İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 14.01.2025 tarih ve 9 sayılı yazısına konu SZC logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 07.01.2025 tarihinde saat 20:07’de yayınlanan "Kitabın Ortası" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere; SZC logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından 07.01.2025 tarihinde saat 20:07’de canlı olarak yayınlanan, sunuculuğunu Aslı Kurtulmuş Mutlu’nun yaptığı, ülkemizdeki ve dünyadaki gelişmelerin daimi konuk İstanbul Milletvekili Cemal Enginyurt ile bir değişken konuk tarafından yorumlandığı "Kitabın Ortası" adlı programda geçen diyaloglarda; “Bana Ordu mahkemesinde K. E. diye bir hakim benimle ilgili bir karar vermiş…Adam bana şerefsiz demiş, adam bana anama küfretmiş, bilmem ne çocuğu demiş, şerefsizliğin en alasını yapmış. Hâkim suç sabit bulunmadığından beraatine karar vermiş sanığın. Ben de bana hakaret eden birine “kudurdun mu it?” dedim diye savcı meclise fezleke göndermiş…“kudurdun mu it?” yazmışım. Savcı ceza vermezsen Allah belanı versin! Hâkim ceza vermezseniz Allah belanızı versin! Benim anama küfrediyor, namusuma şerefime küfrediyor. Ordu hâkimi K. E. neye göre beraat verdin?...Benim anama hakaret eden bu namussuza nasıl beraat verdin?...Ordu hâkimi K. E., sana bunun hesabını sormazsam Allah canımı alsın benim. Bana bu hakareti eden, anama eşime küfreden şerefsize nasıl beraat verdin utanmaz adam?... Recep Tayyip Erdoğan, duy sesimi duy! Anama küfredene beraat veriyor hâkimin. Ordu hâkimi K. E., sana yazıklar olsun! Adaletin bu mu senin? Bu mu sizin adaletiniz? Bizim anamızı düzde mi buldunuz lan? Bizim namusumuz düzde mi? Bizim şerefimiz onurumuz düzde mi? AKP'nin hâkimi savcısı değil, Allah'ın adamı olun. Adaletli olun. Hukukun adamı olun…Anama, ölmüş anama küfrediyor ya! Bu hâkim de beraat veriyor. Adı K. E.…Siyaset yapıyoruz diye, Recep Tayyip Erdoğan'a, zulme karşı çıkıyoruz diye, millet adına konuşuyoruz diye anamıza avradımıza küfredene beraat veriyorsunuz, öyle mi?...Ayıp ya, ölmüş anamdan ne istiyorsun lan şerefsiz, ahlaksız? Delikanlıysan gel lan karşıma çık, istediğin yere ben geleyim be. Recep Tayyip Erdoğan, durdur bunları. Bu şerefsizleri durdur…Ben millet adına görev yapıyorum, bakar mısın Ordu hâkimi K. E.’e. Benim anama küfredene beraat vermiş ya. Bana şerefsiz diyene beraat vermiş. Benim şerefim senden yüz bin kere fazla hâkim. Yüz bin kere senden daha şerefliyim. O beraatini al da sen başına çal! Allah da bunun hesabını soracak, kul da bunun hesabını soracak…Bir düzeltme yapayım. Danışmanınız da gönderdiği için Cemal Bey. K. G.’miş hâkimin adı…K. G.’miş, neyse…K. G.’miş demek yani…Tabi, ben yanlış olmasın diye…O K. G. bunun hesabını verecek ya! Vallahi verecek, billahi verecek…Bana küfredip, ölmüş anama küfreden namussuz, şerefsiz gelsin yüzüme karşı söylesin. Ama hâkim K. G., senin annen yok mu?...Hâkim K. G., Ordu hâkimi K. G.. Bu beraati nasıl verdin ya? Bana, anama küfreden, ölmüş anama küfredene nasıl beraat verdin ya? Yahu senin vicdanın kararmış ya. Yazıklar olsun ya! Zihniyetinize yazıklar olsun ya! Ben HSK’ya başvuruda bulunacağım, Adalet Bakanlığı’na başvuruda bulunacağım bu adam için. Yarın ilk işim bu inşallah ve sonucu bekleyeceğim. O Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’tan sonucunu bekleyeceğim…Adamı mahkemeye verdiğimizde yine bu AKP'li hâkimler diyor ki, bunlar adaletin hâkimi değil bunlar AKP'li hâkimler, televizyonda hakarete vekil olmaz diyor…Bu K. G.’le uğraşacağım. