İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 13.09.2022 tarih ve 1392 sayılı yazısına konu h halk logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 31.08.2022 tarihinde saat 21:00’de yayınlanan "Sözüm Var" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere; h halk logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 31.08.2022 tarihinde saat 21:00’de yayınlanan, sunuculuğunu Şirin Payzın'ın yaptığı, gündemle ilgili çeşitli siyasi ve sosyal meselelerin konuşulduğu, "Sözüm Var" adlı programda, geçen diyaloglarda; “(…) Ama ben pazartesi günü bir fotoğrafı sizinle yayınımızda paylaşamadık. Dün aslında medyada çokça konuşuldu yine de programı o görüntü ile açmak istiyorum. (Elindeki bir torba içinde yer alan kutuda oğlunun kemiklerini taşıdığı ifade edilen bir babanın fotoğrafları ekrana gelmektedir.) Bu görüntüler Diyarbakır’dan yansıdı, biliyorsunuz ve hepimizin gerçekten yüreğini dağladı. Bir de böyle bir Türkiye var. Bu baba çocuklarının, çocuğunun daha doğrusu oğlunun kemikleriyle emniyetten ayrılıyor. Yedi yıl sonra eline bir naylon torba sıkıştırılıyor, içinde oğlunun kemikleri var. Diyarbakır Sur’da 2 Aralık 2015’te ilan edilen sokağa çıkma yasağı, hatırlayacaksınız gazeteciler girememişlerdi, dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’ydu, büyük çatışmalar yaşanmıştı, hendek olayları başlamıştı. Bu arada sivillerden de hayatını kaybeden çok sayıda kişi olmuştu, cenazeler yol ortasında kalmıştı, günlerce orada kalmış ve ailelerinin cenazeleri almasına izin verilmemişti. Türkiye’nin en karanlık dönemlerinden bir tanesiydi. Hatırlayacaksınız haziran seçimlerinden sonrası kasıma doğru giden yolda döşenen taşlar bir tanesiydi bu çatışmalar. İşte orada hayatını kaybeden Hakan Arslan’ın babası, -28 yaşındaymış o zaman- Diyarbakır Adliyesine gidiyor, Ali Rıza Arslan ve kucağına verilen bu torbanın içindeki oğluna ait kemiklerle ayrılıyor, eve geliyor ve eşine oğlu yerine kemikleri veriyor. Bir naylon torbanın içindeki kemikler. Anne Melek Arslan’ın tek tepkisi var. Cenazeyi gördüğünde “Ben de öldüm.” diyor. Ne diyebilir ki zaten bir anne? Baba aynı şekilde. Dolayısıyla böylesine acılı bir durum yaşadık. Bir tarafta devletin kasasından götürülen milyonlarca dolar, yok olan paralar, rüşvet ağları, rüşvetler üzerinden beslenen saray danışmanları, mafyalar oraya çökmüş buraya çökmüş bir taraf böyle bir tarafta da oğlunuzun kemiklerini kucağınıza veren bir devlet var. Şimdi…- Bir tabutu bile çok gören.- Bir tabutu bile çok gören. Bir açıklamayı bile çok gören. Dolayısıyla böyle bir babanın acısına ne diyebiliriz ki? Tek yapabileceğimiz şey, Türkiye’de bu çarpık düzenin biraz olsun iyileşmesine katkıda bulunabilmek. De mi Miyase?- Cumartesi anneleri böyle bir torbayı bile bulmaya razı. Bir de böyle var. Yıllardır evlatlarının şeyini, cesetlerini, kemiğini, mezarlarını arayan insanlar var. - Aynen öyle. - Bir mezarı olsun diye.- Bir mezarı olsun. Şimdi evet bu acılı babanın acısını paylaşıyoruz. Bir kez daha Allah’tan rahmet dileyelim ve umarız onun oğlu diğer kaybolup giden canlar, gencecik insanların en azından anısına bu ülkede daha fazla genç hayatını kaybetmez. Fikri, duruşu, siyasi görüşü, etnik kimliği, dini kimliği ya da hayatta nasıl durduğu fark etmeden hangi cinsel tercihi yaptığı fark etmeden eşit, adaletli bir Türkiye’yi görürler. Zaten derdimiz de o …”, şeklinde ifadelere yer verildiği tespit edilmiştir.
