İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 25.03.2025 tarih ve 45 sayılı yazısına konu h halk logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 23.03.2025 tarihinde saat 13:00’de yayınlanan "Haber Bülteni" yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Canlı olarak yayınlanan, sunuculuğunu Gülşah Ekinci'nin yaptığı, dünyadaki gelişmeler ve iç politikaya dair güncel meselelerin konuşulduğu, Ali Mahir Başarır’ın konuk olarak katıldığı, Haber programında, program konuğu tarafından; "Artık Türkiye'de biz de ayrı bir evredeyiz. Kravatlı postallı, kravatlı darbecilere, terazili, elinde terazi olan o darbecilere hep beraber direneceğiz. Bunun hesabını verecekler, bunun hesabını verecekler…Ekrem Bey yakın bir zamanda çıkacak, o esaret bitecek, o sandık gelecek, sen kaybedeceksin. Çünkü bu ülkede dönem dönem demokrasi zaafiyete uğradı. 12 Mart'ta uğradı, 12 Eylül'de uğradı. Bu darbe postalla yapıldı. Ama bugün kravatla yapıldı. Bugün elinde adalet terazisiyle gezenler, millet adına sözde karar verenler, İstanbul'un Belediye Başkanı'nı tutukladı." şeklinde ifadelere yer verilmesi nedeniyle, 6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; Yayın hizmetleri “..., kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez" ilkesinin ihlal edildiği gerekçesiyle, “oy çokluğuyla” alınan karara karşı oy kullandım.
KARŞI OY KULLANMA GEREKÇELERİM AŞAĞIDA BELİRTİLMİŞTİR:
Çağdaş demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp, anayasal güvence altında olduğu rejimlerdir. Ayrıca basın ve ifade özgürlüğünün hangi ölçüde kullanıldığı, demokrasilerin niteliği açısından önemli göstergelerden biridir.
Basın ve ifade özgürlüğüne yönelik müdahalelerin, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun şekilde; ölçülü olması, bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve en son çare niteliğini taşıması zorunludur.
Medya hizmet sağlayıcı kuruluşların, düşünceyi açıklama ve halkın haber alma hakkının kullanılması açısından önemi dikkate alındığında; Üst Kurulun denetim görevini yürütürken, çok hassas ve adil davranması, hak ve özgürlüklere müdahalede sağlam hukuki gerekçelere dayanması ve ölçülü olması zorunludur. Aksi halde çok sesliliği sağlamak, toplumun özgürce kanaat oluşturmasına katkı sunacak ortamı kurmak mümkün olmayacaktır.
“h halk” logolu medya hizmet sağlayıcıda, 23.03.2025 tarihinde saat 13:00’de canlı olarak yayınlanan "Haber Bülteni”nde; CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır’ın, “İBB Soruşturması” kapsamındaki bazı değerlendirmelerinin, “eleştiri sınırını aştığı” gerekçesiyle, Üst Kurul çoğunluğu tarafından medya hizmet sağlayıcı kuruluşa üst sınırdan yaptırım uygulanmış, basın ve ifade özgürlüğüne müdahalede bulunulmuştur.
1- İhlal teşkil ettiği iddiasıyla düzenlenen Uzman raporu ve raporu dayanak alan Kurul Kararına baktığımızda; yaptırıma konu ifadelerin hangi bağlamda kullanıldığının açıklanmadığı gibi, programın konusunun bile belirtilmediği görülmektedir. Yaptırım konusu yapılan ifadelerden; yayında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik başlatılan operasyonun ele alındığı anlaşılmaktadır.
Canlı olarak yayınlanan Haber Bülteni, CHP’nin “Cumhurbaşkanı Adaylığı Ön Seçimi”nin yapıldığı 23.03.2025 tarihinde yayınlanmış, CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır da hem ön seçim süreci, hem de 19 Mart 2025 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik başlatılan operasyon ile ilgili değerlendirmelerde bulunmuştur.
Uzman raporunda ve raporu dayanak alan Kurul Kararında Başarır’ın "Artık Türkiye'de biz de ayrı bir evredeyiz. Kravatlı postallı, kravatlı darbecilere, terazili, elinde terazi olan o darbecilere hep beraber direneceğiz. Bunun hesabını verecekler, bunun hesabını verecekler… Ekrem Bey yakın bir zamanda çıkacak, o esaret bitecek, o sandık gelecek, sen kaybedeceksin. Çünkü bu ülkede dönem dönem demokrasi zaafiyete uğradı. 12 Mart'ta uğradı, 12 Eylül'de uğradı. Bu darbe postalla yapıldı. Ama bugün kravatla yapıldı. Bugün elinde adalet terazisiyle gezenler, millet adına sözde karar verenler, İstanbul'un Belediye Başkanı'nı tutukladı." şeklindeki ifadeleri ihlal olarak değerlendirilmiş,
“…hukuki süreçleri yürüten hâkim ve savcıların hedef alındığı, kamuoyunu yargıya karşı olumsuz bir algıya yönlendirildiği, yargıya duyulan güveni sarsma riski taşıdığı ve yargı mensuplarının ‘darbeci’ olarak nitelendirilmesinin, eleştiri sınırlarını aştığı” savıyla, yaptırım gerekçelendirilmiştir.
Öncelikle belirtmek gerekirse, demokratik toplumlarda muhalefetin görevi, yargı dâhil her türlü devlet gücünü denetlemek ve eleştirmektir. Basın ise, yalnızca haber aktaran bir araç değil; aynı zamanda kamuoyunun siyasal olaylar hakkında bilgi edinmesini sağlayan bir denetim mekanizmasıdır. Bu bağlamda, siyasal açıklamaların ve tartışmaların medya yoluyla kamuoyuna aktarılması, basın özgürlüğünün ayrılmaz bir parçasıdır. Kaldı ki; ülke gündeminin birincil ve en önemli maddesi haline gelen, dahası kamu yararı taşıyan böylesi bir konuda tarafların görüşlerinin aktarılması da medyanın haber verme ve toplumun bilgi edinme hakkı kapsamında olduğu gibi, siyasetçilerin de siyasi konularda seslerini duyurabilme hak ve özgürlüğünün bir parçasıdır.
Yargı kararlarının kamuoyu nezdinde tartışılması da demokratik denetimin bir parçasıdır. Özellikle tartışmalı ve siyasallaştığı iddia edilen yargı kararları, siyasi figürler tarafından eleştirilebilir. Aksi durum, yargının mutlak dokunulmazlığı anlamına gelir ki bu, demokratik toplumlarda kabul edilmez.
Yaptırıma konu yayında; Ana Muhalefet Partisi Grup Başkan Vekili görevindeki bir siyasetçinin, yargı mensuplarına yönelik eleştirilerde bulunması ihlal gerekçesi sayılmıştır. Oysaki Ali Mahir Başarır hukukçu kimliğine sahip bir siyasetçidir ve söz konusu konuşmayı bir haber programında, doğrudan kamuoyuna hitaben yapmıştır. Bu konuşmanın, siyasi eleştiri niteliği taşıdığı ve ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı kabul edilmelidir. Bilindiği üzere; demokrasilerde eleştirilmeyecek kurum, kuruluş ve düşünce yoktur. Kamusal görevde bulunanların ve devlet işleyişinde görev alan tüm birimlerin eleştiriye açık olmaları gerekliliği de, yargı kararlarıyla sabittir.