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç sen de duy, Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu Siz de duyun. Sonuna kadar takipçisi olacağım. Ha istinafa da göndereceğim davayı, peşine düşeceğim. Bu K. G. de nasıl bir insanmış bunu da ortaya koyacağım Allah'ın izniyle. Böyle hâkimlik olmaz, böyle adalet olmaz. Bu adam adil hâkim değil. Vicdanlı bir insan değil bu. Ya insan nezaketen ya, bir insan olarak kendi anasını gözünün önüne getirir de. Vekil olmayı da bir… Bırak ya. Bir ölmüş anaya küfrediyor bir şerefsiz, beraat veriyorsun ya." şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Demokratik hukuk devleti, tartışma ve uzlaşma süreçlerini canlı tutarak özgürlükler ve kurallar arasında denge oluşturmaktadır. Rejimin bu dengeyi sağlamadaki en önemli araçlarından biri hukukun üstünlüğü ilkesidir. Bu ilke temelinde devletin (yasama, yürütme, yargı) bütün eylem ve işlemlerinde hukukla bağlı olmasını ifade eder…
Hukukun üstünlüğü ilkesi için yargı bağımsızlığı önemli bir rol oynar. Ayrıca, yargı bağımsızlığı toplumdaki adalet duygusunun olumlu yönde gelişmesine de katkı sunar. Yargı bağımsızlığının esasını ise hâkimlerin öznel bağımsızlığı oluşturur. Bu bağımsızlık, hâkimlerin kanunla düzenlenen istisnai haller dışında hiç bir şekilde görevden alınamamaları, rızaları olmaksızın yerlerinin değiştirilmemesi, emekliye ayrılmamaları ve mali haklarından mahrum bırakılmamalarını ifade eder…Hâkimler, ancak bu özel bağımsızlık koşulları sağlandığında kararlarında adaleti tesis edebilirler.
Öte taraftan, düşünmek insana özgü bir kavramdır ve bu eylem sonucunda sürecin ürünü olarak da düşünce ortaya çıkmaktadır. Bireylerin ortaya koyduğu düşünceleri baskı altına alınmadan özgürce ifade edebilmesi, ifade özgürlüğü kavramının temelini oluşturmaktadır. İfade özgürlüğü, siyasal, sosyal, hukuki, ticari vb. hangi alanda olursa olsun her türlü düşünceyi çeşitli yollarla başkalarına anlatabilme, yayabilme ve onları ikna edebilmeyi kapsamaktadır. İfade özgürlüğü ve halkın haber alma özgürlüğü bağlamında, eleştiri sınırları aşılmadan gerçekliğin farklı inşalarının kamuoyuyla paylaşılması demokratik toplumun gereğidir. Demokrasinin en temel önceliklerinden biri halkın haber alma özgürlüğü olduğundan demokratik rejimlerde medya, kamuoyu oluşumunda hayati öneme sahip bir aktördür. Medya organlarının günümüzde toplum üzerinde oldukça etkili olup kamuoyu oluşumunda pay sahibi hâline gelmesi, medya hizmet sağlayıcılarının dikkat etmesi gereken sorumlu yayıncılık anlayışı ve öz denetim ilkesini de beraberinde getirmiştir. Bu bağlamda medya kuruluşları için rehber niteliğinde olan yayın etiği, medya hizmet sağlayıcı kuruluşları toplumsal hassasiyetleri göz önüne alarak yayın yapmaları hususunda uyarır. Muhakkak ki medya mensuplarının siyasi kişi veya kuruluşları eleştirme ve onların gerçekleştirdikleri eylemler hakkında kamuoyunu bilgilendirme hakkı bulunmaktadır. Ancak bu hak kullanılırken eleştiriye maruz kalan kişi veya kurumların hak ve itibarlarının da gözetilmesi gerekmektedir. Şüphesiz bu hak, sınırsız ve kontrolsüz bir eleştiriyi beraberinde getirmemeli, hukuk ve ahlak kuralları içerisinde çizilen bazı sınırlar yardımıyla kamuoyunun doğru ve objektif bir şekilde bilgilendirilmesine katkı sağlamak amacıyla kullanılmalıdır. İnsan hak ve özgürlüklerinden olan ifade özgürlüğü hakkı, demokratik bir toplumun temel unsurlarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık ilkelerinin var olması bakımından vazgeçilmez bir karakter taşımakla beraber gerek uluslararası sözleşmelerde gerekse ulusal mevzuatımızda bu hakkın kullanılmasının belirli sınırları bulunmaktadır.
