İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 14.01.2025 tarih ve 7 sayılı yazısına konu FLASH HABER logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 01.01.2025 tarihinde saat 15:30’da yayınlanan "Başkentte Gündem" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere, FLASH HABER logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından 01.01.2025 tarihinde saat 15:30’da canlı olarak yayınlanan, sunuculuğunu Fatih Ertürk’ün yaptığı "Başkentte Gündem" adlı programda sunucu tarafından; “Niye siz ayın birinin sabahın saat sekiz buçuğunda, imkân olsa gece on ikide yapacaklar ki yılbaşı kutlayanlarla karşı karşıya gelsin çatışsın diye insanlar…Ayın birinin sabahın sekiz buçuğunda, ne kadar İstanbul’da şeriatçı gruplar, akımlar, illegal, legal örgütler varsa hepsini toplayıp niye böyle bir eylem yapıyorsunuz?...Galata Köprüsü’nü kapattınız. Niye Cumhurbaşkanı’nın oğlu geliyor. Çünkü TÜGVA orada, çünkü şeriat isteyen gruplar orada…Türkiye’den bir Suriye çıkarıp beş, altı ayrı grubun sabah akşam birbirine kurşun sıktığı bir ülke mi arıyorsunuz? Ne arıyorsunuz peki, ne aranıyor? Neyi özlüyorsunuz? Üzüldüm o kadarını söyleyeyim. Tabii bu bir yorumdu…işte bu tür grupların sırtını sıvazlar, İstanbul’un göbeğinde miting yaptırırsanız yarın öbür gün o terör sizin kapınızı çalar…Devletin Bakanı, Bilal Erdoğan’ın ayağına gidiyor ve orada Bilal Erdoğan’ın gözüne girmeye çalışıyor. Böyle bir saltanata benzer bir ülke yani…eski ordu komutanı gibi koca koca adamlar, orada El Aksa’ya hücum diye yani o mantığın içinde orada o yürüyüşe katılıyor, hiçbir sakınca görmüyorlar. En önde militan gibi davranıyorlar. Türkiye böyle bir ülke oldu artık. Üzülüyorum bunları söylerken. Bir Eski Milli Savunma Bakanı, bir Eski Genel Kurmay Başkanı, bir Orgeneral orada şeriat sloganlarına katkıda bulunuyor…Devlet bir tarikat, cemaat uzantısı gibi davranıyor şu an. Bir radikal selefi örgütlerin bir araya geldiği bir gösteri yapıyor Türkiye Cumhuriyeti Devleti…Orada muhafazakâr seçmen yok. Selefi var, cihatçı var, orada El Kaide’nin bayrakları açılıyor yani orası farklı bir yer…Yani bu kendi ülkesini aynen El Kaide gibi Dârülharp görmektir.” şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Demokratik rejimlerde basın, ifade hürriyetinin geniş kitlelere ulaştırılması ve farklı görüşlerin dile getirilmesinde en etkili araç olarak demokrasinin de teminatıdır. Demokrasi çeşitlilik ve çoğulculuk esasında ilerlerse halk içindir. Çoğulculuğun ve çeşitliliğin bir arada var olabilmesinin yegâne yolu karşılıklı sınırların çizilmesiyle mümkündür. Buradan hareketle devletin kitle iletişim araçlarını denetlemesi toplumsal sözleşmenin gereğinin devletçe yerine getirilmesidir. Kitle iletişim araçlarının halkın yönelimini ve kültürel birlikteliğini belirleyebilen bir güç olarak demokrasilerde çok önemli bir yer tuttuğu açıktır. Dolayısıyla halkın doğru bilgilendirilmesi, medyanın elinde bulundurduğu iletişim gücünü toplumun aleyhine kullanmaması için ilgili düzenlemeler mevzuatla gerçekleştirilir ve denetleme mekanizmalarınca denetlenir. Bununla beraber medya hizmet sağlayıcı kuruluşlar için rehber niteliğinde olan yayın etiği ilkeleri, yayıncı kuruluşları toplumsal hassasiyetleri göz önüne alarak yayın yapmaları hususunda uyarır. Aynı zamanda yasa, yayıncı kuruluşların ekranlarında yer verdikleri programlarda dikkatli bir dil ve üslup kullanmalarını zorunlu kılar. Nitekim bu türden bir dil kullanımı ekranların itibar ve güvenilirliğinin teminatıdır.
