İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 20.03.2025 tarih ve 30 sayılı yazısına konu h halk logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 19.03.2025 tarihinde saat 20:00’de yayınlanan "Rota" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere, h halk logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından 19.03.2025 tarihinde saat 20:00’de yayınlanan, sunuculuğunu Kürşad Oğuz'un yaptığı, çeşitli siyasi ve sosyal meselelerin konuşulduğu "Rota" adlı programda; Ekrem İmamoğlu'nun gözaltına alınmasını protesto eden gruba Polisin müdahalesi üzerine protestocular tarafından Türk polisine yönelik "Yıldıramaz bizleri Tayyip'in p…leri" şeklinde ifadelerin herhangi bir ses kapatma tekniği kullanılmaksızın tekrar tekrar ekrana getirildiği görülmüştür.
Medya, toplumsal olayların aktarılmasında önemli bir rol oynar ve bu olayların kitlelere ulaşmasında etkili bir araçtır. Özellikle canlı yayınlar, anlık izleyici etkileşimi ve toplumsal algıları hızla şekillendirme gücüne sahiptir. Bu nedenle medya kuruluşlarının sorumluluğu, yalnızca haberin doğru aktarılması ile sınırlı kalmaz; aynı zamanda içeriğin toplum üzerindeki olası etkilerini de dikkate almak gerekmektedir. Canlı yayınlar, izleyicilerin hızla bir olay hakkında fikir oluşturmasına yol açabileceğinden, yayıncıların içerik üzerinde sağduyulu bir denetim yapmaları büyük önem taşır.
Bir medya kuruluşunun yayın yaparken kullandığı dilin ve içeriğin toplumsal dengeyi nasıl etkileyeceğini öngörmesi, sorumluluk gerektiren bir durumdur. Yayıncılığın temel işlevlerinden biri toplumu bilgilendirmek olsa da, yayıncının toplumsal huzuru gözetmesi ve kitleleri kutuplaştırabilecek içeriklerden kaçınması gerekmektedir. Yayıncının sorumluluğu, yalnızca objektif bir şekilde bilgi sağlamakla kalmaz, aynı zamanda toplumsal barışı tehdit etmeyecek bir dil kullanmak ve toplumda şiddet, nefret veya ayrımcılık gibi olguları tetikleyecek içeriklerden kaçınmak anlamına gelir.
Canlı yayınlar, izleyicilere anlık bilgiler sunarak toplumsal olayların hızla yayılmasına olanak tanır. Bu bağlamda, canlı yayın sırasında kullanılan dilin toplumsal algıyı nasıl şekillendireceği, büyük bir sorumluluk gerektirir. Özellikle toplumu birleştiren, sosyal barışı pekiştiren bir dil kullanmak, medya kuruluşlarının görevlerinden biridir. Yayıncılar, toplumu bölücü veya kutuplaştırıcı/aşağılayıcı ifadelerden uzak tutmalı, her türlü şiddet veya nefret söyleminin yayılmasına engel olmalıdır.
Medyanın toplumsal olayları yansıtma şekli, yalnızca haber verme işleviyle sınırlı değildir. Medyanın aynı zamanda toplumsal düzeni, barışı ve güvenliği koruyacak bir sorumluluğu bulunmaktadır. Canlı yayınlar, izleyicilerin hızlı ve geniş bir şekilde bilgilendirildiği mecralar olarak, medyanın toplumsal etkilerinin en fazla hissedildiği alanlardır. Bu nedenle, canlı yayınlarda sunulan içerikler, yalnızca doğru ve tarafsız olmakla kalmamalı, aynı zamanda toplumsal barışı zedelemeyecek şekilde hazırlanmalıdır.
