İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 06.11.2024 tarih ve 82 sayılı yazısına konu h halk logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 31.10.2024 tarihinde saat 20:00’da yayınlanan "Açıkça" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere, h halk logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta, 31.10.2024 tarihinde saat 20:00’da canlı olarak yayınlanan, sunuculuğunu Gökmen Karadağ'ın yaptığı ve CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, Yavuz Oğhan, CHP İstanbul Milletvekili Yunus Emre, Ceren Kumbasar Mumay, Prof. Dr. Bahadır Erdem, Afşin Hatipoğlu ve Fikret Bila'nın konuk olarak katıldığı, gündeme dair konuların değerlendirildiği "Açıkça" adlı programda, geçen diyaloglarda; “Ama ben ne dedim, Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz ne dedik? Bu süreç hukuki olmak zorundadır, bu süreç meşru ve şeffaf olmak zorundadır, bu süreç TBMM zemininde yürütülmek zorundadır ve bu süreç toplumsal mutabakatla gerçekleşmek zorundadır. Peki soralım, AKP'nin ve MHP'nin müktesebatında demokrasi ve barış var mı? Var diyenler var ki ona oy verenler de var değil mi? Yani ben kimseye de saygısızlık etmek istemem. Söyleyelim 2015’te bu açılım sürecini AKP yürütmemiş miydi? Yürütmüştü değil mi? 2015’te kimsiz yürütmüştü? MHP yoktu. MHP, AKP’nin yürüttüğü o süreci canhıraş bir şekilde eleştiriyordu. Bunu vatan hainliğiyle falan eş sayıyordu. O süreç nasıl bitti? Hatırlayalım. 7 Haziran seçimlerinde AKP bunun bedelini ağır ödedi. Yani vatandaş AKP’yi cezalandırdı. AKP’nin bu koduna girdi, aklına girdi. Demek ki bunu ben tek başıma yaparsam vatandaş beni cezalandıracak... Süreci kesmek için ne yaptılar? İki tane astsubay mıydı, polis miydi, arkadaşlarımızı şehit ettiler. Kafalarına sıktılar uyurken. Şey belli olmadı, yani kimin öldürdüğü filan belli olmadı. Arkasından Suruç gerçekleşti, 33 kişiyi öldürdüler. Arkasından Gar Katliamı; 102 miydi 104 müydü canımızı aldılar ve böylece süreç sona erdi. AKP şimdi ne yapıyor? Ben bunu tek başıma yaparsam vatandaşın bana ne yaptığını 2015’te gördüm.” şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Bireylerin ortaya koyduğu düşünceleri baskı altına alınmadan özgürce ifade edebilmesi, ifade özgürlüğü kavramının temelini oluşturmaktadır. İfade özgürlüğü, siyasal, sosyal, hukuki, ticari vb. hangi alanda olursa olsun her türlü düşünceyi çeşitli yollarla başkalarına anlatabilme, yayabilme ve onları ikna edebilmeyi kapsamaktadır. İfade özgürlüğü ve halkın haber alma özgürlüğü bağlamında, eleştiri sınırları aşılmadan gerçekliğin farklı inşalarının kamuoyuyla paylaşılması demokratik toplumun gereğidir. Demokrasinin en temel önceliklerinden biri halkın haber alma özgürlüğü olduğundan demokratik rejimlerde medya, kamuoyu oluşumunda hayati öneme sahip bir aktördür. Medya organlarının günümüzde toplum üzerinde oldukça etkili olup kamuoyu oluşumunda pay sahibi hâline gelmesi, medya hizmet sağlayıcılarının dikkat etmesi gereken sorumlu yayıncılık anlayışı ve öz denetim ilkesini de beraberinde getirmiştir. Bu bağlamda medya kuruluşları için rehber niteliğinde olan yayın etiği, medya hizmet sağlayıcı kuruluşları toplumsal hassasiyetleri göz önüne alarak yayın yapmaları hususunda uyarır. Muhakkak ki medya mensuplarının siyasi kişi veya kuruluşları eleştirme ve onların gerçekleştirdikleri eylemler hakkında kamuoyunu bilgilendirme hakkı bulunmaktadır. Ancak bu hak kullanılırken eleştiriye maruz kalan kişi veya kurumların hak ve itibarlarının da gözetilmesi gerekmektedir.
