İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 24.03.2025 tarih ve 43 sayılı yazısına konu SZC logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun 21.03.2025 tarihinde saat 15:56’da yayınladığı "Öncesi Sonrası" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Sunuculuğunu Senem Toluay Ilgaz’ın yaptığı, "Öncesi Sonrası" adlı programda, geçen diyaloglarda; “Peki bir soru daha: MHP'nin sosyal medya hesabından bir paylaşım yapılmıştı: "Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli'den CHP Genel Başkanı Özgür Özel'e uyarı, yargıya saygı duy, partinde otur." şeklinde Az önce CHP'nin hesabından bir paylaşım yapıldı... "Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel'den MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye tavsiye: Milletin sesini duy, darbeye karşı dur." Ne diyorsunuz MHP'den gelen o açıklamaya dair siz de? -Artık ben de yoruldum. Artık ben de şunu söylüyorum Devlet Bahçeli'ye: Çeneni kapat, evinde otur. Yeter artık. Eğer bir yargı varsa, eğer gerçekten ülkede bir yargı varsa, hukuk varsa saygı duyalım. Seninle bizim farkımız var Devlet Bahçeli! Sana müdahale edildiğinde sen eğildin, kullanışlı bir adam oldun Recep Tayyip Erdoğan için. Seni tehdit ettiğinde sen onun güdümüne girdin. Ama bizi tehdit ettiğinde biz dimdik ayakta durduk, biz kullanışlı bir muhalefet olmadık. Çünkü biz iktidar olmak istiyoruz. O yüzden çeneni kapat, hasta yatağında yat, sus artık.” şeklinde ifadelere yer verilmesi nedeniyle, 6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; Yayın hizmetleri "..., kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." ilkesinin ihlal edildiği gerekçesiyle, “oy çokluğuyla” alınana karara karşı oy kullandım.
KARŞI OY KULLANMA GEREKÇELERİM AŞAĞIDA BELİRTİLMİŞTİR:
Çağdaş demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp, anayasal güvence altında olduğu rejimlerdir. Ayrıca basın ve ifade özgürlüğünün hangi ölçüde kullanıldığı, demokrasilerin niteliği açısından önemli göstergelerden biridir.
Basın ve ifade özgürlüğüne yönelik müdahalelerin, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun şekilde; ölçülü olması, bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve en son çare niteliğini taşıması zorunludur.
Medya hizmet sağlayıcı kuruluşların, düşünceyi açıklama ve halkın haber alma hakkının kullanılması açısından önemi dikkate alındığında; Üst Kurulun denetim görevini yürütürken, çok hassas ve adil davranması, hak ve özgürlüklere müdahalede sağlam hukuki gerekçelere dayanması ve ölçülü olması zorunludur. Aksi halde çok sesliliği sağlamak, toplumun özgürce kanaat oluşturmasına katkı sunacak ortamı kurmak mümkün olmayacaktır.
SZC logolu medya hizmet sağlayıcıda, 21.03.2025 tarihinde "Öncesi Sonrası” programında; CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır, “İBB Soruşturması” ile ilgili canlı yayında değerlendirmelerde bulunmuştur. Sunucunun, MHP Lideri Devlet Bahçeli ile CHP Lideri Özgür Özel arasında yaşanan sert tartışmaya yönelik fikirlerini sorması üzerine, Başarır’ın ifadelerinin, “eleştiri sınırını aştığı ve aşağılayıcı olduğu” gerekçesiyle, Üst Kurul çoğunluğu tarafından medya hizmet sağlayıcı kuruluşa üst sınırdan yaptırım uygulanmış, basın ve ifade özgürlüğüne müdahalede bulunulmuştur.
1- Toplumun gündeminde olan ve tartışılan konuların, medya hizmet sağlayıcı kuruluşlarda siyasetçiler, gazeteciler, yazar ve sanatçılar tarafından irdelenmesi; serbest tartışmanın, ifade özgürlüğünün doğal parçasıdır. Bu noktada bir tereddüt ya da tartışma söz konusu değildir. Bu çerçevede ifade özgürlüğünün daha geniş yorumlanması, toplumsal faydayı arttıracaktır.
Ayrıca çağdaş demokrasilerde siyasi tartışma özgürlüğünün, özel güvenceye alındığı da kuşkusuzdur.