Demokrasinin en temel önceliklerinden biri halkın haber alma özgürlüğü olduğundan demokratik rejimlerde medya, kamuoyu oluşumunda hayati öneme sahip bir aktördür. Öyle ki, medyanın yasama, yürütme ve yargıdan sonra gelen dördüncü güç olduğu çoğu otorite tarafından kabul edilmektedir. Basın, yasama, yürütme ve yargıdan sonra gelen dördüncü kuvvettir (Gülbuğ, 2012). Günümüzde medyanın gücünün artması ile medya mensuplarının sorumluluklarının da aynı ölçüde arttığı bir gerçektir. Yayıncılığın aynı zamanda bir kamusal sorumluluk görevi olduğu da düşünüldüğünde yayınların kanuni düzenlemeler ve Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi bir gereklilik olarak ortaya çıkmaktadır. İnsan hak ve özgürlüklerinden olan ifade özgürlüğü hakkı, demokratik bir toplumun temel unsurlarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık ilkelerinin var olması bakımından vazgeçilmez bir karakter taşımakla beraber gerek uluslararası sözleşmelerde gerekse ulusal mevzuatımızda bu hakkın kullanılmasının belirli sınırları bulunmaktadır. Söz konusu yasal düzenlemelerin başında Türkiye Cumhuriyeti Anayasası gelmektedir. Anayasa'nın 26'ncı maddesindeki “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.” hükmü ile düşünce özgürlüğüne getirilebilecek sınırlamalardan bahsedilmiştir. 5187 sayılı Basın Kanunu'nun 3. maddesinde ise; Basının özgür olduğu, bu özgürlüğün; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içereceği, basın özgürlüğünün kullanılmasının ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabileceği hükmüne yer verilmiştir.
Konuyla ilgili Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde de benzer bir hüküm bulunmaktadır. Mezkûr sözleşmenin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinde: "1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir. 2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir." düzenlemesi yer almaktadır.
AİHM'nin Lingens Avusturya içtihadında da belirtildiği üzere, ifade özgürlüğü demokratik bir toplumun asli temellerindendir. Bu toplumun ilerlemesinin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşullarından birini oluşturur. Basının görevi, kamu yararını ilgilendiren başka alanlarda olduğu gibi siyasi konularda da bilgi ve fikirleri açıklamaktır. Buna karşın, AİHM'nin Times Newspapers Limited No:1-2 Birleşik Krallık kararında belirtildiği üzere, Sözleşmenin 10. maddesi, basının halkın yararına olan ciddi meseleleri işlemesinin söz konusu olduğu durumlarda dahi, hiçbir sınırlama içermeyen bir ifade özgürlüğünü güvenceye almaz. Bu maddenin 2. fıkrası uyarınca, basın ifade özgürlüğünü kullanırken, görev ve sorumluluklarına uygun davranmak durumundadır.
İhlale konu yayında, Diyarbakır Sur’da 2 Aralık 2015’te sokağa çıkma yasağının ilan edildiği, büyük çatışmaların yaşandığı, hendek olaylarının başladığı ve habere konu olayın öznesi Hakan Arslan’ın terör örgütü üyesi olduğunun belirtilmediği ve adeta Diyarbakır Sur ilçesinde yaşanan olaylarda hayatını kaybetmiş masum bir sivil gibi yansıtıldığı, ayrıca “bir tabutu çok gören ve oğlunuzun kemiklerini kucağınıza veren bir devlet var” denilerek devletin suçlandığı ve hedef gösterildiği, “Şimdi evet bu acılı babanın acısını paylaşıyoruz. Bir kez daha Allah’tan rahmet dileyelim ve umarız onun oğlu diğer kaybolup giden canlar, gencecik insanların en azından anısına bu ülkede daha fazla genç hayatını kaybetmez. Fikri, duruşu, siyasi görüşü, etnik kimliği, dini kimliği ya da hayatta nasıl durduğu fark etmeden hangi cinsel tercihi yaptığı fark etmeden eşit, adaletli bir Türkiye’yi görürler.” ifadeleri ile de terör örgütü üyesi Hakan Arslan da dahil olmak üzere gençlerin örgüt üyesi olduğu için değil fikri, duruşu, siyasi görüşü, etnik kimliği vb. nedenlerle ve adaletsiz bir ülkede yaşadıkları için öldüğü algısı oluşturabilecek bir söyleme yer verildiği, bu hususlar dikkate alındığında mezkur yayında, kullanılan ifadeler ile bir babanın yaşadığı acının ön plana çıkarılmasının ve paylaşılmasının ötesinde bir terör örgütü üyesinin adeta sivil bir mağdur gibi gösterildiği, dolayısıyla terör failinin terörün amaçlarına hizmet edecek sonuçlar doğuracak şekilde sunulduğu, bir terör failinin bu şekilde terörün amaçlarına hizmet edecek sonuçlar doğuracak şekilde sunulmasının kamusal sorumluluk anlayışıyla bağdaşmadığı gibi toplumun hassasiyetlerini göz ardı eden ve kamu vicdanını yaralayan bir durum teşkil ettiği, ayrıca bu tür söylemlerin terörle mücadele sonucu şehit olanların manevi hatıralarını, gazileri, şehit ve gazi yakınlarını incitici nitelikte olacağı, kanaatine varılmıştır.