Ayrıca, Ali Mahir Başarır’ın “kravatlı darbeciler, elinde terazi olan darbeciler” ifadeleri, bireysel bir hâkim-savcıyı hedef almaktan öte, yargı kararlarıyla siyasal sürecin yönlendirildiği algısına yönelik sert bir eleştiridir. Buradaki amacının, belirli bir yargı mensubunu küçük düşürmek olmadığı, yargının tarafsızlığına dair kamuoyunda oluşan kaygıyı dile getirmeye çalıştığı açıktır. Metafor içeren bu tür söylemler, siyasetçiler tarafından sıklıkla kullanılan yöntemlerdendir.
Dolayısıyla; Başarır’ın ifadeleri soyut, genelleyici siyasi nitelikte eleştiriler içermesi ve yargı erkine karşı değil, yargının siyasal iktidar lehine araçsallaştırıldığı algısına karşı bir tutum sergilemektedir. Kuşkusuz kamuoyunda oluşan şüphelerin dile getirilmesi ve açıklığa kavuşturulmasının istenmesi, siyasetçilerin en önemli görevlerinden biridir.
CHP Grup Başkanvekili Başarır’ın, bir ya da birden çok kişiye yönelik doğrudan hakaret ya da aşağılama içeren bir ifadesinin yer almadığı, İBB’ye yönelik başlatılan soruşturma sürecini sert bir dille eleştirdiği ve siyasi bir tartışma yürüttüğü, yargının işleyişi ile ilgili eleştirilerin toplumun değişik kesimleri tarafından da sıklıkla yapıldığı dikkate alındığında, yürütülen siyasi tartışmanın bir olgusal temelinin bulunduğu açıktır. Bu açıdan; Başarır’ın söylemleri yaptırım gerekçeleriyle örtüşmediği gibi, kişisel anlamda küçük düşürme, aşağılayıcı ya da iftira niteliği taşıyan bir ifade olarak değil, sistemsel bir eleştiri olarak değerlendirilmelidir. Aksi takdirde, siyasal eleştiriler cezalandırılır hale gelir ki bu, ifade özgürlüğünün özünü ortadan kaldırır.
Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarında da belirtildiği üzere, yargı erkine yönelik kurumsal eleştiriler ifade özgürlüğü kapsamındadır ve bu tür söylemler ancak somut bir kişiye yönelik hakaret içerdiğinde sınırı aşmaktadır. Bu yönüyle de verilen yaptırım kararı, adaletli ve rasyonel değildir.
2- Toplumun gündeminde olan ve tartışılan konuların, medya hizmet sağlayıcı kuruluşlarda siyasetçiler, gazeteciler, yazar ve sanatçılar tarafından irdelenmesi veya eleştirtilmesi; serbest tartışmanın, ifade özgürlüğünün doğal parçasıdır. Bu noktada bir tereddüt ya da tartışma söz konusu değildir. Bu çerçevede ifade özgürlüğünün daha geniş yorumlanması, toplumsal faydayı arttıracaktır.
Yargı sistemi ve işleyişi eleştirilemez konular değildir ve bu konunun televizyon programlarında ele alınması, serbest tartışma yürütülmesi beklenen ve olağan durumdur. Program konuğu siyasetçinin, ifade ve tartışma özgürlüğü kapsamında iktidarın politikalarını ve yargının işleyişini, eleştirme ve sorgulama hakkı olduğuna da kuşku yoktur. Özellikle son dönemlerde yapılan anketlerde, toplumun büyük bölümünün adalet konusunda kaygısını ifade ettiği dikkate alındığında, gündeme getirilen konuların görünür gerçekle örtüştüğü de açıktır. https://t24.com.tr/foto-haber/yargiya-guven-azaldi-sizce-turkiye-de-adalet-var-mi-anketinde-carpici-sonuc,38338/2 (E.T.:15.05.2025)
Bu kapsamda; yargı erkinin en yüksek temsilcisi tarafından yapılan ve kamuoyuna yansıyan görüşünü belirtmek yerinde olacaktır. Anayasa Mahkemesine bireysel başvurunun kabulünün 8. yılı nedeniyle, "İnternet Çağında Temel Hak ve Özgürlüklerin Korunması" konulu bir sempozyum düzenlenmiş, Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan’ın, konuşma metni haberleştirilerek, 24.09.2020 tarihinde Anayasa Mahkemesinin resmi internet sitesinde yayınlanmıştır. Zühtü Aslan’ın, yargıya yönelik eleştiriler kapsamındaki değerlendirmeleri şu şekildedir:
“İfade özgürlüğünün olmadığı yerde demokrasinin de olmayacağını belirten Başkan Arslan, yargı kararlarının eleştirilmesinin de ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu vurguladı. Yargı kararlarının, özellikle Anayasa Mahkemesi kararlarının kutsal metinler olmadığını kaydeden Başkan Arslan, ‘Eleştirilebilir, dahası eleştirilmelidir. Bundan en fazla kurumsal olarak kararları eleştirilen yargı kurumu faydalanır. Nitekim Anayasa Mahkemesi bu amaçla yıllardır kararlarımızın tartışıldığı ve eleştirildiği sempozyumlar düzenlemekte, sunulan bildirileri Anayasa Yargısı dergisinde yayımlamaktadır.’ ifadesini kullandı.”
https://www.anayasa.gov.tr/tr/haberler/faaliyetler/anayasa-mahkemesinin-varlik-nedeni-temel-hak-ve-ozgurlukleri-korumaktir/ (E.T.:15.05.2025)
Bu duruma rağmen; olgusal temeli bulunan bir konuda eleştirel değer yargısı niteliğindeki yorumların, eleştiri sınırlarını aştığı ve yargı mesleğini zan altında bıraktığı tespitiyle yaptırım uygulanması, rasyonel ve ölçülü değildir.
Ayrıca Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararları dikkate alındığında; iktidar politikaları, yargı gibi kamu kurumlarının işleyişi söz konusu olduğunda, ifade özgürlüğünün çerçevesinin daha da genişletildiği, “incitici, abartılı, kışkırtıcı, rahatsız edici” nitelikte de olsa, dile getirilen görüşlerin ifade özgürlüğü kapsamında korunduğu bilinmektedir.
CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır, canlı yayında sert bir üslup ile yaptığı yorumlarla, bir yandan yargının işleyişini, bir yandan da iktidar partisinin uygulamalarını siyasi tartışmaya açmaktadır ve siyasi tartışma özgürlüğünün de demokratik sistemlerin önemli bir unsuru olduğuna kuşku yoktur.
Bu çerçevede; bir siyasi parti grup başkan vekilinin, toplumun tüm kesimleri tarafından tartışılan bir konuda, iktidar partisinin tutumu ve yargının işleyişine ilişkin yürüttüğü siyasi tartışma nedeniyle yaptırım uygulanması, medya hizmet sağlayıcı kuruluşları, farklı siyasi düşünceleri ekrana taşıma konusunda tereddüte düşürecek, ifade özgürlüğü ve düşünce çeşitliliğinin sağlanması zora girecektir.
Bu yönüyle, “h halk” logolu kuruluşa üst sınırdan uygulanan yaptırım, hakkaniyetli ve ölçülü değildir, basın ve ifade özgürlüğüne aykırıdır. Ayrıca 6112 sayılı Kanun’la Üst Kurula verilen “düşünce çeşitliliğini korumak” göreviyle de çelişki oluşturmaktadır.
3- Özellikle TBMM sandalye sayısı açısından ikinci büyük partinin grup başkanvekilinin, toplumun yakından takip ettiği güncel bir konudaki açıklamalarının, canlı olarak ekrana taşınması demokratik toplumlarda basının öncelikli görevleri arasındadır.
