İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 26.12.2024 tarih ve 111 sayılı yazısına konu SZC logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 03.12.2024 tarihinde saat 18:59'da "Fatih Portakal ile Ana Haber" ve 09.12.2024 tarihinde saat 16:59'da yayınlanan "Haber Saati" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayınlara ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere, SZC logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından 03.12.2024 tarihinde saat 18:59'da yayınlanan "Fatih Portakal ile Ana Haber" isimli haber bülteninde, sunucu tarafından; “...Masada olanlardan biri TÜRK-İŞ. Yav arkadaş, Ergün Atalay! Lütfen Ergün Bey bir rakam telaffuz edin ya. Bir kere de oyunu böyle oynayın ki en azından toplum önceden bilsin. Hayır, Ergün Bey de böyle oynamıyor. Korkuyor çünkü. Dese ki "Ben arkadaş %80 istiyorum." De, millet senin arkanda durur. Ama diyemiyor. Onu söyleyemem, bunu söyleyemem diyor…Ben Ergün Bey'in yerinde olsam bu kez oyunu böyle oynarım. Önden kamuoyu da bilsin diye açıklarım. Ha şu şöyle olacak, ben size söyleyeyim her sene olduğu gibi. Tabi, işçi kesimi oran orada konuşacak. İşveren kesimi oran orada konuşacak. O oranların arası bulunacak. TÜRK-İŞ şerh koyacak, imza atmayacak. Her sene bu oluyor zaten. Yine aynı senaryo, aynı filmi Ergün Bey bize izlettirmeye devam edecek.”,
09.12.2024 tarihinde yayınlanan “Haber Saati” isimli haber bülteninde, program sunucusu ile program konuğu arasında geçen diyaloglarda ise; “Serap Hanım! Bir eleştirim var: Bu size değil, kanalınıza değil, bütün medya camiasına. Bu Türk-İş Başkanı'nın orada olmasının tek bir sebebi vardır. O da yasa gereği onun ismi telaffuz edildiği içindir. Dolayısıyla o beyefendi her müzakere öncesi aynı tavırları sergiler, aynı lafları söyler. Öyle ki ben bir iktisatçı, profesyonel bir iktisatçı olarak şöyle bir şüpheye kapıldım. Muhtemelen, buna standart yazılan birtakım açıklamalar var bu dönemlerde. Zaten böyle bir dönemde görüyoruz kendisini. Onları dosyalarından çıkarıyor aralık ayında, tekrar tekrar ediyor. Geçmiş haberlerinizi, bu konuyla ilgili haberlerinizi şöyle bir gözden geçirin; beyefendinin açıklamalarının -o güzel Türkçesiyle (!) yaptığı açıklamalar- hep birbirinin aynısı.- Tekrardan ziyade Sayın Günçavdı, tekrardan ziyade biz satır aralarını okumaya çalışıyoruz mikrofonun açık kaldığı zamanlar gibi, pazarlıkta Sayın Bakan'a yaptığı açıklamalar gibi. Onlar doğal ve gerçekçi oluyor.- Öyle. O zaten tam bir kepazelik de. Affedersiniz, o gerçekten bir kepazelik ama o kepazeliğin utancı da onu seçenlerde. Kusura bakmasın Türk-İş'in bu konfederasyondur. Türk-İş, diğer sendikalar bunun utancını onlar yaşasın...Bu beyefendiyi hatırlarsanız bir ara da -geçen sene bu vakitlerdeydi herhalde- müzakereler devam ederken, kamuoyu kulak kesilmişken, müzakerelerin tam ortasında öğlen yemeği için saraya çıkmıştı. Saraydan indiğinde de tepeden inme bir şekilde asgari ücret konusunda açıklama yapılmıştı ve olay bitmişti. Bizim gibi iktisatçıların ve sizler gibi medya çalışanlarının da bütün hevesleri kursağında kalmıştı...Yine şu andaki Bakan'la birlikte bu müessese içerisinde, asgari ücret belirleme müessesesi içerisinde hiçbir yeri olmayan, fonksiyonu olmayan bir kişiye, bir makama giderek oradaki görüşmeler neticesinde, bir öğlen yemeğine -ben öyle diyorum, kusura bakmasın-bir öğlen yemeğine çalışan kesimler satılmıştır. O ücret bu şekilde