İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 20.12.2024 tarih ve 110 sayılı yazısına konu FLASH HABER logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 02, 03.12.2024 tarihlerinde saat 15:30’da yayınlanan "Başkentte Gündem" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere, FLASH HABER logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından 02, 03.12.2024 tarihlerinde saat 15:30’da canlı olarak yayınlanan, sunuculuğunu Fatih Ertürk’ün yaptığı, Prof. Dr. Esat Arslan ve Doç. Dr. Fatih Yaşlı’nın konuk olarak katıldığı 02.12.2024 tarihli yayında konuklar arasında geçen diyaloglarda; "Eğer Arap Baharı olmasaydı ve Türkiye, AKP Türkiyesi, birtakım emperyal fantezilerle Suriye’de rejimi değiştirmeye kalkışmasaydı Türkiye’ye Suriye’den bir terör tehdidi olur muydu? O tarihe kadar var mıydı? ... Ne zamanki Türkiye, AKP, Türkiye'yi yönetenler Libya'ya baktılar, Tunus'a, Fas'a baktılar. Biz Müslüman Kardeşler'in buradaki hamiliğini üstleneceğiz, Osmanlı'yı yeniden dirilteceğiz deyip CIA ile birlikte eğit-donat programları yapıp meşru Suriye Devleti’ni yıkmaya komşu bir ülkede rejimi değiştirmeye çalıştılar iş o zaman değişti… Ne Rojova diye bir bölge vardı ne YPG diye bir örgüt vardı bunların hepsi iktidar partisinin dış politikadaki maceracı, fantezici, mezhepçi, İhvancı politikalarının bir sonucu olarak başımıza bela edildi. Bu nedenle de şimdi siz hem siz komşu bir ülkeyi yakıp yıkacaksınız orayı bir iç savaşa sürükleyeceksiniz orada bunu maalesef söylemek zorundayım teknik olarak şu an Türk askeri işgalcidir kimse kusura bakmasın. Uluslararası hukuk açısından işgalcidir. Başka bir ülkenin toprağındasınız çünkü…Türkiye kanunsuz hiçbir iş yapmadı şimdiye kadar. Yapmadı olur mu? Öyle şey olur mu? Nasıl yapmadı? Hayır yapmadı efendim bana siz sorun tek tek ben size söyleyeyim…”,
Hamide Rencüs’ün konuk olarak katıldığı 03.12.2024 tarihli yayında ise “…ABD ve Batının, bu Ortadoğu coğrafyası için kurgularını, projelerini hayata geçiren başaktör Türkiye, görev verilen Türkiye yani açık ve net çünkü Türkiye’nin 900 kilometreye yakın Suriye ile sınırları var. Türkiye olmasa Suriye’de bu kadar kan akıtılamazdı. Mümkün değildi. Yani Suriye halkı bu kadar yaralı olamazdı.” şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Demokratik rejimlerde basın, ifade hürriyetinin geniş kitlelere ulaştırılması ve farklı görüşlerin dile getirilmesinde en etkili araç olarak demokrasinin de teminatıdır. Demokrasi çeşitlilik ve çoğulculuk esasında ilerlerse halk içindir. Çoğulculuğun ve çeşitliliğin bir arada var olabilmesinin yegâne yolu karşılıklı sınırların çizilmesiyle mümkündür. Buradan hareketle devletin kitle iletişim araçlarını denetlemesi toplumsal sözleşmenin gereğinin devletçe yerine getirilmesidir. Kitle iletişim araçlarının halkın yönelimini ve kültürel birlikteliğini belirleyebilen bir güç olarak demokrasilerde çok önemli bir yer tuttuğu açıktır. Dolayısıyla halkın doğru bilgilendirilmesi, medyanın elinde bulundurduğu iletişim gücünü toplumun aleyhine kullanmaması için ilgili düzenlemeler mevzuatla gerçekleştirilir ve denetleme mekanizmalarınca denetlenir. Bununla beraber medya hizmet sağlayıcı kuruluşlar için rehber niteliğinde olan yayın etiği ilkeleri, yayıncı kuruluşları toplumsal hassasiyetleri göz önüne alarak yayın yapmaları hususunda uyarır. Aynı zamanda yasa, yayıncı kuruluşların ekranlarında yer verdikleri programlarda dikkatli bir dil ve üslup kullanmalarını zorunlu kılar. Nitekim bu türden bir dil kullanımı ekranların itibar ve güvenilirliğinin teminatıdır.
