İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 26.12.2023 tarih ve 618 sayılı yazısına konu FOX logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun 18, 25.12.2023 tarihlerinde 19:57 ve 20:11 saatlerinde yayınladığı "Kızıl Goncalar" adlı dizi film program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere, FOX logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 18, 25.12.2023 tarihlerinde 19:57 ve 20:11 saatlerinde yayınlanan, deprem sonrası memleketlerinden İstanbul'a göç ederek "Faniler" isimli tarikatın dairesine yerleşen dizi film karakterleri Meryem, Naim ve kızları ile seküler, Atatürkçü bir psikiyatr olan Levent'in kaderlerinin kesişmesinin konu edildiği, "Kızıl Goncalar" adlı dizi filmin 18.12.2023 tarihinde yayınlanan bölümünde, “Tarikatta hoca olan Sadi Hüdayi ve yardımcısı Arif, dizi filmde Efendi Hazretleri olarak zikredilen tarikat liderinden aldıkları emir ile Cüneyd için devlet hastanesine doğru giderler.”, dizi film karakterleri arasında geçen diyaloglarda; “Hemen devlet hastanesine. Efendi Hazretleri bir akıl verdi. Sen hatırlar mısın? Şu mecburi görevini bizim ilçede yapan bir doktor vardı. Levent Alkanlı. 10 - 15 sene evveldi fani. Babası şu meşhur profesör yahu. Ee Suavi Alkanlı.- Hocam o çok ters biriydi bize. Babası 28 Şubatçıydı onun. Hatırladım ben. Rektör müydü?, Dekan mıydı? Bir şeydi.- Ona gidiyoruz. Cüneyd'i o görecek. Arif! Efendi Hazretleri isim zikretti yahu. Çocuk oyuncağı mı bu? Hakkımızda hayırlısı.”, “Doktor Deniz, Levent'in odasına gelir ve Deniz'in bir hasta ile yaşadığı sorunu konuşurlar.”- Gel, buyur otur şöyle. Dün bir hastanla ne oldu?- Hocam, kaçtır taciz derecesinde artık. Yok yanlış ilaç, yok internetten baktım. Ben sizi başka bir doktora yönlendireyim diyorum, yok.- Cahil demişsin kadına.- Dedim.- Diyebilir misin peki? Ki ayrıca evet cahil. Ama sana karşı cahil olmamak gibi bir sorumluluğu var mı?- Hocam ama doktora saygı diye bir şey var.- Kızım burası psikiyatri kliniği. Ne saygısı, ne sevgisi? En kötüsünden bir derdi var ki buraya geliyor. Ya özele de gidemiyor üç bin lira verip, bunu da aklından çıkartmayacaksın. Bunlar dar gelirli insanlar, senin gibi iyi eğitim de alamamışlar. Bunlar ötelenen, itilip kakılan insanlar, aileleri tarafından, eşleri tarafından, patronları tarafından. Bir ruj alıp süremiyor bu. Gönlünce bir restorana gidip sipariş veremiyor.- Hocam…- Sen cahil dediğin birine gerçekten yardımcı olabilir misin? Ya da o kadın seni duyar mı? Ya da sen gerçekten samimi bir yerden ona yaklaşabilir misin?- Bizim şartlarımız da kolay değil hocam, üç kuruşa sabrediyoruz burada.- Şartlar. Bak sana bir tavsiyede bulunayım. Bir daha şartlarınla ilgili kafana bir şey takılırsa şu arkamdaki adamı düşün. (Kamera Doktor Levent’in arkasındaki Atatürk portresine odaklanır.) Şam’a sürgüne gittiğinde Lütfi Müfit Özdeş yanında ve oradaki fakir fukarayı göstererek "Bu halk için mi hürriyeti getireceğiz" diyor. "Evet" diyor paşam, "Evet". "Onları bu sefalete mahkum eden şartları biz değiştirmeyeceğiz de kim değiştirecek?" diyor. Ne dediğinin bir önemi yok. Sonuç önemli. Gel bak. Görüyor musun? (Doktor Deniz’e bilgisayarından Atatürk’ün olduğu birkaç fotoğraf gösterir.) Şu yüzlerdeki gülümsemelere bak. Hiçbir şey için değilse bile, bunun için değmez mi? Bizim de amacımız etrafta böyle gülen insanlar görmek değil mi? Seni şu andan itibaren koğuş sorumlusu yapıyorum, hastalarını da alıyorum. Orada hastalarını düzenle, farmakolojin iyi çünkü. Bu dediklerimi de unutma. Deniz, kusura bakma biraz gevezelik yaptım. Ama bak, burası çok enteresan bir memleket. Köylü dediğin kişi Aşık Veysel de çıkabilir.”,
“Levent, hasta babası ile bakıcı meselesini konuşmak için babasının odasına girer ve konuşurlar. Daha sonda Levent, babasına gün içinde "Faniler" isimli tarikat ile yaşadıklarından bahseder.” - Şu zorunlu görev yaptığım yerdeki tarikat vardı ya "Faniler".- Offf ! Çok gericiydi onlar.- Onlardan biriyle yolum kesişti diyelim.- Dikkat et! Çok mülayim görünürler ama her şey beklenir. Her şeyi bekleyeceksin onlardan. Ahh, Ahh alamadık önlerini. Ahh sardılar memleketi.”,
“Vakfa ait olduğu bilinen börekçide çalışan Meryem’in börek yaparken kullandığı tereyağının bitmesi ve sonrasında masada duran ve içeriğinin ne olduğu açıklanmayan diğer yağı kullanmak istememesi üzerine diğer çalışanlar ve İdris Efendi ile aralarında geçen konuşmalara yer verilmiştir.”, - Onu değil, bu yağla yağlıyoruz.- O ne ki?- En son fırına verdikten sonra üzerine tekrar tereyağı sürüp tekrar fırına veriyoruz.- Öyle olmaz. Ben o yağı bilmiyorum. Bana tereyağı lazım. (Börek için masada olan tereyağını kullandıktan sonra) Tereyağını nereden bulacağım? (Sorumlu olduğu görülen diğer çalışana doğru) Tereyağını nereden bulacağım?- Kaç tepsi yaptın?- Beş.- 20 tepsi yapılıyor verdiğimiz yağ ile.- Ben bilemedim, o yağı kullanmadım.- Biz biliyoruz.- Ben bilmiyorum (Sorumlu kadın dışarı çıkar. Bir süre sonra geri gelir.)- İdris Efendi’yle konuş.- Hayırdır bacım?- Tereyağı istedim ben.- Sana verilenle sana denildiği kadar yapacaksın.- Yetmedi.- Öbür yağ ile yapacaksın.- O usulü bilmiyorum ben.- Öğren, öğretsinler.- Olur.- İyi, tamam, hadi. Vakit nakit.-
Ama kutuların üzerindeki yazıyı değiştirirseniz olur.- Ne kutusu?- Sattığınız kutular. Üzerinde has tereyağı yazıyor. Onları değiştirirseniz o zaman olur.- Ha başka?- O kadar, o vakit olur.- Topla pılını pırtını! Seninle mi uğraşacağım? Bana ticareti öğretiyor kadın başıyla.- Estağfurullah. “Sahne, Kur’an kursunda öğrencilerin dua okumasıyla başlamaktadır. Hoca'nın bir öğrenciye dua okurken öğrencilerin pencereden Cüneyd Efendi’yi görmeleri üzerine duayı yarım bırakıp pencereye koşmaları ve Hoca'nın onlara gösterdiği tepki.”,
“Hümeyra, hadi sen oku.- (Hümeyra dua okumaya başlarken): Cüneyt Efendi geldi.- Bana baksana, sen! (Çocuğa tokat atar.) Sen nasıl Kur’an’ı bölüyorsun. Nasıl Sadakallahul Azim demeden kalkıyorsun? Geç yerine, geç! Geçin yerinize! Size ne Cüneyd Efendi’den, size ne? Akranınız mı o sizin (Hümeyra ağlamaya başlar.) Terbiyesizler! Ahlaksızlar! Hepiniz kardeşinizin günahının affı için 100’er Amenerrasulü okuyorsunuz. Bu sürede dışarı çıkmak da yok. Tuvalete gitmek de, abdest tazelemek de. Abdestini bozan da günaha gire gire okumaya devam edecek.
