İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 17.02.2025 tarih ve 19 sayılı yazısına konu NOW logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 02, 09.02.2025 tarihlerinde 21:00 ve 20:55 saatlerinde yayınlanan “Şakir Paşa Ailesi: Mucizeler ve Skandallar” adlı dizi film yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Dizinin, Türk toplumunun genel ahlak kavramı ve milli manevi değerleriyle bağdaşmayacak bir biçimde izleyicilere aktarıldığı kanaatiyle, 6112 sayılı Kanun'un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde yer alan; "Toplumun millî ve manevi değerlerine, genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine aykırı olamaz." ilkesinin ihlal edildiği gerekçesiyle “oy çokluğu” ile alınan karara karşı oy kullandım.
KARŞI OY KULLANMA GEREKÇELERİM AŞAĞIDA BELİRTİLMİŞTİR:
“NOW” logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşta yayınlanan, “Şakir Paşa Ailesi: Mucizeler ve Skandallar” adlı dizinin, 2 ve 9 Şubat 2025 tarihlerinde yayınlanan bölümlerinde yer alan bazı sahnelerin, "Toplumun millî ve manevi değerlerine, genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine aykırı olamaz." ilkesini ihlal ettiği gerekçesiyle, Üst Kurul çoğunluğu tarafından medya hizmet sağlayıcı kuruluşa yaptırım uygulanmış, sanatsal ifade özgürlüğüne müdahalede bulunulmuştur.
1- Uzman raporu ve raporu dayanak alan Kurul Kararına baktığımızda; dizi filmin yalnızca 2 bölümünün ele alındığı ve gelin-kayınpeder arasında gelişen duygusal yakınlık ve net olarak gösterilmeksizin, algısının yaratıldığı birlikteliğe ilişkin sahnelerin; “Dizideki kayınpeder-gelin ilişkisinin toplumsal değerlerle çatışmakla birlikte ahlaki değerleri de zedelediği, böyle bir ilişkinin toplum tarafından rahatsız edici ve ahlaki normlara aykırı bulunmakla birlikte medyanın bu tür ilişkileri normalleştiren sahneler yayınlamasının toplumda ahlaki yozlaşmaya neden olabileceği...” savıyla yaptırımın gerekçelendirildiği görülmektedir.
Bilindiği üzere, dizi filmlerin içerik olarak değerlendirilmesi kapsamında, sinema filmlerinden ayrılan nokta; dizi filmlerin süreklilik özelliğinin bulunması nedeniyle, verilen mesajın anlaşılabilmesi için, ele alınan konunun işleniş şeklinin, senaryo bütünlüğü içinde değerlendirilmesi gerekliliğidir.
Örneğin, dizi filmlerde yer alan ve toplumsal değerlere aykırılık içerdiği düşünülen sahnelerin sunumunda, ihlal teşkil edip etmediğinin tespitine yönelik en önemli ölçüt; bu içerikteki sahneleri “olumlayan” bir yönün varlığıdır. Bu kapsamda, kurgusal yapımlarda yer alan toplumsal normlara aykırı tarzda sahnelerin işleniş şeklinin incelenerek, normalleştirilerek verilip verilmediğine ilişkin saptamalar önem kazanmaktadır. Yani kritik eşik; olay örgüsünün tamamı ele alındığında, ihlal teşkil ettiği iddia edilen olayların, olumlanmamış olmasıdır.
Bu noktada; dizi filmin 2 ve 9 Şubat 2025 tarihli bölümlerinde yer alan ve yaptırıma gerekçe gösterilen gelin-kayınpeder yakınlaşmasına ilişkin sahnelerin, devamı niteliğindeki sahnelere, olaylar zincirindeki gelişimine ve sonuçta verilmek istenilen mesaja bakılması yerinde olacaktır.
Dizi filmde yer alan yaptırıma konu sahneler incelendiğinde; Uzman raporunda ve raporu dayanak alan Kurul Kararında eksik anlatımlar bulunduğu, olay döngüsünün başlangıcının verilmesine rağmen, devamında yaşanan gelişmelerin aktarılmadığı, gerek olayın muhatabı karakterlerin içine düştüğü çıkmazın ve yaşadıkları bunalımın, gerekse bu olayın aile fertlerinde yarattığı olumsuz etkilerin göz ardı edildiği görülmektedir.