Yaptırım uygulanan programda; 19 Mart 2025 tarihinde, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik başlatılan operasyon ele alınmış, CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır da değerlendirmelerde bulunmuştur. Sunucu Senem Toluay Ilgaz’ın, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin CHP’nin “İBB Soruşturması” ile ilgili tutumunu eleştirdiği sosyal medya paylaşımını hatırlatması üzerine, CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır’ın verdiği yanıt, ihlale gerekçe gösterilmiştir. Söz konusu bölüm şu şekildedir:
“Senem Toluay Ilgaz: Peki bir soru daha: MHP'nin sosyal medya hesabından bir paylaşım yapılmıştı: ‘Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli'den CHP Genel Başkanı Özgür Özel'e uyarı, yargıya saygı duy, partinde otur.’ şeklinde. Az önce CHP'nin hesabından bir paylaşım yapıldı... ‘Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel'den MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye tavsiye: Milletin sesini duy, darbeye karşı dur.’ Ne diyorsunuz MHP'den gelen o açıklamaya dair siz de?
Ali Mahir Başarır: Artık ben de yoruldum. Artık ben de şunu söylüyorum Devlet Bahçeli'ye: Çeneni kapat, evinde otur. Yeter artık. Eğer bir yargı varsa, eğer gerçekten ülkede bir yargı varsa, hukuk varsa saygı duyalım. Seninle bizim farkımız var Devlet Bahçeli! Sana müdahale edildiğinde sen eğildin, kullanışlı bir adam oldun Recep Tayyip Erdoğan için. Seni tehdit ettiğinde sen onun güdümüne girdin. Ama bizi tehdit ettiğinde biz dimdik ayakta durduk, biz kullanışlı bir muhalefet olmadık. Çünkü biz iktidar olmak istiyoruz. O yüzden çeneni kapat, hasta yatağında yat, sus artık.”
Uzman raporunda ve raporu dayanak alan Kurul Kararında Başarır’ın bu sözleri; “Demokratik yollarla parlamentoda yer alan bir siyasi partinin genel başkanına yönelik olarak insan onuruna aykırı, küçük düşürücü ve değersizleştirici” olduğu savıyla yaptırıma gerekçe gösterilmiştir.
Bilindiği üzere; demokratik toplumlarda basın, yalnızca haber aktaran bir araç değil; aynı zamanda kamuoyunun siyasal olaylar hakkında bilgi edinmesini sağlayan bir denetim mekanizmasıdır. Bu bağlamda, siyasal açıklamaların ve tartışmaların medya yoluyla kamuoyuna aktarılması, basın özgürlüğünün ayrılmaz bir parçasıdır. Kaldı ki; siyasi aktörlerin birbirlerine yönelik eleştirileri, özellikle kamu yararı taşıyan konularda, toplumun bilgi edinme hakkının bir parçasıdır ve bu nedenle hukuken korunmalıdır.
Programda konu edilen ifadelere, bütün olarak bakıldığında; “Devlet Bahçeli'den CHP Genel Başkanı Özgür Özel'e uyarı, yargıya saygı duy, partinde otur. /Özgür Özel'den MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye tavsiye: Milletin sesini duy, darbeye karşı dur. /Sen eğildin, kullanışlı bir adam oldun. Çeneni kapat, evinde otur… hasta yatağında yat, sus artık.” şeklindeki sözlerden, siyasiler arasındaki tartışmanın, aynı tonda ve sertlikte ilerlediği, karşılıklı olarak benzer dil ve üslup düzeyinde devam ettiği görülmektedir.
MHP Lideri Bahçeli tarafından yapılan, “Yargıya saygı duy, partinde otur” şeklindeki açıklamanın, sert bir siyasi uyarı olduğu ve kamuya mal olmuş bir tartışma yarattığı ve tartışmaların bu zeminde ilerlediği ortadadır.
Özellikle siyasal konjonktürde yaşanan sert tartışmalar, demokratik hukuk devletlerinde çoğulcu toplum yapısının ve ifade özgürlüğünün bir parçasıdır. Bu nedenle, siyasi tartışmalarda kullanılan sert üslup ve ağır eleştiri niteliğindeki söylemler doğal kabul edilmekte ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmektedir.
Ancak, söz konusu programda işlenilen siyasi tartışmanın, bütün olarak değerlendirilmeden tek bir kişiye odaklanılarak, dahası o kişinin siyasi kimliği göz ardı edilerek söylemlerinin suç teşkil ettiği savıyla yaptırım uygulanması, adaletli ve hakkaniyetli bir yaklaşım değildir.
Ali Mahir Başarır’ın “çeneni kapat, evinde otur” veya “kullanışlı bir adam oldun” gibi ifadeleri, siyasi nezaket sınırlarını zorlayabilmekle birlikte, tartışmanın bütününde taraflar arasında aynı tarz ve üslubun kullanıldığı dikkate alındığında; bu ifadelerin siyasi eleştiri niteliğinde ve ifade özgürlüğü kapsamında korunması gerektiği açıktır. Zira bu sözler, bir özel şahsa değil, Türkiye’nin siyasi partilerinden birinin liderine ve dolayısıyla kamusal alanda etkili bir siyasal aktöre yöneliktir.