İnsan hak ve özgürlüklerinden olan ifade özgürlüğü hakkı, demokratik bir toplumun temel unsurlarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık ilkelerinin var olması bakımından vazgeçilmez bir karakter taşımakla beraber gerek uluslararası sözleşmelerde gerekse ulusal mevzuatımızda bu hakkın kullanılmasının belirli sınırları bulunmaktadır. Anayasa'nın 26'ncı maddesindeki “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet Resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayınların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.
Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.” hükmüyle düşünce özgürlüğüne getirilebilecek sınırlamalardan bahsedilmiştir.
Ulusal düzenlemelere ek olarak uluslararası hukuk düzeninde bağlı bulunduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde de benzer bir hüküm bulunmaktadır. Mezkûr sözleşmenin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinde: "1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir. 2. Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlemenin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir." düzenlemesi yer almaktadır.
Yayın yoluyla düşünceyi açıklama özgürlüğünün kapsadığı bir hak da olaylar ya da kişi, kurum ve kuruluşların eleştirisidir. Bu hakkın hukuka aykırı nitelik taşımadan kullanılabilmesi için eleştiri ile bu konunun kamuoyuna açıklanış biçimi arasında düşünsel bir bağlılığın olması gerekir. Başka bir ifadeyle, yayında kullanılacak ifadeler ölçülü bir dille ekrana getirilmelidir. Görevlerinden biri de halkı bilgilendirmek olan medya kuruluşlarının, yayınladığı programlarda eleştirilere yer verilmesi son derece doğaldır. Ancak şüphesiz ki eleştiri hakkı sınırsız değildir. Bu bağlamda ifade özgürlüğünün başka özgürlüklerin kullanılmasını kısıtlayacağı ve kurum ve kuruluşların itibar ile güvenilirliklerinin zarar görmesine yol açacağı durumlarda sınırlandırılabileceği, dolayısıyla sınırsız olmadığı ulusal ve uluslararası hukuk metinlerinden anlaşılmaktadır.
Yayıncılar, canlı yayın gerçekleştirirken yayın sırasında kullanılan ifadelerin kişi ve kurumları zedelemeyecek nitelikte olması hususuna özen göstermeli; yayıncılığın kamusal sorumluluk görevi olduğu ve yayınların Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi gerekliliği unutulmamalıdır. Ayrıca, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunca 2014 yılında yayınlanan "Yayın İlkeleri Rehberi"ne göre "Canlı yayınlarda program sunucusu/muhabiri ile programa konuk edilen kişilerin 6112 Sayılı Yasayı ihlal niteliğindeki ifadelerinden yayıncı kuruluş sorumludur." ve "Programa konuk olan kişilerin veya üçüncü kişilerin kişilik haklarını ihlal eder veya bir toplumsal grup aleyhine ifadeler kullanılması halinde, bu durumda programın sunucusu veya moderatörü tarafından müdahale edilmeli ve gerekli açıklamalar yapılmalıdır." Canlı olarak yayınlanan ilgili programda söz konusu ifadelerden sonra yayın kuruluşunun olağan yayın akışı kaldığı yerden devam etmiş, canlı yayın konuğu benzer ifadeleri tekrar tekrar dile getirmiştir.