Şöyle ki;
Uzman raporunda ve raporu esas alan Kurul Kararında; Kayınpeder Şakir Paşa’nın, geliniyle ilk yakınlaşmasının hemen sonrasında; “Ben n'aptım ben? Ben n'aptım, ben n'aptım, ben n'aptım, ben n'aptım? N'aptım, n'aptım ben, n'aptım ben, n'aptım ben? Ben n'aptım? Ben.. Böyle bir şey hiç olmadı. Böyle birşey hiç olmadı, böyle bir şey hiç yaşanmadı. Böyle bir şey hiç olmadı, Hiç olmadı,hiç...Böyle bir şey hiç olmadı…” şeklinde sözler sarf ettiği belirtilmesine rağmen, gelininin bulunduğu odadan pişmanlıkla, hırsla ve süratle çıkmasına, kendi odasına giderken, utançtan kızının yüzüne bakamadığı için konuşma isteğini geri çevirmesine ve odasına gittiğinde kendisine olan kızgınlığını, iki eliyle kafasına şiddetli darbeler vurarak çıkarmaya çalışmasına yönelik bilgilerin yer almadığı görülmektedir.
Oysaki dizi filmde yer verilen bu sahnelerde; yaşanan olayın yanlışlığı vurgulanmakta, dahası bu davranış biçimi, kayınpeder karakterinin de yaşadıklarından dolayı pişmanlığının göstergesinin sergilenmesi açısından, önem taşımaktadır.
Ayrıca; dizi filmde bu sahneler kapsamında verilmek istenilen mesajın anlaşılabilmesi adına, yaptırıma gerekçe gösterilen gelin-kayınpeder arasında yaşananların ilerleyen bölümlerde nasıl şekillendiğine de bakılması gerekmektedir. Dizinin ilerleyen bölümlerinde; kayınpeder karakterinin bu yakınlaşmayı sürekli reddettiği, oğlu ile gelinini yaşadıkları evden uzaklaştırmaya çalıştığı, bununla birlikte bu yakınlaşmayı sezmeye başlayan aile fertlerinin de doğruluğunu kabullenememe ve inanmak istememe gayretleri ile kabullendikleri anda yaşadıkları derin üzüntünün, özellikle eşinin geçirdiği sinir krizlerinin yansıtıldığı görülmektedir.
Dolayısıyla, dizi filmde yer verilen bu olay örgüsü, bütünlüğü içinde değerlendirildiğinde; gelin-kayınpeder yakınlaşmasını olumlayan veya normalleştiren bir yönünün bulunmadığı açıktır. Bu nedenle; yaptırıma gerekçe gösterilen “bu tür ilişkileri normalleştiren sahnelerin yayınlandığı” savı da, bu bağlamda isabetsizdir.
Kaldı ki; dizi filmlerde “iyi” ve “kötü” karakterlerin sunumu açısından, denge sağlanabilme zorunluluğu bulunmamakla birlikte, senaristler tarafından bu konuda hassasiyet gösterildiği dolayısıyla, bir dizinin tek bir ya da iki bölümüne değil, olayın ilerleyen bölümlerdeki gelişimine de bakılması gerekliliği ortadadır. Bilindiği üzere; bir dizi filmde sadece “iyi” karakterlerin yer alamayacağı da, “kötü” karakterler olmasa “iyi” karakterlerin yeterli etkiyi yaratamayacağı da açıktır. Aksi halde, “iyi” olanın daha iyi anlatımında ve/veya “kötü” olanın “iyi” olana dönüşebileceği gerçeğinin izleyiciye aktarılmasında, sinemanın yedinci sanat olarak insanlığın sanatsal değerleri arasındaki yerini aldığı tarihten bu yana kullanılan ve “Tez- anti tez” üzerinden şekillenen sinematografik diline, hiçbir koşulda yer verilememesi sonucunu da doğurur.