Başarır’ın sözlerinin, Devlet Bahçeli’nin kişiliğine yönelik olmadığı gibi, aynı zamanda bir bütün olarak siyasi bir değer yargısı içerdiği de açıktır. “Sen eğildin, kullanışlı adam oldun” gibi sözler, bir politik pozisyona ilişkin değer yargısıdır. “Çeneni kapat, hasta yatağında yat, sus artık” gibi ifadeler ise sert, provokatif ve kaba olsa da, siyasal bağlamda kullanıldığı için, AİHM ve Anayasa Mahkemesi içtihatları kapsamında korunan, siyasi ifade sınırları içindedir.
Dolayısıyla Başarır’ın ifadeleri, değer yargılarına ve siyasi analizlere dayalıdır. Hedef aldığı kişi siyasi kimliğiyle ele alınmakta, kişisel onuru veya özel hayatı değil, siyasi tutumu ve pozisyonu eleştirilmektedir. Bu yönüyle üst sınırdan uygulanan yaptırım kararı adaletli ve ölçülü değildir.
2- Demokrasilerde eleştirilmeyecek kurum, kuruluş ve düşünce yoktur. Her kurum eleştirilebilir ve eleştiriye açık olmalıdır. Bu kapsamda; siyasi parti liderleri de eleştirilemez değildir ve siyasi atışmaların televizyon programlarında ele alınması, serbest tartışma yürütülmesi, beklenen ve olağan durumdur.
Yayında; CHP Grup Başkanvekili Başarır’ın, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin partisine yönelik bir paylaşımı ile ilgili yanıt hakkını kullandığı, Bahçeli’nin siyasi tutumunu sert bir dille eleştirdiği, siyasi bir tartışma yürüttüğü, siyasetçilerin zamanla farklı konularda farklı tutumlar benimseyebildiği dikkate alındığında, yürütülen siyasi tartışmanın bir olgusal temelinin bulunduğu da açıktır.
Bu duruma rağmen; siyasi tartışma çerçevesindeki eleştirel değer yargısı niteliğindeki değerlendirmelerin, eleştiri sınırlarını aştığı tespitiyle yaptırım uygulanması rasyonel ve ölçülü değildir.
Ayrıca, siyasetçilerin kamusal figürler olarak eleştirilere daha geniş bir hoşgörü alanı ile yaklaşmaları gerektiği, hem ulusal hukukta hem de uluslararası hukukta yerleşik bir ilkedir. Gerek Anayasa Mahkemesi (AYM) gerekse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları dikkate alındığında; iktidar politikaları, Cumhurbaşkanı, bakanlar, milletvekilleri, siyasi partiler, siyasetçiler, bürokratlar söz konusu olduğunda, ifade özgürlüğünün çerçevesinin daha da genişletildiği, “incitici, abartılı, kışkırtıcı, rahatsız edici” nitelikte de olsa dile getirilen görüşlerin, ifade özgürlüğü kapsamında korunduğu bilinmekte, siyasetçilerin kamuya mal olmuş kişiler olmaları nedeniyle, daha sert ve saldırgan eleştirilere katlanmak zorunda olduklarının defalarca vurgulandığı görülmektedir.
CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır, canlı yayında sert bir üslup ile yaptığı yorumlarla, iktidar partisinin uygulamaları ile iktidarın ortağı konumundaki parti liderinin tutumunu siyasi tartışmaya açmaktadır ve siyasi tartışma özgürlüğünün de demokratik sistemlerin önemli bir unsuru olduğuna kuşku yoktur.
Bu çerçevede; bir siyasi parti grup başkan vekilinin, iktidar ortağı parti liderinin tutumu üzerinden yürüttüğü siyasi tartışma nedeniyle yaptırım uygulanması, medya hizmet sağlayıcı kuruluşları, farklı siyasi düşünceleri ekrana taşıma konusunda tereddüte düşürecek, ifade özgürlüğü ve düşünce çeşitliliğinin sağlanması zora girecektir.
Bu yönüyle de “SZC” logolu kuruluşa üst sınırdan uygulanan yaptırım, hakkaniyetli ve ölçülü değildir, basın ve ifade özgürlüğüne aykırıdır.
Ayrıca 6112 sayılı Kanun’la Üst Kurula verilen “düşünce çeşitliliğini korumak” göreviyle de çelişki oluşturmaktadır.
3- Özellikle TBMM sandalye sayısı açısından ikinci büyük partinin milletvekili de olan grup başkanvekilinin, toplumun yakından takip ettiği güncel bir konudaki açıklamalarının, canlı olarak ekrana taşınması demokratik toplumlarda basının öncelikli görevleri arasındadır.
Siyasi tartışma özgürlüğünün, demokrasinin temel unsurlarından olduğuna kuşku yoktur. Muhalefet partilerinin lider ve yöneticilerinin de siyasi tartışma özgürlüğü kapsamında, ülkeyi yönetenler ile kurum ve kuruluşların işlemlerini eleştirme hakkı bulunduğu açıktır.