Siyasi tartışma özgürlüğünün, demokrasinin temel unsurlarından olduğuna kuşku yoktur. Muhalefet partilerinin lider ve yöneticilerinin de siyasi tartışma özgürlüğü kapsamında, ülkeyi yönetenler ile kurum ve kuruluşların işlemlerini eleştirme hakkı bulunduğu da açıktır. Muhalefet partisi yöneticilerinin canlı yayınlardaki, doğrudan bir hakaret ya da iftira içermeyen açıklamaları nedeniyle medya hizmet sağlayıcı kuruluşların cezalandırılması, özgürlüğü değil otosansürü besleyecek, televizyon ekranlarında farklı görüş ve düşüncelerin ifadesini zorlaştıracaktır. Böylesi bir durum, muhalefet partisi liderlerinin ve parti yöneticilerinin konuşmalarının canlı yayınlanmasını güçleştirecek, medya hizmet sağlayıcı kuruluşlara “canlı yayın yapmama” baskısı oluşturacaktır.
Bu noktada; önceki yıllarda Ana Muhalefet Partisi Lideri’nin konuşmalarını CANLI yayınlayan kuruluşlara, Üst Kurul tarafından, uygulanan yaptırımların, MAHKEME SÜREÇLERİ, konunun hukuki boyutunu aydınlatıcı nitelikte olacaktır.
Dönemin CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu; 24.05.2022 tarihinde twitter üzerinden açıklamalarda bulunmuş, bazı medya hizmet sağlayıcı kuruluşlar tarafından bu açıklamalar CANLI olarak ekrana getirilmiş, ENSAR Vakfı ile TÜRGEV tarafından yayınların şikâyet edilmesi üzerine, Üst Kurul tarafından yaptırım uygulanmıştır.
Üst Kurulun 30.05.2022 tarihli ve 2022/22 sayılı toplantısında; 9, 10, 11 ve 12 No.lu kararlarla, “TELE 1, h halk, KRT ve FLASH HABER” logolu kuruluşlara, Ana Muhalefet Lideri’nin açıklamalarında yer alan bazı hususlar dolayısıyla, 6112 sayılı Kanun’un, 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde belirlenen; “Tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas almak…” hükmünün ihlal edildiği gerekçesiyle, idari para cezası verilmiştir.
Kuruluşların mahkeme süreçlerini başlatması üzerine; İdare Mahkemeleri kararlarıyla, Üst Kurul tarafından 4 medya hizmet sağlayıcı kuruluşa uygulanan yaptırım kararı da, İPTAL EDİLMİŞ, Üst Kurulun istinaf talepleri de, Bölge İdare Mahkemesi tarafından REDDEDİLMİŞTİR.
İdare Mahkemelerinin, iptal gerekçesine bir örnek vermek gerekirse; Ankara 9. İdare Mahkemesi, E:2022/1786, K:2023/894 sayılı ve 13/04/2023 tarihli kararında; Üst Kurulun 30.05.2022 tarih ve 2022/22 sayılı toplantısında, 9 No.lu kararla “TELE 1” logolu kuruluşa uygulanan yaptırım kararına yönelik, “dava konusu işlemin iptaline” karar vermiştir.
Kararın gerekçesi şu şekildedir:
“Uyuşmazlıkta; dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin birlikte incelenmesinden; dava konusu isleme dayanak teşkil eden ifadelerin ana muhalefet partisi liderinin yaptığı açıklamaların aktarıldığı canlı yayına ilişkin olduğu, bu nedenle de dava konusu isleme konu edilen yayının ana muhalefet partisi liderinin açıklamalarının, bilgi ve fikirlerinin izleyici kitlesine aktarılması olduğu, bu bilgi ve fikirlerin aktarılmasının Anayasanın basın hürriyeti, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti kapsamında kaldığı, açıklamada geçen ifadelerin ifade hürriyeti kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün araçlarından birinin de eleştiri yapmak olduğu, siyasetçiler tarafından ifade hürriyetinin daha geniş kullanıldığı keza hükumetlere ve siyasetçilere yöneltilen eleştirinin sınırının da diğer kişilere göre daha fazla olduğu, ifade özgürlüğünün sadece memnuniyetle karşılanan zararsız veya önemsiz sayılan; insanların kayıtsız kalabileceği bilgi ve fikirler için değil ayni zamanda demokratik toplumu şekillendiren çoğulculuğun, hoşgörünün ve geniş fikirliliğin doğasında bulunan bir gereklilik olarak sok eden, rahatsızlık veren fikirler için de uygulanması gerektiği dikkate alındığında, programda canlı yayın sırasında kullanılan siyasi nitelikli ifade ve yorumların ifade ve basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, nitelik ve ağırlığı itibariyle yukarıda aktarılan 6112 sayılı Kanun'un 8. maddesinin 1. fıkrasının (ı) bendinde yer alan ilke ve kuralların ihlali olarak değerlendirilemeyeceği anlaşıldığından, dava konusu işlemde hukuka uyarlık görülmemiştir.
Nitekim benzer bir uyuşmazlıkta, Danıştay 13. Dairesince verilen 20/05/2022 tarih ve E:2021/882, K:2021/1825 sayılı kararı ile Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesi'nin 28/02/2023 tarih E:2022/6760, K:2023/1178 sayılı kararı da bu yöndedir.”
Üst Kurul, bahse konu karara yönelik istinafa başvurmuş ancak, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesi, E:2023/3806, K:2023/5096 No.lu ve 27/09/2023 tarihli kararıyla, istinaf talebini REDDETMİŞTİR.
4- Canlı olarak yayınlanan programlarda, isim verilerek yargı mensuplarına veya yargı kararlarına yönelik eleştirilerin, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine ilişkin, emsal teşkil edebilecek bir yargı kararı bulunmaktadır:
Gazeteci Barış Pehlivan hakkında, 2021 yılında bir medya hizmet sağlayıcıda yaptığı haber ve kamuoyu açıklamaları nedeniyle ceza soruşturması başlatılmış ve kamu davası açılmıştır. Somut dava, basın üyesinin halen üst düzey bir bürokrat olan eski bir hâkimi, terör örgütlerine hedef göstermesi iddiasıyla ilgilidir.