Kişi hak ve özgürlüklerinden olan ifade özgürlüğü hakkı, demokratik bir toplumun temel unsurlarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık ilkelerinin var olması bakımından vazgeçilmez bir karakter taşımakla beraber gerek uluslararası sözleşmelerde gerekse ulusal mevzuatımızda bu hakkın kullanılmasının belirli sınırları bulunmaktadır. Anayasa'nın 26. maddesindeki “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan "Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyet'in temel nitelikleri ve Devlet'in ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.” hükmü ile düşünce özgürlüğüne getirilebilecek sınırlamalardan bahsedilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinde: "1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir. 2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir." hükmüne yer verilmiştir.
AİHM'nin Lingens Avusturya içtihadında da belirtildiği üzere, ifade özgürlüğü demokratik bir toplumun asli temellerindendir. Bu, toplumun ilerlemesinin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşullarından birini oluşturur. Basının görevi, kamu yararını ilgilendiren başka alanlarda olduğu gibi, siyasi konularda da bilgi ve fikirleri açıklamaktır. Buna karşın, AİHM'nin Times Newspapers Limited No 1-2 Birleşik Krallık kararında belirtildiği üzere, Sözleşmenin 10. maddesi, basının halkın yararına olan ciddi meseleleri işlemesinin söz konusu olduğu durumlarda dahi, hiçbir sınırlama içermeyen bir ifade özgürlüğünü güvenceye almaz. Bu maddenin 2. fıkrası uyarınca, basın ifade özgürlüğünü kullanırken, görev ve sorumluluklarına uygun davranmak durumundadır.
Demokratik rejimlerde basın ve medya, ifade özgürlüğünün geniş kitlelere ulaştırılması ve farklı görüşlerin dile getirilmesinde en etkili araç olarak demokrasinin de teminatıdır. Demokrasi, çeşitlilik ve çoğulculuk esasında ilerlerse halk içindir. Çoğulculuğun ve çeşitliliğin bir arada var olabilmesinin yegâne yolu karşılıklı sınırların çizilmesiyle mümkündür. Buradan hareketle devletin kitle iletişim araçlarını denetlemesi toplumsal sözleşmenin gereğinin devletçe yerine getirilmesidir. Kitle iletişim araçlarının halkın yönelimini ve kültürel birlikteliğini belirleyebilen bir güç olarak demokrasilerde çok önemli bir yer tuttuğu açıktır. Aynı zamanda yasa, yayıncı kuruluşların ekranlarında yer verdikleri programlarda dikkatli bir dil ve üslup kullanmalarını şart koşar. Bu dikkatli dil ekranların tarafsızlığı ve itibarının teminatıdır. Yayıncılığın aynı zamanda bir kamusal sorumluluk görevi olduğu da düşünüldüğünde yayınların 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun ve Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi gerekmektedir. Bu ilkeler doğrultusunda, yayınlarda kişileri ve kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşüren, aşağılayan veya iftira niteliği taşıyan ifadelere yer verilmemelidir.
Görüldüğü gibi, tüm temel hak ve özgürlüklerde olduğu gibi ifade özgürlüğünün kullanım alanının sınırları yasal düzenlemelerle açık ve net bir şekilde belirlenmiştir. Bu bağlamda kişilerin düşüncelerini açıklarken aşağılayıcı, küçük düşürücü, iftira ve hakaret niteliğinde ifadeler kullanmaları eleştiri sınırlarının aşılması olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle kişi ya da kuruluşlara hakaret etmek ve küçük düşürücü sözler söylemek, ifade özgürlüğünün kapsamı içinde değerlendirilmez.
Türkçe Sözlük'te eleştiri sözcüğü, "(Bir kimse veya şeyin) İyi ve kötü taraflarını ortaya koyarak değerlendirmesini yapma, tenkit, muâheze, kritik” şeklinde tanımlanmaktadır. Olaylar ya da kişilerin eleştirilmesi, yayın yoluyla düşünceyi açıklama özgürlüğünün bir parçasıdır. Görevlerinden biri de halkı bilgilendirmek olan medyanın, haber ve yorumları sunarken eleştirilere yer vermesi son derece doğaldır. Ancak şüphesiz ki eleştiri hakkı sınırsız değildir. Bu hak yasa ve ahlak kuralları içerisinde ve özellikle kamuoyunun olumlu yönde oluşmasına ve toplumun daha ileriye götürülmesine yardım amacıyla yapılmalıdır. Bu bağlamda ifade özgürlüğünün başka özgürlüklerin kullanılmasını kısıtlayacağı ve zarar görmesine yol açacağı durumlarda sınırlandırılabileceği, dolayısıyla sınırsız olmadığı ulusal ve uluslararası hukuk metinlerinden anlaşılmaktadır. Diğer yandan kişilik haklarının ihlali ve eleştiri sınırlarının aşılması medyada yaşanan etik sorunlar arasında yer almaktadır. Bu sorunları aşmak da ancak medya mensupları tarafından bu ilkeler konusunda hassasiyet gösterilebilmesiyle mümkün olacaktır.