Anayasa'nın 26. maddesindeki “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan "Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyet'in temel nitelikleri ve Devlet'in ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.” hükmü ile düşünce özgürlüğüne getirilebilecek sınırlamalardan bahsedilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinde: "1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir. 2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir." hükmüne yer verilmiştir.
AİHM'nin Lingens Avusturya içtihadında da belirtildiği üzere, ifade özgürlüğü demokratik bir toplumun asli temellerindendir. Bu, toplumun ilerlemesinin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşullarından birini oluşturur. Basının görevi, kamu yararını ilgilendiren başka alanlarda olduğu gibi, siyasi konularda da bilgi ve fikirleri açıklamaktır. Buna karşın, AİHM'nin Times Newspapers Limited No 1-2 Birleşik Krallık kararında belirtildiği üzere, Sözleşmenin 10. maddesi, basının halkın yararına olan ciddi meseleleri işlemesinin söz konusu olduğu durumlarda dahi, hiçbir sınırlama içermeyen bir ifade özgürlüğünü güvenceye almaz. Bu maddenin 2. fıkrası uyarınca, basın ifade özgürlüğünü kullanırken, görev ve sorumluluklarına uygun davranmak durumundadır.
Demokratik rejimlerde basın ve medya, ifade özgürlüğünün geniş kitlelere ulaştırılması ve farklı görüşlerin dile getirilmesinde en etkili araç olarak demokrasinin de teminatıdır. Demokrasi, çeşitlilik ve çoğulculuk esasında ilerlerse halk içindir. Çoğulculuğun ve çeşitliliğin bir arada var olabilmesinin yegâne yolu karşılıklı sınırların çizilmesiyle mümkündür. Buradan hareketle devletin kitle iletişim araçlarını denetlemesi toplumsal sözleşmenin gereğinin devletçe yerine getirilmesidir. Kitle iletişim araçlarının halkın yönelimini ve kültürel birlikteliğini belirleyebilen bir güç olarak demokrasilerde çok önemli bir yer tuttuğu açıktır. Aynı zamanda yasa, yayıncı kuruluşların ekranlarında yer verdikleri programlarda dikkatli bir dil ve üslup kullanmalarını şart koşar. Bu dikkatli dil ekranların tarafsızlığı ve itibarının teminatıdır. Yayıncılığın aynı zamanda bir kamusal sorumluluk görevi olduğu da düşünüldüğünde yayınların 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun ve Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi gerekmektedir. Bu ilkeler doğrultusunda, yayınlarda kişileri ve kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşüren, aşağılayan veya iftira niteliği taşıyan ifadelere yer verilmemelidir.
