İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 20.12.2024 tarih ve 115 sayılı yazısına konu NOW logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 25.11.2024 tarihinde saat 20:01’de yayınlanan "Kızıl Goncalar" adlı dizi film yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere; NOW logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta, 25.11.2024 tarihinde yayınlanan "Kızıl Goncalar" adlı dizi filmde; dizi film karakteri Mira'nın Vahit ile evlenmek istemediği ancak Vahit'in Mira'nın kolundan tutup zorla evlenmek istediği ve Vahit'in kardeşi Sadi Hüdayi'nin de bu evliliğe engel olmaya çalıştığı, Naim'in odada bulunan kılıcı eline alarak kızıyla zorla evlenmeye çalışan Vahit'in kolunu kestiği ve Vahit'in ilk anda kolunun kesildiğini fark etmediği ancak fark edince Naim'e dönüp şaşırarak baktığı ve Naim'in de "Kızım sana mahremdir. Mahreme uzanan el kesilir." dediği sahnelere yer verildiği görülmüştür.
Yapılan araştırmalara göre televizyonda gösterilen şiddet içerikli sahnelerin, olayların, görüntülerin sıklığı ve süresinin fazlalığının toplumda artan şiddetle bağlantılı olduğu ortaya konmuştur. Şiddet sahnelerinin ayrıntıları arttıkça ve canlandırmalar yakın çekimlerle pekiştirilerek tekrarlandıkça etkinin boyutlarının daha da tehlikeli bir hal aldığı ifade edilmektedir. İzlenen filmin, dizinin ya da programın esas kahramanı şiddet uyguluyorsa ya da filmin ana konusu şiddet üzerine kurulu ise izleyiciler üzerindeki özendirici ve tetikleyici etkisi o derece artmaktadır.
Bilindiği üzere gündelik yaşamdan kesitlerin aktarıldığı, kurgusal metinlere dayanan televizyon dizileri, karakterleri ve anlatılan hikayeleri aracılığıyla izleyicilerin zihninde "gerçek bir dünya" algısı yaratmaktadır. Gerçekle kurguyu ayırt etme yetisine tam olarak sahip olmayan bireyler ve özellikle de bu kişiler 'suça yatkın' olarak nitelendirilebilecek bir karaktere sahiplerse bu şekildeki şiddet ögeleri onlar için 'yöntem öğretici' olabilecektir. Televizyon dünyasındaki şiddete dair içerikleri gerçekmiş gibi algılayıp bu kişilerin kurgu karakterlerle özdeşlik kurma ihtimalini ortaya çıkarabilecektir.
Şiddet özellikle televizyonla beraber temsili farklılaştırılarak, estetize edilerek ve yoğunluğu günden güne arttırılarak izleyiciye sunulmaktadır. İçi boşaltılmış ve otantikliğinden sıyrılmış şiddet art arda gelen milyonlarca tür içerikle birlikte tüketilmektedir. Bir aracı vasıtasıyla maruz kaldığımız soyut hale getirilmiş şiddet; olumlu davranışları, empatiyi ve şiddete gerçek hayatta fizyolojik reaksiyon vermeyi olumsuz anlamda etkilemektedir. Bir uyarana karşı bilişsel, duygusal ve nihayetinde davranışsal tepkilerin azalması veya ortadan kalkması olarak tanımlanan duyarsızlaşmanın sıklıkla şiddet içeren görüntülere maruz kalan bireylerde gerçekleşmesi kaçınılmazdır. Duyarsızlaşma meydana geldiğinde ahlaki değerlendirme süreci de bozulur. Çünkü birey değerlendirme sürecini başlatmak için gerekli olan işaretleri algılayamaz ve bunlara cevap veremez. Sonuçta eylemler bunların ahlaki boyutunu düşünmeden harekete geçirilir. Empati yani ötekinin halini anlamak ahlaki değerlendirme süreci için kritiktir. Ekranlar marifetiyle biteviye maruz kaldığımız şiddet duyarsızlaşma ve empati duygusunun körelmesine yol açabilmektedir. Duyarsızlaşma sonucu; korku, endişe, kaygı, nefret, şiddet, saldırganlık ve gerginlik gibi duyguların azalması, şiddet içeriğini takip eden veya maruz kalan için bir süre sonra zevk aracı haline gelebilmektedir. Bu demek oluyor ki bazıları için şiddeti izlemek eğlencelidir ve şiddet her ne kadar öfkeyi tetiklese de bu kaygı hâline kadar ilerleyememektedir. Tam tersine ne kadar çok şiddet içeriği izlenirse o kadar çok şiddete bağımlı hale gelinmektedir.