Devletlerin güvenliklerini ve bekalarını tehdit eden en önemli sorunların başında terör sorunu gelmektedir. Türkiye, uzun yıllardan beri terörle mücadele etmektedir. Yakın zamanda ülkemizde gerçekleşen terör olayları nedeniyle toplumda meydana gelen hassasiyet, buna bağlı olarak da kamuoyunda oluşan gerginlik ve bu söylemlerin toplum üzerindeki etki düzeyi birlikte düşünüldüğünde teröre ilişkin söylemlerde dikkatli ve özenli olunması gerektiği açıktır.
Devlet, sınırları belirlenmiş bir toprak parçası üzerinde yaşayan insanlardan oluşan bir toplumu düzen içerisinde yönetmek amacıyla, kurallar ve yasalar koyma erkine sahip kurumlar aracılığıyla otorite kullanan siyasal bir örgüttür. Bu tanıma bakıldığında, devlet denilen kurumsal yapının var olabilmesi için ülke, insan topluluğu ve iktidar olmak üzere üç temel unsurun bir araya gelmesi gerekmektedir. Bir ülkeyi yönetenler toplum üzerinde iktidar uygularken yani yürütme işlevini yerine getirirken, bunu devlet adına yapmakta ve bu faaliyeti hükümetler aracılığıyla icra etmektedirler. Bu noktada devlet kavramının yanında hükümet kavramının varlığından bahsetmek kaçınılmazdır. Devletin temel işlevi ise; yönetenler (hükümet) aracılığıyla yönetilen (halk)’a güven veren ve bunun karşılığında halkın sempatisini kazanan faaliyetlerde bulunmaktır. Ulusal bir kanalda yayınlanan televizyon programında dolaylı ifadelerle veya ima yoluyla bir siyasi partinin bu tür saldırılardan sorumlu tutulması oldukça ciddi ve çok boyutlu sorunlara yol açabilir. Bu tarz yayınlar, özellikle herhangi bir delil veya somut bilgiye dayanmıyorsa, toplumsal güvenlik, demokratik süreçler ve medyanın güvenilirliği açısından riskler yaratır. Böyle bir durumda, toplumda “devletin/siyasetin içindeki bazı güçlerin terör saldırılarına izin verdiği” veya “terör saldırılarının siyasi çıkarlar için kullanıldığı” gibi inançların güçlenmesine yol açabilir. Bu da toplumsal düzen ve güvenlik açısından oldukça tehlikelidir. İnsanların devlete veya devleti temsil eden kurumlara güveninin azalmasına, toplumsal kutuplaşmanın artırılmasıyla bireylerin birbirine ve siyasi erklere karşı güvensiz hissetmesine neden olabilir.
Demokratik bir hukuk devletinde tüm bireylerin olduğu gibi geniş kitleler tarafından destekçileri ve üyeleri bulunan siyasi partilerin saygınlığının korunması hususu da oldukça önemlidir. Düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün kullanılmasını sağlayan basın özgürlüğü mutlak ve sınırsız bir biçimde düşünülmemelidir. Basın, özgür olduğu kadar sorumluluk bilincine de sahip olmalıdır. Eleştiri konusunda öncelikle kamu yararı hususuna dikkat edilmeli, eleştiride bulunulan hususlar gerçek dışı değerlendirmelere dayanmamalı ve somut kaynak ve ispata ulaşılabilir olmalıdır.