Görüldüğü gibi, tüm temel hak ve özgürlüklerde olduğu gibi ifade özgürlüğünün kullanım alanının sınırları yasal düzenlemelerle açık ve net bir şekilde belirlenmiştir. Bu bağlamda kişilerin düşüncelerini açıklarken aşağılayıcı, küçük düşürücü, iftira ve hakaret niteliğinde ifadeler kullanmaları eleştiri sınırlarının aşılması olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle kişi ya da kuruluşlara hakaret etmek ve küçük düşürücü sözler söylemek, ifade özgürlüğünün kapsamı içinde değerlendirilmez. Nitekim Danıştay 13. Dairesi'nin 2020/613 E. ve 2021/229 K. sayılı kararında belirtilen; "... Buna göre, ifadenin muhatabının konumu, ifadeyi kullananlar açısından sınırsız bir ifade özgürlüğü alanı bahşetmez. Bu nedenle demokratik toplumların çoğunda; ifade özgürlüğü kalkanı arkasına gizlenerek, kişileri yalnızca karalamak, aşağılamak, asılsız suçlamalarda bulunmak, kişilerin özel hayatlarına ölçüsüz saldırıda bulunmak gibi ifade özgürlüğünün açıkça kötüye kullanıldığı durumlar hukuken korunmaktadır. Bu anlamda; iftira, küfür, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici keyfi söz ve beyanlar ile özel hayata ve hayatın gizliliğine karşı saldırılar, müstehcen içerikli söz, yazı, resim ve açıklamalar, savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzenini cebir yoluyla değiştirmeyi hedefleyen, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik olan ifadeler, ifade özgürlüğü kapsamı dışında değerlendirilmektedir." hükmü ile kişi, kurum ve kuruluşlara yönelik eleştirilerin sınırsız bir ifade özgürlüğü alanı olmadığının altı çizilmiş ve ifade hürriyetinin kapsamı bu hüküm çerçevesinde belirlenmiştir.
Diğer taraftan, kamusal alan içerisinde muhtelif ideolojiler tarafından üretilen söylemler, belirli bir karşıtlık içerisinde iktidar mücadelesi ederler. Demokratik bir toplumda çok sesliliğin korunması hem kamusal alanı oluşturan kurumlar hem de bireyler açısından temel bir gerekliliktir. İfade özgürlüğü kapsamında eleştiri sınırları aşılmadan gerçekliğin farklı inşalarının kamuoyuyla paylaşılması demokratik toplum doğasının gereğidir.
İlaveten, kitle iletişim araçları halkın kültürel ve toplumsal olmak üzere insanoğlunun sahip olduğu başlıca değerleri, yani kullandığı dili etkileme gücü yönünden en güçlü kaynak olarak değerlendirilmiştir. Aynı şekilde kitle iletişim araçları içinde bulundukları toplumlarda köklü davranış ve tutum değişikliklerine yol açarlar; bazı günlük davranışları, tüketim alışkanlıklarını, etik ve estetik değerleri etkilemektedirler. Değerler, kültür, bireysel ve toplumsal kimlikler kitle iletişim araçları vasıtasıyla her gün yeniden harmanlanmaktadır. Çünkü kitle iletişim araçları her gün insanlara yaşamlarını hangi değerler üzerine kurmaları gerektiğini söylemekte; her gün iyi-kötü, doğru-yanlış üzerine yeni değerler sunmaktadır. Kitle iletişim araçlarında dilin kaba ve düzeysiz kullanımı çocuk ve gençlerin gündelik konuşma dilini olumsuz etkileyebilecek nitelik kazanmıştır.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu programda, program konuğu İstanbul Milletvekili Cemal Enginyurt tarafından; “Adam bana şerefsiz demiş, adam bana anama küfretmiş, bilmem ne çocuğu demiş, şerefsizliğin en alasını yapmış…Benim anama hakaret eden bu namussuza nasıl beraat verdin?...Bana bu hakareti eden, anama eşime küfreden şerefsize nasıl beraate verdin utanmaz adam?...Ayıp ya, ölmüş anamdan ne istiyorsun lan şerefsiz, ahlaksız?...Recep Tayyip Erdoğan, durdur bunları. Bu şerefsizleri durdur…Bana şerefsiz diyene beraat vermiş. Benim şerefim senden yüz bin kere fazla hâkim. Yüz bin kere senden daha şerefliyim…Bana küfredip, ölmüş anama küfreden namussuz, şerefsiz gelsin yüzüme karşı söylesin…Bir ölmüş anaya küfrediyor bir şerefsiz, beraat veriyorsun ya.", "AKP'nin hâkimi savcısı değil, Allah'ın adamı olun. Adaletli olun. Hukukun adamı olun…Adamı mahkemeye