“Beste, kızı ve kocası eve gelmeden kaçmak için hazırlanırken kapı çalar ve Meryem ve kızı Zeynep gelir.”,
(Beste, yurt dışı doktorluk başvurusu hakkında telefonla konuşur)Alo, Levent aradı, sesi çok kötü geliyordu, yani bana evden ayrılma dedi. Bir şeyler öğrenmiş olabilir mi? Ne demek liste yolluyorlar? Peki, listede isimler var mı? Kimin başvurduğunu biliyorlar mı? Tamam, benim şimdi kapatmam lazım.- (Levent, kızını okul çıkışı almaya gider)- Mira, gel kızım.- Annem nerede?- Annen gelmedi, ben geldim işte, gel birtanem, hadi.- Niye annem gelmedi?- Evdeydi, dedene bakıyor yavrum ben geldim işte.- Biz onunla konuşuyorduk ama yolda.- Benimle konuşursun fena mı?- Sen hep haklı çıkıyorsun.- Kim haklı çıkıyor?- Bak şimdi de haklı çıkıyorsun. Ben annemi arayacağım (Mira annesini arar, annesi açmaz). - (Kapı çalar Meryem ve kızı gelir)- Beste Hanım dediler?- (şaşırarak) Geldin! Geçin gelirler şimdi.- (Levent kızı ile eve dönmektedir)- Açmadı annem.- Banyodadır.- Banyoda da açar. - Dedenle ilgileniyordur yavrum.- Yok, ben bir daha arayacağım ya.- Mira bırak şu telefonu, zaten eve geldik.- Baba arayacağım dedim.- (Beste elinde bavulla gitmeye hazırlanır, o sırada evin girişinde bekleyen Meryem ile konuşur) - Bu avansın, başladığında devamını alacaksın tamam mı?- Bir konuşsaydık.- Benim şimdi gitmem gerek, ama sen başlayabilirsin, mutfağı toparlayabilirsin, kolay gelsin.- Ben buraya tanışmaya geldim ve konuşmaya.- Konuşacak bir şey yok, hayırlı olsun, ev sana emanet. (Beste bavulunu alıp evi terk eder) Levent ve Beste ölü doğduğu düşünüldüğü için hastanede terk edilen kız bebeğini bulur. (Geçmişe dönüş sahnesi)-Ne yapacağız?- Levent, biz alalım. Bildirmeyelim. Hoş geldin, Mira”,
25.12.2023 tarihinde yayınlanan bölümünde geçen diyaloglarda ise; “Dizi film karakterleri (Levent ve Mira evlerine gelir ve Beste'yi ararlar.)- Ya söylesene nerede annem? Nereye götürdünüz annemi ya?- Kendi gitti. Anne, anne.- Ya sana söyle dedim bak, söyle diyorum sana.- Yapma güzel yavrum.- Ya bırak, dokunma bana pis.- Mira!- Sensin pis.- Hop, Mira. Mira ben sana odandan çıkma dedim.- Ya bırak, sende dokunma.- Tamam, bağırma.- Ya bırak.- Odana.- Bırak!- Yürü.- Bırak, söylesinler nerede annem.- (Esra, Hande ve Meryem salonda tartışırlar.)- Ya bak siz, siz var ya siz niye çıktınız ki mağaranızdan ya? Niye çıktınız?- Doğru konuş Hanım. Bizim nereden çıktığımız belli.- Belli, yoksa nereden görüp de öğrenecektin çocuk yaşta kız evlendirmeyi?- Sen, vallahi kötü olursun Hanım. Sesini kes. Eğer kızımın kulağına giderse, ben giderim başka bir Meryem gelir buraya.- Nasıl? Kızcağızdan da mı saklıyorsunuz?- Esra tamam, abim geliyor zaten.- Nereye geliyor? Ne işler çeviriyorsunuz siz Allah aşkına?- Yok, biz, sakin. Gerçekten bir şey yok.” şeklinde ifadelere yer verilmesi nedeniyle, 6112 sayılı Kanun'un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde yer alan; "Toplumun millî ve manevî değerlerine, genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine aykırı olamaz." ilkesinin ihlal edildiği gerekçesiyle, yaptırım uygulanması yönünde “oy çokluğu” ile alınan karara karşı oy kullandım.
KARŞI OY KULLANMA GEREKÇELERİM AŞAĞIDA BELİRTİLMİŞTİR:
Yaptırıma konu “Kızıl Goncalar” dizisindeki olaylar örgüsünün odak noktasında yer alan konu; ikiz kız çocuklarının, muhafazakâr ve seküler kesimden iki farklı ailede, farklı yaşam tarzı ve farklı değerlerle büyütülmelerine ilişkindir ve dizide ikiz çocukların yaşamı özelinde, birbirine zıt hayat görüşleri işlenmektedir.
1- Öncelikle belirtmek gerekirse; dizinin ilk iki bölümü için hazırlanan Uzman raporunda, eksik, yanıltıcı ve çelişkili açıklamalar bulunmaktadır ve dolayısıyla raporu esas alan Kurul Kararı da bu yönüyle isabetli değildir.
Dizinin başlangıcında; çocuk gelin olan eşinin, yasa dışı faaliyet gösteren bir klinikte doğurduğu bebeğinin öldüğünü zannederek korkuya kapılan ve bebeği bırakarak eşini klinikten kaçıran, habersiz oldukları bebeğin ikizinin ise kaçış yolunda arabada doğduğu bir tarikat üyesi ile hastanede doktorluk yapan, kalbini çalıştırarak hayata döndürdükleri bebeği, çocukları olmadığı için yetkili kuruluşlara bildirmeden kendi çocukları olarak büyüten iki farklı ailenin, iki farklı yasa dışı eylemi, aynı anda sunulmaktadır.