Gazeteci Barış Pehlivan, 30.12.2021 tarihli Halk TV’de yayınlanan programda, aşağıdaki açıklamalarda bulunmuştur: “'Bakın. Hayır çok çok kritik bir yere geliyorum. ya Hakan Fidan neden gözaltına alınmak istendi Fetullahçılar tarafından, tam da benzer meseleden dolayı, Türkiye Cumhuriyet Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanına terör örgütü ile ilişki kurmaya çalıştılar, Farkında değiller AKP yöneticileri DİAYDER meselesini deşsinler, bir tane bile terörist dışarda kalmasın, ama eğer suçlanacaksa herkesin suçlanması gerekiyor. Önemli bir bilgi daha vericem. Cumhuriyet gazetesinden Furkan Karabay haberini yaptı ne dedi biliyor musunuz? DİAYDER iddianamesi çıktı, peki DİAYDER davası ki Ekrem İmamoğlu davasına dönecektir bu, kim tarafından yargılaması yapılacak biliyor musunuz? Söylüyorum, Akın Gürlek tarafından, Akın Gürlek kimdir, çok önemli bir hakim'dir. Ona verilmesinin özel bir anlamı vardır, Akın Gürlek Türkiye de bizim tartıştığımız bütün davalarda cezayı veren isimdir, kimdir biliyor musunuz? Canan Kaftancıoğlu'nu 9 yılla cezalandıran hakim'dir. Kimdir biliyor musunuz? Selahattin Demirtaş'ı terör örgütünden cezalandırılan isimdir. Kimdir biliyor musunuz? Enis Berberoğlu kararı ile ilgili Anayasa Mahkemesine direnen kişidir. Kimdir biliyor musunuz? Osman Kavala ile ilgili davalarda karar veren isimdir, yani demek istiyorum ki Akın Gürlek, Kemal Kılıçtaroğlu'nun deyimi ile Türkiye'nin yeni Zekeriye Öz'üdür.” şeklinde sözler söylediğinin, Gökmen Karadağ'ın "Kılıçdaroğlu'nun ifadesi" şeklinde soru yöneltmesi üzerine "Kılıçdaroğlu'nun ifadesi" şeklinde cevap verdiğinin, Gökmen Karadağ'ın tekrar "Akın Gürlek'e verileceği bilgisini neye dayandırarak söylüyorsun, belli mi oldu" şeklinde soru yöneltmesi üzerine ''Tabi. tabi. Cumhuriyet gazetesinden Furkan Karabayır'ın haberinden baz alarak söylüyorum. O iddianameyi kabul etti, ilgili mahkeme başkanı da Akın Gürlek. Akın Gürlek çok önemli bir isimdir, böylesi politik davalarda da verdiği kararıyla da ün yapmış bir isimdir, demek istiyorum ki DİAYDER üzerine korkarım ki hiçbir hukuki temeli olmayacak bir şekilde politik bir dava yürütülecektir ve dönüp dolaşıp aslında DİAYDER üzerinden Ekrem İmamoğlu ve İstanbul Büyük Şehir Belediyesi yargılanmaya çalışılacaktır. Akın Gürlek isminin seçilmesi o anlamda önemli şimdilik diyeceklerim bu kadar.''
Barış Pehlivan hakkında, Halk TV’de yaptığı açıklamalar nedeniyle, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu tarafından, 12/04/2022 tarih ve 2022/112 soruşturma numaralı iddianamesi ile sanık Barış Pehlivan'ın hukuki koruma altına alınan Terörle Mücadele eden kişilerden olan, Katılan Akın Gürlek'e karşı hedef gösterme eylemini işlemiş olduğu iddiası ile eylemlerine uyan 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 6/1 maddesi, TCK'nın 53. Maddesi gereğince cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmıştır.
Gazeteci Barış Pehlivan, İstanbul 34. Ağır Ceza Mahkemesi’nde (E:2022/251, K:2023/285, C.SAVCILIĞI ESAS NO: 2022/18766) yargılanmış, 13 Haziran 2023 tarihinde BERAAT KARARI verilmiştir.
Gazeteci Barış Pehlivan’ın, Gazeteci Canan Coşkun’un ile birlikte yargılandığı davada, beraat kararının verilme gerekçeleri şu şekilde yer almıştır:
“Sadece ismin zikredilmesinin bu suçun oluşumu açısından yeterli olmadığı mahkememizce değerlendirilmektedir.”
“Yazının veya haberin içerisinden bazı sözcükler tek tek ele alınarak ve bu sözcükler olumsuz anlamları açısından bakılarak konuşma bütününü değerlendirme dışı bırakılarak sonuca varılamayacağını yine Yargıtay CGK.nun 24.4.1989, 9/63-165 sayılı kararı ile olayın değerlendirmesi yapılırken, yazının bütünlüğünün bozulmamasının gerektiği belirtilen CGK, 25.01.1993, 8/299-10 sayılı kararı dikkate alınarak, yazının bir bütün olarak ele alınması gerekmektedir, İçerisinden bazı sözcükler tek tek ele alınarak ve bu sözcükler olumsuz anlamları açısından bakılmak suretiyle sonuca varılmayacağına dikkat çekilmiştir.”
“Yukarıda yapılan değerlendirmeler ile suça konu programın Ulusal bazda yayın yapan bir televizyon kanalından alındığı hususu AİHM ve yüksek derece mahkeme içtihatları doğrultusunda iddia konusu somut olay değerlendirildiğinde; iddianameye konu yayın ve sosyal medya paylaşımı içeriklerinde sanıkların üzerlerine atılı "Terörle Mücadelede Görev Almış Kişileri Hedef Göstermek" suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı anlaşılmış olup sanıklar Canan Coşkun, Barış Pehlivan hakkında ayrı ayrı 5271 sayılı CMK'nın 223/2-a maddesi uyarınca BERAAT KARARI verilmiştir.”
Bahse konu davaya yönelik; İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ DERNEĞİ tarafından hazırlanan, DAVA GÖZLEM RAPORU’nda, davanın gerekçeli kararı şu şekilde özetlenmiştir:
“31. Mahkeme, doktrine ve AİHM tarafından belirlenen ifade ve basın özgürlüğü kriterlerine atıfta bulunmuş ve bu kriterlere kararların gerekçesinde yer verilmesi gerektiğini belirtmiştir.¹⁴ İddianame bakımından sanıkların üzerine atılı suçu AİHM¹⁵, AYM¹⁶ ve Yargıtay¹⁷ kararları ışığında değerlendiren mahkeme; haberin güncel olması, kamu yararını gözetmesi ve haberin açıklanış şekli ile konu arasında düşünsel bir bağ bulunması gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca, haberin bilgilendirme değerinin yüksek olması halinde kişilerin söz konusu habere o derece katlanma yükümlülüğü bulunduğuna dikkat çekmiş ve kamuoyunun bilgi alma hakkına ve gazetecilerin doğruluğu denetlenebilir konularda yaptığı haberlerin ifade özgürlüğü kapsamında kabul edildiğine dair AİHM içtihadına yer vermiştir.¹⁸ Yargıtay’ın emsal kararlarına atıfla Mahkeme, basın özgürlüğünün belli ölçüde abartmayı ve kışkırtmayı da içerebileceğini ifade ederek haberlerin bağlam içerisinde incelenmesi halinde TMK’nin 6. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen suçun unsurlarının oluşmadığını belirtmiş ve haberlerin ifade özgürlüğü hakkı kapsamında olduğu gerekçesiyle Cumhuriyet Savcısı’nın mütalaasına aykırı olarak sanıkların beraatine karar vermiştir. (15. Lehideux ve Isorni/Fransa, no: 24662/94, 23.09.1998; Nilsen ve Johnsen/Norveç, no: 23118/93, 25.11.1999; Sunday Times/Birleşik Krallık, no: 6538/74, 26.04.1979; Lingens/Avusturya, no: 9815/82, 22.04.2013; Dalban/Romanya, no: 28114/95, 28.09.1999), (16. İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014) ve (17. Yargıtay CGK, 162-181 E. K.T: 11.07.2006, Yargıtay CGK, 2007/7-28/34 E., K.T: 13.02.2007, Yargıtay CGK, 9/63-65 E. K.T: 24.4.1989, Yargıtay CGK, 8/2999- 10 E., K.T: 25.01.1993, Yargıtay 9. CD, 2009/14883 E., 2011/30914 K., Yargıtay 16. CD, 2015/4065 E., 2015/2095 K.), (18. Dalban/Romanya, No: 28114/95, 28.09.1999).”
Cumhuriyet Savcısı ve katılan tarafından yapılan istinaf başvurusunu takiben dosya incelenmek üzere İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderilmiştir. Gözlem Raporunun hazırlandığı tarih itibariyle dosya Bölge Adliye Mahkemesi’nde derdesttir.
https://ifade.org.tr/reports/davagozlem/IFOD_CananCoskun_BarisPehlivan_BilgiNotu.pdf (İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ DERNEĞİ, DAVA GÖZLEM RAPORU, § 6, E.T.:15.05.2025)
Söz konusu yayında, yargı kararları siyasi açıdan eleştirilmiş ve doğrudan hiçbir yargı mensubu hedef alınmamıştır. Bu yönüyle de kişilerin küçük düşürülmesi ya da aşağılanması söz konusu değildir ve üst sınırdan verilen yaptırım kararı, ifade özgürlüğüne ölçüsüz bir müdahale niteliğindedir.