Milletvekilleri seçmen kitlesini, yani halkı temsil etmekle görevlidirler. Belirli bir ilden seçimi kazanmış olsalar da seçildikleri ili, bölgeyi veya salt kendilerini seçen seçmenleri değil, bütün milleti temsil ederler. Dolayısıyla, halkın sorunlarını ve gündeme ilişkin görüşlerini kamuoyuyla paylaşmak, çözüme ilişkin katkıda bulunmak, milletvekilinin, en asli, en önemli görevlerinden kabul edilir ve bu görevi ifa ederken medya kuruluşları en hızlı şekilde en büyük kitleye ulaşabilmelerine aracılık eder.
“Milletvekilleri, görevleri gereği yasama sorumsuzluğu ve yasama dokunulmazlığına sahiptir. Yasama sorumsuzluğu; milletvekillerinin yasama ve denetim faaliyetlerindeki oy ve sözlerinden ve Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerinden, Genel Kurulca başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamalarından dolayı sorumlu tutulamayacaklarını ifade eder. Yasama sorumsuzluğu mutlak ve süreklidir. Görevi sona erse de milletvekilli, görevi sırasındaki oy, söz ve düşüncelerinden dolayı sorumlu tutulamaz. (Türkiye Büyük Millet Meclisi Kanunlar ve Kararlar Başkanlığı, YASAMA EL KİTABI, Mart 2022, s.17) https://cdn.tbmm.gov.tr/TbmmWeb/Yayinlar/Dosya/8746211c-9eed-4bb3-b8fc-8b255b45f39d.pdf (E.T.:15.05.2025)
Dolayısıyla, Üst Kurul aldığı bu kararla; Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, halkın oylarıyla temsil yetkisi kazanmış bir milletvekilinin, gündemde geniş yer bulan ve birçok tartışma programına konu edilen bir olaya dair, üstelik “siyasi analiz”, “siyasi tartışma” niteliğindeki açıklamaları üzerinden, ifade özgürlüğüne, siyaset yapma özgürlüğüne müdahale etmiş, öte yandan halkın temel sorunlara dair bilgi edinme, fikir geliştirme ve kanaat sahibi olma hakkına da kısıtlama getirmiştir.
Ayrıca milletvekilleri, siyasetçiler ve siyasi tartışmalarda ifade özgürlüğünün çerçevesine ilişkin, Anayasa Mahkemesi’nin Tansel Çölaşan Başvurusu’na (B.No: 2014/6128, 7/7/2015) ilişkin kararı örnek niteliğindedir.
Kararda, siyasi tartışma özgürlüğü, demokratik sistemlerin temel ilkesi olarak nitelendirilmiş ve “64- İfade özgürlüğü büyük ölçüde eleştiri özgürlüğünün güvence altına alınmasını hedeflemektedir ve düşüncelerin açıklanması ve yayılması sırasında kullanılan ifadelerin sert olması doğal karşılanmalıdır. Öte yandan siyasi tartışma özgürlüğünün “tüm demokratik sistemlerin temel ilkesi” (bkz. Lingens/Avusturya, B. No: 9815/82, 8/7/1986, § 41-42) olduğu göz önüne alındığında diğer ifade türlerine nazaran, başvuru konusu konuşmalardaki gibi siyasal politikaları ve siyasileri eleştiren, siyasi politikaları veya açıklamaları muhalif bir tarzda ele alan siyasi ifade özgürlüğüne ayrıca önem vermek gerekmektedir.
65- Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrası, siyasi ifadeler ile kamuyu ilgilendiren ifadelere yönelik pek az bir sınırlamaya yer vermektedir. Siyasi bir tartışmayı savunmak demokratik toplumun temel bir unsurudur. Bu sebeple zorlayıcı nedenler olmadıkça siyasi ifadeye kısıtlama getirilmemesi gerekir (örnek bir AİHM kararı için bkz. Feldek/Slovakya, B. No: 29032/95, 12/7/2001, § 83).” görüşüyle, siyasi tartışmaya özel güvence getirilmiştir.
Bu nedenlerle, Kurul çoğunluğunun yaptırım yönündeki kararı, hukuken isabetli ve haklı değildir.
4- Yaptırıma gerekçe gösterilen CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır’ın; siyasi tartışma çerçevesindeki eleştirel değer yargısı niteliğindeki söylemlerinin, suç teşkil edip etmediği veya hakaret olup olmadığı noktasında, benzer bir konuda alınmış Yargıtay kararı yol gösterici olacaktır.