belirlenmiştir...” şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Düşünmek insana özgü bir kavramdır ve bu eylem sonucunda sürecin ürünü olarak da düşünce ortaya çıkmaktadır. Bireylerin ortaya koyduğu düşünceleri baskı altına alınmadan özgürce ifade edebilmesi, ifade özgürlüğü kavramının temelini oluşturmaktadır. İfade özgürlüğü, siyasal, sosyal, hukuki, ticari vb. hangi alanda olursa olsun her türlü düşünceyi çeşitli yollarla başkalarına anlatabilme, yayabilme ve onları ikna edebilmeyi kapsamaktadır. İfade özgürlüğü ve halkın haber alma özgürlüğü bağlamında, eleştiri sınırları aşılmadan gerçekliğin farklı inşalarının kamuoyuyla paylaşılması demokratik toplumun gereğidir. Demokrasinin en temel önceliklerinden biri halkın haber alma özgürlüğü olduğundan demokratik rejimlerde medya, kamuoyu oluşumunda hayati öneme sahip bir aktördür. Medya organlarının günümüzde toplum üzerinde oldukça etkili olup kamuoyu oluşumunda pay sahibi hâline gelmesi, medya hizmet sağlayıcılarının dikkat etmesi gereken sorumlu yayıncılık anlayışı ve öz denetim ilkesini de beraberinde getirmiştir. Bu bağlamda medya kuruluşları için rehber niteliğinde olan yayın etiği, medya hizmet sağlayıcı kuruluşları toplumsal hassasiyetleri göz önüne alarak yayın yapmaları hususunda uyarır. Muhakkak ki medya mensuplarının siyasi kişi veya kuruluşları eleştirme ve onların gerçekleştirdikleri eylemler hakkında kamuoyunu bilgilendirme hakkı bulunmaktadır. Ancak bu hak kullanılırken eleştiriye maruz kalan kişi veya kurumların hak ve itibarlarının da gözetilmesi gerekmektedir. Şüphesiz bu hak, sınırsız ve kontrolsüz bir eleştiriyi beraberinde getirmemeli, hukuk ve ahlak kuralları içerisinde çizilen bazı sınırlar yardımıyla kamuoyunun doğru ve objektif bir şekilde bilgilendirilmesine katkı sağlamak amacıyla kullanılmalıdır. İnsan hak ve özgürlüklerinden olan ifade özgürlüğü hakkı, demokratik bir toplumun temel unsurlarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık ilkelerinin var olması bakımından vazgeçilmez bir karakter taşımakla beraber gerek uluslararası sözleşmelerde gerekse ulusal mevzuatımızda bu hakkın kullanılmasının belirli sınırları bulunmaktadır.
Anayasa'nın 26. maddesindeki “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan "Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyet'in temel nitelikleri ve Devlet'in ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.” hükmü ile düşünce özgürlüğüne getirilebilecek sınırlamalardan bahsedilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinde: "1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir. 2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir." hükmüne yer verilmiştir.
AİHM'nin Lingens Avusturya içtihadında da belirtildiği üzere, ifade özgürlüğü demokratik bir toplumun asli temellerindendir. Bu, toplumun ilerlemesinin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşullarından birini oluşturur. Basının görevi, kamu yararını ilgilendiren başka alanlarda olduğu gibi, siyasi konularda da bilgi ve fikirleri açıklamaktır. Buna karşın, AİHM'nin Times Newspapers Limited No 1-2 Birleşik Krallık kararında belirtildiği üzere, Sözleşmenin 10. maddesi, basının halkın yararına olan ciddi meseleleri işlemesinin söz konusu olduğu durumlarda dahi, hiçbir sınırlama içermeyen bir ifade özgürlüğünü güvenceye almaz. Bu maddenin 2. fıkrası uyarınca, basın ifade özgürlüğünü kullanırken, görev ve sorumluluklarına uygun davranmak durumundadır.
