gün içinde, üçüncü kişilerin hukuken korunan menfaatlerine aykırı olmamak ve suç unsuru içermemek kaydıyla, düzeltme ve cevap yazısını ilgili medya hizmet sağlayıcıya gönderir. Medya hizmet sağlayıcılar, hiçbir düzeltme ve ekleme yapmaksızın, yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç yedi gün içinde, cevap ve düzeltmeye konu yayının yapıldığı saatte ve programda, izleyiciler tarafından kolaylıkla takip edilebilecek ve açıkça anlaşılabilecek biçimde düzeltme ve cevabı yayınlar. Düzeltme ve cevap hakkı doğuran programın yayından kaldırıldığı veya yayınına ara verildiği durumlarda, düzeltme ve cevap hakkı, yedi günlük süre içinde anılan programın yayın saatinde kullandırılır. Düzeltme ve cevapta, buna neden olan yayın belirtilir.” hükmüne yer verilerek, söz konusu hakkın kapsamı belirlenmiştir.
Dolayısıyla 6112 sayılı Kanun’un ilgili maddeleri, medya hizmet sağlayıcılar ile muhatapları arasındaki ilişkiyi, olası bir yaptırımdan önce, “düzeltme ve cevap hakkını” önceleyen bir anlayışla ele almaktadır.
Üstelik cevap ve düzeltme hakkı dayanağını doğrudan Anayasamızdan almaktadır. Anayasamızın 32’inci maddesinde; “Düzeltme ve cevap hakkı, ancak kişilerin haysiyet ve şereflerine dokunulması veya kendileriyle ilgili gerçeğe aykırı yayınlar yapılması hallerinde tanınır ve kanunla düzenlenir. Düzeltme ve cevap yayımlanmazsa, yayımlanmasının gerekip gerekmediğine hâkim tarafından ilgilinin müracaat tarihinden itibaren en geç yedi gün içerisinde karar verilir” hükmü yer almaktadır. Görüleceği üzere, cevap ve düzeltmeye karar verecek yargılama makamının kararını kaç gün içinde vereceği hükmünün dahi Anayasa’yla düzenlenmesi, bu hakkın yasa koyucu tarafından ne derece önemsendiğinin göstergesidir.
Bu çerçevede, 6112 sayılı Kanun’da, “Düzeltme ve Cevap Hakkı” özel olarak düzenlenmişken; bu yola başvurulmaksızın, doğrudan bir suçlama içermeyen değerlendirmeler nedeniyle, basın ve ifade özgürlüğünü de zedeleyecek şekilde, bir yayının doğrudan yaptırım konusu yapılması, ölçülü ve rasyonel değildir, yaptırımların kanuniliği ve eşitliği ilkesine aykırıdır.
5- Anayasa Mahkemesi, basın ve ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda basına yönelik müdahalelere ilişkin pek çok kararında “Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olma ve Ölçülülük” tanımlaması getirmekte ve çerçeveyi “...temel hak ve özgürlükleri sınırlayan tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamalı ve başvurulabilecek en son çare niteliğinde olmalıdır. Bu koşulları taşımayan bir tedbir, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez” şeklinde çizmektedir (Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın,§ 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51).
6112 sayılı Kanun’un temel hedeflerinden biri de ifade özgürlüğü ve halkın haber alma hakkı ile düşünce çeşitliliğinin sağlanmasıdır.
Demokrasinin sağlıklı işlemesi için yaşamsal öneme sahip olan basın ve ifade özgürlüğünün etkin bir şekilde kullanılabilmesi için, medya hizmet sağlayıcı kuruluşlara yönelik düzenleme ve denetim işlemlerinde çok hassas olunması, bu özgürlüklere en yüksek güvencenin sağlanması zorunludur.
İfade özgürlüğü ve halkın haber alma hakkı ile düşünce çeşitliliğini sağlamakla görevli olan Üst Kurulun da basın ve ifade özgürlüğüne müdahale ederken bu bilinç ve duyarlılıkta hareket etmesi, demokrasinin kökleşmesi ve gelişmesi için zorunludur.