“Kişilere yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözün, hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir. AİHM’ye göre, öncelikle ifadelerin bir olgu isnadı mı yoksa değer yargısı mı olduğu belirlenmelidir. Zira olgu isnadı kanıtlanabilir bir husus iken, bir değer yargısının kanıtlanmasının istenmesi dahi ifade özgürlüğüne müdahale sayılabilecektir. Yargılamaya konu olan ifadeler bir değer yargısı içermekle birlikte somut bir olgu isnadından bahsedilemiyorsa, değer yargılarını destekleyecek ‘yeterli bir altyapı’nın mevcut olup olmadığı AİHM tarafından göz önünde bulundurulmaktadır. Zira değer yargılarının dahi belli düzeyde olgusal temel içermesi gerektiği kabul edilmektedir. Öte yandan, hiçbir veriye dayanmayan ve hiçbir altyapısı bulunmayan bir değer yargısı, AİHM tarafından da ifade özgürlüğü sınırları içerisinde kabul görmemektedir. Olgu isnadı içeren ifadeler konusunda ise, en azından ilk bakışta güvenilir görünen delil sunulması gerektiği kabul edilmektedir. Elbette ki, bu deliller sunulamadığı takdirde, AİHM, iddiaların gerçekliğinin kanıtlanmasını beklemektedir. Sonuç olarak, gerçek dışı olgulara dayalı iddia olarak nitelenen açıklamalar bakımından AİHM, başvurucuların bu tür ifadelerin ortaya konulmasından ve yayınlanmasından sorumlu olup olmadıklarını ve bu tür bilgilerle diğer kişileri aldatmayı amaçlayıp amaçlamadıklarını dikkate almaktadır” (Esas No: 2017/814, Karar No: 2018/512, Karar Tarihi: 08.11.2018, Kararı Veren Yargıtay Dairesi:18. Ceza Dairesi, Sayısı:497-113).
Dolayısıyla; olgusal temeli bulunan iddiaların, tartışma başlıklarının; medya hizmet sağlayıcı kuruluşlar tarafından programlara konu edilmesi, bunların farklı görüşlere sahip gazeteci, yazar ve aydınlar tarafından analiz edilmesinin, kamusal tartışmalara ve toplumda özgürce kanaat oluşumuna katkı sağlayacağı açıktır. Demokratik toplumlarda düşünce çeşitliliğinin korunabilmesi için basın özgürlüğünün önemi büyüktür.
5- Siyasetçiler, bürokratlar ve tanınmış kişilere yönelik eleştiriler kapsamında Üst Kurulca verilen ancak Danıştay tarafından uygun görülmeyen kararlara baktığımızda da, basın/ifade özgürlüğü kapsamının genişletildiği, “kamu yararı bulunması” hususunun ön planda tutulduğu ve halkın haber alma özgürlüğünün öncelendiği görülecektir.
a) Üst Kurulun 15.12.2021 tarih ve 2021/49 sayılı toplantısının, 20 No.lu kararıyla, Halk TV logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşun “İki Yorum” programında; “Tarih, Erdoğan ve Bahçeli bu ikisini bu ülkeyi yıkan liderler olarak kaydedecek… Bu ülkenin yıkımına ortak oldular…Siz devlet misiniz Allah’ını severseniz. Devlet dediğinin bir kurumu olur, o kurumun bir haysiyeti olur o kurumun bir yaklaşımı olur. O kurumun siyasetten bağımsız bir tavrı olur…19 yıldır buna hazırlanıyorduk. Neye hazırlanıyordun? Yıkmak için mi hazırlanıyordun? Neye hazırlandın tam olarak? Dövizi alıp başını götürecek kadar mı? BAE gibi ne olduğu belli olmayan, Ortadoğu’nun çetesi bir devletin ayağına kadar götürttü seni bu yıkım. Buna mı hazırlanıyordun? Üç kuruş. Türkiye’nin ekonomik olarak işgal edilmesine mi hazırlanıyordun? 19 yıldır tam olarak neye hazırlanıyordun? İşsizlik? Çözemiyorsun. Yoksulluk? Çözemiyorsun. TL değer kaybediyor, çözemiyorsun. O değer kaybının sonunda bütün yüzyıllık emekler iki tane Arap’a üç tane yabancıya peşkeş çekiliyor bunu çözemiyorsun… Kalkıyorsun 19 yılın sonunda ve buna kendin olmadığı gibi sözüm ona devletin diğer kurumlarını da ortak ediyorsun. Bu devlet değil ki bu bir iktidarın aymazlığıdır bu iktidarın bu ülkeyi yıkıma sürüklemesi. Bu Bahçeli ile Erdoğan’ın bu ülkeyi yıkıma sürüklemesine bu üniformalı kendini devlette bir kurumun sözcüsü temsilcisi yetkilisi görenlere de ortak ederek bu resim… Ekonomik olarak işgale uğramadık, bu ülke bir yıkıma sürüklenmedi özür dilerim, derim. İnşallah ben böyle demek durumunda kalırım. Ama demezsek ama bu ülkeyi bir yıkıma sürüklersek, bu fotoğraftaki isimlerle beraber (MGK toplantısından fotoğraf) başta Erdoğan ve Bahçeli ve bu fotoğraftaki resimdeki olanların tamamı bu ülkeyi yıkanlar olarak bu ülkenin tarihinde yerini alacaklar… Her birinin adını her birinin resmini bu ülkenin tarihi bu ülkeyi yıkıma sürükleyenler olarak kaydedecektir” şeklindeki söylemlerin, 6112 sayılı Yasa’nın 8. maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde belirlenen; "...kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez."” hükmünü ihlal ettiği gerekçesiyle, yaptırım uygulanmıştır.