5- Yargı kararlarına yönelik eleştirilerin, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine ilişkin, iki farklı AİHM kararı, yaptırım uygulanan ifadeler kapsamında önem taşımaktadır:
De Haes and Gijsels v. Belgium (B. No: 19983/92, 24 Şubat 1997)
Gazeteciler, çocuk istismarıyla suçlanan bir kişinin beraat ettirilmesine yönelik mahkeme kararını ağır şekilde eleştirmiş ve yargıçların bağlantılarını sorgulamıştır. AİHM tarafından, bu eleştirilerin kamu yararı kapsamında olduğu ve haberin cezalandırılmasının ifade özgürlüğünün ihlali anlamına geldiğine karar verilmiş, gazeteciler tarafından yapılan eleştirilerin cezalandırılması, ifade özgürlüğüne aykırı bulunmuştur.
AİHM bu kararıyla; yargıya yöneltilen ciddi eleştirilerin bile, eğer kamuoyunu bilgilendirme amacı taşıyorsa ve kişisel hakaret içermiyorsa, ifade özgürlüğü kapsamında kaldığını, yargı kararlarının kamu yararını ilgilendiren yönlerinin tartışılabileceğini hüküm altına almıştır.
Morice v. France (B. No: 29369/10, 23.04.2015, Büyük Daire)
Avukat Olivier Morice, Fransa’da yürütülen bir ceza soruşturmasında görev alan iki yargıç hakkında, yargı sürecindeki tarafsızlıklarına ilişkin eleştirilerde bulunmuştur. Bu eleştiriler, kamuoyuna açık bir şekilde ifade edilmiştir. Bunun üzerine Morice, yargıçlara hakaret ettiği gerekçesiyle cezai yaptırımla karşı karşıya kalmıştır.
AİHM, 23 Nisan 2015 tarihinde verdiği kararda, Morice’in mahkûmiyetinin, AİHS’nin 10. maddesiyle güvence altına alınan ifade özgürlüğüne orantısız bir müdahale teşkil ettiğine hükmetmiştir. Mahkeme, avukatların, adaletin işleyişine dair kamuoyunu bilgilendirme ve eleştirme hakkının, demokratik bir toplumda korunması gereken temel özgürlüklerden biri olduğunu vurgulamıştır. Bu bağlamda, Morice’in açıklamalarının, kamu yararına yönelik bir tartışma kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini, yargıya duyulan güveni sarsmaktan öte, kamusal bir meseleye dikkat çekme amacı taşıdığını belirterek, ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine hükmetmiştir.
AİHM’nin “Yargı mensupları kamu görevlisidir. Diğer kamu görevlileri gibi, kendilerine yönelik eleştirilerde daha geniş bir hoşgörü göstermeleri beklenir.” kararı, yargı mensuplarının da eleştiriye açık olduğunu ve demokratik denetim mekanizmasının bir parçası olarak eleştiriye daha fazla tahammül göstermesi gerektiğini açıkça ortaya koymakta, özellikle yargı erkinin eleştirilmesi söz konusu olduğunda, ifade özgürlüğünün korunmasına verdiği önemi göstermektedir.
6- Milletvekilleri seçmen kitlesini, yani halkı temsil etmekle görevlidirler. Belirli bir ilden seçimi kazanmış olsalar da seçildikleri ili, bölgeyi veya salt kendilerini seçen seçmenleri değil, bütün milleti temsil ederler. Dolayısıyla, halkın sorunlarını ve gündeme ilişkin görüşlerini kamuoyuyla paylaşmak, çözüme ilişkin katkıda bulunmak, milletvekilinin, en asli, en önemli görevlerinden kabul edilir ve bu görevi ifa ederken medya kuruluşları en hızlı şekilde en büyük kitleye ulaşabilmelerine aracılık eder.
“Milletvekilleri, görevleri gereği yasama sorumsuzluğu ve yasama dokunulmazlığına sahiptir. Yasama sorumsuzluğu; milletvekillerinin yasama ve denetim faaliyetlerindeki oy ve sözlerinden ve Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerinden, Genel Kurulca başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamalarından dolayı sorumlu tutulamayacaklarını ifade eder. Yasama sorumsuzluğu mutlak ve süreklidir. Görevi sona erse de milletvekilli, görevi sırasındaki oy, söz ve düşüncelerinden dolayı sorumlu tutulamaz. (Türkiye Büyük Millet Meclisi Kanunlar ve Kararlar Başkanlığı, YASAMA EL KİTABI, Mart 2022, s.17) https://cdn.tbmm.gov.tr/TbmmWeb/Yayinlar/Dosya/8746211c-9eed-4bb3-b8fc-8b255b45f39d.pdf (E.T.:15.05.2025)
Dolayısıyla, Üst Kurul aldığı bu kararla; Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, halkın oylarıyla temsil yetkisi kazanmış bir milletvekilinin, gündemde geniş yer bulan ve birçok tartışma programına konu edilen bir olaya dair, üstelik “siyasi analiz”, “siyasi tartışma” niteliğindeki açıklamaları üzerinden, ifade özgürlüğüne, siyaset yapma özgürlüğüne müdahale etmiş, öte yandan halkın temel sorunlara dair bilgi edinme, fikir geliştirme ve kanaat sahibi olma hakkına da kısıtlama getirmiştir.
Ayrıca milletvekilleri, siyasetçiler ve siyasi tartışmalarda ifade özgürlüğünün çerçevesine ilişkin, Anayasa Mahkemesi’nin Tansel Çölaşan Başvurusu’na (B.No: 2014/6128, 7/7/2015) ilişkin kararı, örnek niteliğindedir.
Kararda, siyasi tartışma özgürlüğü, demokratik sistemlerin temel ilkesi olarak nitelendirilmiş ve “64- İfade özgürlüğü büyük ölçüde eleştiri özgürlüğünün güvence altına alınmasını hedeflemektedir ve düşüncelerin açıklanması ve yayılması sırasında kullanılan ifadelerin sert olması doğal karşılanmalıdır. Öte yandan siyasi tartışma özgürlüğünün “tüm demokratik sistemlerin temel ilkesi” (bkz. Lingens/Avusturya, B. No: 9815/82, 8/7/1986, § 41-42) olduğu göz önüne alındığında diğer ifade türlerine nazaran, başvuru konusu konuşmalardaki gibi siyasal politikaları ve siyasileri eleştiren, siyasi politikaları veya açıklamaları muhalif bir tarzda ele alan siyasi ifade özgürlüğüne ayrıca önem vermek gerekmektedir.
65- Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrası, siyasi ifadeler ile kamuyu ilgilendiren ifadelere yönelik pek az bir sınırlamaya yer vermektedir. Siyasi bir tartışmayı savunmak demokratik toplumun temel bir unsurudur. Bu sebeple zorlayıcı nedenler olmadıkça siyasi ifadeye kısıtlama getirilmemesi gerekir (örnek bir AİHM kararı için bkz. Feldek/Slovakya, B. No: 29032/95, 12/7/2001, § 83).” görüşüyle, siyasi tartışmaya özel güvence getirilmiştir.