Ancak son dönemde, tarafsızlığın ihlal edildiği, eleştiri sınırlarının aşıldığı veya suçluluğu yargı kararı ile kesinleşmeden, kişilerin suçlu ilan edildiği gerekçeleriyle, hep aynı kuruluşların sıklıkla yaptırıma uğradığı görülmektedir ve bu kuruluşlardan biri de “SZC” logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluştur. “SZC” logolu kuruluşun bu ve benzeri gerekçelerle çok sayıda idari yaptırımla karşılaşması, hakkaniyetli ve rasyonel bir tutum olmaktan uzaktır. Bu durum, yayıncı kuruluşun basın ve ifade özgürlüğü konusunda çok hassas ve adil davranılmadığı algısını doğurmakta, tarafsız olması gereken Üst Kurulun yaptırım kararlarını sorgulanır hale getirmektedir. Çok sesliliği boğan, yorum ve eleştiri hakkını cendereye alan bu durum sürdürülebilir değildir. Hak ve özgürlüklere keyfi müdahale hukuk devletlerinde ve çağdaş demokrasilerde kabul gören bir durum değildir. Ayrıca Anayasa Mahkemesi’nin çerçevesini çizdiği demokratik toplum düzeninin gerekleriyle de örtüşmemektedir.
6- İfade özgürlüğü; insan hakları hukuku belgelerinde ve Anayasalarda, temel haklar ve ödevler kategorisinde, birinci kuşak haklar arasında yer almaktadır. Bu nedenle çoğulcu demokrasilerde ifade özgürlüğü; herkes için geçerli, özüne dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez bir hak ve yaşamsal önemde bir özgürlük niteliğinde, çoğulcu ve Anayasal demokrasilerin temel taşlarındandır. İnsanların serbestçe haber, bilgi ve başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği fikir ve kanaatlerden dolayı kınanmaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte meşru yöntemlerle dışa vurabilme imkân ve serbestisi, ifade özgürlüğü şemsiyesi altındadır ve sadece düşünce ve kanaat sahibi olmayı değil, “düşünce ve kanaatleri açıklama/yayma” özgürlüklerini de kapsamaktadır. Ayrıca Anayasa’ya göre; ifade tarzları, biçimleri ve araçları da bu özgürlük alanındadır.
Anayasa’nın 25’inci maddesinde “Düşünce ve kanaat hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” ve 26’ncı maddesinde “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet, resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” hükümlerinden anlaşılacağı üzere ifade hürriyeti, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile de güvence altına alınmaktadır. Anayasa’nın “Basın Hürriyeti” başlıklı 28’inci maddesinde düzenlenen “Basın hürdür, sansür edilemez.” ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3’üncü maddesinde yer alan “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.” hükümleri ise basın hürriyetinin güvence altına alındığını göstermektedir.
Anayasamızın 90. maddesine göre usulüne uygun şekilde yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bu kapsamda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de kanun hükmünde sayılmaktadır. İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin “İfade özgürlüğü” başlıklı 10’uncu maddesinde yer alan “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar...” düzenlemesi ile ifade özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir.
7- Anayasa Mahkemesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi pek çok kararında, kamu otoriteleri, ülke yöneticileri, siyasetçiler, bürokratlar, toplum önderleri söz konusu olduğunda, ifade özgürlüğünün bir dereceye kadar abartıya ve hatta kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiğini kabul etmiştir (Ali Suat Ertosun, B. No: 2013/1047, 15/4/2015, § 66; Zübeyde Füsun Üstünel ve Diğerleri, § 102).
Yine başka bir Anayasa Mahkemesi kararında da; siyasetçilerin, kamuoyunca tanınan kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin, gördükleri işlev nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda oldukları ve bunlara yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğu vurgulanmıştır (Ergün Poyraz (2), § 58).
“Demokratik bir sistemde, kamu gücünü elinde bulunduranların yetkilerini hukuki sınırlar içinde kullanmalarını sağlamak açısından basın ve kamuoyu denetimi en az idari ve yargısal denetim kadar etkili bir rol oynamakta ve önem taşımaktadır. Halk adına kamunun gözcülüğü işlevini gören basının işlevini yerine getirebilmesi özgür olmasına bağlı olduğundan basın özgürlüğü, herkes için geçerli ve yaşamsal bir özgürlüktür. (bkz. AYM, E.1997/19, K.1997/66, K.T. 23/10/1997), (benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Lingens/Avusturya, B. No:9815/82, 8/7/1986, § 41; Özgür radyo-Ses Radyo Televizyon Yapım ve Tanıtım AŞ/Türkiye, B. No: 64178/00, 64179/00, 64181/00, 64183/00, 64184/00, 30/3/2006 § 78; Erdoğdu ve İnce/Türkiye, B. No: 25067/94, 25068/94, 8/7/1999, § 48; Jersild/Danimarka, B.No: 15890/89, 23/9/1994, §31).” (Yaman Akdeniz Ve Diğerleri Başvurusu, B.No: 2014/3986, 2/4/2014, §38).