verdiğimizde yine bu AKP'li hâkimler diyor ki, bunlar adaletin hâkimi değil bunlar AKP'li hâkimler, televizyonda hakarete vekil olmaz diyor…Recep Tayyip Erdoğan, duy sesimi duy! Anama küfredene beraat veriyor hâkimin." şeklinde sarf edilen ifadelerin insan onuruna aykırı, küçük düşürücü ve eleştiri sınırlarını aşar nitelikte olduğu, hâkimlerin "politik rüşvetçi" ya da "görevini gereği üzere yerine getirmeyen kişiler" gibi gösterilmesi ve söz konusu iddiaların hüküm verir biçimde sistematize edilerek sunulmasının ifade hürriyeti kapsamında olmadığı, diğer taraftan “kudurdun mu it?...Bizim anamızı düzde mi buldunuz lan? Bizim namusumuz düzde mi? Bizim şerefimiz onurumuz düzde mi?...Delikanlıysan gel lan karşıma çık, istediğin yere ben geleyim be…Bana küfredip, ölmüş anama küfreden namussuz, şerefsiz gelsin yüzüme karşı söylesin." şeklinde sarf edilen kaba ve argo ifadelerin, her yaştan izleyicinin ekran başında olabileceği bir saatte ekranda alenen yer almasını önleyecek herhangi bir ses kapama tekniği kullanılmaksızın açık bir şekilde yayınlanmasının ve yayın esnasında taraflarca bir özür, tashih ya da herhangi bir müdahalede bulunulmamasının sorumlu yayıncılık anlayışı ile bağdaşmadığı kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) ve (m) bentlerinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Bu itibarla;
-6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; "İnsan onuruna ve özel hayatın gizliliğine saygılı olma ilkesine aykırı olamaz, kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez.",
-6112 sayılı Kanun'un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (m) bendinde yer alan "Türkçenin özellikleri ve kuralları bozulmadan doğru, güzel ve anlaşılır şekilde kullanılmasını sağlamak zorundadır; dilin düzeysiz, kaba ve argo kullanımına yer verilemez." ilkelerinin ihlali nedeniyle,
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan; “8 inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanunun diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir.” hükmü uyarınca idari para cezası uygulanması gerektiği,
Bu itibarla; aynı yayınla, birden fazla yayın ilkesi ihlali olduğundan ve her iki ihlalin de idari para cezası yaptırımını gerektirdiğinden, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 15’inci maddesinin birinci fıkrası hükmü gereğince, bahse konu ihlallerden en ağır (tek) cezanın verilmesi öngörüldüğünden,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Aralık 2024 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 31.078.565,45 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, yüzde üç oranı (%3) 932.357,00 TL İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) İdari para cezasının tebliğinden itibaren bir ay içerisinde, Üst Kurulun T.C. Ziraat Bankası Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Tek İdare Tahsilat Alt Hesabı TR46 0001 0017 6200 9999 9955 88 no’lu hesabına “6112 sayılı kanunun 32’nci maddesine göre ödenen para cezasıdır” şerhiyle ödenmesi gerektiğinin veya 6112 sayılı kanunun 32’nci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca, tebliğden itibaren en geç onbeş gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin, aynı maddenin 11’inci fıkrası uyarınca 1 ay içerisinde peşin ödeme yapılması halinde, 5326 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca cezanın dörtte üçünün tahsil edileceğinin ve taksitlendirme talebinde bulunulabileceğinin, peşin ödemenin kanun yoluna müracaat hakkını engellemeyeceğinin, en geç 1 aylık süre içerisinde ödenmeyen idari para cezasının, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairesine gönderileceğinin bildirilmesine,
c) 6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir. …” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Tuncay KESER ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oy çokluğu ile karar verildi.