Somut verilere dayanmayan bilgilerin topluma aktarılması; kişilerin yanlış bilgilendirilmesine, toplum içinde yanlış anlaşılmalara dolayısıyla dezenformasyona sebep olabilir. Dezenformasyon, kitleleri yanıltma, yönlendirme ve suistimal etme hedefi taşıyan; eksik, yanıltıcı ya da tamamen uydurma bilgilerin üretilmesini ifade eden bir kavramdır. Türk Dil Kurumunun dijital sözlüğünde "bilgi çarpıtma" olarak tanımlanan dezenformasyon, "gerçekliğin toplumsal olarak yeniden inşasına amaçlı müdahale" şeklinde ifade edilmektedir. Webster sözlüğünde ise "kamuoyunu etkilemek ya da gerçeği gizlemek amacıyla, kasıtlı olarak yanlış bilginin sıklıkla gizlice yayılması" olarak tanımlanmıştır. Dezenformasyon gerçek olay ile haber anlatısı arasındaki süreçte kendisini göstermektedir. Dezenformasyonun amacı doğrudan fikirleri değiştirmek değil, bireyleri şüpheye düşürmektir. Oluşturulan veri bulutu içerisinde, varılan her yargıyı kuşkuda bırakmak ve hakikati saptırmaktır. Dezenformasyon sürekli tekrar edildiğinde enformasyonu geçersiz kılmaktadır. Bu durumda dezenformasyonun anlamı esas olarak hakikatten sapma olduğu gibi, sürekliliğin ve tekrarın beraberinde getirdiği bir değersizleştirme politikasıdır. Tüm bu süreçler, dezenformasyona konu kişi veya kuruluşların değersizleştirilmesinin dışında bilgi akışını sağlayan ve demokrasinin dördüncü gücü olarak görülen basın ve medyaya olan güvenin sarsılmasına da sebep olabilir. Basının güvenilirliğinin yara alması, kurum ve kuruluşların değersizleştirilmesinden çok daha vahim sonuçlara yol açabilir.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu programda; “7 Haziran seçimlerinde AKP bunun bedelini ağır ödedi. Yani vatandaş AKP’yi cezalandırdı. AKP’nin bu koduna girdi, aklına girdi. Demek ki bunu ben tek başıma yaparsam vatandaş beni cezalandıracak. Süreci kesmek için ne yaptılar? İki tane astsubay mıydı, polis miydi, arkadaşlarımızı şehit ettiler. Kafalarına sıktılar uyurken. Şey belli olmadı, yani kimin öldürdüğü filan belli olmadı. Arkasından Suruç gerçekleşti, 33 kişiyi öldürdüler. Arkasından Gar Katliamı; 102 miydi 104 müydü canımızı aldılar. Ve böylece süreç sona erdi.” şeklinde bir siyasi partiyi terörle ilişkilendiren ifadelerin somut verilere dayanmaksızın temelsiz ithamlar içeren, şüphe ve şaibe yaratan, zan altında bırakan, kamuoyunda özgür kanaat oluşumunu engelleyebilecek, toplumu yanlış yönlendirebilecek, toplumda güvensizlik oluşturabilecek, eleştiri sınırlarını aşan, ifade hürriyeti kapsamında değerlendirilmesi mümkün olmayan, manipülasyon ve iftira içeren, kamuoyunda dezenformasyona da yol açabilecek ifadeler olduğu, ayrıca bu ifadelere moderatör tarafından herhangi bir müdahalede bulunmamasının ise sorumlu yayıncılık anlayışı ile bağdaşmadığı kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; Yayın hizmetleri "..., kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." ilkesinin ihlali nedeniyle,
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan; “8 inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanunun diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir.” hükmü uyarınca idari para cezası uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Eylül 2024 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 16.321.326,34 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, yüzde üç oranı (%3) 489.640,00 TL İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) İdari para cezasının tebliğinden itibaren bir ay içerisinde, Üst Kurulun T.C. Ziraat Bankası Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Tek İdare Tahsilat Alt Hesabı TR46 0001 0017 6200 9999 9955 88 no’lu hesabına “6112 sayılı kanunun 32’nci maddesine göre ödenen para cezasıdır” şerhiyle ödenmesi gerektiğinin veya 6112 sayılı kanunun 32’nci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca, tebliğden itibaren en geç onbeş gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin, dava açma süresi (onbeş gün) içerisinde peşin ödeme yapılması halinde, 5326 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca cezanın dörtte üçünün tahsil edileceğinin ve taksitlendirme talebinde bulunulabileceğinin, peşin ödemenin kanun yoluna müracaat hakkını engellemeyeceğinin, en geç 1 aylık süre içerisinde ödenmeyen idari para cezasının, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairesine gönderileceğinin bildirilmesine,
c) 6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir. …” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Ahmet Can BUĞDAY, Dr. Necdet İPEKYÜZ, Tuncay KESER ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oyçokluğu ile karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 07.11.2024 tarih, 2023/43 sayılı toplantısında alınan 26 No’lu karara karşı oy yazısı.
Tuncay KESER Şerhidir.
Üst Kurul’un 07.11.2024 tarih ve 43 sayılı toplantısında alınan 26 No’lu karara karşı oy yazısı.
İlhan TAŞCI Şerhidir.