Kuruluşun yargı sürecini başlatması üzerine; Ankara 12. İdare Mahkemesi, 28/11/2022 tarih ve E:2022/527, K:2022/2541 sayılı kararlıyla, söz konusu sözlerin, “demokratik bir ülkede basının haber verme ve halkın haber alma özgürlüğü kapsamı içerisinde olduğu” gerekçesiyle, işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varmış ve dava konusu Üst Kurul Kararını iptal etmiştir. Ankara BİM 10. İdari Dava Dairesi de, RTÜK’ün istinaf başvurusunu reddetmiştir.
Nihayetinde, DANIŞTAY ONÜÇÜNCÜ DAİRE, 27/09/2023 tarih ve E:2023/2034, K:2023/3773 sayılı kararıyla, RTÜK’ün temyiz isteğini reddetmiş ve davacı yayın kuruluşunun lehine verilen Bölge İdare Mahkemesi kararını, oybirliğiyle ONAMIŞTIR.
b) Üst Kurulun 11 Ağustos 2021 tarihi ve 2021/31 sayılı toplantısının 47 No.lu kararıyla, KRT logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşa; “Şimdiki Zaman” programında yer alan; “Cumhuriyet'in diğer kurumları gibi, nasıl Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında Cumhuriyet'in dikili ağaçları teker teker satıldılarsa, yerlerinden söküldüler, başka kurumlara döndürüldülerse, Türk Hava Kurumu da benzer bir akıbeti yaşıyor… Fakat bu Orman Bakanı kadar beceriksizini çok ender gördüm. Beceriksiz. Tarımı bitirdi. Hayvancılığı bitirdi. Sayesinde orman da bitiyor… Ya ben hayatımda böyle bir pişkinlik, böyle bir vurdumduymazlık, böyle bir beceriksizlik, böyle bir liyakatsizlik görmedim. Görmedim arkadaş! Marmaris yanıyor. Umurlarında değil… Türkiye Cumhuriyeti'nin kurumlarına olan düşmanlıklarını, o kurumlara olan kinlerini adeta kustular… senin bu aptalca politikaların yüzünden…” şeklindeki ifadelerin, 6112 sayılı Yasa’nın 8. maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde belirlenen; "...,kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez.” hükmünü ihlal ettiği gerekçesiyle yaptırım uygulanmıştır.
Ancak Danıştay Onüçüncü Dairesi, 23/03/2023 tarih ve 2023/520 E., 2023/1378 K. sayılı kararıyla, RTÜK lehindeki Bölge İdare Mahkemesi kararını bozmuştur.
Bu tür kararların işaret ettiği nokta; ülkeyi yönetenler veya iktidar partisi uygulamaları, bürokratlar, siyasetçiler söz konusu olduğunda, medya hizmet sağlayıcı kuruluşlarda program sunucuları ya da program konuğu siyasetçi ve gazeteciler için ifade özgürlüğünün daha geniş yorumlanması gerektiğidir.
6- Anayasa Mahkemesi, basın ve ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda basına yönelik müdahalelere ilişkin pek çok kararında “Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olma ve Ölçülülük” tanımlaması getirmekte ve çerçeveyi “...temel hak ve özgürlükleri sınırlayan tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamalı ve başvurulabilecek en son çare niteliğinde olmalıdır. Bu koşulları taşımayan bir tedbir, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez” şeklinde çizmektedir (Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın,§ 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51).
6112 sayılı Kanun’un temel hedeflerinden biri de ifade özgürlüğü ve halkın haber alma hakkı ile düşünce çeşitliliğinin sağlanmasıdır.
Demokrasinin sağlıklı işlemesi için yaşamsal öneme sahip olan basın ve ifade özgürlüğünün etkin bir şekilde kullanılabilmesi için, medya hizmet sağlayıcı kuruluşlara yönelik düzenleme ve denetim işlerinde çok hassas olunması, bu özgürlüklere en yüksek güvencenin sağlanması zorunludur.