Bu nedenlerle, Kurul çoğunluğunun yaptırım yönündeki kararı, hukuken isabetli ve haklı değildir.
7- Cumhurbaşkanına, iktidar partisi politikalarına veya kamu kurumlarının işleyişine yönelik eleştiriler kapsamında Üst Kurulca verilen ancak Danıştay tarafından uygun görülmeyen kararlara baktığımızda da, basın/ifade özgürlüğü kapsamının genişletildiği ve “kamu yararı bulunması” hususunun ön planda tutulduğu görülecektir. Şöyle ki;
a) Üst Kurulun 15 Aralık 2021 tarih ve 2021/49 sayılı toplantısının, 20 No.lu kararıyla, Halk TV logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşa; “İki Yorum” programında; “Tarih, Erdoğan ve Bahçeli bu ikisini bu ülkeyi yıkan liderler olarak kaydedecek. Belli ki bu liderler kendine mevcut MKYK üyelerini de ortak ediyorlar. Tarih hepsini beraber yazacak…Bu ülkenin yıkımına ortak oldular…Siz devlet misiniz Allah’ını severseniz. Devlet dediğinin bir kurumu olur, o kurumun bir haysiyeti olur o kurumun bir yaklaşımı olur. O kurumun siyasetten bağımsız bir tavrı olur…19 yıldır buna hazırlanıyorduk. Neye hazırlanıyordun? Yıkmak için mi hazırlanıyordun? Neye hazırlandın tam olarak? Dövizi alıp başını götürecek kadar mı? BAE gibi ne olduğu belli olmayan, Ortadoğu’nun çetesi bir devletin ayağına kadar götürttü seni bu yıkım. Buna mı hazırlanıyordun? Üç kuruş. Türkiye’nin ekonomik olarak işgal edilmesine mi hazırlanıyordun? 19 yıldır tam olarak neye hazırlanıyordun? İşsizlik? Çözemiyorsun. Yoksulluk? Çözemiyorsun. TL değer kaybediyor, çözemiyorsun. O değer kaybının sonunda bütün yüzyıllık emekler iki tane Arap’a üç tane yabancıya peşkeş çekiliyor bunu çözemiyorsun… Kalkıyorsun 19 yılın sonunda ve buna kendin olmadığı gibi sözüm ona devletin diğer kurumlarını da ortak ediyorsun. Bu devlet değil ki bu bir iktidarın aymazlığıdır bu iktidarın bu ülkeyi yıkıma sürüklemesi. Bu Bahçeli ile Erdoğan’ın bu ülkeyi yıkıma sürüklemesine bu üniformalı kendini devlette bir kurumun sözcüsü temsilcisi yetkilisi görenlere de ortak ederek bu resim… Ekonomik olarak işgale uğramadık, bu ülke bir yıkıma sürüklenmedi özür dilerim, derim. İnşallah ben böyle demek durumunda kalırım. Ama demezsek ama bu ülkeyi bir yıkıma sürüklersek, bu fotoğraftaki isimlerle beraber (MGK toplantısından fotoğraf) başta Erdoğan ve Bahçeli ve bu fotoğraftaki resimdeki olanların tamamı bu ülkeyi yıkanlar olarak bu ülkenin tarihinde yerini alacaklar…ama toplumun önüne çıkıp hiçbir şey yokmuş gibi davranmaları bu yıkıma ortak olmalarıdır. Her birinin adını her birinin resmini bu ülkenin tarihi bu ülkeyi yıkıma sürükleyenler olarak kaydedecektir. Umut ederim ki biz yanılırız umut ederim ki biz özür dilmek zorunda kalırız…”
şeklindeki söylemlerinin, 6112 sayılı Yasa’nın 8. maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde belirlenen; "..., kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez."” hükmünü ihlal ettiği gerekçesiyle, oy çokluğu ile yaptırım uygulanmıştır.
Kuruluşun kararı yargıya taşıması sonucunda; Ankara 12. İdare Mahkemesince verilen 28/11/2022 tarih ve E:2022/527, K:2022/2541 sayılı kararda; "…programda, siyaset ve ekonomiye dair olay ve gelişmelerin ele alındığı, programda sunucular "M.S." ile "L.G." tarafından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Devlet Bahçeli'ye yönelik sarf edilen sözlerin, demokratik bir ülkede basının haber verme ve halkın haber alma özgürlüğü kapsamı içerisinde olduğu anlaşıldığından, 6112 sayılı Kanun uyarınca davacı yayın kurulusuna idari para cezası verilmesine ilişkin işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır.” şeklinde hüküm bildirilerek, dava konusu Üst Kurul kararı iptal edilmiştir.
Üst Kurul Kararının istinaf aşamasında da; Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesi'nce; istinaf başvurusu reddedilmiştir. Üst Kurulun temyize başvurması üzerine; DANIŞTAY ONÜÇÜNCÜ DAİRESİ, 27/09/2023 tarih ve E:2023/2034, K:2023/3773 sayılı kararıyla, RTÜK’ün temyiz isteğini reddetmiş ve davacı yayın kuruluşunun lehine verilen Bölge İdare Mahkemesi kararını onamıştır.
b) Üst Kurulun 11 Ağustos 2021 tarihi ve 2021/31 sayılı toplantısının 47 No.lu kararıyla, KRT logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşa; “Şimdiki Zaman” programında yer alan; “Cumhuriyet'in diğer kurumları gibi, nasıl Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında Cumhuriyet'in dikili ağaçları teker teker satıldılarsa, yerlerinden söküldüler, başka kurumlara döndürüldülerse, Türk Hava Kurumu da benzer bir akıbeti yaşıyor… Fakat bu Orman Bakanı kadar beceriksizini çok ender gördüm. Beceriksiz. Tarımı bitirdi. Hayvancılığı bitirdi. Sayesinde orman da bitiyor… Ya ben hayatımda böyle bir pişkinlik, böyle bir vurdumduymazlık, böyle bir beceriksizlik, böyle bir liyakatsizlik görmedim. Görmedim arkadaş! Marmaris yanıyor. Umurlarında değil… Türkiye Cumhuriyeti'nin kurumlarına olan düşmanlıklarını, o kurumlara olan kinlerini adeta kustular… senin bu aptalca politikaların yüzünden…” şeklindeki ifadelerin, 6112 sayılı Yasa’nın 8. maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde belirlenen; "...,kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez.” hükmünü ihlal ettiği gerekçesiyle yaptırım uygulanmıştır.
Ancak DANIŞTAY ONÜÇÜNCÜ DAİRESİ, 23/03/2023 tarih ve E:2023/520, K:2023/1378 sayılı kararıyla, RTÜK lehindeki Bölge İdare Mahkemesi kararını bozmuştur. Ankara BİM 10. İdari Dava Dairesi de, Danıştay’ın bozma kararına uyarak, 30/11/2023 tarihinde, E:2023/7473, K:2023/6961 sayılı kararı ile “Dava Konusu İşlemin İptaline” kararı vermiştir.
Bu kararların işaret ettiği nokta; ülkeyi yönetenler veya kamu kurumlarının uygulamaları söz konusu olduğunda, medya hizmet sağlayıcı kuruluşlarda program sunucuları ya da program konuğu siyasetçi ve gazeteciler için ifade özgürlüğünün daha geniş yorumlanması gerektiğidir.
8- Anayasa Mahkemesi, basın ve ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda basına yönelik müdahalelere ilişkin pek çok kararında “Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olma ve Ölçülülük” tanımlaması getirmekte ve çerçeveyi “...temel hak ve özgürlükleri sınırlayan tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamalı ve başvurulabilecek en son çare niteliğinde olmalıdır. Bu koşulları taşımayan bir tedbir, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez” şeklinde çizmektedir (Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın,§ 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51).