Demokratik rejimlerde basın ve medya, ifade özgürlüğünün geniş kitlelere ulaştırılması ve farklı görüşlerin dile getirilmesinde en etkili araç olarak demokrasinin de teminatıdır. Demokrasi, çeşitlilik ve çoğulculuk esasında ilerlerse halk içindir. Çoğulculuğun ve çeşitliliğin bir arada var olabilmesinin yegâne yolu karşılıklı sınırların çizilmesiyle mümkündür. Buradan hareketle devletin kitle iletişim araçlarını denetlemesi toplumsal sözleşmenin gereğinin devletçe yerine getirilmesidir. Kitle iletişim araçlarının halkın yönelimini ve kültürel birlikteliğini belirleyebilen bir güç olarak demokrasilerde çok önemli bir yer tuttuğu açıktır. Aynı zamanda yasa, yayıncı kuruluşların ekranlarında yer verdikleri programlarda dikkatli bir dil ve üslup kullanmalarını şart koşar. Bu dikkatli dil ekranların tarafsızlığı ve itibarının teminatıdır. Yayıncılığın aynı zamanda bir kamusal sorumluluk görevi olduğu da düşünüldüğünde yayınların 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun ve Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi gerekmektedir. Bu ilkeler doğrultusunda, yayınlarda kişileri ve kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşüren, aşağılayan veya iftira niteliği taşıyan ifadelere yer verilmemelidir.
Görüldüğü gibi, tüm temel hak ve özgürlüklerde olduğu gibi ifade özgürlüğünün kullanım alanının sınırları yasal düzenlemelerle açık ve net bir şekilde belirlenmiştir. Bu bağlamda kişilerin düşüncelerini açıklarken aşağılayıcı, küçük düşürücü, iftira ve hakaret niteliğinde ifadeler kullanmaları eleştiri sınırlarının aşılması olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle kişi ya da kuruluşlara hakaret etmek ve küçük düşürücü sözler söylemek, ifade özgürlüğünün kapsamı içinde değerlendirilmez. Nitekim Danıştay 13. Dairesi'nin 2020/613 E. ve 2021/229 K. sayılı kararında belirtilen; "... Buna göre, ifadenin muhatabının konumu, ifadeyi kullananlar açısından sınırsız bir ifade özgürlüğü alanı bahşetmez. Bu nedenle demokratik toplumların çoğunda; ifade özgürlüğü kalkanı arkasına gizlenerek, kişileri yalnızca karalamak, aşağılamak, asılsız suçlamalarda bulunmak, kişilerin özel hayatlarına ölçüsüz saldırıda bulunmak gibi ifade özgürlüğünün açıkça kötüye kullanıldığı durumlar hukuken korunmaktadır. Bu anlamda; iftira, küfür, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici keyfi söz ve beyanlar ile özel hayata ve hayatın gizliliğine karşı saldırılar, müstehcen içerikli söz, yazı, resim ve açıklamalar, savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzenini cebir yoluyla değiştirmeyi hedefleyen, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik olan ifadeler, ifade özgürlüğü kapsamı dışında değerlendirilmektedir." hükmü ile kişi, kurum ve kuruluşlara yönelik eleştirilerin sınırsız bir ifade özgürlüğü alanı olmadığının altı çizilmiş ve ifade hürriyetinin kapsamı bu hüküm çerçevesinde belirlenmiştir.