İfade özgürlüğü ve halkın haber alma hakkı ile düşünce çeşitliliğini sağlamakla görevli olan Üst Kurulun da basın ve ifade özgürlüğüne müdahale ederken bu bilinç ve duyarlılıkta hareket etmesi, demokrasinin kökleşmesi ve gelişmesi için zorunludur.
Ancak son dönemde, tarafsızlık ilkesinin ihlal edildiği, eleştiri sınırlarının aşıldığı veya halkın kin ve düşmanlığa tahrik edildiği gerekçeleriyle, hep aynı kuruluşların sıklıkla yaptırıma uğradığı görülmektedir ve bu kuruluşlardan biri de SZC logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluştur. SZC logolu kuruluşun çoğunlukla eleştiri sınırının aşıldığı gerekçesiyle çok sayıda idari yaptırımla (2024 ve 2025 yılında 17 idari yaptırımda; 12 milyon TL para cezası, 8 program durdurma cezası ve 10 GÜN EKRAN KARARTMA CEZASI) karşılaşması, hakkaniyetli ve rasyonel bir tutum olmaktan uzaktır. Bu durum, yayıncı kuruluşun basın ve ifade özgürlüğü konusunda çok hassas ve adil davranılmadığı algısını doğurmakta, tarafsız olması gereken Üst Kurulun yaptırım kararlarını sorgulanır hale getirmektedir. Çok sesliliği boğan, yorum ve eleştiri hakkını cendereye alan bu durum sürdürülebilir değildir. Hak ve özgürlüklere keyfi müdahale hukuk devletlerinde ve çağdaş demokrasilerde kabul gören bir durum değildir. Ayrıca Anayasa Mahkemesi’nin çerçevesini çizdiği demokratik toplum düzeninin gerekleriyle de örtüşmemektedir.
7- İfade özgürlüğü; insan hakları hukuku belgelerinde ve Anayasalarda, temel haklar ve ödevler kategorisinde, birinci kuşak haklar arasında yer almaktadır. Bu nedenle çoğulcu demokrasilerde ifade özgürlüğü; herkes için geçerli, özüne dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez bir hak ve yaşamsal önemde bir özgürlük niteliğinde, çoğulcu ve Anayasal demokrasilerin temel taşlarındandır. İnsanların serbestçe haber, bilgi ve başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği fikir ve kanaatlerden dolayı kınanmaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte meşru yöntemlerle dışa vurabilme imkân ve serbestisi, ifade özgürlüğü şemsiyesi altındadır ve sadece düşünce ve kanaat sahibi olmayı değil, “düşünce ve kanaatleri açıklama/yayma” özgürlüklerini de kapsamaktadır. Ayrıca Anayasa’ya göre; ifade tarzları, biçimleri ve araçları da bu özgürlük alanındadır.
Anayasa’nın 25’inci maddesinde “Düşünce ve kanaat hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” ve 26’ncı maddesinde “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet, resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” hükümlerinden anlaşılacağı üzere ifade hürriyeti, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile de güvence altına alınmaktadır. Anayasa’nın “Basın Hürriyeti” başlıklı 28’inci maddesinde düzenlenen “Basın hürdür, sansür edilemez.” ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3’üncü maddesinde yer alan “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.” hükümleri ise basın hürriyetinin güvence altına alındığını göstermektedir.
Anayasamızın 90. maddesine göre usulüne uygun şekilde yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bu kapsamda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de kanun hükmünde sayılmaktadır. İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin “İfade özgürlüğü” başlıklı 10’uncu maddesinde yer alan “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar...” düzenlemesi ile ifade özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir.
8- Anayasa Mahkemesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi pek çok kararında, kamu otoriteleri, ülke yöneticileri, siyasi partiler, yargı gibi kamu kurumları söz konusu olduğunda, ifade özgürlüğünün bir dereceye kadar abartıya ve hatta kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiğini kabul etmiştir (Ali Suat Ertosun, B. No: 2013/1047, 15/4/2015, § 66; Zübeyde Füsun Üstünel ve Diğerleri, § 102).
Anayasa Mahkemesi “kamu görevlilerine eleştiriler” bağlamında alınan kararlarına bakıldığında, ifade özgürlüğünün oldukça geniş bir şekilde koruma altına alındığı görülmektedir. Anayasa Mahkemesi’ne göre “Belediye veya belediye başkanı kullandıkları kamu gücünden dolayı kendilerine yöneltilmiş en ağır eleştirileri bile hoşgörü ile karşılamak zorundadır. Sağlıklı bir demokrasi, kamu gücünü kullanan bir organın yalnızca yargı organları tarafından denetlenmesini değil, aynı zamanda sivil toplum örgütleri, medya ve basın veya siyasi partiler gibi siyasal alanda yer alan diğer aktörlerce de denetlenmesini gerektirir” (Ali Rıza Üçer (2), B. No: 2013/8598, 2/7/2015, § 55).