Dizide; doktor anne ve babanın büyüttüğü çocuk babasının fazla idealist olması nedeniyle onun gözüne girebilmek için çılgınca ders çalışan ancak çalışma stresini yönetemediği için uyuşturucu kullanmaya başlayan ve asi bir karakter olarak sunulurken, tarikatta büyüyen çocuk ise terbiyeli, saygılı ve üstün zekâlı olarak karakterize edilmektedir. Aileleri açısından bakıldığında ise; doktor ailenin anne karakteri; çocuğu için mesleğinden vazgeçse de, kendi doğurmadığı için çocuğu bir türlü sevemeyen ve kabullenemeyen ve çözümü başka ülkeye kaçmakta bulan bir anne ile çocuğuna çok düşkün olan ancak başarı çıtasını çok yüksekte tuttuğu için çocuğunun ne kadar zorlandığının farkında olmayan psikiyatrist bir baba figürüdür. Tarikat mensubu aile ise; hayatını kızına adamış dürüst namuslu bilge bir anne ile karısına karşı şiddet uygulayan ancak kendisinin hatalı olduğunu düşündüğü durumlarda da, kendisine şiddet uygulatan, cahil bir baba figürü olarak sunulmaktadır.
Dizinin henüz ilk iki bölümü yayınlanmış ve Uzman raporuna dolayısıyla yaptırıma her iki bölüm de dâhil edilmiştir. Rapora 9 klip eklenmesine rağmen, kliplerin ihlal olarak sadece 3 ana bölüm halinde gerekçelendirildiği görülmektedir.
Bu noktada; yukarıda belirtilen Uzman raporunun ve raporu dayanak alan Kurul Kararının eksik/yanıltıcı/çelişkili olduğuna dair saptamalarım şu şekildedir:
I. Tarikat bünyesindeki bir börek satış merkezinde, hileli ürün satımı:
Dizide, deprem nedeniyle İstanbul’a gelmek zorunda kalan “Faniler” tarikatına mensup aileye, tarikat tarafından ev verilmiş, ev kirasını ödeyebilmeleri için de, yine tarikat bünyesindeki bir börekçide kadına iş sağlanmıştır. Ancak börekçide yaşanan bir usulsüzlüğe karşı çıkan kadın, börekçiden kovulmuştur.
Raporda bu husus şu şekilde açıklanmaktadır; “Dizi filmde ele alınan ve “Faniler” olarak isimlendirilen tarikat ile hileli ürün satımı, eğitim ortamında küçük çocuklara dayak atılması, devlet kurumunun işleyişine müdahale edilmesi gibi unsurlar bir araya getirilmiştir. Her biri sorunlu olan bu davranış biçimlerinin inançlarıyla ön plana çıkan bir grubun normal davranış biçimleri olarak sunulması stereotipleştirme yapılan yanlış bakış açısını göstermektedir… Dizide bahsi geçen tarikat üyelerinin olumsuz tutum ve davranışlarına sıklıkla yer verilmekte olup, stereotipleştirme yapılarak izleyicide bütün dini yapıların bu tarz karakteristik özelliklere sahip olduğu düşüncesi oluşmasına neden olabileceği düşünülmektedir.”
Gerek Uzman Raporunda gerekse Kurul Kararında dizinin her iki bölümünün de değerlendirilmeye alındığı ifade edilmiş, hatta dizinin ikinci bölümünde saat 20:14’teki ve 22:11’deki iki sahnede yer verilen konuşmalar klipleştirilerek rapora eklenmiştir.
Ancak dizinin 25 Aralık 2023 tarihli ikinci bölümü de yaptırım kararına dâhil edilmesine rağmen, “hileli ürün satışı”na ilişkin sahnenin devam niteliğindeki bölüm rapora eklenmemiştir. Saat 22:29:36’da tarikat liderinin torununun tarikatçıların bulunduğu bölüme gelmesi ve bu konudaki gerçekleri açıklamak için dedesinin odasına yönelmesi ile başlayan bölüm değerlendirmede bulunmamaktadır. Kaldı ki bu konuda tüm tarikat üyeleri “Efendi Hazretleri” dedikleri liderlerinin kararını merakla beklemeye başlamışlar ve saat 20:35:18’de dedesinin odasından çıkan tarikat liderinin torunu; “Faniler! Vakt-ı Mekatıl” diyerek dedesinin kararını açıklamıştır. (Vakt-ı Mekatıl; tarikat, cemaat gibi yapılarda uygulandığı iddia edilen bir tür ceza kesme, hesaplaşma yöntemi.) Bölümün devamında; hileli ürün satan tarikat üyesi adama ceza olarak kendi sakalları kestirilmiş ve yurt dışına sürgüne gönderilmiştir. Bu sahneler; 20:35:18 ile 20:42:21 saatleri arasında, tam olarak 7 dakika 2 saniye sürmüştür.
Dolayısıyla; reklamlarla birlikte 2 saat 20 dakikalık bir dizi filmde, 7 dakika gibi çok uzun süreli bir bölümün rapora eklenmemiş olmasının, raporun eksik ve yanıltıcı olması sonucunu doğuracağı ortadadır. Çünkü bu bölüm eklendiğinde; olaylar başka bir yöne evrilmekte ve tarikat içinde hile yapabilecek müritler çıksa bile, “tarikat liderinin hile yapılmasını uygun bulmadığı” şeklinde bir mesaj bulunmaktadır. Ayrıca bu bölüm eklenmemiş olsa bile gözden kaçırılan bir diğer husus da; tarikat üyesi hileli börek satan adama karşı çıkan kişinin de, yine bir tarikat üyesi üstelik kocasından çok korkan kadın olması gerçeğidir. Bu yönüyle de tarikat üyesi muhafazakar kadının, her şeyi göze alarak inancı gereği etik olmayan bir duruma karşı durduğu sahnenin, “İslamofobik bir yaklaşımla dindar gözüküp ticarette hile yapan inançlı insan figürü işlenmektedir” şeklinde raporlaştırılması ve karara gerekçe yapılması, isabetli değildir. Kaldı ki, hileli ürün satan adamın yerine getirtilen kadın da, hem ablası hem de yine tarikat mensubudur ve çalışanlarının sigortasını hemen yaptıracak kadar dürüst bir figür olarak sunulmaktadır.
Yine Uzman Raporunda; “Televizyonlarda yayınlanan dizi filmlerde… hileli işler yapmak, devlet işlerine güç ilişkileriyle müdahale edilmesi vb. konular zaman zaman işlenebilmektedir.” ifadeleri yer almasına rağmen, dizide bu konulara değinen benzer nitelikteki sahnelerin ihlal gerekçesi olarak rapora konu edilmesi de kendi içinde çelişki oluşturmaktadır.
Ayrıca söz konusu raporda yine iki ayrı paragrafta “Program hizmetleri, özellikle edebe aykırı olmayacak…” şeklindeki açıklamalarla birlikte ilgili sahneler değerlendirildiğinde de, yapımın bir dizi film olması bir yana, dizide hangi sahnenin ne şekilde ve nasıl edebe aykırı olarak işlendiği de anlaşılamamıştır.