Bu kapsamda bir kez daha tekrar etmek gerekirse, ihlal olduğu gerekçesiyle yaptırım uygulanan sahnenin devamındaki gelişmeler izlendiğinde; bu tarz bir ilişkiyi olumlayan hiçbir ifade ve davranışın bulunmadığı, aksine bu tür ilişkilerin yanlışlığının sergilenmesi adına, her türlü tepkisel yaklaşımın, dizi karakterlerinin jest, mimik ve konuşmaları yoluyla izleyiciye yansıtıldığı görülmüştür.
Sonuç itibarıyla; dizi filmin bütün olarak değerlendirilmesi ve “kitlelere verdiği mesajın” da tüm diyaloglar bağlamında ve olayın gelişim evreleri gözlenerek ele alınması gerekirken, bu husus Uzman raporunda göz ardı edilmiş, yakınlaşma içerikli sahneler raporlaştırılırken, bu yakınlaşmanın yanlışlığının vurgulandığı, aileye verdiği zararların yansıtıldığı, kısaca mutlu bir ailenin böyle bir olay nedeniyle bir anda mutsuz ve gelecekten umutsuz duruma düştüğü bölümlere yönelik bir izlem ve değerlendirme yapılmamıştır. Bu yönüyle de rapor eksik, raporu dayanak alan ve hem idari para cezası, hem de program durdurma cezası içeren Kurul Kararı da isabetli değildir.
2- Genel olarak dizi filmlerin veya sinema yapımlarının, toplumsal hayata dair önemli etkileri arasında, içerisinde eğitici/öğretici unsurları barındırabilme olasılığı çerçevesinde; “davranış modeli” oluşturabilme gibi bir işlevinin de bulunduğu varsayılmaktadır. Söz konusu yaptırım kararı da, Uzman raporunda ve Kurul Kararında bu kapsamda gerekçelendirilmiştir.
Ancak, kabul edilmesi gereken ve göz ardı edilen önemli bir husus; bu tür yapımların etkisinin, bir belgesel ya da haber, haber programları kadar, eğitici/öğretici/bilgilendirici/yol gösterici nitelikte olamayacağıdır. Filmlerin iç dinamiğinde yer alabildiği varsayılan bu etkiler nedeniyle, bir belgesel yapımı gibi değerlendirilerek; izleyici kitlesi üzerinde öğretme amacını taşıdığı gibi bir yargıya varılması, doğru bir yaklaşım değildir.
Dizi filmler reyting amaçlı yapımlardır ve içlerinde ilgi çekecek, eğlendirecek veya izleyicinin tepkisini çekerek gündem yaratacak niteliklerin yer alması, ön planda tutulmaktadır.
Bu durum Kurul Kararında da “Televizyonlarda yayınlanan dizi filmlerde aile içi çarpık ilişkiler, evlilik dışı ilişkiler, aldatma, cinsellik vb. konular zaman zaman işlenebilmektedir.” şeklinde kabullenilmektedir.
Bu tespite rağmen, gerçek bir olaydan esinlenen ve hikâyenin anlatılabilmesi için kurgulanan dizideki kimi sahneler, “aile tablosunun çarpık ilişkiler, kaoslar, çıplaklık ve cinsellik gibi temeller üzerine oturtulduğu” görüşüyle, yaptırım gerekçesi yapılmıştır.
Bu yönüyle de dizi filmin iki bölümündeki görüntülerin baz alınıp, olayların gelişimine ve akışına bakılmaksızın, öznel değerlendirmelere dayanan gerekçelerle yaptırıma tabi tutulması, haksız, orantısız ve sanatsal ifade özgürlüğünü daraltıcı sonuçlar doğuracaktır. Ayrıca hem idari para cezası hem de program durdurma içeren yaptırım kararı; adil ve ölçülü değildir.