Kamusal alan içerisinde muhtelif ideolojiler tarafından üretilen söylemler, belirli bir karşıtlık içerisinde iktidar mücadelesi ederler. Demokratik bir toplumda çok sesliliğin korunması hem kamusal alanı oluşturan kurumlar hem de bireyler açısından temel bir gerekliliktir. İfade özgürlüğü kapsamında eleştiri sınırları aşılmadan gerçekliğin farklı inşalarının kamuoyuyla paylaşılması demokratik toplum doğasının gereğidir.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu yayında; "beyefendinin açıklamalarının -o güzel Türkçesiyle (!) yaptığı açıklamalar- hep birbirinin aynısı...O zaten tam bir kepazelik de. Affedersiniz, o gerçekten bir kepazelik ama o kepazeliğin utancı da onu seçenlerde. Kusura bakmasın Türk-İş'in bu konfederasyondur. Türk- İş, diğer sendikalar bunun utancını onlar yaşasın…Bu beyefendiyi hatırlarsanız bir ara da geçen sene bu vakitlerdeydi herhalde müzakereler devam ederken, kamuoyu kulak kesilmişken, müzakerelerin tam ortasında öğlen yemeği için saraya çıkmıştı. Saraydan indiğinde de tepeden inme bir şekilde asgari ücret konusunda açıklama yapılmıştı ve olay bitmişti…oradaki görüşmeler neticesinde, bir öğlen yemeğine -ben öyle diyorum, kusura bakmasın-, bir öğlen yemeğine çalışan kesimler satılmıştır. O ücret bu şekilde belirlenmiştir." şeklinde sarf edilen ifadelerle, temel bağlamından kopuk şekilde ilgili sendika yöneticisinin bir kişilik özelliği olan dil kullanımının yanı sıra herhangi bir yargı kararı olmaksızın tamamen yoruma dayalı, doğruluğu ispatlanmamış politik ve sosyal değerlendirmeler ile ilgili sendika yönetiminin başında yer alan kişinin adeta "politik rüşvetçi" ya da "görevini gereği üzere yerine getirmeyen biri" gibi gösterilmesi ve söz konusu iddiaların hüküm verir biçimde sistematize edilerek sunulmasının, ifade hürriyeti kapsamında değerlendirilemeyeceği, demokratik bir hukuk devletinde devletin tüm kesimleriyle toplum nezdindeki saygınlığının korunması oldukça önemli görülmekteyken mezkur ifadelerin ülkemizdeki çalışanları temsil etmekle görevli birine karşı eleştiri sınırlarını aşar nitelikte olduğu, öte yandan delegeler marifetiyle demokratik koşullarda seçilen bir konfederasyon başkanı ile onu seçenler hakkında direkt olarak "kepaze" söyleminde bulunup utanç duygusundan dem vurmanın; başkan, seçmen ya da destekçileri ve konfederasyon hakkında eleştiri sınırları ötesinde insan onuruna aykırı, küçük düşürücü, değersizleştirici ve iftira niteliğinde olduğu kanaatine varılmıştır.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan, "İnsan onuruna ve özel hayatın gizliliğine saygılı olma ilkesine aykırı olamaz, kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." ilkesinin ihlali nedeniyle,
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan; “8 inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanunun diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir. İdarî para cezası miktarı, radyo kuruluşları için bin Türk Lirasından, televizyon kuruluşları ve isteğe bağlı medya hizmet sağlayıcıları için onbin Türk Lirasından az olamaz.” hükmü uyarınca idari para cezası uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Kasım 2024 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 23.462.198,87 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, yüzde üç oranı (%3) 703.866,00 TL İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) İdari para cezasının tebliğinden itibaren bir ay içerisinde, Üst Kurulun T.C. Ziraat Bankası Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Tek İdare Tahsilat Alt Hesabı TR46 0001 0017 6200 9999 9955 88 no’lu hesabına “6112 sayılı kanunun 32’nci maddesine göre ödenen para cezasıdır” şerhiyle ödenmesi gerektiğinin veya 6112 sayılı kanunun 32’nci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca, tebliğden itibaren en geç onbeş gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin, aynı maddenin 11’inci fıkrası uyarınca 1 ay içerisinde peşin ödeme yapılması halinde, 5326 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca cezanın dörtte üçünün tahsil edileceğinin ve taksitlendirme talebinde bulunulabileceğinin, peşin ödemenin kanun yoluna müracaat hakkını engellemeyeceğinin, en geç 1 aylık süre içerisinde ödenmeyen idari para cezasının, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairesine gönderileceğinin bildirilmesine,
c) 6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir. …” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Ahmet Can BUĞDAY, Dr. Necdet İPEKYÜZ, Tuncay KESER ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oyçokluğu ile karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 27.12.2024 tarih, 2024/50 sayılı toplantısında alınan 53 No.lu karara karşı oy yazısı.
Tuncay KESER Şerhidir.