İnsan hak ve özgürlüklerinden olan ifade özgürlüğü hakkı, demokratik bir toplumun temel unsurlarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık ilkelerinin var olması bakımından vazgeçilmez bir karakter taşımakla beraber, gerek uluslararası sözleşmelerde gerekse ulusal hukuk belgelerinde bu hakkın kullanılmasının belirli sınırları bulunmaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ifade özgürlüğünün düzenlendiği 10. maddesinin birinci fıkrasında; "Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir." denilmektedir. İkinci fıkrasında ise bu özgürlüğün kullanılmasının, görev ve sorumluluk istediği ifade edilerek demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak başkalarının şöhret ve haklarının korunması için kanunla öngörülen bazı biçim koşullarına, sınırlamalara ve yaptırımlara bağlanabileceği belirtilmiştir.
Anayasamızın 26. maddesinde de benzer şekilde; düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasının serbest olduğu ancak başkalarının şöhret veya haklarının korunması amacıyla bu hürriyetin kanunla sınırlandırılabileceği düzenlenmiş bulunmaktadır.
Yayın yoluyla düşünceyi açıklama özgürlüğünün kapsadığı bir hak da olayların eleştirisidir. Bu hakkın hukuka aykırı nitelik taşımadan kullanılabilmesi için eleştiri ile bu konunun kamuoyuna açıklanış biçimi arasında düşünsel bir bağlılığın olması gerekir. Başka bir ifadeyle, yayında kullanılacak ifadeler ölçülü bir dille ekrana getirilmelidir. Görevlerinden biri de halkı bilgilendirmek olan medyanın, haberleri verirken eleştirilere yer vermesi son derece doğaldır. Şüphesiz ki eleştiri hakkı sınırsız değildir. Bu hak yasa ve ahlak kuralları içerisinde ve özellikle kamuoyunun olumlu yönde oluşmasına ve toplumun daha ileriye götürülmesine yardım amacıyla yapılmalıdır.
AİHM'nin Times Newspapers Limited No 1-2 Birleşik Krallık kararında belirtildiği üzere, Sözleşmenin 10. maddesi; basının halkın yararına olan ciddi meseleleri işlemesinin söz konusu olduğu durumlarda dahi, hiçbir sınırlama içermeyen bir ifade özgürlüğünü güvenceye almaz. Bu maddenin 2. fıkrası uyarınca basın ifade özgürlüğünü kullanırken görev ve sorumluluklarına uygun davranmak durumundadır.
İfade özgürlüğünün başka özgürlüklerin kullanılmasını kısıtlayacağı ve zarar görmesine yol açacağı durumlarda sınırlandırılabileceği, dolayısıyla sınırsız olmadığı ulusal ve uluslararası hukuk metinlerinden anlaşılmaktadır.
Yayıncılık faaliyetinde; fikir, kültür, duygu, inanç, köken, ekonomik durum açısından değişik katmanlardan oluşan toplumu bütün olarak ele almak, onu barışa ve huzura kavuşturucu amaçlarla program hazırlamak önemlidir. Bu nedenle de, her programın verdiği mesajın toplumda nasıl algılanacağını bilmek, kitlelerin bunları seyrettikten sonra duygu, düşünce ve davranışlarında nelere yol açacağını hesaplamak sorumlu bir yayıncının göz önünde bulundurması gereken hususlardır. Ayrıca önemli fonksiyonları olan kitle iletişim araçları sahiplerinin veya yöneticilerinin; yaşadıkları toplumun değerlerine, evrensel insan hakları veya insan onuru gibi kavramlara özel hassasiyet göstermeleri, yayınlarında bunlara titizlikle uymaları, sahibi oldukları medya mecrasında süregiden programlarda bu değerlerin korunması noktasında çaba göstermeleri bir ihtiyari durum değil yayıncıların sorumlulukları arasındadır.