3- Üst Kurul tarafından, dizi filmlere, 6112 sayılı Kanun'un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde yer alan; "Toplumun millî ve manevi değerlerine, genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine aykırı olamaz." hükmünün ihlal edildiği gerekçesiyle verilen ancak “yapımın kurgusal bir ürün olduğu ve gerçeklik algısı oluşturan programlardan farklı değerlendirilmesi gerektiği”ne ilişkin bir Danıştay kararı, örnek niteliğindedir. İlk mahkemeden itibaren, yargı süreci şu şekilde ilerlemiştir:
Üst Kurulun, 17.02.2020 tarih ve 2020/08 sayılı toplantısının, 6 numaralı kararıyla; FOX logolu kuruluşta yayınlanan bir diziye, 6112 sayılı Yasa’nın birinci fıkrasının (f) bendinde belirlenen, “Toplumun milli ve manevi değerlerine…” aykırılıktan yaptırım uygulanmıştır. Konunun yargıya taşınması üzerine; Ankara 6. İdare Mahkemesi, 18/12/2020 tarih ve E:2020/901, K:2020/2040 sayılı kararıyla, “…dava konusu işlemin iptaline” kararı vermiştir. Kararın gerekçesinde;
“…dava konusu işleme esas alınan ‘dizi’ yayınının izleyiciyi bilgilendirme, düşündürme, eğitme, öğretme gibi saiklerle yapılan kültür-sanat, eğitim, siyaset, haber vb programlar gibi gerçeklik algısı oluşturan programlardan farklı olarak, belirlenen yaş grupları üzerindeki izleyiciler yönünden, ilgili yayın kuruluşunun ticari gaye ile yaptığı, kurgu ürünü olan yayın niteliği taşıdığı, dava konusu yayının, bir senaryoya bağlı olarak oluşturulmuş kurgusal bir ürün olduğu ve bu tür yayınların pek çoğunda benzer konuların işlendiği hususları göz önünde bulundurulduğunda… dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmamaktadır..” şeklinde hüküm bildirilmiştir.
Üst Kurulun başvurusu üzerine; Ankara Bölge İdare Mahkemesi, 7. İdari Dava Dairesi tarafından, RTÜK’ün istinaf başvurusunu reddedilmiş, son olarak; Danıştay’a yapılan başvuru neticesinde de; DANIŞTAY ONÜÇÜNCÜ DAİRESİ, 29/03/2023 tarih ve 2022/586 E., 2023/1516 K. sayılı ilamı ile “…BİM kararının ONANMASINA” kararı vermiştir.
4- Uzman raporu ve Kurul kararında, “Televizyonlarda yayınlanan dizi filmlerde aile içi çarpık ilişkiler, evlilik dışı ilişkiler, aldatma, cinsellik vb. konular zaman zaman işlenebilmektedir.” şeklinde dikkat çekildiği üzere, benzer konular benzer şekilde pek çok dizide işlenmektedir. Bu nedenle de yaptırım kararlarında eşitlik ve tutarlılık büyük önem taşımaktadır.
Benzer olaylar ve benzer durumlarla ilgili, medya hizmet sağlayıcı kuruluşlar arasında eşit ve tutarlı bir denetim ve yaptırım sürecinin işletilmesine ilişkin Danıştay Onüçüncü Dairesi’nin Esas: 2017/3097, Karar: 2021/761 nolu kararının dikkate alınması yerinde olacaktır.
Danıştay 13. Dairesinin, 02/03/2021 tarih ve 2017/3097 E., 2021/761 K. nolu ilamında;
“Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: ...uyuşmazlığın çözümlenebilmesi için gerekli görüldüğünden bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verildiği, bilirkişi raporunda özetle; İzlenme oranlarını arttırma ya da üretilen programlara talep yaratmak için TV yapımlarında gerçek hayatın içindeki çatışma alanlarının konu edinildiği, kadın-erkek eşitsizliği, istismar ve aldatma/aldatılma konularının bunlar arasında yer aldığı, bütün bunlar genel anlamda değerlendirildiğinde, toplumsal cinsiyet eşitliğini sarsan ve içerisinde şiddet barındıran durumlar olduğu, ancak belirtilen bu durumların hemen hemen tüm dizi ve programlarda tema olarak kullanıldığı, ne var ki bu tür konuları işleyen programları tamamen yasaklamanın da mümkün olmadığı, dolayısıyla tek bir diziyi ya da programı bu bağlamda sorumlu tutmanın rasyonel görünmediği… dolayısıyla gerçek bir hikâyeye dayanmayan, bir kurgu ve hayal ürünü senaryodan ibaret olan dizinin… ilişkin Kurul kararında hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Belirtilen gerekçelerle davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile ....dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.
