İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 25.11.2024 tarih ve 96 sayılı yazısına konu TELE 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 20.11.2024 tarihinde saat 07:00’de yayınlanan "Sabah Pusulası" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere, TELE 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta, 20.11.2024 tarihinde saat 07:00’de yayınlanan sunuculuğunu Musa Özuğurlu’nun yaptığı "Sabah Pusulası" adlı programda, sunucu tarafından; “Sabah Gazetesi var şimdi önümüzde (Sunucu gazeteyi önüne alınıyor). Sabah sabah kimi gördüm? (Gazeteyi elinden bırakıyor) Hıncal Uluç'u gördüm. Öhh yani! Ayrılalı iki yıl olmuş, Hıncal Ağabey aralarından. Biz bir an önce tabi. Mehmet Barlas da gitti biliyorsunuz, o da gitti. Bir de şey var, Yavuz Donat var mesela. Onun da bir an önce Hıncal Ağabeysine ve Mehmet Barlas'a kavuşmasını, Hıncal Uluç'a kavuşması mesela...Bir de Engin Ardıç vardı, evet. Engin Ardıç'a kavuşmasını istiyoruz. Ya gerçi Sabah bitecek mi? Bitmez. Sabah'ta o kadar çok ki yani, onların yerini alacak çok sayıda insan var.” şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Günümüzde medyanın gücünün artması ile medya mensuplarının sorumluluklarının da aynı ölçüde arttığı bir gerçektir. Yayıncılığın aynı zamanda bir kamusal sorumluluk görevi olduğu da düşünüldüğünde yayınların kanuni düzenlemeler ve Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi bir gereklilik olarak ortaya çıkmaktadır. İnsan hak ve özgürlüklerinden olan ifade özgürlüğü hakkı, demokratik bir toplumun temel unsurlarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık ilkelerinin var olması bakımından vazgeçilmez bir karakter taşımakla beraber gerek uluslararası sözleşmelerde gerekse ulusal mevzuatımızda bu hakkın kullanılmasının belirli sınırları bulunmaktadır. Söz konusu yasal düzenlemelerin başında Türkiye Cumhuriyeti Anayasası gelmektedir. Anayasa'nın 26'ncı maddesindeki “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.” hükmü ile düşünce özgürlüğüne getirilebilecek sınırlamalardan bahsedilmiştir.
5187 sayılı Basın Kanunu'nun 3. maddesinde; Basının özgür olduğu, bu özgürlüğün; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içereceği, basın özgürlüğünün kullanılmasının ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabileceği hükmüne yer verilmiştir.
Konuyla ilgili Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde de benzer bir hüküm bulunmaktadır. Mezkûr sözleşmenin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinde: "1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir. 2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir." düzenlemesi yer almaktadır.
AİHM'nin Lingens Avusturya içtihadında da belirtildiği üzere, ifade özgürlüğü demokratik bir toplumun asli temellerindendir. Bu toplumun ilerlemesinin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşullarından birini oluşturur. Basının görevi, kamu yararını ilgilendiren başka alanlarda olduğu gibi siyasi konularda da bilgi ve fikirleri açıklamaktır. Buna karşın, AİHM'nin Times Newspapers Limited No:1-2 Birleşik Krallık kararında belirtildiği üzere, Sözleşmenin 10. maddesi, basının halkın yararına olan ciddi meseleleri işlemesinin söz konusu olduğu durumlarda dahi, hiçbir sınırlama içermeyen bir ifade özgürlüğünü güvenceye almaz. Bu maddenin 2. fıkrası uyarınca, basın ifade özgürlüğünü kullanırken, görev ve sorumluluklarına uygun davranmak durumundadır.
Bilindiği üzere, demokrasinin en temel önceliklerinden biri halkın haber alma özgürlüğü olduğundan demokratik rejimlerde medya, kamuoyu oluşumunda hayati derecede öneme sahip bir aktördür. Öyle ki; medyanın yasama, yürütme ve yargıdan sonra gelen dördüncü güç olduğu çoğu otorite tarafından kabul edilmektedir: "Basın; yasama, yürütme ve yargıdan sonra gelen dördüncü kuvvettir. Genel olarak dördüncü güç unsuru olduğu kabul edilen medyanın vatandaşlara bilgilerin ulaşmasında önemli bir rol üstlendiği de dikkat çekilmesi gereken bir husustur." Medyanın dördüncü güç rolüne ilişkin klasik değerlendirme, hükûmet hakkında enformasyon toplayan ve tüm yurttaşlara hükûmet hakkında enformasyon dağıtan bağımsız medyanın, bir denge unsuru ve hayati önem taşıyan bir kontrol mekanizması olarak hizmet ettiği yönündedir.