İnsan hak ve özgürlüklerinden olan ifade özgürlüğü hakkı, demokratik bir toplumun temel unsurlarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık ilkelerinin var olması bakımından vazgeçilmez bir karakter taşımakla beraber gerek uluslararası sözleşmelerde gerekse ulusal mevzuatımızda bu hakkın kullanılmasının belirli sınırları bulunmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 26'ncı maddesindeki “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet Resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayınların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.” hükmüyle düşünce özgürlüğüne getirilebilecek sınırlamalardan bahsedilmiştir.
Basın özgürlüğü de basına kamusal bir görevi icra ettiği için tanınmıştır. Ancak, her özgürlük gibi basın özgürlüğünün de sınırları vardır. Burada, mutlak değil, nisbi olan bir özgürlük söz konusudur. 5187 sayılı Basın Kanunu’nun “Basın özgürlüğü” başlıklı 3. maddesi şu şekildedir: “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir. Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilir”. Ayrıca Anayasa’nın 28. maddesinin birinci fıkrasında basın özgürlüğü ilkesi düzenlendikten sonra dördüncü fıkrada bu özgürlüğün sınırlandırılmasında 26. 27. maddelerdeki hükümlerin uygulanacağı belirtilmiştir. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrası karşısında basın özgürlüğünün kullanılmasının sınırlarından biri olarak “başkalarının şöhret veya haklarının … korunması” gelmektedir.
Ulusal düzenlemelere ek olarak uluslararası hukuk düzeninde bağlı bulunduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde de benzer bir hüküm bulunmaktadır. Mezkûr sözleşmenin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinde: "1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir. 2. Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlemenin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir." düzenlemesi yer almaktadır.
Yayın yoluyla düşünceyi açıklama özgürlüğünün kapsadığı bir hak da olaylar ya da kişi, kurum ve kuruluşların eleştirisidir. Bu hakkın hukuka aykırı nitelik taşımadan kullanılabilmesi için eleştiri ile bu konunun kamuoyuna açıklanış biçimi arasında düşünsel bir bağlılığın olması gerekir. Başka bir ifadeyle, yayında kullanılacak ifadeler ölçülü bir dille ekrana getirilmelidir. Görevlerinden biri de halkı bilgilendirmek olan medya kuruluşlarının, yayınladığı programlarda eleştirilere yer verilmesi son derece doğaldır. Ancak şüphesiz ki eleştiri hakkı sınırsız değildir. Bu bağlamda ifade özgürlüğünün başka özgürlüklerin kullanılmasını kısıtlayacağı ve kişi ya da kuruluşların itibar ile güvenilirliklerinin zarar görmesine yol açacağı durumlarda sınırlandırılabileceği, dolayısıyla sınırsız olmadığı ulusal ve uluslararası hukuk metinlerinden anlaşılmaktadır.
Yayıncılar, canlı yayın gerçekleştirirken yayın sırasında kullanılan ifadelerin kişi ve kurumları zedelemeyecek nitelikte olması hususuna özen göstermeli; yayıncılığın kamusal sorumluluk görevi olduğu ve yayınların Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi gerekliliği unutulmamalıdır. Ayrıca, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunca 2014 yılında yayınlanan Yayın İlkeleri Rehberi'ne göre "Canlı yayınlarda program sunucusu/muhabiri ile programa konuk edilen kişilerin 6112 Sayılı Yasayı ihlal niteliğindeki ifadelerinden yayıncı kuruluş sorumludur." ve "Programa konuk olan kişilerin veya üçüncü kişilerin kişilik haklarını ihlal eder veya bir toplumsal grup aleyhine ifadeler kullanılması halinde, bu durumda programın sunucusu veya moderatörü tarafından müdahale edilmeli ve gerekli açıklamalar yapılmalıdır."
Eleştiri yapılırken kamu yararı amacının sınırı aşılmamalıdır. Nitekim sınırı aşan ifadeler, basın özgürlüğünden yararlanamaz ve amaç için uygun bir araç olarak değerlendirilemezler. Sorumlu yayıncılık anlayışını benimsemesi gereken medya hizmet sağlayıcı kuruluşlarda düşüncelerin ifade edilmesi sırasında hak ihlali doğurabilecek itham edici ya da yargılayıcı bir üslubun kullanılması hukuki ve ahlaki düzeydeki çeşitli sorunları ortaya çıkarabilmektedir. Bu noktada program sunucu ve yapımcılarından bu sorumluluk çerçevesinde yayın yapmaları beklenmektedir.