İfade özgürlüğü konusunda devletin pozitif ve negatif yükümlülükleri bulunmaktadır. Kamu makamları negatif yükümlülük kapsamında Anayasa’nın 13. ve 26. maddeleri kapsamında zorunlu olmadıkça ifadenin açıklanmasını ve yayılmasını yasaklamamalı ve yaptırımlara tabi tutmamalı; pozitif yükümlülük kapsamında ise ifade özgürlüğünün gerçek ve etkili korunması için gereken tedbirleri almalıdır (benzer yöndeki AİHM görüşü için bkz. Özgür Gündem/Türkiye, B.No:23144/93, 16/3/2000, §43). Bu denge kurulurken Anayasanın 13. ve 26. maddeleri kapsamında kanunen öngörülen sınırlı sebeplerle ve meşru amaçlarla, demokratik toplum düzeninin gerekleri gözetilerek, sınırlama amacı ile aracı arasında ölçülü bir dengenin gözetilmesi ve hakkın özüne dokunulmaması gereklidir (Emin Aydın Başvurusu, B.No:2013/2602,23/1/2014, §56).
Hükûmetler yalnızca yasama organı ve yargı organlarınca denetlenmemelidirler, hükümetlerin aynı zamanda halk ve kitlesel medya tarafından da denetlenmeleri gerekmektedir (AİHM kararı, Şener/Türkiye, B. No: 26680/95, Karar tarihi: 18/07/2000, §40).
AİHM’nin yerleşik içtihatlarında da belirttiği gibi, hükûmetler kullandıkları kamu gücünden dolayı kendilerine yöneltilmiş en ağır eleştirileri bile hoşgörü ile karşılamak zorundadır. Sağlıklı bir demokrasi, bir hükûmetin yalnızca yasama organı veya yargı organları tarafından denetlenmesini değil, aynı zamanda sivil toplum örgütleri, medya ve basın veya siyasi partiler gibi siyasal alanda yer alan diğer aktörlerce de denetlenmesini gerektirir (AİHM kararı, Castells/İspanya, B. No: 11798/85, Karar tarihi: 23/04/1992, §46).
Bu kapsamda; Anayasa Mahkemesi kararlarına bakıldığında da, Yüksek Mahkemenin siyasi ifadelerle ilgili olarak AİHM’in yaklaşımını izlediği ve birçok kararında Castells/İspanya kararını referans aldığı görülmektedir. Bekir Coşkun Kararı, (B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 66), Tansel Çölaşan Kararı, (B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 66) ve Ergün Poyraz (2) Kararı, (B. No: 2013/8503, 27/1/2015, § 69) bu kararlardan bazılarıdır.
İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun temel taşlarından ve toplumun ilerlemesinin ve bireylerin gelişmesinin temel şartlarından biridir. İfade özgürlüğü sadece hoşa giden ya da insanları incitmeyen veya önemsenmeyen ‘bilgi’ ve ‘düşünceler’ için değil, Devleti veya toplumun herhangi bir kesimini inciten, şoke eden veya rahatsız eden bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. Demokratik toplumun olmazsa olmaz koşullarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açık görüşlülük bunu gerektirmektedir (Handyside/Birleşik Krallık, Başvuru No: 5493/72, 07.12.1976).
Yukarıda örneklerini verdiğim kararlardan anlaşılacağı üzere; hem ulusal hem uluslararası hukuk metinlerinde basın ve ifade özgürlüğünün açıkça güvence altına alındığı, olgusal temeli olan konularda, gazetecilerin özgürlük alanının daha geniş çerçevede değerlendirildiği kesindir.
Söz konusu yayında; CHP Genel Başkanı Sayın Özgür Özel’i hedef alan saldırı ile bağlantılı olarak İstanbul Valiliği’ne yapılan şikâyet başvurusuna ilişkin haberin aktarıldığı, haberin salt bir duyum ya da tahmine dayalı değil kaynak gösterilerek yapıldığı, haber verme hakkı sınırlarının aşılmadığı açıktır.
Bu doğrultuda; görünür gerçekle örtüşen ve kamusal faydası yüksek sorgulamalar nedeniyle üst sınırdan uygulanan yaptırımın, rasyonel, adil ve ölçülü olmadığı, basın ve ifade özgürlüğüne ağır bir darbe oluşturacağı ve yayında 6112 sayılı Yasa’ya aykırı bir yönün bulunmadığı gerekçeleriyle karara karşı oy kullandım. 18.06.2025