II. Tarikatın, Devlet kurumlarının işleyişine müdahale etmesi.
Yaptırıma gerekçe gösterilen bir diğer unsur da; dizi içinde yer alan bir bölümde; “Tarikatın, Devlet kurumlarının işleyişine müdahale etmesi” hususudur ki yine bu bölüme ilişkin değerlendirmeye alınmayan bir sahne bulunmaktadır. Şöyle ki;
Tarikat liderinin torunu, intihar etmeye meyilli bir yapıdadır. Dizinin 18.12.2023 tarihli birinci bölümünde; intihar etmek üzereyken psikiyatrist çağırılmış ve psikiyatrist tarafından intihar etmekten vazgeçirilmiştir. Ancak tedavisi tamamlanmadan tarikatın müdahalesi ile hastaneden çıkarılmıştır. Bu husus da raporda; “…Devlet işlerine tarikatların veya herhangi bir grubun müdahalesi, demokratik süreçlerin ve kamu düzeninin sağlığı açısından ciddi endişelere yol açabilir. Ayrıca, dini grupların siyasi veya yönetimsel kararlar üzerinde etkili olmaları, toplumsal eşitlik, adalet ve çeşitli grupların temsil edilmesi gibi demokratik prensiplere zarar verebilir. Burada da hayali bir durum üzerinden bu olgu zihinlerde canlandırılmakta, kalıp yargılarla bütün dini grupların bu şekilde devlet işlerine müdahalede bulunduğu vurgulanmaktadır.” olarak değerlendirilmiştir.
Oysaki yine rapora eklenmeyen ve dizinin aynı tarihli yayını içinde; 21:48:12-21:51:58 (3 dakika 47 saniye) saatleri arasında, tarikat liderinin torunu bu kez de bir adamı öldürmeye çalışmış, yine psikiyatrist müdahale ederek engel olmuştur. Bu sahnede; yeğeninin tedavisi tamamlanmadan hastaneden çıkaran tarikat liderinin oğlu psikiyatriste; “(21:51:58) Hocam bize yardım et. Cüneydimize yardım et. Sizi dinlemediğim için de beni affet”. diyerek, yaptığının yanlış olduğunu kabul etmiş ve özür dilemiştir.
Dolayısıyla bu bölümde esasında; hem bilimsel tedavi yöntemlerine hem de Devletin kurumsal işleyişine müdahale girişimlerinin zararlarına ilişkin, uyarıcı/yol gösterici nitelikte ciddi mesajlar verilmektedir.
III. Tarikat içinde yer alan bir Kuran Kursunda, hatalı davranan bir çocuğa tokat atılması.
Yaptırıma gerekçe gösterilen diğer konu ise; tarikat içinde yer alan bir Kuran Kursunda, hatalı davranan bir çocuğa tokat atılması konusudur. Bu konuya ilişkin raporda bulunan değerlendirmeler şu şekildedir; “Bu, öğrencilere fiziksel ceza ve sıkı kısıtlamalar getirilerek ahlaki ve manevi baskı uygulandığını göstermektedir… Bu şekilde izleyicilerin zihninde Kur’an kurslarını ve öğrencilere karşı fiziksel ve psikolojik şiddeti anımsatan sahne ile izleyicinin zihninde tamiri zor yaralar açılmaktadır. Televizyonun ve dizi filmlerin hikâyelerle örülü parçalı yapısı sebebiyle bu tür sahneler kısıtlı bağlamından çıkarak genele yansıtılmakta ve tüm Kur’an kurslarında bu tür şiddet unsurlarının yaşandığı gibi bir algı izleyicinin zihninde canlandırılmaktadır.”
Oysaki söz konusu tokat ve cezalandırma sahnesinin devamı da bulunmaktadır ve yine bu husus rapora eklenmemiştir. 18 Aralık 2023 tarihli yayın içinde, tokat atan Kur’an kursu eğitmeni, çocuklara ceza verdikten sonra, saat 21:22:54’te annesinin yanına gitmekte ve aralarında şu diyalog yaşanmaktadır; “Ne yapıyorsun sen burda, kursta değil miydin?/Kızlar tepemi attırdı, ben de cezaya bıraktım./Bak şimdi, adın çıkacak kızgın hocaya, hiç iyi değil bu. /Çok saygısızlar anne, oyun oynuyoruz sanki. Böyle giderse hiç biri doğru dürüst okuyamaz zaten./Okurlar kızım okurlaaaar. Sen güzelce öğreteceksin, onlar da okuyacaklar. Ama sevdirerek, böyle cezalar verdirerek değil. Bak benim güzel kızım, kadın cinsi latiftir. Zarafet, letafet güzel söz yakışır. Gazap yakışmaz. Korkutma nolur, sevdir azıcık kendini.”
Görüleceği üzere, film içinde tarikat mensuplarına dair var olan ve ihlal olduğu gerekçesiyle rapora yansıtılan tüm olumsuz davranış ve tutumlara ilişkin, devam sahneleri bulunmakta ve bu davranış kalıplarının hatalı olduğu belirteçleri, yine tarikat içinden kişilerce izleyiciye aktarılmaktadır.
Bununla birlikte; dizideki Kur’an Kursu, Faniler Tarikatı’nın bünyesinde “kaçak” olarak işletilen bir kurstur. “Diyanet İşleri Başkanlığı Kur’an Eğitim Ve Öğretimine Yönelik Kurslar İle Öğrenci Yurt Ve Pansiyonları Yönergesi”nin, A, B, ve C grubu Kur’an kurslarının açılışını düzenleyen, 6. maddesinin 12. fıkrasına göre; “Vakıf ve dernekler de dâhil olmak üzere, Başkanlık dışında hiçbir gerçek veya tüzel kişi tarafından Kur’an kursu açılamaz.” hükmü bulunmaktadır. Dolayısıyla, kurgusal bir yapımda, zaten kaçak olarak işletilen bir Kur’an kursunda yaşananlar üzerinden, “manevi değerlerimizin ihlal edildiği” savı, tamamıyla yanlış zeminde değerlendirilmektedir.
Son olarak; dizide verilen mesajlardan biri de; dini eğitimde kontrolsüz tarikatlarda verilen eğitim yerine, devlet kontrolündeki imam hatipler gösterilmekte ve dini eğitimin imam hatiplerde yapılması gerekliliği ön plana çıkarılmaktadır. Raporda bundan da bahsedilmemektedir.
Bu değerlendirmeler ışığında ve dizinin rapora konu edilen iki bölümü bütün olarak incelendiğinde; yapımın, milli ve manevi değerler ile Türk aile yapısına aykırılık oluşturduğu, dini yapılara ilişkin tek yanlı olumsuz mesajlar ve “islamofobik yaklaşım” içerdiği tespitinin, gerçek durumla bağdaşmadığı açıktır. Raporda, “islamafobik yaklaşım” olarak nitelenen sahnenin, dizinin sonraki bölümünde, dini yapı tarafından bile reddedildiği de ortadadır.
Dizide işlenen bir sahnenin ya da bir bölümünün; izleyici üzerinde hangi etkiye yol açacağı, izleyici kitlesinin yaş, eğitim, gelir düzeyi ve benzeri özelliklerine göre değişeceği de kuşkusuzdur. Sağlıklı bir ölçüm yapılmadan ve toplumun geneli tarafından kabul görecek somut bulgularla desteklenmeden, küçük ve marjinal grupların oluşturduğu algı üzerinden sonuca varılması, ifade özgürlüğüne ket vuracaktır.