Bu nedenlerle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (t) bendinde yer alan; “Terör eylemini, faillerini ve mağdurlarını terörün amaçlarına hizmet edecek sonuçlar doğuracak şekilde sunamaz.” hükmünün ihlal ettiği sabit görülmüştür.
6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (t) bendinin ihlali nedeniyle; Kanun’un 32’inci maddesinin birinci fıkrası hükmü uyarınca, ihlalin ağırlığı, ihlalin mahiyeti, anılan madde ile korunmak istenen kamusal menfaat göz önünde bulundurularak, %5 oranında idari para cezası uygulanmasına ve idari tedbir olarak program yayınının beş (5) kez durdurulmasına karar verilmesi takdir edilmiştir.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (t) bendinde yer alan; “Terör eylemini, faillerini ve mağdurlarını terörün amaçlarına hizmet edecek sonuçlar doğuracak şekilde sunamaz.” ilkesinin ihlali nedeniyle;
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Bu Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (a), (b), (d), (f), (g), (ğ), (h), (n), (ö), (s), (ş) ve (t) bentlerindeki yayın hizmeti ilkelerine ve aynı maddenin dördüncü fıkrasına aykırı yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşlara, ihlalin ağırlığı ve yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde ikisinden beşine kadar idarî para cezası verilir. İdarî para cezası miktarı, radyo kuruluşları için bin Türk Lirasından, televizyon kuruluşları ve isteğe bağlı medya hizmet sağlayıcıları için onbin Türk Lirasından az olamaz. Ayrıca, idarî tedbir olarak, ihlale konu programın yayınının beş keze kadar durdurulmasına, isteğe bağlı yayın hizmetlerinde ihlale konu programın katalogdan çıkarılmasına karar verilir. İhlalin mahiyeti göz önünde bulundurularak, bu fıkra hükümlerine göre idarî para cezası ile birlikte idarî tedbire karar verilebileceği gibi, sadece idarî para cezasına veya tedbire de karar verilebilir.” hükmü uyarınca, idari para cezası ve program yayını durdurma idari tedbirinin uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Temmuz 2022 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 3.800.800,30 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, yüzde beş oranı (%5) 190.040,00 Türk Lirası İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) İdarî tedbir olarak, ihlale konu PROGRAM YAYINININ TAKDİREN 5 (BEŞ) KEZ DURDURULMASINA, bu idari tedbirin uygulanma zamanın kuruluşa yapılacak tebligatta bildirilmesine,
c) 6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan; “…Yükümlülük veya yasağa aykırılık dolayısıyla idarî tedbir olarak programın yayınının durdurulması kararının verilmesi halinde, yaptırım uygulanmasına sebebiyet veren fiilin işlenmesinden dolayı sorumluluğu olan programın yapımcısı veya varsa sunucusu, yayının durdurulduğu süre zarfında, aynı veya farklı medya hizmet sağlayıcı kuruluşta hiçbir ad altında başka bir program yapamaz veya sunamaz.” hükmü uyarınca, işlem yapılması hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
d) İdari tedbir uygulanması sonucu yayını durdurulan programın yerine, Üst Kurulca gönderilen programların, programın başında; “Bu program, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun 14.09.2022 tarih ve 2022/36 sayılı toplantısında alınan 15 No’lu kararı uyarınca, kuruluşumuzun 31.08.2022 tarihinde saat 21:00’de yayınladığı "Sözüm Var" adlı programda, 6112 sayılı Kanun'un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (t) bendinde yer alan, yayın hizmetleri ‘Terör eylemini, faillerini ve mağdurlarını terörün amaçlarına hizmet edecek sonuçlar doğuracak şekilde sunamaz.’ ilkesinin ihlali nedeniyle idari tedbir uygulanması sonucu yayını durdurulan program yerine yayınlanmaktadır.” metninin anlaşılır şekilde okunarak DVD/CD’de yer aldığı şekliyle ticari iletişim yayını içermeksizin yayınlanmasına,
e) 6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “ (…) 8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir. Programlarının yayını veya yayınları süreli durdurulan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yaptırım kararının tebliğine rağmen kararın gereklerine aykırı olarak yayınlarına devam etmesi halinde yayın lisansının iptaline karar verilir.” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Okan KONURALP ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oy çokluğu ile karar verildi.
Toplantıya Ait Şerhler
Üst Kurulun 14.09.2022 tarih, 2022/36 sayılı toplantısında alınan 15 No’lu karara karşı oy yazısı.
İlhan TAŞCI Şerhidir.