İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 14.01.2025 tarih ve 4 sayılı yazısına konu TELE 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 03.01.2025 tarihinde saat 07:00’de yayınlanan "Sabah Pusulası" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Sunuculuğunu Musa Özuğurlu'nun yaptığı "Sabah Pusulası" isimli programda sunucu tarafından; “Bu arada Ferdi Tayfur öldü. Şarkıcı, arabesk şarkıcısı Ferdi Tayfur öldü. Şimdi herkes bir övüyor, bir övüyor böyle Ferdi gitti falan diye. Şey diye bir de neydi o Devlet Bahçeli de işte Ferdi Tayfur'un şarkılarıyla işte birtakım video klipler çekiyordu ya ünlü olabilir diye belki o da yani bilemiyorum neyse. Devlet Bahçeli de çok üzüldüğünü açıklamış. Bir kişilik olarak nasıl bir insandı bizi ilgilendirmiyor fakat sanatsal açıdan baktığımız zaman berbattı. Yani bu gerçeği de söylemek lazım. Arabesk yapıyordu. Bildiğiniz arabesk, ağlak bir arabesk yapan birisinden bahsediyoruz. Şimdi ama Ferdi Baba öldü yani böyle bir hâle getirdiler. Vallahi hiç kimse kusura bakmasın doğruyu da söyleyeceğiz. Öyle değil mi? Söylememiz de gerekiyor yani. Müzikal açıdan baktığımız zaman berbattı yani bu kadar.” şeklinde ifadelere yer verilmesi nedeniyle, 6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; Yayın hizmetleri "..., kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." ilkesinin ihlal edildiği gerekçesiyle “oy çokluğuyla” verilen yaptırım kararına karşı oy kullandım.
KARŞI OY KULLANMA GEREKÇELERİM AŞAĞIDA BELİRTİLMİŞTİR:
Çağdaş demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp, anayasal güvence altında olduğu rejimlerdir. Ayrıca basın ve ifade özgürlüğünün hangi ölçüde kullanıldığı, demokrasilerin niteliği açısından önemli göstergelerden biridir.
Basın ve ifade özgürlüğüne yönelik müdahalelerin, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun şekilde; ölçülü olması, bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve en son çare niteliğini taşıması zorunludur.
Tele 1 logolu medya hizmet sağlayıcı kuruluşta, 03.01.2025 tarihinde yayınlanan "Sabah Pusulası” adlı haber programında, sunucu Musa Özuğurlu’nun, Sanatçı Ferdi Tayfur’un vefatı üzerine, yaptığı müzikle ilgili değerlendirmelerinin, eleştiri sınırını aştığı gerekçesiyle Kurul çoğunluğu tarafından üst sınırdan yaptırım kararı alınmış, basın ve ifade özgürlüğüne müdahalede bulunulmuştur
1- Söz konusu programda, sunucu Musa Özuğurlu’nun “Bir kişilik olarak nasıl bir insandı bizi ilgilendirmiyor fakat sanatsal açıdan baktığımız zaman berbattı… Bildiğiniz arabesk, ağlak bir arabesk yapan birisinden bahsediyoruz…Müzikal açıdan baktığımız zaman berbattı” şeklinde ifadeler kullandığı görülmektedir.
Yaptırıma konu ifadelerin, doğrudan Sanatçı Ferdi Tayfur’un kişiliğini hedef almadığı, yaptığı müzik ile ilgili bir değerlendirme olduğu açıktır. Konuşma esnasında Musa Özuğurlu’nun “...kişilik olarak bizi ilgilendirmiyor” ve “müzikal açıdan baktığımızda” ifadeleri de bu durumu somut olarak ortaya koymaktadır.
Buna rağmen; gerek Uzman raporunda gerekse Kurul Kararında, cümlelerin bütünü yerine bazı bölümlerine dikkat çekilerek, o bölümler üzerinden Ferdi Tayfur’un kişiliğinin hedef alındığı algısı oluşturulmaya çalışıldığı görülmektedir. Özel bir çaba ile ihlale gerekçe yaratılmak istenmesi, hakkaniyetli ve rasyonel değildir.
Toplumun büyük bir bölümü tarafından sevgi ve saygı duyulan bir sanatçının, ölüm haberinin verilmesinin ardından, sunucu tarafından icra ettiği müziğe ilişkin yapılan olumsuz değerlendirmelerin, nezaket dışı olduğu veya etik olmadığı düşünülebilir. Ancak sunucunun, tartışmalı bir sanat dalına yönelik, eleştirel değer yargısı niteliğindeki söylemlerinin, ihlal teşkil ettiği gerekçesiyle yaptırım uygulanması, kabul edilebilir bir durum değildir.