Ayrıca; kişilere, bölgelere veya zamana göre bile değişiklik gösteren “genel ahlak, milli ve manevi değerler, Türk aile yapısı” gibi kavramların somutlaştırılması mümkün değildir ve demokratik ölçütlerle tanımlanmadığında, sanatsal ifade özgürlüğü daralacak, “yasaklar” genişleyecektir. Dolayısıyla, gerçekçi ve somut bulgularla desteklenmeyen, eksik ve yanıltıcı bir rapor üzerinden milli-manevi değerlere aykırılık gerekçesi ile verilen yaptırım kararı; ölçülü ve isabetli olmamıştır.
2- Genel olarak dizi filmlerin veya sinema yapımlarının, toplumsal hayata dair önemli etkileri arasında, içerisinde eğitici/öğretici unsurları barındırabilme olasılığı bulunduğu varsayılmaktadır. Ancak, kabul edilmesi gereken ve göz ardı edilen önemli bir husus; bu tür yapımların etkisinin, bir belgesel ya da haber, haber programları kadar, eğitici/öğretici/bilgilendirici/yol gösterici nitelikte olamayacağıdır. Filmlerin iç dinamiğinde yer alabildiği varsayılan bu etkiler nedeniyle, bir belgesel yapımı gibi değerlendirilerek; izleyici kitlesi üzerinde öğretme amacını taşıdığı gibi kesin bir yargıya varılması doğru bir yaklaşım değildir. Dizi filmler reyting amaçlı yapımlardır ve içlerinde ilgi çekecek, eğlendirecek veya izleyicinin tepkisini çekerek gündem yaratacak niteliklerin yer alması, ön planda tutulmaktadır.
Bununla birlikte; dizi filmlerin içerik olarak değerlendirilmesi kapsamında; sinema filmlerinden ayrılan nokta; dizi filmlerin süreklilik özelliğinin bulunması nedeniyle, verilen mesajın anlaşılabilmesi için, ele alınan konunun işleniş şeklinin, senaryo bütünlüğü içinde değerlendirilmesi gerekliliğidir. Dizi filmlerde; “iyi” ve “kötü” karakterlerin sunumu açısından, denge sağlanabilme zorunluluğu bulunmamakla birlikte, senaristler tarafından bu konuda hassasiyet gösterildiği dolayısıyla, bir dizinin tek bir ya da iki bölümüne değil, olayın ilerleyen bölümlerdeki gelişimine de bakılması gerekliliği ortadadır. Bilindiği üzere; bir dizi filmde sadece “iyi” karakterlerin yer alamayacağı da, “kötü” karakterler olmasa “iyi” karakterlerin yeterli etkiyi yaratamayacağı da açıktır. Aksi halde, “iyi” olanın daha iyi anlatımında ve/veya “kötü” olanın “iyi” olana dönüşebileceği gerçeğinin izleyiciye aktarılmasında, sinemanın yedinci sanat olarak insanlığın sanatsal değerleri arasındaki yerini aldığı tarihten bu yana kullanılan ve “Tez- anti tez” üzerinden şekillenen sinematografik diline hiçbir koşulda yer verilememesi sonucunu da doğurur.
Ayrıca, bu çerçevede bakıldığında; “Kızıl Goncalar” dizisinin farklı yaşam tarzlarının sunulması üzerinden, hem seküler kesimdeki hem de dindar kesimdeki iyi/kötü, güzel/çirkin, olumlu/olumsuz kişi veya davranış modellerinin sunumu açısından, dengeli ve tarafsız bir yaklaşım sergilendiği gözden kaçırılmamalıdır. Dizinin, farklı bakış açıları sunabilme kapasitesine sahip olması, gerek kamuoyundaki tepkilerden gerekse reytinglerden anlaşılabilmektedir. Çünkü dizi filmlerde bu tarz uç noktaları temsil eden karakterlere ilişkin, güçlü evrensel duyguları anlatılarının merkezine konulması, izleyici kitlesi tarafından her daim kabul görmektedir.
Bu noktadan hareketle; dizi filmin ilk iki bölümünde yer alan ve yaptırıma konu edilen olaylara bakılarak; “manevi değerlerimizin ihlal edildiği” şeklinde bir kanaate varılması, bu açıdan son derece zorlama bir yorum olacaktır. Kaldı ki, yukarıda açıklandığı üzere; iyi/kötü unsurların sergilenmesi bağlamında, dizinin kendi iç dinamiğinde de bir dengeleme unsuru bulunmaktadır. Bu yönüyle henüz yayına başlamış bir dizi filmin, ilk iki bölümündeki olayların gelişimine ve akışına bakılmaksızın değerlendirme yapılması ve yaptırıma tabi tutulması, haksız, orantısız ve sanatsal ifade özgürlüğünü daraltıcı sonuçlar doğuracaktır.
Bu nedenlerle, kurgusal yayınların özellikle dizi filmlerin içerik olarak değerlendirilebilmesi için; yaptırıma konu olayın gelişimine bakılması, olayın akışının tamamlanmasının beklenmesi ve konunun senaryo bütünlüğü içinde ele alınması gerekmektedir.
Sonuç itibarıyla; dizi filmin bütün olarak değerlendirilmesi ve kitlelere verdiği mesajın da olaya ilişkin tüm sahneler bağlamında ve olayın gelişim evreleri gözlenerek ele alınması gerekirken, dizideki olumsuz ve etik olmayan sahneler değerlendirmeye alınmış, olayların devamı niteliğindeki ve hatalı durum ve davranışların cezalandırıldığı, yanlış davranış olduğuna ilişkin öğüt verildiği veya yaptığının yanlış olduğunun bizzat yaşayarak öğrenildiği bölümler rapora eklenmemiştir. Dolayısıyla; raporu dayanak alan Kurul Kararı da bu nedenle isabetli değildir.
3- Uzman raporunda, “iddianın ispatlanması” amacı doğrultusunda kullanılan; 2022/32-8 sayılı Üst Kurul kararına yönelik Ankara 7. İdare Mahkemesinin ve 2020/34-9 sayılı Üst Kurul kararına yönelik Ankara 10. İdare Mahkemesinin kararları; “tartışma, yorum ve sohbet” içerikli güncel programlara yönelik kararlardır ve bu kararların kurgusal bir yapım olan “dizi film” yayınına ilişkin değerlendirmede örnek olarak sunulması da, uygun değildir.
Dizi filmlere uygulanan RTÜK cezaları kapsamında; “yapımın kurgusal bir ürün olduğu ve gerçeklik algısı oluşturan programlardan farklı değerlendirilmesi gerektiği”ne ilişkin Danıştay kararları aşağıda sunulmuştur:
Üst Kurulun, 17.02.2020 tarih ve 2020/08 sayılı toplantısının, 6 numaralı kararıyla; FOX logolu kuruluşta yayınlanan bir diziye, 6112 sayılı Yasa’nın birinci fıkrasının (f) bendinde belirlenen, “Toplumun milli ve manevi değerlerine…” aykırılıktan yaptırım uygulanmıştır. Konunun yargıya taşınması üzerine; Ankara 6. İdare Mahkemesi, 18/12/2020 tarih ve E:2020/901, K:2020/2040 sayılı kararıyla, “…dava konusu işlemin iptaline” kararı vermiştir. Kararın gerekçesinde;
“…dava konusu işleme esas alınan ‘dizi’ yayınının izleyiciyi bilgilendirme, düşündürme, eğitme, öğretme gibi saiklerle yapılan kültür-sanat, eğitim, siyaset, haber vb programlar gibi gerçeklik algısı oluşturan programlardan farklı olarak, belirlenen yaş grupları üzerindeki izleyiciler yönünden, ilgili yayın kuruluşunun ticari gaye ile yaptığı, kurgu ürünü olan yayın niteliği taşıdığı, dava konusu yayının, bir senaryoya bağlı olarak oluşturulmuş kurgusal bir ürün olduğu ve bu tür yayınların pek çoğunda benzer konuların işlendiği hususları göz önünde bulundurulduğunda… dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmamaktadır..” şeklinde hüküm bildirilmiştir.