Demokratik rejimlerde basın ve medya, ifade özgürlüğünün geniş kitlelere ulaştırılması ve farklı görüşlerin dile getirilmesinde en etkili araç olarak demokrasinin de teminatıdır. Demokrasi, çeşitlilik ve çoğulculuk esasında ilerlerse halk içindir. Çoğulculuğun ve çeşitliliğin bir arada var olabilmesinin yegâne yolu karşılıklı sınırların çizilmesiyle mümkündür. Buradan hareketle devletin kitle iletişim araçlarını denetlemesi, toplumsal sözleşmenin gereğinin devletçe yerine getirilmesidir. Kitle iletişim araçlarının halkın yönelimini ve kültürel birlikteliğini belirleyebilen bir güç olarak demokrasilerde çok önemli bir yer tuttuğu açıktır. Aynı zamanda yasa, yayıncı kuruluşların ekranlarında yer verdikleri programlarda dikkatli bir dil ve üslup kullanmalarını şart koşar. Bu dikkatli dil ekranların tarafsızlığı ve itibarının teminatıdır. Yayıncılığın aynı zamanda bir kamusal sorumluluk görevi olduğu da düşünüldüğünde yayınların 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun ve Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi gerekmektedir. Bu ilkeler doğrultusunda, yayınlarda kişileri ve kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşüren, aşağılayan veya iftira niteliği taşıyan ifadelere yer verilmemelidir.
Tüm temel hak ve özgürlüklerde olduğu gibi ifade özgürlüğünün kullanım alanının sınırları yasal düzenlemelerle açık ve net bir şekilde belirlenmiştir. Bu bağlamda kişilerin düşüncelerini açıklarken aşağılayıcı, küçük düşürücü, iftira ve hakaret niteliğinde ifadeler kullanmaları eleştiri sınırlarının aşılması olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle kişi ya da kuruluşlara hakaret etmek ve küçük düşürücü sözler söylemek, ifade özgürlüğünün kapsamı içinde değerlendirilmez. Nitekim Danıştay 13. Dairesi'nin 2020/613 E. ve 2021/229 K. sayılı kararında belirtilen; "... Buna göre, ifadenin muhatabının konumu, ifadeyi kullananlar açısından sınırsız bir ifade özgürlüğü alanı bahşetmez. Bu nedenle demokratik toplumların çoğunda; ifade özgürlüğü kalkanı arkasına gizlenerek, kişileri yalnızca karalamak, aşağılamak, asılsız suçlamalarda bulunmak, kişilerin özel hayatlarına ölçüsüz saldırıda bulunmak gibi ifade özgürlüğünün açıkça kötüye kullanıldığı durumlar hukuken korunmaktadır. Bu anlamda; iftira, küfür, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici keyfi söz ve beyanlar ile özel hayata ve hayatın gizliliğine karşı saldırılar, müstehcen içerikli söz, yazı, resim ve açıklamalar, savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzenini cebir yoluyla değiştirmeyi hedefleyen, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik olan ifadeler, ifade özgürlüğü kapsamı dışında değerlendirilmektedir." hükmü ile kişi, kurum ve kuruluşlara yönelik eleştirilerin sınırsız bir ifade özgürlüğü alanı olmadığının altı çizilmiş ve ifade hürriyetinin kapsamı bu hüküm çerçevesinde belirlenmiştir.
Özellikle güvenlik güçleri ve kamu otoriteleri, demokratik bir toplumda kamu düzenini sağlamakla yükümlü olan önemli aktörlerdir. Kolluk kuvvetlerinin saygı görmesi, toplumsal düzenin korunmasında kritik bir faktördür. Medyanın, bu aktörlerin görevlerini yerine getirirken toplumla olan ilişkilerini yansıtırken dikkatli olması gerekir. Medya kuruluşları, güvenlik güçlerinin itibarını zedeleyecek, kamuoyunda yanlış algılar yaratabilecek bir dil kullanmaktan kaçınmalıdır. Kolluk güçleri, yalnızca toplum düzenini sağlamakla kalmaz, aynı zamanda bireylerin güvenliğini temin eder ve bu bağlamda toplumun huzuru için büyük bir öneme sahiptir. Bu nedenle, medyanın içeriklerinde kolluk güçlerini hedef alıcı, küçültücü ifadelerden kaçınılması gerekmektedir.