Ayrıca bu hususun, hem Uzman raporunda, hem de Kurul Kararında; “Sanatçılara yönelik eleştiriler ile hakaret arasındaki ayrım, hem hukuki hem de etik açıdan çerçevesi belirlenmiş bir husustur. Eleştiri, sanatçının eserine veya performansına yönelik yapıcı yorumlar içerirken, hakaret kişisel onur ve itibarı hedef almaktadır.” şeklindeki tanımlamalarla da, kabul edildiği görülmektedir.
Kurul Kararında da belirtildiği üzere; bir söylemin hakaret niteliği taşıyabilmesi için, kişinin onur ve itibarını hedef alması gereklidir ve Sunucu Musa Özuğurlu’nun “Bir kişilik olarak nasıl bir insandı bizi ilgilendirmiyor, fakat sanatsal açıdan baktığımız zaman berbattı.” sözlerinin, Ferdi Tayfur’un kişiliğiyle değil, müziğiyle ilgili olduğuna kuşku yoktur.
Kaldı ki; “Arabesk Müzik” ile ilgili tartışmalar, uzun yıllardır akademik düzeyde de yürütülmektedir.
Prof. Dr. Ali Ergur, 01.05.2022 tarihli, “Sesin İzi” adlı köşesinde, “Ezilmişlerin Sesinden Muktedirlerin Sofrasına Arabesk Müzik” başlıklı makalesinde, arabesk müziğe yönelik olarak ve yaptırım uygulanan sunucunun ifadeleriyle örtüşen, şu değerlendirmelerde bulunmuştur:
“Türkiye’de sosyoloji biliminin önemli isimlerinden biri olan Mübeccel Kıray (1923-2007), 1970’li yılların en geniş çaplı ve tartışmalı olgusu olan Arabesk müziği, bir ‘tampon mekanizma’ veya ‘ara-tip’ olarak adlandırmıştı… Arabesk müzik, bir tür değildir; daha ziyade bir üslûptur. En önemli özelliği, sabit bir estetik temeli olmamasıdır. Arabesk müzik, oluştuğu zamandan başlayarak sürekli yapısal, içeriksel, söylemsel değişiklikler geçirmiştir. Kır kökenli ses dünyasının hem teknolojik hem müzikal teknik anlamda yükseltgendiği, süslendiği, karmaşıklaştığı bir yapı üzerine kuruludur… Bu dokunun üzerinde, döneme, icracıya, orkestrasyona bağlı olarak değişen çalgı bileşimleri ve nihayet ağlamakla çığlık atmak arası bir üslûpla şarkı söyleyen icracı, Arabesk müziğin temel yapısal araçları olarak kabul edilebilir. Bu yapının estetik anlamı tesadüfi değildir; kentin karmaşası, hızı ve çoğulluğuna karşıt bir şekilde, uzun ezgi ya da motifler içeren diğer çalgılar, bütün bunların üzerine, derdini acıklı bir şekilde döken şarkı söyleme üslûbu, göçmenin yarılmış, ikircikli zihnini yansılar. Ayrıca şarkının hiç beklenmedik yerlerinde komik, dramatik, uçarı ya da trajik süslemeler bulunabilir. Bütün bu karşıtlıklar, uzun süre Türkiye’nin entelektüel çevrelerinde ‘yozlaşmışlık’ olarak nitelenmiştir. Oysa estetik daima toplumsal bir gerçekliğin izdüşümüdür.” https://www.sanattanyansimalar.com/yazarlar/ali-ergur/ezilmislerin-sesinden-muktedirlerin-sofrasina-arabesk-muzik/2774/ (E.T.17.02.2025)
Bu kapsamda; olgusal temeli olan bir konudaki eleştirel değer yargısı niteliğindeki ifadeler nedeniyle, medya hizmet sağlayıcı kuruluşa üst sınırdan yaptırım uygulanması, haksız, orantısız ve ifade özgürlüğüne aykırıdır.
Ayrıca; Anayasa Mahkemesi kararlarında istikrarlı şekilde vurgulanan hususlardan birisi; yazılı ya da sözlü bir beyan içerisinde kullanılan ifadelerin, ifade özgürlüğü ile bağdaşıp bağdaşmadığı hususuna karar verilirken, kullanılan ifadelerin bağlamından kopartılmaksızın olayın bütünlüğü içinde değerlendirilmesi gerekliliğidir.