TEMYİZ: Açıklanan nedenlerle; Davalının temyiz isteminin reddine… 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, anılan Bölge İdare Mahkemesi kararının ONANMASINA…”
hükmü verilmiştir.
5- Konuya ilişkin ayrıcalıklı bir karar da, Anayasa Mahkemesi tarafından alınmıştır. Mehmet Ali Gündoğdu ve Mustafa Demirsoy Başvurusu; (B. No: 2015/8147, 8/5/2019) bir sinema filminin kaydı ve tescili talebinin reddedilmesi nedeniyle ifade özgürlüğünün, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Anayasa Mahkemesi;
“23. AİHM, 10. maddenin -özellikle bilgi ve fikir edinme ve yayma özgürlüğü kapsamında- sanatsal ifade özgürlüğünü de içerdiğine ve bu durumun her tür kültürel, siyasi ve sosyal bilgi ve fikrin değiş-tokuşuna katılma fırsatı yarattığına dikkat çekmektedir. AİHM sanat eserleri yaratan, dağıtan veya sergileyen kişilerin fikir ve görüşlerin yayılmasına katkıda bulunduklarını, bunun da demokratik bir toplum için büyük önem taşıdığını vurgulamıştır. Bu nedenle devletin ifade özgürlüğüne gereksiz müdahalelerde bulunmama yükümlülüğü bulunduğunu belirtmiştir (Alınak/Türkiye, B. No: 40287/98, 29/3/2005, § 42).
24. Bunun yanı sıra AİHM, 10. maddenin sadece ifade edilen fikir ve bilgilerin özünü değil aynı zamanda ifade ediliş şekillerini de koruma altına aldığı ifade etmiştir. Nitekim Karataş/Türkiye (B. No: 23168/94, 8/7/1999) kararında başvuruya konu şiir kitabındaki şiirlerin bazı bölümlerinin agresif olmasına ve şiddet kullanmaya davet etmesine rağmen, doğası açısından şiirlerin sanatsal olmasının ve sınırlı bir etkiye sahip olmanın bir ayaklanmaya davetten ziyade zor siyasi konum itibarıyla derin bir üzüntü ifadesini içerdiğini belirlemiştir (Karataş/Türkiye,§§ 49-52). AİHM, Arslan/Türkiye (B. No: 23462/94, 8/7/1999) kararında, ‘Türklerin Türkistandan gelerek, anadoluda yaşayan yerleşik kavimleri (Rum, Kürt, Ermeni, Laz vs.) egemenliği altına alarak yurtlarını istila ettiği, Türklerin genelde barbar bir ırk olduğu, bu barbarlıklarını da hala devam ettirdikleri, özellikle doğudaki Kürt halkına baskı ve zulüm uyguladıkları, bu sayede onları mevcut sistem içinden tarihinden ve kimliklerinden koparılmış bir millet olarak yaşamaya zorladıkları’ gibi iddiaları içeren kitabı düşüncelerin sanat yoluyla ifadesi olarak kabul etmiştir (Arslan/Türkiye, §§ 45-48).
48. Eserlerin sinema çalışanları ve izleyicisi olmak üzere iki ögesi vardır. Bir tarafta bu eserler aracılığıyla düşünceyi yayma, diğer tarafta ise düşünceden yararlanma özgürlüğü yer almaktadır. Devletin görevi ise bu özgürlükler ile kamu düzeni ve anayasal ilkeleri dengede tutmak, başka bir anlatımla sinematografik özgürlükleri düzenleyip korumaktır.
49. …Eser, izleyiciye ulaştığında o kişide anlamını bulmaktadır. Bu yönü itibarıyla her bireyin farklı düşüncelerden yararlanma ve bu fikirlerin olumsuz etkilerine katlanmayı seçme hakkı vardır. Bu durum birey açısından bir risk olarak nitelendirilse de riskin alınıp alınmayacağına karar vermek de bireyin sorumluluğundadır.