Yine başka bir Anayasa Mahkemesi kararında da; siyasetçilerin, kamuoyunca tanınan kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin, gördükleri işlev nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda oldukları ve bunlara yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğu vurgulanmıştır (Ergün Poyraz (2), § 58).
İfade özgürlüğü büyük ölçüde eleştiri özgürlüğünün güvence altına alınmasını hedeflemektedir. Bu nedenle, düşüncelerin açıklanması ve yayılması sırasında kullanılan ifadelerin sert olması doğal karşılanmalıdır (Bekir Coşkun, B.No: 2014/1215 K. No: 04.06.2015).
İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun temel taşlarından ve toplumun ilerlemesinin ve bireylerin gelişmesinin temel şartlarından biridir. İfade özgürlüğü sadece hoşa giden ya da insanları incitmeyen veya önemsenmeyen ‘bilgi’ ve ‘düşünceler’ için değil, Devleti veya toplumun herhangi bir kesimini inciten, şoke eden veya rahatsız eden bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. Demokratik toplumun olmazsa olmaz koşullarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açık görüşlülük bunu gerektirmektedir (Handyside/Birleşik Krallık, Başvuru No: 5493/72, 07.12.1976).
İfade özgürlüğü alanında uzmanlaşmış insan hakları avukatı Dominika Bychawska-Siniarska tarafından hazırlanan “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Kapsamında İfade Özgürlüğünün Korunması” el kitabında da, gazeteciler tarafından yapılan eleştirel nitelikteki değer yargılarına ilişkin hususlar şu şekilde açıklanmaktadır:
“Değer yargıları bir durum ya da olaya ilişkin bakış açısı ya da kişisel değerlendirmeler olup doğru ya da yanlış olduklarını kanıtlanmak mümkün değilse de, bir değer yargısının dayanağı olan altı çizilen gerçeklerin doğru ya da yanlış olduğu kanıtlanabilir. Aynı şekilde, Dalban davasında Mahkeme, ‘gerçekliğini kanıtlamaksızın eleştiri niteliğinde değer yargısı ifade etmesinin engellenmesi, bir gazeteci için kabul edilemez olacaktır.” (Dalban/Romanya, 28 Eylül 1999 [BD]).
Ayrıca yine AYM ve AİHM; siyasetçiler, bürokratlar ve kamuoyunca tanınan kişilerin, kendilerine ilişkin söylemlerde, ortaya çıkacak kamusal yarar sebebiyle sert, ağır ve hatta incitici de olsa eleştirilere açık olmalarına hükmederken, bu kişilerin yazılı ve görsel basını kullanarak, her türlü eleştiriye cevap verebilecek olanaklara sahip olduğuna vurgu yapmaktadır.
Yukarıda örneklerini verdiğim kararlardan anlaşılacağı üzere; hem ulusal hem uluslararası hukuk metinlerinde ifade özgürlüğünün açıkça güvence altına alındığı, olgusal temeli olan konularda, eleştirel değer yargısı niteliğindeki ifadeler söz konusu olduğunda, özgürlük alanının daha geniş çerçevede değerlendirildiği kesindir.
Siyasi arenada, özellikle kamusal yarar taşıyan konularda, tarafların tümünün açıklamalarının kamuoyuna ulaştırılması, basının görev ve sorumluluğu kapsamındadır. Özellikle bir siyasi partinin grup başkanvekilinin sözlerini sansürlemeden vermek, gazetecilik ve habercilik sorumluluğunun bir gereğidir. Söz konusu yayında; bir muhalefet partisi temsilcisinin, bir diğer siyasi parti liderinin siyasi tutumlarına ve geçmiş eylemlerine dair eleştirilerinin ekrana getirilmesinin cezalandırılması, demokrasinin evrensel değerlerine aykırıdır ve basın özgürlüğüne vurulmuş bir darbedir. Basın kuruluşları, siyasal bir tartışma sürecinde, tarafların görüşlerini yansıttıkları sürece, bu açıklamaların içeriğinden doğrudan sorumlu tutulamaz. Anayasa Mahkemesi’nin birçok kararında vurguladığı üzere; basın özgürlüğü, yalnızca bilgi aktarma değil; kamu gücünü elinde bulunduranlara karşı eleştiri yapma ve eleştiri taşıyan açıklamaları aktarma özgürlüğünü de kapsar.
Bu doğrultuda; siyasi tartışma özgürlüğü kapsamında korunan ve eleştiri özgürlüğü sınırlarını aşmayan değerlendirmeler nedeniyle SZC logolu kuruluşa üst sınırdan uygulanan yaptırımın basın ve ifade özgürlüğüne ağır bir darbe olacağı, adil ve ölçülü olmayacağı, yayında 6112 sayılı Yasa’ya aykırı bir hususun bulunmadığı gerekçeleriyle karara karşı oy kullandım. 23.05.2025