Bilindiği üzere 2011 yılında Türkiye'nin en büyük sınır komşusu olan Suriye'de iç savaş başlamış, günümüze kadar devam etmiştir. Komşu ülkede yaşanan bu gelişme tabii bir şekilde güvenlik başta olmak üzere ülkemizi çok farklı alanlarda etkilemiş ve devletin birtakım önlemler alıp adım atmasını gerektirmiştir. Halihazırda farklı terör örgütleriyle mücadele içerisinde olan Türk Silahlı Kuvvetleri, sınırımızda yaşanan bu önemli gelişmeler neticesinde ülke ve sınır güvenliğini sağlamak adına çeşitli operasyonlar düzenleyerek bölgede konuşlanan YPG ve DEAŞ gibi terör örgütlerine karşı mücadele etmek durumunda kalmış, sınır güvenliğini sağlamak adına bölgede varlığını ortaya koymuştur. Bunun yanı sıra gerek uluslararası anlaşmalar gerekse Türkiye'nin kendi inisiyatifiyle milyonlarca Suriyeli, Türkiye'ye sığınmış; Suriye'ye ayni ve nakdi insani yardımda bulunulmuştur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti yetkilileri savaşın başlangıcından bu zamana kadar bölgede izlenen politikanın temelinde Suriye'nin toprak bütünlüğü ve birliği, bölgede barışın sağlanması ve sınırdaki terör tehdidine karşı mücadele olduğunu belirtmişlerdir. Sorumlu yayıncılık anlayışını benimsemesi gereken medya hizmet sağlayıcı kuruluşlarda düşüncelerin ifade edilmesi sırasında hak ihlali doğurabilecek itham edici ya da yargılayıcı bir üslubun kullanılması hukuki ve ahlaki düzeydeki çeşitli sorunları ortaya çıkarabilecektir. Bu noktada program sunucu ve yapımcılarından bu sorumluluk çerçevesinde yayın yapmaları beklenmektedir.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu programın 02.12.2024 tarihli yayınına katılan konuğun Türkiye'nin "emperyalist" bir amaçla başka bir ülkenin iç işlerine müdahale ettiği ve bunu yaparken de Türk Silahlı Kuvvetleri'nin "işgalci" hükmünde olduğu şeklindeki ifadelerinin emperyal güçlere karşı mücadeleyle kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve dünyada barışı tesis edebilmek adına çok farklı ülkelere giden Türk Silahlı Kuvvetleri'ne karşı eleştiri sınırları ötesinde olduğu, 03.12.2024 tarihli yayınına katılan bir başka konuğun ise Türkiye'nin, Ortadoğu'da "ABD ve Batının" etkisiyle hareket eden ve bu ülkeler tarafından kendisine "görev verilen" bir ülke olduğunu, Türkiye'nin Suriye ile sınırı olmasının "Suriye'de bu kadar kan akıtılmasına" ve "Suriye halkının bu kadar yaralı olmasına" neden olduğunu ifade etmesinin yoruma dayalı, doğruluğu ispatlanmamış değerlendirmeler ile devlete ve devletin en önemli organlarından biri olan Türk Silahlı Kuvvetleri'ne yönelik kullanılan bu ifadelerin ifade özgürlüğü kapsamında olmadığı, bununla birlikte, program konuklarının sarf etmiş oldukları sözler üzerine moderatör tarafından herhangi bir uyarı ve müdahalede bulunulmamasının sorumlu yayıncılık anlayışıyla bağdaşmadığı gibi kişi ve kurumların şahsiyet ve itibarlarına zarar verebilecek nitelikte eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı, itibarsızlaştırıcı ve iftira niteliği taşıdığı kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; "..., kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." ilkesinin ihlali nedeniyle,
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan; “8 inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanunun diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir.” hükmü uyarınca idari para cezası uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, kuruluşa %3 oranında idari para cezası uygulanmasına,
Ancak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Kasım 2024 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 2.672.949,32 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, televizyon kuruluşları için idari para cezasının 10.000 (onbin) Türk Lirasından az olamayacağından, 2024 yılı için belirlenen yeniden değerleme oranına göre 135.860,00 (yüzotuzbeşbinsekizyüzaltmış) Türk Lirası İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) İdari para cezasının tebliğinden itibaren bir ay içerisinde, Üst Kurulun T.C. Ziraat Bankası Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Tek İdare Tahsilat Alt Hesabı TR46 0001 0017 6200 9999 9955 88 no’lu hesabına “6112 sayılı kanunun 32’nci maddesine göre ödenen para cezasıdır” şerhiyle ödenmesi gerektiğinin veya 6112 sayılı kanunun 32’nci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca, tebliğden itibaren en geç onbeş gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin, aynı maddenin 11’inci fıkrası uyarınca 1 ay içerisinde peşin ödeme yapılması halinde, 5326 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca cezanın dörtte üçünün tahsil edileceğinin ve taksitlendirme talebinde bulunulabileceğinin, peşin ödemenin kanun yoluna müracaat hakkını engellemeyeceğinin, en geç 1 aylık süre içerisinde ödenmeyen idari para cezasının, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairesine gönderileceğinin bildirilmesine,
c) 6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir. …” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Tuncay KESER ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oy çokluğu ile karar verildi.