54. Bundan başka söz konusu eserde ileri sürülen düşüncelerin içeriğine ve hangi bağlamda dile getirildiğine dikkat edilmesi, müdahalenin arzulanan hedeflere uygun olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir. (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ali Gürbüz ve Hasan Bayar, § 64; Mehmet Ali Aydın, § 76; Bejdar Ro Amed, § 76; Murat Türk (2), § 72; Ali Gürbüz, § 66).
55. …Bir konu film aracılığıyla ifade edilirken senaryonun yanı sıra teknik bir dil de kullanılmaktadır. Bu sayede çoğu zaman asıl anlatılmak istenen, birtakım biçimsel yöntemlerle değiştirilerek izleyiciye sunulmaktadır. Bu anlatım; farklı kamera açıları, kostümler, sahnelerde vurgulanan renk tonları ve ışıklandırmalar, seçilen objeler gibi farklı bileşenler bir arada kullanılarak yapılmaktadır. Öte yandan filmlerin kendi izleyici kitlesi ile bir bütün hâlinde değerlendirilmesi gerekir. Film belirli bir zaman diliminde meydana getirilmektedir. Ancak izleyiciye ulaştıktan sonra artık zaman sınırlaması söz konusu değildir. Nitekim her bir izleyici izlediği dönem, yaşadığı coğrafya ve kişisel birikimleri çerçevesinde filmi kendi içinde anlamlandırır.
58. Devletin sanatsal ifade özgürlüğüne müdahalesinin çok sınırlı olması gerektiği kuşkusuzdur…
61. …eser bir bütün olarak değerlendirilmemiş; eserin anlatım tarzı, eserde kullanılan ifadeler ve sahneler tartışılmamıştır. Başvuruya konu eserin bağlamından ve ifadelerin bütünlüğünden kopartılarak ele alınması suretiyle ortaya konan gerekçenin ilgili ve yeterli kabul edilmesi mümkün değildir.”
tespitlerini yaparak, ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini oy birliğiyle hüküm altına almıştır.
6- Anayasa’nın 25. maddesinin birinci fıkrasında; “herkesin düşünce ve kanaat hürriyetine sahip olduğu” belirtildikten sonra, 26. maddesinin birinci fıkrasında; “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar” hükmüne yer verilerek ifade özgürlüğü güvence altına alınmıştır.
Dolayısıyla, ifade özgürlüğü yalnızca düşünce ve kanaatlerin içeriğini değil iletilme biçimlerini de koruma altına almaktadır. Anayasa’nın 26. maddesinde ifade özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar “söz, yazı, resim veya başka yollar” olarak ifade edilmiş ve başka yollar ifadesiyle her türlü ifade aracının Anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir. Anılan maddenin birinci fıkrasının son cümlesinde; ifade özgürlüğünün radyo, televizyon ve benzeri yollarla yapılan yayınların izin sistemine bağlanmasına engel olmadığı ifade edilerek radyo ve televizyon yayınlarının da 26. maddenin koruması altında olduğu belirtilmiştir. Radyo ve televizyon yayınlarının ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçası olduğu konusunda hiçbir şüphe bulunmamaktadır. Bu noktada, “sanatsal ifade özgürlüğü”nün de, ifade özgürlüğünün tartışmasız ayrılmaz bir parçası olduğu ve Anayasamızın 26. maddesi kapsamında koruma altında olduğu açıktır.
Özetle; ifade özgürlüğüne sağlanan koruma, yalnızca içerik açısından değil bilgi ve düşüncelerin dile getirildiği, iletildiği ve bunlara ulaşıldığı farklı biçim ve araçlar açısından da geniş kapsamlıdır. İfadenin yazılı veya sözlü ya da görüntülü veya sesli olarak yaygınlaştırılması, resim, kitap, gazete, film, müzik, pankart, broşür gibi herhangi bir araçla ve herhangi bir içerikte dile getirilmesi mümkündür
Ayrıca; sanat ve sanatçının korunması kapsamında, Anayasa’nın 26. maddesinin yanı sıra, farklı maddelerde de düzenlemeler bulunmaktadır. Anayasa’nın “Bilim ve sanat hürriyeti” başlıklı 27. maddesinde; “Herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir.” hükmü ve 64. maddesinde; “Devlet, sanat faaliyetlerini ve sanatçıyı korur. Sanat eserlerinin ve sanatçının korunması, değerlendirilmesi, desteklenmesi ve sanat sevgisinin yayılması için gereken tedbirleri alır.” hükmü getirilerek, sanatsal ifade özgürlüğünün alanı genişletilmiştir.