Demokratik bir toplumun temel unsurlarından biri olan kolluk güçleri, kamu düzeninin sağlanmasında kritik bir rol oynar. Polis, jandarma ve diğer güvenlik birimleri, devletin meşru güç kullanma yetkisini elinde bulunduran kurumlar olarak, toplumun güvenliğini sağlamaktan sorumludur. Bu birimler, halkın can ve mal güvenliğini korurken, aynı zamanda yasaların uygulanmasını denetler ve suçluları adalete teslim ederler. Kolluk kuvvetlerinin etkili bir şekilde görev yapabilmesi için halkın güvenini kazanması, toplumsal huzurun ve düzenin korunması için büyük önem taşır.
Toplumun güvenliğini sağlamak amacıyla görev yapan kolluk kuvvetleri, aynı zamanda devletin en önemli meşruiyet teminatlarından biridir. Toplumun bir arada yaşama biçimini güvence altına alırken, bireylerin hak ve özgürlüklerini de korurlar. Kolluk güçlerinin saygınlığı, aynı zamanda demokrasinin sağlıklı işleyişi için de önemlidir. Hukukun üstünlüğü, bir ülkenin gelişmişliğini ve adalet sistemini gösteren temel unsurlardan biridir ve kolluk kuvvetleri, bu sistemi destekleyen temel aktörlerdir. Kamu düzenini ihlallerden korumak ve suçla mücadele etmek için bu birimlerin etkin çalışması, halkın devlete olan güvenini artırır. Medyanın, kolluk kuvvetlerinin bu görevlerini küçümsememesi ve toplumda yanlış algı oluşturacak bir dil kullanmaktan kaçınması, demokratik bir toplumun temel gerekliliklerinden biridir.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu programda yer verilen “Yıldıramaz bizleri, Tayyip’in p…leri” şeklindeki ifadelerin, toplumun belirli kesimlerinde hassasiyet oluşturabilecek bir yorum ve ithamda olmasının yanı sıra Türk polisinin onurunu zedeleyici olduğu, ulusal yayın yapan bir kanalda böylesine bir ithamda bulunulmasının izleyicilerde yanlış bir intiba bıraktığı, halihazırda görevini yerine getiren polislere duyulan güvene zarar verici nitelikte olduğu, canlı yayın bağlantısı sırasında Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasını protesto edenlerin söyledikleri bu sloganın ses engelleme tekniği uygulamaksızın tekrar tekrar ekranlara getirilmesine karşın moderatörün bu duruma kayıtsız kalarak herhangi bir müdahalede bulunmamasının ise sorumlu yayıncılık anlayışıyla bağdaşmadığı gibi kamu kurumlarını ve kamu otoritesini aşağılayıcı bir dil içerdiği, dolayısıyla mezkur yayının hukuk ile meşruiyetini tesis etmiş kamu otoritesini küçük düşürücü/aşağılayıcı ithamlar içerdiği kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; İnsan onuruna ve özel hayatın gizliliğine saygılı olma ilkesine aykırı olamaz, kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez" ilkesinin ihlali nedeniyle,
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan; “8 inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanunun diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir.” hükmü uyarınca idari para cezası uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Şubat 2025 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 22.518.258,58 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, yüzde üç oranı (%3) 675.548,00 TL İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) İdari para cezasının tebliğinden itibaren bir ay içerisinde, Üst Kurulun T.C. Ziraat Bankası Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Tek İdare Tahsilat Alt Hesabı TR46 0001 0017 6200 9999 9955 88 no’lu hesabına “6112 sayılı kanunun 32’nci maddesine göre ödenen para cezasıdır” şerhiyle ödenmesi gerektiğinin veya 6112 sayılı kanunun 32’nci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca, tebliğden itibaren en geç onbeş gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin, aynı maddenin 11’inci fıkrası uyarınca 1 ay içerisinde peşin ödeme yapılması halinde, 5326 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca cezanın dörtte üçünün tahsil edileceğinin ve taksitlendirme talebinde bulunulabileceğinin, peşin ödemenin kanun yoluna müracaat hakkını engellemeyeceğinin, en geç 1 aylık süre içerisinde ödenmeyen idari para cezasının, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairesine gönderileceğinin bildirilmesine,
c) 6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir. …” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Oy birliği ile karar verildi.