Sunucu Özuğurlu’nun ifadelerinin bağlamının da, Ferdi Tayfur’un kişiliği değil, yaptığı arabesk müzik olduğu açıktır ve bağlamı içerisinde değerlendirildiğinde, kişiliğine yönelik aşağılama, rencide etme, karalama söz konusu değildir, saygınlığını hedef alan, eleştiri sınırları ötesinde, küçük düşürücü bir ifade bulunmamaktadır.
Ayrıca eleştirinin “yapıcı” olması gibi bir zorunluluk da yoktur. Böyle bir durum; ifade özgürlüğü kapsamında korunan eleştiri özgürlüğünün temelden reddi anlamına gelecektir.
Dolayısıyla, bu hususlar dikkate alındığında; müziğiyle ilgili yapılan eleştirilerin, “kişiliğini hedef aldığı” gibi zorlama bir gerekçe ile üst sınırdan verilen ceza, adil ve ölçülü değildir, basın ve ifade özgürlüğünü daraltıcı niteliktedir.
2- Anayasa Mahkemesi, basın ve ifade özgürlüğü söz konusu olduğunda basına yönelik müdahalelere ilişkin pek çok kararında “Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olma ve Ölçülülük” tanımlaması getirmekte ve çerçeveyi “...temel hak ve özgürlükleri sınırlayan tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamalı ve başvurulabilecek en son çare niteliğinde olmalıdır. Bu koşulları taşımayan bir tedbir, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez” şeklinde çizmektedir (Bekir Coşkun, § 51; Mehmet Ali Aydın,§ 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51).
Çağdaş demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp, anayasal güvence altında olduğu rejimlerdir. Ayrıca basın ve ifade özgürlüğünün hangi ölçüde kullanıldığı, demokrasilerin niteliği açısından önemli göstergelerden biridir.
6112 sayılı Kanun’un temel hedeflerinden biri de ifade özgürlüğü ve halkın haber alma hakkı ile düşünce çeşitliliğinin sağlanmasıdır.
Medya hizmet sağlayıcı kuruluşların, düşünceyi açıklama ve halkın haber alma hakkının kullanılması açısından önemi dikkate alındığında; Üst Kurulun denetim görevini yürütürken, çok hassas ve adil davranması, hak ve özgürlüklere müdahalede sağlam hukuki gerekçelere dayanması ve ölçülü olması zorunludur. Aksi halde çok sesliliği sağlamak, toplumun özgürce kanaat oluşturmasına katkı sunacak ortamı kurmak mümkün olmayacaktır.
Tele 1 hizmet sağlayıcı kuruluşun; çoğunlukla eleştiri sınırının aşıldığı gerekçesiyle çok sayıda idari yaptırımla (2024 ve 2025 yılında 11 idari yaptırımda 1.5 milyon TL) karşılaşması, hakkaniyetli ve rasyonel bir tutum olmaktan uzaktır. Bu durum, yayıncı kuruluşun basın ve ifade özgürlüğü konusunda çok hassas ve adil davranılmadığı algısını doğurmakta, tarafsız olması gereken Üst Kurulun yaptırım kararlarını sorgulanır hale getirmektedir. Çok sesliliği boğan, yorum ve eleştiri hakkını cendereye alan bu durum sürdürülebilir değildir. Hak ve özgürlüklere keyfi müdahale hukuk devletlerinde ve çağdaş demokrasilerde kabul gören bir durum değildir. Ayrıca Anayasa Mahkemesi’nin çerçevesini çizdiği demokratik toplum düzeninin gerekleriyle de örtüşmemektedir.
3- İfade özgürlüğü; insan hakları hukuku belgelerinde ve Anayasalarda, temel haklar ve ödevler kategorisinde, birinci kuşak haklar arasında yer almaktadır. Bu nedenle çoğulcu demokrasilerde ifade özgürlüğü; herkes için geçerli, özüne dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez bir hak ve yaşamsal önemde bir özgürlük niteliğinde, çoğulcu ve Anayasal demokrasilerin temel taşlarındandır. İnsanların serbestçe haber, bilgi ve başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği fikir ve kanaatlerden dolayı kınanmaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte meşru yöntemlerle dışa vurabilme imkân ve serbestisi, ifade özgürlüğü şemsiyesi altındadır ve sadece düşünce ve kanaat sahibi olmayı değil, “düşünce ve kanaatleri açıklama/yayma” özgürlüklerini de kapsamaktadır. Ayrıca Anayasa’ya göre; ifade tarzları, biçimleri ve araçları da bu özgürlük alanındadır.