Görüleceği üzere; sanatsal ifade özgürlüğü, insan hakları alanında ifade özgürlüğü ve kültürel haklar bağlamında koruma altına alınmıştır. Sanat özgürlüğü söz konusu olduğunda; ifade özgürlüğü, sanatçının özgürce çalışmalarını yürütebilmesini veya sanat eserlerinin yaygınlaştırılmasını ve bunun devlet veya başka bir kişi tarafından müdahaleye uğramamasını, kültürel haklar ise sanatçının veya sanat eserlerinin devlet tarafından desteklenmesi ve sanat eserlerine ulaşmak isteyen kişilerin eserlere erişim hakkını güvence altına almaktadır.
7- Dr. Ulaş Karan tarafından hazırlanan, İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ-Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru El Kitapları Serisi-2’de, “sanatsal ifade özgürlüğü” hususu şu şekilde açıklanmaktadır:
“Sanatsal çalışmalar birden çok anlama gönderme yapmaları nedeniyle kurgusal olmayan açıklamalardan farklılaşmaktadırlar. Bir sanat eserinin ortaya koyduğu mesajın tespiti kolay değildir ve kişiden kişiye değişebilmektedir. Bu durum sanatsal çalışmalarda ortaya çıkan yaratıcılığın bir sonucudur ve aksinin kabulü yaratıcılığa bir müdahale anlamına gelebilecektir (Farida Shaheed, Right to freedom of artistic expression and creativity, Report of the Special Rapporteur in the field of cultural rights, A/HRC/23/24, para 37.).
Sanatsal ifade ile ilgili en açık düzenleme Türkiye’nin de taraf olduğu Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’nin 15. maddesinde yer almıştır. Maddenin üçüncü fıkrasına göre “Bu sözleşmeye taraf devletler... yaratıcı faaliyetler için zorunlu olan özgürlüğe saygı göstermeyi taahhüt ederler.” Genel olarak ifade özgürlüğüne dair düzenlemeler ise Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 19. maddesinde ve AİHS’in 10. maddesinde yer almıştır. Bu düzenlemeler doğrudan sanatsal ifade özgürlüğüne gönderme yapmasalar dahi ortaya konulan yaklaşım sanatsal ifade özgürlüğünün ifade özgürlüğüne içkin olduğu yönündedir. AİHM’e göre “…10. madde, özellikle bilgi ve fikir edinme ve yayma özgürlüğü kapsamında, kültürel, siyasi ve sosyal bilgi ve fikirlerin değiş tokuşuna katılma fırsatı yaratan sanatsal ifade özgürlüğünü de içermektedir. Sanat eserleri yaratan, sergileyen veya dağıtan kişiler demokratik bir toplum için büyük önem taşıyan fikir ve görüşlerin yayılmasına katkıda bulunmaktadırlar. Bu nedenle Devletin yazarın ifade özgürlüğüne gereksiz müdahalelerde bulunmama yükümlülüğü söz konusudur.” (AİHM, Alınak/Turkey, Appl. No: 40287/98, 29.03.2005, § 42.).