6112 sayılı Kanun’un temel hedeflerinden biri de ifade özgürlüğü ve halkın haber alma hakkı ile düşünce çeşitliliğinin sağlanmasıdır.
Demokrasinin sağlıklı işlemesi için yaşamsal öneme sahip olan basın ve ifade özgürlüğünün etkin bir şekilde kullanılabilmesi için, medya hizmet sağlayıcı kuruluşlara yönelik düzenleme ve denetim işlerinde çok hassas olunması, bu özgürlüklere en yüksek güvencenin sağlanması zorunludur.
İfade özgürlüğü ve halkın haber alma hakkı ile düşünce çeşitliliğini sağlamakla görevli olan Üst Kurulun da basın ve ifade özgürlüğüne müdahale ederken bu bilinç ve duyarlılıkta hareket etmesi, demokrasinin kökleşmesi ve gelişmesi için zorunludur.
Ancak son dönemde, tarafsızlığın ihlali ve eleştiri sınırlarının aşıldığı gerekçeleriyle hep aynı kuruluşların sıklıkla yaptırıma uğradığı görülmektedir ve bu kuruluşlardan biri de “h halk” logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluştur. Kuruluşun çoğunlukla eleştiri sınırının aşıldığı gerekçesiyle çok sayıda idari yaptırımla karşılaşması, hakkaniyetli ve rasyonel bir tutum olmaktan uzaktır. Bu durum, yayıncı kuruluşun basın ve ifade özgürlüğü konusunda çok hassas ve adil davranılmadığı algısını doğurmakta, tarafsız olması gereken Üst Kurulun yaptırım kararlarını sorgulanır hale getirmektedir. Çok sesliliği boğan, yorum ve eleştiri hakkını cendereye alan bu durum sürdürülebilir değildir. Hak ve özgürlüklere keyfi müdahale hukuk devletlerinde ve çağdaş demokrasilerde kabul gören bir durum değildir. Ayrıca Anayasa Mahkemesi’nin çerçevesini çizdiği demokratik toplum düzeninin gerekleriyle de örtüşmemektedir.
9- İfade özgürlüğü; insan hakları hukuku belgelerinde ve Anayasalarda, temel haklar ve ödevler kategorisinde, birinci kuşak haklar arasında yer almaktadır. Bu nedenle çoğulcu demokrasilerde ifade özgürlüğü; herkes için geçerli, özüne dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez bir hak ve yaşamsal önemde bir özgürlük niteliğinde, çoğulcu ve Anayasal demokrasilerin temel taşlarındandır. İnsanların serbestçe haber, bilgi ve başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği fikir ve kanaatlerden dolayı kınanmaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte meşru yöntemlerle dışa vurabilme imkân ve serbestisi, ifade özgürlüğü şemsiyesi altındadır ve sadece düşünce ve kanaat sahibi olmayı değil, “düşünce ve kanaatleri açıklama/yayma” özgürlüklerini de kapsamaktadır. Ayrıca Anayasa’ya göre; ifade tarzları, biçimleri ve araçları da bu özgürlük alanındadır.
Anayasa’nın 25’inci maddesinde “Düşünce ve kanaat hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” ve 26’ncı maddesinde “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet, resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” hükümlerinden anlaşılacağı üzere ifade hürriyeti, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile de güvence altına alınmaktadır. Anayasa’nın “Basın Hürriyeti” başlıklı 28’inci maddesinde düzenlenen “Basın hürdür, sansür edilemez.” ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3’üncü maddesinde yer alan “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.” hükümleri ise basın hürriyetinin güvence altına alındığını göstermektedir.
Anayasamızın 90. maddesine göre usulüne uygun şekilde yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bu kapsamda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de kanun hükmünde sayılmaktadır. İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin “İfade özgürlüğü” başlıklı 10’uncu maddesinde yer alan “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar...” düzenlemesi ile ifade özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir.
10- Anayasa Mahkemesi pek çok kararında, kamu otoriteleri, ülke yöneticileri, siyasi partiler, yargı gibi kamu kurumları söz konusu olduğunda, ifade özgürlüğünün bir dereceye kadar abartıya ve hatta kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiğini kabul etmiştir (Ali Suat Ertosun, B. No: 2013/1047, 15/4/2015, § 66; Zübeyde Füsun Üstünel ve Diğerleri, § 102).
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, Zübeyde Füsun Üstel ve Diğerleri (B. No: 2018/17635, 26/7/2019) başvurusunda; Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir. Başvurunun konusu; bir grup akademisyen tarafından yayımlanan bir bildiriye imza veren başvurucuların terör örgütü propagandası yapma suçundan cezalandırılması nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Bildiride; “.. Türkiye Cumhuriyeti; vatandaşlarını... fiilen açlığa ve susuzluğa mahkûm etmekte, yerleşim yerlerine ancak bir savaşta kullanılacak ağır silahlarla saldırarak ... hemen tüm hak ve özgürlükleri ihlâl etmektedir ...", "... Bu kasıtlı ve plânlı kıyım ...", "... Devletin ... tüm bölge halklarına karşı gerçekleştirdiği katliam ve uyguladığı bilinçli sürgün politikasından derhal vazgeçmesini ...", "... Devletin vatandaşlarına uyguladığı şiddete hemen şimdi son vermesini ...", "... Bu ülkenin akademisyen ve araştırmacıları olarak sessiz kalıp, bu katliamın suç ortağı olmayacağımızı beyan ediyor ..." ifadeleri yer almıştır.
Anayasa Mahkemesi Kararı’nın, “Kamu Otoritelerinin Eleştirilmesi” bölümündeki bazı hükümler şu şekildedir:
“104. Kamu otoritelerine veya kamu politikalarına yönelik eleştirilerde Mahkememiz bazı ilkeler benimsemiştir. İlk olarak, sarf edilen bazı görüş ve ifadeler kamu gücünü kullanan organlar nazarında kabul edilemez görülse bile hukukun üstünlüğüne dayanılarak oluşturulan demokratik bir toplumda kurulu düzene, politikalara ve uygulamalara karşı çıkan veya kamu gücünü kullanan organların eylemlerini eleştiren, onları kabul edilemez bulan fikirler serbestçe açıklanmalıdır (Mehmet Ali Aydın, § 69;Ayşe Çelik, § 53).
106. Üçüncü olarak ise kamu otoritelerinin -kamu gücünü kullandıkları için- kabul edilebilir eleştiri sınırlarının özel bireylere nazaran çok daha geniş olduğu unutulmamalıdır. Demokratik bir sistemde, kamu otoritelerinin eylemlerinin ve ihmallerinin yalnızca yasama ve yargı organlarının değil aynı zamanda kamuoyunun da sıkı denetimi altında olduğu her zaman gözönünde bulundurulmalıdır (Ayşe Çelik, § 54; Bekir Coşkun, § 66; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 69).
107. Dördüncü olarak, kamu otoriteleri kendilerine yönelik saldırı ve eleştirilere farklı araçlarla cevap ve tepki verme imkânına sahiptir. Bu imkânların varlığı nedeniyle kamu gücünü kullanan otoriteler haksız sözel saldırılar karşısında -şiddete teşvik içermedikçe- ceza soruşturma ve kovuşturmasına başvurma hususunda kendilerini sınırlandırmalıdır.”