Bilindiği üzere söz konusu programda bahsi geçen eylem, Milli İrade Platformunca, Filistin'deki katliamın durdurulması amacıyla yaklaşık 400 sivil toplum kuruluşunun iştirakiyle Galata Köprüsü'nde düzenlenmiş olup katılımcılar Galata Köprüsü'ne kortejler eşliğinde yürümüştür.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu programda sunucu tarafından 1 Ocak 2025 tarihinde Galata Köprüsü'nde düzenlenen Filistin'e destek yürüyüşünün amacı, düzenlenme günü, yeri ve yürüyüşe çağrılan kişi ve kuruluşlar hakkında "Niye siz ayın birinin sabahın saat sekiz buçuğunda, imkân olsa gece on ikide yapacaklar ki yılbaşı kutlayanlarla karşı karşıya gelsin çatışsın diye insanlar…çünkü şeriat isteyen gruplar orada. …Türkiye’den bir Suriye çıkarıp beş, altı ayrı grubun sabah akşam birbirine kurşun sıktığı bir ülke mi arıyorsunuz? Ne arıyorsunuz peki, ne aranıyor? Neyi özlüyorsunuz?...işte bu tür grupların sırtını sıvazlar, İstanbul’un göbeğinde miting yaptırırsanız yarın öbür gün o terör sizin kapınızı çalar…eski ordu komutanı gibi koca koca adamlar...En önde militan gibi davranıyorlar...Bir Eski Milli Savunma Bakanı, bir Eski Genel Kurmay Başkanı, bir Orgeneral orada şeriat sloganlarına katkıda bulunuyor…Devlet bir tarikat, cemaat uzantısı gibi davranıyor şu an. Bir radikal selefi örgütlerin bir araya geldiği bir gösteri yapıyor Türkiye Cumhuriyeti Devleti…Orada muhafazakâr seçmen yok. Selefi var, cihatçı var orada El Kaide’nin bayrakları açılıyor yani orası farklı bir yer....Yani bu kendi ülkesini aynen El Kaide gibi Dârülharp görmektir" şeklinde sarf edilen ifadelerin ifade özgürlüğü kapsamında olmadığı, kişi ya da kuruluşların kişilik haklarını ihlal eder nitelikte olduğu, bu ifadelerle kamu yararı amacına ilişkin sınırın aşıldığı, dolayısıyla mezkur ifadelerin kişi ve kurumların şahsiyet ve itibarlarına zarar verebilecek nitelikte eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı, itibarsızlaştırıcı ve iftira niteliği taşıdığı kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; "..., kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." ilkesinin ihlali nedeniyle,
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan; “8 inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanunun diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir.” hükmü uyarınca idari para cezası uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, kuruluşa %3 oranında idari para cezası uygulanmasına,
Ancak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Aralık 2024 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının bulunmadığı değerlendirilerek, televizyon kuruluşları için idari para cezasının 10.000 (onbin) Türk Lirasından az olamayacağından, 2025 yılı için belirlenen yeniden değerleme oranına göre 195.543,00 (yüzdoksanbeşbinbeşyüzkırküç) Türk Lirası İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) İdari para cezasının tebliğinden itibaren bir ay içerisinde, Üst Kurulun T.C. Ziraat Bankası Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Tek İdare Tahsilat Alt Hesabı TR46 0001 0017 6200 9999 9955 88 no’lu hesabına “6112 sayılı kanunun 32’nci maddesine göre ödenen para cezasıdır” şerhiyle ödenmesi gerektiğinin veya 6112 sayılı kanunun 32’nci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca, tebliğden itibaren en geç onbeş gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin, aynı maddenin 11’inci fıkrası uyarınca 1 ay içerisinde peşin ödeme yapılması halinde, 5326 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca cezanın dörtte üçünün tahsil edileceğinin ve taksitlendirme talebinde bulunulabileceğinin, peşin ödemenin kanun yoluna müracaat hakkını engellemeyeceğinin, en geç 1 aylık süre içerisinde ödenmeyen idari para cezasının, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairesine gönderileceğinin bildirilmesine,
c) 6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir. …” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Dr. Necdet İPEKYÜZ ve Tuncay KESER’in karşı oyları ve oy çokluğu ile karar verildi.