https://www.anayasa.gov.tr/media/3545/02_ifade_ozgurlugu.pdf (E.T. 10.03.2025)
8- İfade özgürlüğü, büyük ölçüde eleştiri özgürlüğünün güvence altına alınmasını hedeflemekte ve bir ifadenin sert olması da, bu nedenle doğal karşılanmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) 1976 tarihli Handyside v. Birleşik Krallık kararı, ifade özgürlüğü açısından dönüm noktası teşkil etmektedir. Bu kararda gençleri toplumsal normları sorgulama yönünde teşvik etmeyi amaçlayan ve içerisinde cinsellik, uyuşturucu, alkol ve sigara ile ilgili bilgilere de yer veren “Küçük Kırmızı Okul Kitabı” adlı kitap için uygulanan yaptırımların, ifade özgürlüğünün ihlali olup olmadığı değerlendirilmiş, Mahkeme ifade özgürlüğünün ihlal edilmediğine karar vermiştir. Ancak o tarihte kurulu bulunan Avrupa İnsan Hakları Komisyonu tırnak içinde yer alan ifade özgürlüğü tanımını kullanmıştır. Bu tanım o nedenle diğer AİHM kararlarında da kullanılmaktadır.
Söz konusu kararda ifade özgürlüğü; “toplumun ilerlemesi ve her insanın gelişmesi için esaslı koşullardan biri olan demokratik toplumun asıl temellerinden birini oluşturmaktadır.” ve “İfade özgürlüğü... yalnızca lehte olduğu kabul edilen veya zararsız ya da ilgilenmeye değmez görülen bilgi veya düşünceler için değil, aynı zamanda devletin veya nüfusun bir bölümü için saldırgan, şok edici veya rahatsız edici bilgi ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir; bunlar olmaksızın demokratik toplum olmaz” hüküm altına alınmıştır (Handyside v. Birleşik Krallık, Başvuru No. 5493/72, Karar tarihi 07.12.1976, paragraf 49).
Bu karar; sanat eserlerinin “saldırgan, şok edici veya rahatsız edici” olsa da ifade özgürlüğünün korumasından yararlanması gerektiğini anlatmaktadır. Sanatsal çalışmalar birden çok anlama gönderme yapmaları, ortaya koydukları mesajın tespitinin kolay olmaması ve yorumunun kişiden kişiye değişebilmesi gibi nedenlerle ifade özgürlüğünün diğer kategorilerinden farklılaşabilir. Siyasi, akademik veya ticari ifadeler söz konusu olduğunda ifadenin taşıdığı anlam çoğunlukla farklı yorumlara izin vermeyen bir içeriğe sahiptir. Ayrıca sanatsal ifadeler belirtilen ifade türlerine göre çoğunlukla daha “kışkırtıcı” veya “rahatsız edici” olabilir. Bu nedenle ifade özgürlüğü kavramının yanı sıra sanatsal ifade özgürlüğü kavramı kullanılabilir.https://insanhaklarimerkezi.bilgi.edu.tr/media/uploads/2016/03/23/Sanatsal_Ifade_Ozgurlugu_Kilavuzu_.pdf (E.T.10.03.2025)
Yukarıda örneklerini verdiğim kararlardan anlaşılacağı üzere; Danıştay ve AYM Kararları, İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme, AİHM kararları ile Anayasa, dolayısıyla hem ulusal hem uluslararası hukuk metinlerinde ifade özgürlüğü kapsamında “sanatsal ifade özgürlüğü”nün de açıkça güvence altına alındığı görülmektedir.
Sonuç olarak yaptırıma konu yapımın; kurgusal bir ürün olduğu, dizi filmlerin süreklilik özelliğinin bulunması nedeniyle verilen mesajın anlaşılabilmesi için, ele alınan konunun işleniş şeklinin, senaryo bütünlüğü içinde değerlendirilmesi gerektiği, bu kapsamda değerlendirildiğinde, “toplumun millî ve manevi değerlerine, genel ahlaka aykırı olayları” olumlayan ve normalleştiren bir yönün bulunmadığı, bu tür yayınların pek çoğunda benzer konuların işlenmesine rağmen, tek bir diziyi bu bağlamda sorumlu tutmanın rasyonel olmadığı gerekçeleriyle ve dizide yer alan sahneleri Anayasa ile güvence altına alınan ifade özgürlüğü kapsamında yer alan “sanatsal ifade özgürlüğü” bağlamında değerlendirdiğim için, ayrıca yüzde 3 idari para cezası ve 3 kez program durdurma öngören yaptırımın ölçülü ve hakkaniyetli olmadığı gerekçeleriyle, karara karşı oy kullandım. 19.03.2025