Dolayısıyla medyadaki şiddet, gerçek hayattaki şiddetten daha sık tekrar etmektedir. Senaryoda şiddet haklı bir nedene bağlanmış, gerekçelendirilmiş ve görünürde olumsuz hiçbir sonuç doğurmamıştır. Dolayısıyla şiddetin sunumu da şiddet davranışının yanlışlığına ilişkin kabulü değiştirebilir ve şiddete dönük davranışların gelişimini teşvik edebilir. Bu bağlamda şiddet kabul edilebilir; çünkü gerçek değildir ve bundan dolayı kurbanlar gerçekten acı çekmezler türünden bir algı yanılmasına yol açarak şiddetin gerçek hayattaki sonuçlarına kayıtsız kalmayı arttırabilir.
Medya, şiddeti gerçekliğinden kopararak simüle edilmiş bir dünyaya dönüştürür. Şiddetin döngüsel olarak yeniden üretilmesi, bu simülasyon sürecinde önemli bir unsur olarak karşımıza çıkar. Bu döngüsel şiddet, izleyicinin adalet ve cezalandırma kavramlarına yönelik algısını güç ilişkileri bağlamında şekillendirebilir. Şiddetin dramatik ve estetik unsurlarla sunulması, izleyicide gerçeğin etkilerini azaltan bir algı yaratır. Dizide kullanılan ifadeler ve eylemler, adaletin kişisel olarak sağlandığı, ahlaki bir düzenin yeniden tesis edildiği bir simülasyon olarak sunulmuştur. Bu simülasyon, izleyicinin adalet ve intikam kavramlarını sorgulamadan kabul etmesini teşvik eder.
Bilindiği üzere televizyon yayınlarında gündelik yaşamda yer alan genel ya da münferit olayları konu edinen dramatik yapımlar izleyici kitleyi bilinç ya da bilinçaltı düzeyinde çeşitli açılardan etkilemektedir. Şiddetin her türlü temsiline yer verilmesi suretiyle ise yayın kuruluşlarının yapımlarda izleyici nezdinde öne çıkıp fark edilir olmak arzu ve baskısıyla zaman zaman toplumsal hassasiyetleri göz ardı ettiği düşünülmektedir.
Televizyon, bilgi çağı olarak adlandırılan günümüzde dahi merkezî hikâye anlatıcı görevini sürdürmektedir. Televizyon, kullanıcısına; hem kullanıcının beğeni ve istekleri hem de farklı toplumsal beklentiler çerçevesinde bir seçki sunarak her haneye ortak imgeler ve mesajlar iletmektedir. Şiddet, seyircilerin en kolay özdeşlik kurabileceği unsurlardan biri olarak görüldüğünden kurgusal dünyada sıklıkla şiddet temsili olduğu görülmektedir. Gerçek hayatta çok daha örtük olan şiddet, kurgusal dünyada apaçık bir şekilde temsil edilebilmektedir. Bu temsil sayesinde de seyirci kitlesinin ilgisi çekilmektedir. Dizilerde hikâye anlatımının büyük bir parçasını oluşturan şiddet, sembolik fonksiyonlarla hikâyelerin büyük ölçekli temsilinin unsurlarını şekillendirmektedir.
Diğer taraftan dizilerdeki hikâye anlatımında, oyuncular arasındaki iktidar dengeleri üzerinden “güçlü”, “güçsüz” rol dağılımları yapılarak, kimin şiddet uygulayacağı, kimin şiddet gören olacağı şekillendirilmektedir. Ana rollerdeki oyuncular ya şiddeti uygulayan ya da bu şiddetten mağdur olan, yani “kurban” rolünde olabilirler. Şiddetin dozu arttıkça, şiddeti uygulayan ve bu şiddetin kurbanı olan oyuncuların karakterlerinin de daha gerçekçi algılanması söz konusu olabilmektedir.