Üst Kurulun başvurusu üzerine; Ankara Bölge İdare Mahkemesi, 7. İdari Dava Dairesi tarafından, RTÜK’ün istinaf başvurusunu reddedilmiş, son olarak; Danıştay’a yapılan başvuru neticesinde de; Danıştay 13. Dairesi, 29/03/2023 tarih ve 2022/586 E., 2023/1516 K. sayılı ilamı ile “…BİM kararının ONANMASINA” kararı vermiştir.
Dizi filmlere ilişkin, yaptırımlara yönelik alınan Danıştay kararlarından bir örnek daha vermek gerekirse de; yine benzer kararlar alındığı görülecektir:
Üst Kurul tarafından, bir dizi filme 6112 sayılı Yasa’nın birinci fıkrasının “Toplumsal cinsiyet eşitliğine ters düşen, kadınlara yönelik baskıları teşvik eden ve kadını istismar eden programlar içeremez.” şeklinde belirlenen (s) bendi kapsamında uygulanan yaptırıma ilişkin, hem Bölge İdare Mahkemesi, hem de Danıştay tarafından –Bilirkişi Raporu doğrultusunda- “dava konusu işlemin iptaline” kararı verilmiş, böylece kurgu ve hayal ürünü senaryodan ibaret olan dizi filmlere bu tarz bakış açısıyla yaptırım uygulanmasının uygun olmadığı hüküm altına alınmıştır.
Danıştay 13. Dairesinin 2017/3097 E., 2021/761 K. nolu kararında;
“Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: ... uyuşmazlığın çözümlenebilmesi için gerekli görüldüğünden bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verildiği, bilirkişi raporunda özetle; İzlenme oranlarını arttırma ya da üretilen programlara talep yaratmak için TV yapımlarında gerçek hayatın içindeki çatışma alanlarının konu edinildiği, kadın-erkek eşitsizliği, istismar ve aldatma/aldatılma konularının bunlar arasında yer aldığı, bütün bunlar genel anlamda değerlendirildiğinde, toplumsal cinsiyet eşitliğini sarsan ve içerisinde şiddet barındıran durumlar olduğu, ancak belirtilen bu durumların hemen hemen tüm dizi ve programlarda tema olarak kullanıldığı, ne var ki bu tür konuları işleyen programları tamamen yasaklamanın da mümkün olmadığı, dolayısıyla tek bir diziyi ya da programı bu bağlamda sorumlu tutmanın rasyonel görünmediği, sonuç olarak, ... 6112 sayılı Kanun'un 8. maddesinin 1. fıkrasının (s) bendindeki ‘Toplumsal cinsiyet eşitliğine ters düşen, kadınlara yönelik baskıları teşvik eden ve kadını istismar eden programlar içeremez.’ hükmünün ihlâl edilmediği görüş ve kanaatlerine yer verildiği, anılan raporun Dairece hükme esas alınabilecek nitelikte bulunduğu, bu durumda, anılan dizide kadınların erkeklerle eşit ve aynı haklara sahip olmadığı, kadınlara yönelik baskı yapıldığı, baskının teşvik edildiği, kadınların aşağılandığı, yine kadının iyi niyetinin kötüye kullanılarak rızası alınmadan iradesinin kötüye kullanıldığı, istismar edildiği yönünde bir tespitin varlığından söz edilemeyeceği, dolayısıyla gerçek bir hikayeye dayanmayan, bir kurgu ve hayal ürünü senaryodan ibaret olan dizinin… ilişkin Kurul kararında hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Belirtilen gerekçelerle davacının istinaf başvurusunun KABULÜ ile ....dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.
TEMYİZ: Açıklanan nedenlerle;1. Davalının temyiz isteminin reddine… 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, anılan Bölge İdare Mahkemesi kararının ONANMASINA…”
hükmü verilmiştir.
4- Konuya ilişkin ayrıcalıklı bir karar da, Anayasa Mahkemesi tarafından alınmıştır. Mehmet Ali Gündoğdu ve Mustafa Demirsoy Başvurusu; (B. No: 2015/8147, 8/5/2019) bir sinema filminin kaydı ve tescili talebinin reddedilmesi nedeniyle ifade özgürlüğünün, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Anayasa Mahkemesi;
“23. AİHM, 10. maddenin -özellikle bilgi ve fikir edinme ve yayma özgürlüğü kapsamında- sanatsal ifade özgürlüğünü de içerdiğine ve bu durumun her tür kültürel, siyasi ve sosyal bilgi ve fikrin değiş-tokuşuna katılma fırsatı yarattığına dikkat çekmektedir. AİHM sanat eserleri yaratan, dağıtan veya sergileyen kişilerin fikir ve görüşlerin yayılmasına katkıda bulunduklarını, bunun da demokratik bir toplum için büyük önem taşıdığını vurgulamıştır. Bu nedenle devletin ifade özgürlüğüne gereksiz müdahalelerde bulunmama yükümlülüğü bulunduğunu belirtmiştir (Alınak/Türkiye, B. No: 40287/98, 29/3/2005, § 42).
24. Bunun yanı sıra AİHM, 10. maddenin sadece ifade edilen fikir ve bilgilerin özünü değil aynı zamanda ifade ediliş şekillerini de koruma altına aldığı ifade etmiştir. Nitekim Karataş/Türkiye (B. No: 23168/94, 8/7/1999) kararında başvuruya konu şiir kitabındaki şiirlerin bazı bölümlerinin agresif olmasına ve şiddet kullanmaya davet etmesine rağmen, doğası açısından şiirlerin sanatsal olmasının ve sınırlı bir etkiye sahip olmanın bir ayaklanmaya davetten ziyade zor siyasi konum itibarıyla derin bir üzüntü ifadesini içerdiğini belirlemiştir (Karataş/Türkiye,§§ 49-52). AİHM, Arslan/Türkiye (B. No: 23462/94, 8/7/1999) kararında, ‘Türklerin Türkistandan gelerek, anadoluda yaşayan yerleşik kavimleri (Rum, Kürt, Ermeni, Laz vs.) egemenliği altına alarak yurtlarını istila ettiği, Türklerin genelde barbar bir ırk olduğu, bu barbarlıklarını da hala devam ettirdikleri, özellikle doğudaki Kürt halkına baskı ve zulüm uyguladıkları, bu sayede onları mevcut sistem içinden tarihinden ve kimliklerinden koparılmış bir millet olarak yaşamaya zorladıkları’ gibi iddiaları içeren kitabı düşüncelerin sanat yoluyla ifadesi olarak kabul etmiştir (Arslan/Türkiye, §§ 45-48).