İlgili Kararın “Nihai Değerlendirmeler” bölümünde ise şu hükümlere yer verilmektedir:
128. Açıklanan bir düşüncenin salt ağır olması, yetkilileri sert biçimde eleştirmesi, keskin bir dil kullanılarak ifade edilmesi ve hatta tek taraflı, çelişkili ve subjektif olması şiddete tahrik ettiği, topluma, devlete ve demokratik siyasal düzene yönelik olarak bir tehlike ortaya çıkarttığı ve buna bağlı olarak kişileri kanunlara aykırı eylemler yapmaya teşvik ettiği anlamına gelmez.
129. En geniş siyasi özne olan devlete yönelik eleştirinin sınırlarının bireylere yöneltilen eleştirilere göre çok daha geniş olduğunda bir tereddüt olamaz…
İlgili Kararın “Orantılılık” bölümündeki değerlendirmelerde de şu hüküm yer almaktadır:
134. Kamu gücünü kullananların eylemleri hakkındaki açıklamaların rahatsız edici de olsa cezalandırılması caydırıcı etki doğurarak toplumdaki ve kamuoyundaki farklı seslerin susturulmasına yol açabilir. Cezalandırılma korkusu, çoğulcu toplumun sürdürülebilmesine engel olabilir (Ergün Poyraz (2), § 79). Bilhassa cezalandırılmaları hâlinde ülkede kamu yararına ilişkin konuların tartışılmasına yönelik katkılarına ciddi şekilde engel oluşturacağı muhakkak olan akademisyenler gibi kişiler güçlü nedenler olmadan cezalandırılmamalıdır. (gazeteciler bağlamında bkz. Orhan Pala, § 52; Bekir Coşkun § 58; Ali Rıza Üçer (2) [GK], B. No: 2013/8598, 2/7/2015, § 46)
137. Demokratik bir toplumda otosansür refleksine hizmet eden bir cezaya maruz kalınması, kamu gücünü kullanan organların karar ve eylemlerini sorgulanamaz hâle getirir. Oysa demokratik bir toplumda devletin, kamusal faydası yüksek olan bir tartışmanın yürütülmesini ceza tehdidi yoluyla engellemek yerine bilgi kaynaklarına ve iletişim araçlarına erişim imkânlarının genişliğinden yararlanarak kendisine yönelik eleştirileri etkili bir biçimde yanıtlamak suretiyle bu konudaki kamusal tartışmaya katkıda bulunması beklenir.”
Bu çerçevede; bir siyasi parti yöneticisinin, Türkiye gündemini yakından ilgilendiren bir konuda, ülkeyi yönetmekle sorumlu iktidar partisinin tutumu ve yargı süreçlerini analiz ederek tartışmaya açan ve partisinin politikasını açıkladığı ifadeleri nedeniyle medya hizmet sağlayıcı kuruluşun üst sınırdan cezalandırılması, orantısız olacak, kamusal faydası yüksek tartışmaların yapılmasını imkânsız hale getirecektir.
Yine başka bir Anayasa Mahkemesi kararında da; siyasetçilerin, kamuoyunca tanınan kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin, gördükleri işlev nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda oldukları ve bunlara yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğu vurgulanmıştır (Ergün Poyraz (2), B. No:2013/8503, 27/10/2015, § 58).
İfade özgürlüğü büyük ölçüde eleştiri özgürlüğünün güvence altına alınmasını hedeflemektedir. Bu nedenle, düşüncelerin açıklanması ve yayılması sırasında kullanılan ifadelerin sert olması doğal karşılanmalıdır (Bekir Coşkun, B.No: 2014/12151, 04.06.2015).
11- AİHM’in yerleşik içtihatlarında da belirttiği gibi, hükümetler kullandıkları kamu gücünden dolayı kendilerine yöneltilmiş en ağır eleştirileri bile hoşgörü ile karşılamak zorundadır. Sağlıklı bir demokrasi, bir hükümetin yalnızca yasama organı veya yargı organları tarafından denetlenmesini değil aynı zamanda sivil toplum örgütleri, medya ve basın veya siyasi partiler gibi siyasal alanda yer alan diğer aktörlerce de denetlenmesini gerektirir (Castells/İspanya, B. No: 11798/85, 23/4/1992, § 46).
İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun temel taşlarından ve toplumun ilerlemesinin ve bireylerin gelişmesinin temel şartlarından biridir. İfade özgürlüğü sadece hoşa giden ya da insanları incitmeyen veya önemsenmeyen ‘bilgi’ ve ‘düşünceler’ için değil, Devleti veya toplumun herhangi bir kesimini inciten, şoke eden veya rahatsız eden bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. Demokratik toplumun olmazsa olmaz koşullarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açık görüşlülük bunu gerektirmektedir (Handyside/Birleşik Krallık, Başvuru No: 5493/72, 07.12.1976).
İfade özgürlüğü alanında uzmanlaşmış insan hakları avukatı Dominika Bychawska-Siniarska tarafından hazırlanan “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Kapsamında İfade Özgürlüğünün Korunması” el kitabında da, gazeteciler tarafından yapılan eleştirel nitelikteki değer yargılarına ilişkin hususlar şu şekilde açıklanmaktadır:
“Değer yargıları bir durum ya da olaya ilişkin bakış açısı ya da kişisel değerlendirmeler olup doğru ya da yanlış olduklarını kanıtlanmak mümkün değilse de, bir değer yargısının dayanağı olan altı çizilen gerçeklerin doğru ya da yanlış olduğu kanıtlanabilir. Aynı şekilde, Dalban davasında Mahkeme, ‘gerçekliğini kanıtlamaksızın eleştiri niteliğinde değer yargısı ifade etmesinin engellenmesi, bir gazeteci için kabul edilemez olacaktır.” (Dalban/Romanya, 28 Eylül 1999 [BD]).
Yukarıda örneklerini verdiğim kararlardan anlaşılacağı üzere; hem ulusal hem uluslararası hukuk metinlerinde ifade özgürlüğünün açıkça güvence altına alındığı, siyasi tartışma söz konusu olduğunda özgürlük alanının daha geniş çerçevede değerlendirildiği, CHP Grup Başkanvekili Başarır’ın söylemlerinin, yargı bağımsızlığına dair kamuoyunda oluşan şüpheyi dile getirmeye yönelik olduğu, suçlama ya da hakaret içermediği, kamu görevlilerine yönelik sistemsel eleştirilerde bulunduğu, konuşmasının konusu, bağlamı, amacı ve söylem türü dikkate alındığında yaptırım gerekçelerinin hukuki zeminde karşılık bulmadığı, demokratik toplumlarda doğal kabul edilen siyasal eleştiri kapsamında bir ifade biçimi olduğu ve ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği açıktır.
Sonuç itibarıyla, söz konusu programda bir siyasetçinin, ülke gündemini oluşturan bir konuda, iktidar partisinin uygulamaları ve yargı süreçlerini analiz ederek, siyasi tartışmaya açtığı, konuşma bütünlüğü içerisinde değerlendirildiğinde hakaret ya da aşağılama içermediği, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun da kamusal sorumluluk anlayışına aykırı bir tutumunun olmadığı görülmektedir.
Bu nedenlerle; olgusal temeli olan eleştirel değer yargısı niteliğindeki analizler ve bir siyasi tartışmanın parçası olarak ifade edilen görüşler gerekçe gösterilerek, üst sınırdan uygulanan yaptırımın, kamusal yararı yüksek olan serbest tartışmayı ve toplumda özgürce kanat oluşumunu engelleyici olacağı, ayrıca 6112 sayılı Yasa kapsamında ihlal oluşturan bir hususun bulunmadığı gerekçeleriyle, karara karşı oy kullandım. 23.05.2025