Bu açıdan bakıldığında medyanın gücü ne kadar fazlaysa medya mensuplarının sorumluluğunun da o ölçüde arttığını söylemek mümkündür. Muhakkak ki medya mensuplarının halka karşı sorumlulukları bulunan kişi veya kuruluşları eleştirme ve onların gerçekleştirdikleri eylemler hakkında kamuoyunu bilgilendirme hakkı bulunmaktadır. Ancak bu hak kullanılırken tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerinden ödün verilerek kamuoyunu yanlış yönlendirebilecek yayınlardan sakınılması; kişi, kurum ve kuruluşların haklarının da gözetilmesi gerekmektedir. Medya hizmet sağlayıcılar, yayın hizmetlerini kamusal sorumluluk anlayışıyla kanunlarda yer alan ilkelere ve basın meslek ilkelerine uygun olarak sunmalıdır. Ayrıca, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinin gazetecilik mesleğiyle ilgili işaret ettiği ahlaki sorumluluk kapsamında, toplum bilincinin gelişmesini sağlama, haber ve yorumların kişisel yargılar içermemesi ya da gerçekleri çarpıtmaması ve gizlememesi gibi gazeteciliğin topluma borçlu olduğu etik ilkelere uygun davranılmalıdır. Haber yayınları ile kamusal bir görevi yerine getirerek halkın haber alma ve bilgi edinme hakkına hizmet eden medya hizmet sağlayıcıların program sunucularının da aynı bilinçle hareket etmesi beklenmektedir.
Haber yayınları ile kamusal bir görevi yerine getirerek halkın haber alma ve bilgi edinme hakkına hizmet eden medya hizmet sağlayıcıların program sunucularının da aynı bilinçle hareket etmesi beklenmektedir.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu programda; program sunucusu tarafından; "Bir de şey var, Yavuz Donat var mesela. Onun da bir an önce Hıncal Ağabeysine ve Mehmet Barlas'a kavuşmasını, Hıncal Uluç'a kavuşması mesela... Bir de Engin Ardıç vardı, evet. Engin Ardıç'a kavuşmasını istiyoruz.” şeklinde ifadelerle önceki yıllarda vefat etmiş yazarlar gibi halihazırda Sabah Gazetesi yazarı olan Yavuz DONAT'ın da ölümünü dilediği, fikir ayrılığı ya da başka bir sebeple bir gazetecinin ölmesini temenni etmenin vatandaşların hangi haber alma hakkına hizmet etmektedir sorusunu akla getirdiği, sunucuların görevlerinin, sevmedikleri, beğenmedikleri ya da husumet besledikleri kişilere ekran aracılığıyla nefretlerini, öfkelerini dile getirmek olmadığından kullanılan ifadelerin hem temel ahlaki değerlere hem de meslek etik ilkelerine ters olduğu, dolayısıyla kamusal sorumluluk anlayışından uzak bir yayıncılık sergilenen söz konusu yayının insan onuruna saygılı olma ilkesine aykırı olduğu kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; Yayın hizmetleri "İnsan onuruna ... saygılı olma ilkesine aykırı olamaz, kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." ilkesinin ihlali nedeniyle,
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan; “8 inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanunun diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir.” hükmü uyarınca idari para cezası uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, kuruluşa %3 oranında idari para cezası uygulanmasına,
Ancak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Ekim 2024 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 1.550.000,00 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, televizyon kuruluşları için idari para cezasının 10.000 (onbin) Türk Lirasından az olamayacağından, 2024 yılı için belirlenen yeniden değerleme oranına göre 135.860,00 (yüzotuzbeşbinsekizyüzaltmış) Türk Lirası İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) İdari para cezasının tebliğinden itibaren bir ay içerisinde, Üst Kurulun T.C. Ziraat Bankası Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Tek İdare Tahsilat Alt Hesabı TR46 0001 0017 6200 9999 9955 88 no’lu hesabına “6112 sayılı kanunun 32’nci maddesine göre ödenen para cezasıdır” şerhiyle ödenmesi gerektiğinin veya 6112 sayılı kanunun 32’nci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca, tebliğden itibaren en geç onbeş gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin, dava açma süresi (onbeş gün) içerisinde peşin ödeme yapılması halinde, 5326 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca cezanın dörtte üçünün tahsil edileceğinin ve taksitlendirme talebinde bulunulabileceğinin, peşin ödemenin kanun yoluna müracaat hakkını engellemeyeceğinin, en geç 1 aylık süre içerisinde ödenmeyen idari para cezasının, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairesine gönderileceğinin bildirilmesine,
c) 6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir. …” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Dr. Necdet İPEKYÜZ ve Tuncay KESER’in karşı oyları ve oyçokluğu ile karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 27.11.2024 tarih, 2024/46 sayılı toplantısında alınan 23 No’lu karara karşı oy yazısı.
Tuncay KESER Şerhidir.