48. Eserlerin sinema çalışanları ve izleyicisi olmak üzere iki ögesi vardır. Bir tarafta bu eserler aracılığıyla düşünceyi yayma, diğer tarafta ise düşünceden yararlanma özgürlüğü yer almaktadır. Devletin görevi ise bu özgürlükler ile kamu düzeni ve anayasal ilkeleri dengede tutmak, başka bir anlatımla sinematografik özgürlükleri düzenleyip korumaktır.
49. …Eser, izleyiciye ulaştığında o kişide anlamını bulmaktadır. Bu yönü itibarıyla her bireyin farklı düşüncelerden yararlanma ve bu fikirlerin olumsuz etkilerine katlanmayı seçme hakkı vardır. Bu durum birey açısından bir risk olarak nitelendirilse de riskin alınıp alınmayacağına karar vermek de bireyin sorumluluğundadır.
54. Bundan başka söz konusu eserde ileri sürülen düşüncelerin içeriğine ve hangi bağlamda dile getirildiğine dikkat edilmesi, müdahalenin arzulanan hedeflere uygun olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir. (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ali Gürbüz ve Hasan Bayar, § 64; Mehmet Ali Aydın, § 76; Bejdar Ro Amed, § 76; Murat Türk (2), § 72; Ali Gürbüz, § 66).
55. …Bir konu film aracılığıyla ifade edilirken senaryonun yanı sıra teknik bir dil de kullanılmaktadır. Bu sayede çoğu zaman asıl anlatılmak istenen, birtakım biçimsel yöntemlerle değiştirilerek izleyiciye sunulmaktadır. Bu anlatım; farklı kamera açıları, kostümler, sahnelerde vurgulanan renk tonları ve ışıklandırmalar, seçilen objeler gibi farklı bileşenler bir arada kullanılarak yapılmaktadır. Öte yandan filmlerin kendi izleyici kitlesi ile bir bütün hâlinde değerlendirilmesi gerekir. Film belirli bir zaman diliminde meydana getirilmektedir. Ancak izleyiciye ulaştıktan sonra artık zaman sınırlaması söz konusu değildir. Nitekim her bir izleyici izlediği dönem, yaşadığı coğrafya ve kişisel birikimleri çerçevesinde filmi kendi içinde anlamlandırır.
58. Devletin sanatsal ifade özgürlüğüne müdahalesinin çok sınırlı olması gerektiği kuşkusuzdur…
61. …eser bir bütün olarak değerlendirilmemiş; eserin anlatım tarzı, eserde kullanılan ifadeler ve sahneler tartışılmamıştır. Başvuruya konu eserin bağlamından ve ifadelerin bütünlüğünden kopartılarak ele alınması suretiyle ortaya konan gerekçenin ilgili ve yeterli kabul edilmesi mümkün değildir.”
tespitlerini yaparak, ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini oy birliğiyle hüküm altına almıştır.
5- Anayasa’nın 25. maddesinin birinci fıkrasında; “herkesin düşünce ve kanaat hürriyetine sahip olduğu” belirtildikten sonra, 26. maddesinin birinci fıkrasında; “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar” hükmüne yer verilerek ifade özgürlüğü güvence altına alınmıştır.
Dolayısıyla, ifade özgürlüğü yalnızca düşünce ve kanaatlerin içeriğini değil iletilme biçimlerini de koruma altına almaktadır. Anayasa’nın 26. maddesinde ifade özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar “söz, yazı, resim veya başka yollar” olarak ifade edilmiş ve başka yollar ifadesiyle her türlü ifade aracının Anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir. Anılan maddenin birinci fıkrasının son cümlesinde; ifade özgürlüğünün radyo, televizyon ve benzeri yollarla yapılan yayınların izin sistemine bağlanmasına engel olmadığı ifade edilerek radyo ve televizyon yayınlarının da 26. maddenin koruması altında olduğu belirtilmiştir. Radyo ve televizyon yayınlarının ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçası olduğu konusunda hiçbir şüphe bulunmamaktadır. Bu noktada, “sanatsal ifade özgürlüğü”nün de, ifade özgürlüğünün tartışmasız ayrılmaz bir parçası olduğu ve Anayasamızın 26. maddesi kapsamında koruma altında olduğu açıktır.
Özetle; ifade özgürlüğüne sağlanan koruma, yalnızca içerik açısından değil bilgi ve düşüncelerin dile getirildiği, iletildiği ve bunlara ulaşıldığı farklı biçim ve araçlar açısından da geniş kapsamlıdır. İfadenin yazılı veya sözlü ya da görüntülü veya sesli olarak yaygınlaştırılması, resim, kitap, gazete, film, müzik, pankart, broşür gibi herhangi bir araçla ve herhangi bir içerikte dile getirilmesi mümkündür
6- Ayrıca; sanat ve sanatçının korunması kapsamında, Anayasa’nın 26. maddesinin yanı sıra, farklı maddelerde de düzenlemeler bulunmaktadır. Anayasa’nın “Bilim ve sanat hürriyeti” başlıklı 27. maddesinde; “Herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir.” hükmü ve 64. maddesinde; “Devlet, sanat faaliyetlerini ve sanatçıyı korur. Sanat eserlerinin ve sanatçının korunması, değerlendirilmesi, desteklenmesi ve sanat sevgisinin yayılması için gereken tedbirleri alır.” hükmü getirilerek, sanatsal ifade özgürlüğünün alanı genişletilmiştir.
Görüleceği üzere; sanatsal ifade özgürlüğü, insan hakları alanında ifade özgürlüğü ve kültürel haklar bağlamında koruma altına alınmıştır. Sanat özgürlüğü söz konusu olduğunda; ifade özgürlüğü, sanatçının özgürce çalışmalarını yürütebilmesini veya sanat eserlerinin yaygınlaştırılmasını ve bunun devlet veya başka bir kişi tarafından müdahaleye uğramamasını, kültürel haklar ise sanatçının veya sanat eserlerinin devlet tarafından desteklenmesi ve sanat eserlerine ulaşmak isteyen kişilerin eserlere erişim hakkını güvence altına almaktadır.
7- Dr. Ulaş Karan tarafından hazırlanan, İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ-Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru El Kitapları Serisi-2’de, “sanatsal ifade özgürlüğü” hususu şu şekilde açıklanmaktadır:
“Sanatsal çalışmalar birden çok anlama gönderme yapmaları nedeniyle kurgusal olmayan açıklamalardan farklılaşmaktadırlar. Bir sanat eserinin ortaya koyduğu mesajın tespiti kolay değildir ve kişiden kişiye değişebilmektedir. Bu durum sanatsal çalışmalarda ortaya çıkan yaratıcılığın bir sonucudur ve aksinin kabulü yaratıcılığa bir müdahale anlamına gelebilecektir (Farida Shaheed, Right to freedom of artistic expression and creativity, Report of the Special Rapporteur in the field of cultural rights, A/HRC/23/24, para 37.).