Televizyonun düzenli ve tutarlı örüntülerle sunduğu kurgusal şiddet ilk bakışta masum şiddet olarak görülebilir. Çünkü kurgusal programlar gerçek dünya değildir. Kurgusal şiddet, mizah, komedi, drama gibi belirli bir programın mesajını iletmek için başvurulan ögelerden biri olarak savunulabilir. Yani, şiddet eğlence sektörüne hizmet eden televizyonun birçok eğlence ayağından biridir. Ancak bu durumun normalleştirilmiş ve haliyle içselleştirilmiş şiddetin gerçek dünyada yansımasında da bir rol oynadığı düşünülmektedir.
Kültivasyon teorisine (ekme-yetiştirme) göre kurguya dayalı programlarda gösterilen, basmakalıp ve çarpıtılmış olarak, oldukça dar bir bakış açısında verilen ve gerçeklikle uyum sağlayan toplumsal bir dünya görüşünün izleyiciler tarafından yavaş yavaş benimsendiği belirtilmektedir. Eğlence endüstrisi eleştirmenleri de, kitle iletişim araçlarında şiddetin yüksek seviyelerde görünür olmasıyla günlük yaşamda yüksek seviyede gerçekleşen şiddet olayları arasında bağlantı olduğunu ileri sürmektedirler. Aynı şekilde, ABD’de şiddet içerikli eğlencenin etkilerine ilişkin kırk yıl süreyle yapılan araştırmalar, özellikle televizyondaki şiddet içerikli eğlence programlarıyla gerçek hayattaki şiddet olayları arasında bir bağlantı olduğunu ortaya koymuştur. Bu bağlantının başlıca nedenleri şunlardır: 1) Şiddet içerikli eğlence, şiddetin normal ve kabul edilebilir bir davranış olduğu yolunda bir mesaj vermektedir. Uzmanlar, şiddet içerikli programlara izin veren toplumların vatandaşlarının uyguladığı şiddete dolaylı olarak katkıda bulunduğunu söylemektedirler. 2) Şiddet içeren programları izleyen kişiler şiddete karşı duyarsızlaşmaktadır. Duyarsızlaşmış insanlar büyük ihtimalle saldırgan olayları daha az fark edecek, şiddetin etkilerini önemsiz görecek, şiddetin mağdurlarıyla daha az empati kuracak ve şiddete daha fazla tolerans gösterecektir. 3) Çok fazla şiddet içerikli eğlence programı izlemek ‘acımasız dünya’ sendromuna yol açacaktır. İzleyici, dış dünyadaki şiddetin miktarını olduğundan fazla görmekle kalmayacak, diğer insanlara karşı güvensizlik duyarak, silah taşıyarak ve hatta daha kendisine saldırılmadan agresif davranışlar göstererek aşırı tepki verecektir.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, dizi filmler konu itibariyle her ne kadar kurgusal yapımlar da olsa hikayelerini hayatın içinden aldıkları, toplumda gerçeklik noktasında bir karşılık bulabildiği, dizi içerisinde yer alan şiddet sahnelerinin şiddete meyilli kişiler tarafından rol/model edilme olasılığının var olabileceği gerçeğinin kamusal sorumluluk bağlamında yayın kuruluşları tarafından göz ardı edilmemesi gerektiği hususu dikkate alındığında ihlale konu dizi filmde, şiddet unsurunun suçluların güç mücadelesinde çözüm olarak gösterildiği, ilgili şiddet sahnesinde karakterin baba rolünün etkisiyle kızını korumaya çalışması ve bu doğrultuda şiddet uygulamasının 'haklı bir gerekçe' gibi sunulduğu, kadın ve erkek karakterlere uygulanan şiddet türleri 'güçlünün' 'zayıf' üzerinde kurduğu bir tür baskı, yönetme, sindirme ve tahakküm kurma biçimi olarak şekillendirilmiş olup; şiddetin şiddeti doğurduğu bir atmosferde şiddetin döngüselliği vurgulanarak yine 'şiddet sorun çözmenin tek yöntemiymiş gibi' bir kurgusal algının oluşturulduğu, bu bağlamda şiddet pornografisi oluşturularak izleyicilerin belirli sahnelerde buna maruz bırakıldığı, şiddetin bireysel adaletin güçlü ve haklı bir davranış biçimi olarak sunulmasıyla izleyicinin bu eylemi olumlu bir model olarak benimsemesine yol açtığı, dolayısıyla mezkur yayında yer alan şiddet sahnesinin izleyicilerin söz konusu durumları normalleştirmelerine, içselleştirmelerine ve şiddetin gerçek dünyada yer bulmasına yol açabilecek etkilere sebep olabileceği kanaatine varılmıştır.