Anayasa’nın 25’inci maddesinde “Düşünce ve kanaat hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” ve 26’ncı maddesinde “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet, resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.” hükümlerinden anlaşılacağı üzere ifade hürriyeti, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile de güvence altına alınmaktadır. Anayasa’nın “Basın Hürriyeti” başlıklı 28’inci maddesinde düzenlenen “Basın hürdür, sansür edilemez.” ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3’üncü maddesinde yer alan “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.” hükümleri ise basın hürriyetinin güvence altına alındığını göstermektedir.
Anayasamızın 90. maddesine göre usulüne uygun şekilde yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bu kapsamda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi de kanun hükmünde sayılmaktadır. İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin “İfade özgürlüğü” başlıklı 10’uncu maddesinde yer alan “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar...” düzenlemesi ile ifade özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir.
4- Anayasa Mahkemesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi pek çok kararında, kamu otoriteleri, ülke yöneticileri, siyasi partiler, toplum önderleri, sanatçılar söz konusu olduğunda, ifade özgürlüğünün bir dereceye kadar abartıya ve hatta kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiğini kabul etmiştir (Ali Suat Ertosun, B. No: 2013/1047, 15/4/2015, § 66; Zübeyde Füsun Üstünel ve Diğerleri, § 102).
Yine başka bir Anayasa Mahkemesi kararında da; siyasetçilerin, kamuoyunca tanınan kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin, gördükleri işlev nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda oldukları ve bunlara yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğu vurgulanmıştır (Ergün Poyraz (2), § 58).
İfade özgürlüğü büyük ölçüde eleştiri özgürlüğünün güvence altına alınmasını hedeflemektedir. Bu nedenle, düşüncelerin açıklanması ve yayılması sırasında kullanılan ifadelerin sert olması doğal karşılanmalıdır (Bekir Coşkun, B.No: 2014/1215 K. No: 04.06.2015).
İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun temel taşlarından ve toplumun ilerlemesinin ve bireylerin gelişmesinin temel şartlarından biridir. İfade özgürlüğü sadece hoşa giden ya da insanları incitmeyen veya önemsenmeyen ‘bilgi’ ve ‘düşünceler’ için değil, Devleti veya toplumun herhangi bir kesimini inciten, şoke eden veya rahatsız eden bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. Demokratik toplumun olmazsa olmaz koşullarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açık görüşlülük bunu gerektirmektedir (Handyside/Birleşik Krallık, Başvuru No: 5493/72, 07.12.1976).
İfade özgürlüğü alanında uzmanlaşmış insan hakları avukatı Dominika Bychawska-Siniarska tarafından hazırlanan “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Kapsamında İfade Özgürlüğünün Korunması” el kitabında da, gazeteciler tarafından yapılan eleştirel nitelikteki değer yargılarına ilişkin hususlar şu şekilde açıklanmaktadır:
“Değer yargıları bir durum ya da olaya ilişkin bakış açısı ya da kişisel değerlendirmeler olup doğru ya da yanlış olduklarını kanıtlanmak mümkün değilse de, bir değer yargısının dayanağı olan altı çizilen gerçeklerin doğru ya da yanlış olduğu kanıtlanabilir. Aynı şekilde, Dalban davasında Mahkeme, ‘gerçekliğini kanıtlamaksızın eleştiri niteliğinde değer yargısı ifade etmesinin engellenmesi, bir gazeteci için kabul edilemez olacaktır.” (Dalban/Romanya, 28 Eylül 1999 [BD]).
Yukarıda örneklerini verdiğim kararlardan anlaşılacağı üzere; hem ulusal hem uluslararası hukuk metinlerinde ifade özgürlüğünün açıkça güvence altına alındığı, olgusal temeli olan konularda, eleştirel değer yargısı niteliğindeki ifadeler söz konusu olduğunda özgürlük alanının daha geniş çerçevede değerlendirildiği kesindir.
Bu nedenlerle; yayında Sanatçı Ferdi Tayfur’un kişiliğini ve saygınlığını hedef alan, aşağılayıcı, küçük düşürücü, rencide edici ifadeler bulunmamasına rağmen, icra ettiği sanat dalına yönelik eleştirel değer yargısı niteliğindeki değerlendirmeler nedeniyle, üst sınırdan uygulanan yaptırımın ölçüsüz olacağı, basın ve ifade özgürlüğüne ağır bir darbe oluşturacağı, ayrıca yayında 6112 sayılı Yasa kapsamında ihlal oluşturan bir hususun bulunmadığı gerekçeleriyle karara karşı oy kullandım. 20.02.2025