Sanatsal ifade ile ilgili en açık düzenleme Türkiye’nin de taraf olduğu Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’nin 15. maddesinde yer almıştır. Maddenin üçüncü fıkrasına göre “Bu sözleşmeye taraf devletler... yaratıcı faaliyetler için zorunlu olan özgürlüğe saygı göstermeyi taahhüt ederler.” Genel olarak ifade özgürlüğüne dair düzenlemeler ise Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 19. maddesinde ve AİHS’in 10. maddesinde yer almıştır. Bu düzenlemeler doğrudan sanatsal ifade özgürlüğüne gönderme yapmasalar dahi ortaya konulan yaklaşım sanatsal ifade özgürlüğünün ifade özgürlüğüne içkin olduğu yönündedir. AİHM’e göre “…10. madde, özellikle bilgi ve fikir edinme ve yayma özgürlüğü kapsamında, kültürel, siyasi ve sosyal bilgi ve fikirlerin değiş tokuşuna katılma fırsatı yaratan sanatsal ifade özgürlüğünü de içermektedir. Sanat eserleri yaratan, sergileyen veya dağıtan kişiler demokratik bir toplum için büyük önem taşıyan fikir ve görüşlerin yayılmasına katkıda bulunmaktadırlar. Bu nedenle Devletin yazarın ifade özgürlüğüne gereksiz müdahalelerde bulunmama yükümlülüğü söz konusudur.” (AİHM, Alınak/Turkey, Appl. No: 40287/98, 29.03.2005, § 42.).
https://www.anayasa.gov.tr/media/3545/02_ifade_ozgurlugu.pdf (E.T. 09.01.2024)
8- İfade özgürlüğü, büyük ölçüde eleştiri özgürlüğünün güvence altına alınmasını hedeflemekte ve bir ifadenin sert olması da, bu nedenle doğal karşılanmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) 1976 tarihli Handyside v. Birleşik Krallık kararı, ifade özgürlüğü açısından dönüm noktası teşkil etmektedir. Bu kararda gençleri toplumsal normları sorgulama yönünde teşvik etmeyi amaçlayan ve içerisinde cinsellik, uyuşturucu, alkol ve sigara ile ilgili bilgilere de yer veren “Küçük Kırmızı Okul Kitabı” adlı kitap için uygulanan yaptırımların, ifade özgürlüğünün ihlali olup olmadığı değerlendirilmiş, Mahkeme ifade özgürlüğünün ihlal edilmediğine karar vermiştir. Ancak o tarihte kurulu bulunan Avrupa İnsan Hakları Komisyonu tırnak içinde yer alan ifade özgürlüğü tanımını kullanmıştır. Bu tanım o nedenle diğer AİHM kararlarında da kullanılmaktadır.
Söz konusu kararda ifade özgürlüğü; “toplumun ilerlemesi ve her insanın gelişmesi için esaslı koşullardan biri olan demokratik toplumun asıl temellerinden birini oluşturmaktadır.” ve “İfade özgürlüğü... yalnızca lehte olduğu kabul edilen veya zararsız ya da ilgilenmeye değmez görülen bilgi veya düşünceler için değil, aynı zamanda devletin veya nüfusun bir bölümü için saldırgan, şok edici veya rahatsız edici bilgi ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir; bunlar olmaksızın demokratik toplum olmaz” hüküm altına alınmıştır (Handyside v. Birleşik Krallık, Başvuru No. 5493/72, Karar tarihi 07.12.1976, paragraf 49).
Yukarıda atıfta bulunulan karar; sanat eserlerinin “saldırgan, şok edici veya rahatsız edici” olsa da ifade özgürlüğünün korumasından yararlanması gerektiğini anlatmaktadır. Sanatsal çalışmalar birden çok anlama gönderme yapmaları, ortaya koydukları mesajın tespitinin kolay olmaması ve yorumunun kişiden kişiye değişebilmesi gibi nedenlerle ifade özgürlüğünün diğer kategorilerinden farklılaşabilir. Siyasi, akademik veya ticari ifadeler söz konusu olduğunda ifadenin taşıdığı anlam çoğunlukla farklı yorumlara izin vermeyen bir içeriğe sahiptir. Ayrıca sanatsal ifadeler belirtilen ifade türlerine göre çoğunlukla daha “kışkırtıcı” veya “rahatsız edici” olabilir. Bu nedenle ifade özgürlüğü kavramının yanı sıra sanatsal ifade özgürlüğü kavramı kullanılabilir.
https://insanhaklarimerkezi.bilgi.edu.tr/media/uploads/2016/03/23/Sanatsal_Ifade_Ozgurlugu_Kilavuzu_.pdf (E.T.09.01.2024)
9- Anayasa’nın 28. maddesinde ise basın özgürlüğü güvence altına alınmış, maddenin birinci fıkrasının ilk cümlesinde “Basın hürdür, sansür edilemez” hükmü yer alırken, ikinci fıkrada “Devlet basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır” düzenlemesine yer verilmiştir. Maddenin üçüncü fıkrasında ise basın özgürlüğünün sınırlanmasında, Anayasa’nın 26. ve 27. maddeleri hükümlerinin uygulanacağı ifade edilmiştir.
Yukarıda örneklerini verdiğim kararlardan anlaşılacağı üzere; Danıştay ve AYM Kararları, İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme, AİHM kararları ile Anayasa ve Basın Kanunu’nda, dolayısıyla hem ulusal hem uluslararası hukuk metinlerinde ifade özgürlüğü kapsamında “sanatsal ifade özgürlüğü”nün de açıkça güvence altına alındığı görülmektedir.
Genel ahlak, milli ve manevi değerler gibi kavramların, toplum içindeki farklı gruplarca farklı tanımlandığı kuşkusuzdur. Bu kapsamda, söz konusu yayın ilkesi ile ilgili değerlendirme sürecinin çoğulcu bir bakış açısıyla ele alınması, ifade özgürlüğünün ve dolayısıyla demokrasinin gereğidir. Gerçekçi ve somut bulgularla desteklenmeyen, objektiflikten uzak, eksik ve yanıltıcı bir rapor üzerinden milli-manevi değerlere aykırılık gerekçesi ile verilen yaptırım kararının; gerek iç hukuk, gerekse de AİHM kararlarıyla korunan ifade özgürlüğüne aykırı olduğu açıktır.
Sonuç olarak yaptırıma konu yapımın; kurgusal bir ürün olduğu, dizi filmlerin süreklilik özelliğinin bulunması nedeniyle verilen mesajın anlaşılabilmesi için, ele alınan konunun işleniş şeklinin, senaryo bütünlüğü içinde değerlendirilmesi gerektiği, keza doğru/yanlış ve iyi/kötü tutum ve davranışların yapım içinde dengeli bir biçimde yer aldığı, bu kapsamda değerlendirildiğinde de, 6112 sayılı Yasa kapsamında ihlal teşkil eden bir hususun bulunmadığı gerekçeleriyle ve ayrıca dizideki sahneleri Anayasa ile güvence altına alınan ifade özgürlüğü kapsamında bulunan “sanatsal ifade özgürlüğü” bağlamında değerlendirdiğim için, karara karşı oy kullandım. 12.01.2024