Bu nedenlerle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun'un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ş) bendinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Anılan yayın kuruluşu hakkında;
6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (ş) bendinin ihlali nedeniyle; Kanun’un 32’inci maddesinin birinci fıkrası hükmü uyarınca, ihlalin ağırlığı, ihlalin mahiyeti, anılan madde ile korunmak istenen kamusal menfaat göz önünde bulundurularak, %3 oranında idari para cezası uygulanmasına karar verilmesi takdir edilmiştir.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun'un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (ş) bendinde yer alan; "Şiddeti özendirici veya kanıksatıcı olamaz." ilkesinin ihlali nedeniyle;
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Bu Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (a), (b), (d), (f), (g), (ğ), (h), (n), (ö), (s), (ş) ve (t) bentlerindeki yayın hizmeti ilkelerine ve aynı maddenin dördüncü fıkrasına aykırı yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşlara, ihlalin ağırlığı ve yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde ikisinden beşine kadar idarî para cezası verilir. İdarî para cezası miktarı, radyo kuruluşları için bin Türk Lirasından, televizyon kuruluşları ve isteğe bağlı medya hizmet sağlayıcıları için onbin Türk Lirasından az olamaz. Ayrıca, idarî tedbir olarak, ihlale konu programın yayınının beş keze kadar durdurulmasına, isteğe bağlı yayın hizmetlerinde ihlale konu programın katalogdan çıkarılmasına karar verilir. İhlalin mahiyeti göz önünde bulundurularak, bu fıkra hükümlerine göre idarî para cezası ile birlikte idarî tedbire karar verilebileceği gibi, sadece idarî para cezasına veya tedbire de karar verilebilir.” hükmü uyarınca, idari para cezası uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Ekim 2024 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 347.270.697,54 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, yüzde üç oranı (%3) 10.418.121,00 TL İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) İdari para cezasının tebliğinden itibaren bir ay içerisinde, Üst Kurulun T.C. Ziraat Bankası Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Tek İdare Tahsilat Alt Hesabı TR46 0001 0017 6200 9999 9955 88 no’lu hesabına “6112 sayılı kanunun 32’nci maddesine göre ödenen para cezasıdır” şerhiyle ödenmesi gerektiğinin veya 6112 sayılı kanunun 32’nci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca, tebliğden itibaren en geç onbeş gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin, aynı maddenin 11’inci fıkrası uyarınca 1 ay içerisinde peşin ödeme yapılması halinde, 5326 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca cezanın dörtte üçünün tahsil edileceğinin ve taksitlendirme talebinde bulunulabileceğinin, peşin ödemenin kanun yoluna müracaat hakkını engellemeyeceğinin, en geç 1 aylık süre içerisinde ödenmeyen idari para cezasının, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairesine gönderileceğinin bildirilmesine,
c) 6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “ (…) 8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir...” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Ahmet Can BUĞDAY, Dr. Necdet İPEKYÜZ, Tuncay KESER ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oy çokluğu ile karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 27.12.2024 tarih, 2024/50 sayılı toplantısında alınan 49 No’lu karara karşı oy yazısı.
Tuncay KESER Şerhidir.
Üst Kurul’un 27.12.2024 tarih ve 50 sayılı toplantısında alınan 49 No’lu karara karşı oy yazısı.
İlhan TAŞCI Şerhidir.